1999 Helsinki Zirvesi’nde “ABD tarafından AB kapısına bağlanan Türkiye” programı çöküyor. 17 Aralık’ta AKP’ye, “şartlı davet, ucu açık müzakere ve müzakere öncesi 6 aylık tarama süreci” verilecek. Tayyip Erdoğan, “çöken programın çöken iktidarı” olmamak için, 18 Aralık sabahına üç taktik hazırladı. Ancak ABD ve AB ile Türkiye ilişkilerinin geldiği son nokta, yeni bir programı ve yeni bir hükümeti dayatıyor.
MEHMET ALİ GÜLLER
Aydınlık / 12 Aralık 2004 / Sayı: 908
AKP hükümetiyle yürütülen AB senaryosu çöktü. 17 Aralık fiyaskosu, 1999 Helsinki Zirvesi’yle başlayan sürecin de sonu oluyor. “ABD eliyle Türkiye’nin AB kapsısına bağlanma” programı 17 Aralık takvimiyle iflas etti. Şimdi sıra, o programın “iktidarı”nda!
KAPIDA NELER KAYBETTİK?
ABD’nin 1999’da AB’yle anlaşarak uyguladığı takvimde neler vardı?
Türkiye kapıya bağlanarak, Avrasya’da ittifaklar kurması engellenecek, çıkarılacak yasalarla TSK’nın etki alanı daraltılacak, fonlarla beslenen Sivil Toplum Kuruluşları aracılığıyla milli refleks öldürülecek ve zihinler ele geçirilecek, teslim alınmış hükümetler aracılığıyla istenilen yasal düzenlemeler çıkarılacak, yargı AİHM ve diğer uluslararası mahkemelere bağımlı kılınacak, merkezi otorite yerel idarelere devredilecek, milli bütünlüğü hedef alan anayasal değişikliklerle etnik ve mezhepsel farklılıklar kimlik olarak tanıtılacak, 1995’te imzalanan Gümrük Birliği yoluyla ekonomisi çökertilecek, Kıbrıs ve Güneydoğu konusunda teslim alınacak, Fener-Rum başpapazının ‘ekümenik’ vasfı kabul ettirilecek, Heybeliada Ruhban Okulu açtırılacak, toprak ve mülk satışı yasal güvenceye alınacak, cemaatlere ve dini vakıflara ‘özgürlük’ sağlanacak vs…
AB 1999-2004 yılları arasındaki 5 yıllık süreçte, isteklerinin büyük bölümünü aldı.
AKP 17 ARALIK’TA NE ALACAK?
Peki 5 yılın ardından, milli hedef olarak ilan edilmiş “AB yolu”nun sonunda, tüm bu verdiklerinin karşılığında Türkiye ve AKP hükümeti, 17 Aralık’ta ne alacak?
İşte Almanya-Fransa eksenli AB’nin hazırladığı 17 Aralık takvimi:
1) Tarih vermeden (ya da Ekim 2005 veya 2006) müzakerelere şartlı davet.
2) Ucu açık müzakere.
3) Müzakere öncesinde “6 aylık tarama süreci” uygulanacak.
4) 2014’ten önce ‘Mali program’a alınmayacak.
TASLAK PANİK YARATTI
6 Ekim ilerleme raporundan sonra Zirve için hazırlanan taslak da, 17 Aralık’ın AKP hükümeti açısından fiyasko olacağına işaret ediyor. Hazırlanan ilk taslak, AKP hükümetini ve AB’ci kesimleri paniğe sevketti. Dışişleri ilk taslağa itirazlarını 8 ana başlık altında sıralayıp, resmi bir yazıyla AB dönem başkanı Hollanda’ya iletti. Hollanda ikinci bir taslak daha hazırladı. Ancak ikinci taslak, birinciden de beterdi!
Dışişleri’nin ilettiği 8 madde şunlardı:
1) Müzakerelerin hedefi mutlaka tam üyelik olacaktır.
2) Kıbrıs Türkiye için şart olamaz.
3) Türkiye ile müzakerelerin ne zaman başlayacağı açık ve net olmalıdır.
4) Türkiye ile müzakere için ikinci bir toplantıya ihtiyaç duyulmamalıdır.
5) Türkiye’ye özel statü uygulanamaz.
6) Sonuç bildirgesinde Türkiye için AB hukukuna ters düşecek ifadeler yer almamalı.
7) Müzakere süreci sürdürülebilir olmalı.
8) Türkiye ile müzakereler hiçbir koşula bağlanamaz.
Ancak, Dışişlerinin tek bir itirazı bile dikkate alınmadı.
SIRADA 3. TASLAK VAR!
9 Aralık’ta Brüksel’de bir araya gelen AB Daimi Büyükelçileri, üçüncü bir taslak hazırlanmasına karar verdi. 13 Aralık Pazartesi günü son şekli verilecek taslağa göre;
1) Müzakerelere başlama tarihi boş bırakılacak.
2) Ucu açık müzakere süreci öncesinde, Türkiye’ye “6 aylık tarama süreci” uygulanacak.
3) Müzakerelerin askıya alınma koşulu yeralacak. Müzakerelerin askıya alınmasını Komisyon ya da üye devletlerden biri önerebilecek. (Daha önceki taslakta, bu önerinin Komisyon ya da üye ülkelerin ancak üçte biri tarafından yapılabileceği öneriliyordu.)
4) Katılım sürecine olumsuz etki edecek ikili anlaşmazlıklar, gerek görülürse, çözüm için Uluslararası Adalet Divanı’na sevkedilecek.
5) Kıbrıs şartı var..
6) 31 ana başlık altındaki müktesebatta, kapatılmasında ve gerekli durumlarda açılmasında “yasal uyum ve tatmin edici uygulama” aranarak “eşik” uygulanacak.
7) Kişilerin serbest dolaşımı, yapısal politikalar ve tarım alanlarında derogasyonlar olacak.
GENİŞLEYEN AB PARÇALANIR
“AB’ye onurlu girelim”ci cepheyi de şaşkına çeviren bu süreç, hiç de sürpriz değil. AB’nin uzun yıllardır resmi ve yarı resmi ağızlardan dile getirdiği bu süreç, son olarak AB Komisyonu başkanı tarafından da dile getirildi.
AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Durao Barroso, genişlemiş bir AB’nin parçalanacağını belirtti. 4 Aralık’ta, Portekiz’de yayımlanan Expresso dergisine konuşan Barroso, “Bugün Avrupa’nın karşısındaki zorluk, federal bir süper-devlet olma riski ve ulusal geleneklerimizin erozyona uğraması değil, parçalanma ihtimalidir” dedi.
Haftalardır AB başkentlerinde duvarlara asılan “Türk bayraklı Truva Atı” afişleri, Almanya-Fransa merkezli süper-devlet olma gayretlerinin de yansıması aslında. İngiltere’den sonra ikinci bir ABD Truva Atı’nın AB tarafından kaldırılamayacağı fikri, pek çok AB ülkesinde hakim görüş.
ÜYELİK YOKSA AB YÖRÜNGESİNDEN ÇIKARIZ
Türkiye’nin AB nezdindeki büyükelçisi Oğuz Demiralp, üye olunmaması halinde, Türkiye’nin AB yörüngesinden çıkacağını ilan etti. 8 Aralık’ta Brüksel’de verdiği bir konferansta, taslaklara değinen büyükelçi Demiralp, “Bu ifadeler, Türkiye’nin ne olursa olsun AB çizgisinde kalacağı varsayımından kaynaklanıyor. Bu doğru değil” dedi.
Türkiye’nin tam üye olamaması halinde AB yanlısı politikaları sürdürmeyeceğini vurgulayan Demiralp, “kartlar yeniden dağıtılır” uyarısında bulundu.
Büyükelçi gibi hükümet de farklı bir üslup kullanmaya başladı!
ÇÖKEN PROGRAMIN, HÜKÜMETİ DE ÇÖKER
AKP hükümeti 1. taslaktan itibaren, 18 Aralık sabahına göre konumlanmaya başladı. 3 Kasım 2002’de “ABD tarafından AB kapısına bağlanan Türkiye” programına “hükümet” edilen Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisi, “çöken bir programın çöken hükümeti” olmamak için yeni manevralara yöneldiler. Tayyip Erdoğan 18 Aralık sabahından sonra da “hükmedebilmek” için ABD-AB-Rusya-İKÖ dörtlüsü arasında denge siyaseti gözeten bir izlenim vermeye çalıştı.
Erdoğan’ın AKP grubunda dile getirdiği “tek boyutlu dış politika yürütmüyoruz” açıklaması bu yeni döneme işaret ediyor.
TAYYİP ERDOĞAN’IN 3 HESABI
Erdoğan’ın birinci hesabına göre, Türk milleti, 17 Aralık’ta ağır AB şartlarına “hayır” diyen başbakanın etrafında kenetlenecek. Başkanlık sistemi tartışmasının gündeme getirilmesi ve kulislere yansıyan erken seçim haberleri de bu hesabın ürünü! Şimdiden seferber edilen bazı köşe yazarlarıyla, Erdoğan’ın ne kadar “millici” olduğu pazarlanmaya çalışılıyor! Erdoğan, bu hesaba göre zaman kazanmayı ve iktidarını sürdürmeyi tasarlıyor.
Erdoğan’ın ikinci hesabı, şartların bir parça yumuşamasını bekleyerek, “AB yolu” programını sürdürebilmek.
Erdoğan’ın üçüncü hesabı “AB yolu”ndan çıkmış bir Türkiye’yi ABD’nin BOP’una, bu kez tam teslim etmek!
Ancak ABD’nin tanıdığı inisiyatif kadar manevra alanına sahip olan AKP hükümetinin, 18 Aralık sabahına sözde “milli” bir programla uyanması mümkün görünmüyor.
ABD ve AB ile Türkiye ilişkilerinin geldiği son nokta, yeni bir programı ve yeni bir hükümeti dayatıyor!