Archive for category Aydınlık Gazetesi Yazıları
Rusya’ya tehdit, Türkiye’ye çengel
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 26/03/2021
NATO Dışişleri Bakanları toplantısını bir cümleyle özetlemek gerekirse, başlıktaki ifadeyi kullanabiliriz: Toplantıdan “Rusya’ya tehdit, Türkiye’ye çengel” çıktı.
1. NATO, Rusya’yı uluslararası terör, hibrit ve siber tehditler bağlamında “modern tehdit” ilan etti.
2. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, “Türkiye’yi ittifaka demir atmış (çıpa atmış) halde tutmakta ABD ve NATO’nun güçlü çıkarı var” dedi. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de Türkiye’nin uluslararası terörle mücadeledeki rolü ve mülteci barındırması nedeniyle çok önemli bir müttefik olduğunu belirtti.
Biden’ın Atlantik çıpası
Tablo sürpriz değil. ABD’nin Rusya tehdidi üzerinden AB’yi yeniden denetimine almak istediğini yazdık. Biden’ın Münih Güvenlik Konferansında Rusya’yı Avrupa ve NATO için Çin’e göre “yakın” tehdit ilan etmesi bu amaçlaydı.
Keza “Biden’ın Atlantik çıpası” başlıklı makalemizde de, Blinken’in senatörlere söylediği şu sözler üzerinden yeni ABD yönetiminin Türkiye’yi Atlantik’e çıpalı tutmaya çalışacağını belirtmiştik:
“Türkiye’yi Rusya’ya ve diğer düşmanlara yaklaştıracak adımlar atmaktansa Batı’ya dönük tutmak önemlidir. Bölgesel meselelerdeki farklılıklar ile Türkiye’yi transatlantik ittifakına geniş ölçüde uyumlu tutmaya çalışacağız.”
Nitekim bir yandan ABD, bir yandan da NATO, Türkiye’yi Atlantik’e çıpalı tutabilmek için AB’nin Türkiye’ye yaptırımlarını dondurmasını sağlıyorlar…
Erdoğan’ın geri adımları
Erdoğan’ın Biden seçildikten sonda ABD ve AB’ye “beyaz sayfa” açma çağrısı yapması ile ABD’nin NATO üzerinden Türkiye’yi Atlantik’e çıpalı tutma hedefi ilan etmesi arasında kuşkusuz bir bağ var.
Erdoğan yönetimi bu amaçla Doğu Akdeniz’de önemli geri adımlar attı; Oruçreis araştırma gemisini Antalya Körfezi’ne çekti, Yunanistan’la 60 tur yapılan Ege merkezli istikşafi görüşmeleri bu kez Doğu Akdeniz’i de konu ederek istişari görüşmelere çevirdi, Libya’daki proaktif tutumu bıraktı, Doğu Akdeniz’de (ve Karadeniz’de) ABD’yle ortak tatbikatlar yapmaya başladı…
S-400’lerin hâlâ etkinleştirilmemesini ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın “Girit modelini” dile getirmesini de bu kapsamda değerlendirebiliriz.
Sorunların kaynağı Atlantik çıpası
Türkiye, Amerikan hegemonyasının zayıfladığı şartlarda, tıpkı diğer bazı Atlantik üyeleri gibi kendine bir “stratejik özerklik” alanı geliştirmeye ve yörüngenin dışına çıkmaya çalışıyor…
Bu gelişmenin sağlıklı ilerlemesinin önündeki en önemli engel ise iktidarını ABD’ye borçlu olan Erdoğan’ın, ortaya çıkan bu tabloyu yine kendi iktidarını sürdürebilmek için pazarlık konusu yapabiliyor olmasıdır…
Türkiye’nin önündeki en büyük gerçek; yeni bir dünya kurulurken artık ABD’ye bağımlı yol yürüyemeyeceği gerçeğidir oysa. Türkiye’nin hemen tüm sorunlarının kaynağı, 70 yıldır Atlantik’e çıpalı olmasıdır zaten.
Türkiye’nin ulusal çıkarı
O çıpa nedeniyle cumhuriyet devrimciliği dondu, o çıpanın dayattığı antikomünizm üzerinden siyasal İslamcılığa iktidar yolu açıldı. O çıpa nedeniyle Türkiye ulusal silahlanmasını geciktirdi. O çıpa nedeniyle Türk ekonomisi serbest piyasa mekanizmasına eklemlenerek her türlü dalgalanmaya açık hale getirildi. O çıpa nedeniyle Türkiye’nin tarım arazileri boşaldı, fabrikalarının bacaları tütmez oldu. O çıpa nedeniyle Türkiye komşularına düşman edildi. O çıpa nedeniyle laiklik budandı. O çıpa nedeniyle Türkiye’nin başbakanı ABD’nin projesine eşbaşkan olabildi. O çıpa nedeniyle FETÖ 15 Temmuz’da darbe girişimi yapabildi.
O çıpa, Atlantik çıpası, Türkiye’yi ABD’ye bağımlı yaptı, AB kapısına bağladı…
Türkiye’nin ulusal çıkarı Atlantik’e çıpalı olmakta değil, bağımsız ve bölge merkezli dış politika inşa etmesindedir.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
25 Mart 2021
Güvenli bölge sorunu
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları on 14/08/2015
Çok parçalı İncirlik Mutabakatının parçalarından biri de güvenli bölge. Ancak Türk ve Amerikan yetkililerinin birbiriyle çelişen açıklamalarına bakılırsa burada tam bir netlik sağlanmadı.
Dışarıya yansıyan pürüzlerin başında güvenli bölgede kimin yer alacağı konusu var. Türkiye 110 km genişlik ve 60 km derinlikte oluşturulacak Azez merkezli güvenli bölgeye PYD’nin girmemesini istiyor. ABD ise PYD’yi Suriye’de IŞİD’e karşı karada en önemli müttefiki olarak görüyor.
Washington bu pürüzü giderebilmek için Türkiye’nin PKK operasyonlarına bile “gönülsüz” destek veriyor; hatta -kısmen yalanlansa da- ABD Büyükelçisi John Bass PKK’ye “Türkiye geri dönülmez noktaya gelene kadar sabredin” diyor!
GÜVENLİ BÖLGENİN HEDEFİ
Türkiye güvenli bölgeyi neden istiyor?
Erdoğan ve AKP Hükümeti Esad‘ı devirmek istiyor. Bunun yolu Suriye’de askeri dengeyi değiştirmekten geçiyor. Askeri dengeyi ÖSO, Fetih Ordusu gibi kuvvetlere dayanarak değiştirebilmek için de güvenli bölge ihtiyaç haline geliyor.
Gerçekte Suriye’nin parçalanmasını sağlayacak bu güvenli bölgeye kurumların ve kamuoyunun ikna edilmesi için de Türkiye’nin önüne Halep havucu konuyor!
Kuşkusuz başta TSK içinde olmak üzere Türk devleti içindeki kimi kuvvetler, güvenli bölgeyi aynı zamanda ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde inşa etmek istediği koridoru engellemenin bir aracı olarak görüyorlar.
İNCİRLİK’İN ÖNEMİ
İşte mesele aslında burada düğümleniyor. Zira Amerikan Koridoru’na engel olmak adına bile olsa, Suriye’de bir başka koridor kurmak, son tahlilde aynı sonucu doğuracaktır: Suriye’nin parçalanması.
Suriye parçalandıktan sonra ise her halükarda ortaya çıkan tablo gerçekte Türkiye’nin ve kuşkusuz bölgenin güvenliğini tehdit edecektir.
Uzun vadede bu tablonun ABD’nin arzuladığı koridora dönüşeceği de kuvvetli ihtimaldir. Zira Ankara’nın kendi koridorunu 300 bin Türkmen nüfusa dayanarak sürdürmesi mümkün olmayacak.
Ve tabi Türkiye’nin AKP Hükümeti’ne rağmen ABD’den bağımsız bir koridor inşa edebileceği de kesin değildir!
İncirlik Mutabakatı tam da bu nedenle, yani Türkiye’yi ABD’nin projesine eklemek için imzalanmıştır; siyasi değeri askeri değerinden kat kat fazladır.
HEDEF SURİYE’NİN BİRLİĞİ OLMALI
Dikkat ederseniz, yukarıda tartıştığımız planın esas hedefi Suriye’deki savaşı sonlandırmak ve bu ülkenin bütünlüğünü savunmak değildir; tersine hedef Suriye’deki savaşı sürdürmek, genişletmek, Şam yönetimini devirmek ve Suriye’yi parçalamaktır.
Güvenli bölge, niyetiniz ne olursa olsun, parçalanmış Suriye’den pay kapmak demektir ve öncelikle bunun için yanlıştır.
Türkiye gerçekten Suriye’nin kuzeyinde koridor önlemek istiyorsa, savaşı sürdüren ve Suriye’yi parçalayan plana değil, savaşa siyasi çözüm arayan ve Suriye’nin birliğini savunan bölgesel plana destek vermelidir.
Çünkü Suriye’yi parçalayarak Türkiye’nin birliğini savunamazsınız!
İncirlik Mutabakatı’nı uygulamama, sınırları kapama, angajman kurallarını kaldırma yani Suriye hava kuvvetlerinin koridor planlanan kuzeyde uçuş yapmasına fırsat verme, teröre desteği kesme, ÖSO’yu dağıtma, Türkiye topraklarındaki eğit-donat programını sonlandırma gibi hemen yapılabilecek hamleler, Şam yönetimininin Suriye’nin kuzeyine egemen olması demektir.
Şam’ın kuzeyde egemenlik sağlaması ise koridoru engellemenin kesin çözümüdür.
Mehmet Ali Güller
14 Ağustos 2015
Ankara Moskova hattında 3 sorun
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 11/08/2015
AKP iktidarının 13 yılına bir bütün olarak baktığımızda şu tabloyu görürüz: Türkiye ABD ile “tam işbirliği”ne rağmen, Rusya’yla hep dengeli ve iyi bir ilişki götürdü. Üstelik Ukrayna krizi ve Batı’nın Rusya’ya yaptırımları Türkiye’ye avantajlar yarattı.
Ancak son bir aydır Türkiye ile Rusya ilişkileri sıkıntılı bir viraja girdi. Ankara ile Moskova arasında 3 temel konuda ciddi sorun var:
TÜRK AKIMI
Ukrayna krizi Rus gazının Avrupa’ya transferi için Türkiye’yi yeni güzergâh haline getirdi.
Rusya Devlet Başkanı Vlademir Putin 2 Aralık 2014 tarihli Türkiye ziyareti sırasında, Rus gazını Karadeniz altından Avrupa’ya taşıyacak Güney Akım boru hattı projesini iptal ettiklerini ve yeni güzergâhın Türkiye olduğu Türk Akımı projesine başlayacaklarını ilan etti.
Ancak aradan 1,5 yıldan fazla zaman geçti ve Türk Akımı bir türlü imzalanmadı.
Son olarak geçen Haziran ayının başında imzanın atılacağı belirtildi ama atılmadı, ay sonuna ertelendi. Ay sonu geldiğinde Temmuz dendi, Temmuz’un sonu dendi, Ağustos başı dendi. Artık “imzalar sonbaharda” diye konuşuluyor.
Peki Türkiye neden Türk Akımı’nı imzalamıyor?
Önce “gaz fiyatında indirim” dendi, indirim gerçekleşince bu kez “geriye doğru bir yıllık indirim” dendi.
Diğer yandan AKP Hükümeti “biz geçici hükümetiz, imzalayamayız” dedi. Ancak “geçici” AKP Hükümeti 22 Temmuz 2015’te ABD’yle İncirlik Mutabakatı’nı imzaladı!
İNCİRLİK MUTABAKATI
Ankara ile Moskova arasındaki ikinci temel sorun Suriye konusudur. Türkiye’nin ABD’yle İncirlik Mutabakatı’nı imzalaması bu sorunu daha da derinleştirdi.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov‘un da tepki gösterdiği gibi “ABD’nin İncirlik üzerinden muhaliflere hava koruması sağlayacağını açıklaması” Suriye’de siyasi çözüme zarar veriyor!
Diğer yandan ABD ile Türkiye’nin imzaladığı ve Suriye’de yeni bir hamle anlamına gelen İncirlik Mutabakatı, Rusya’nın Suriye’de siyasi çözüm için hazırlığını yaptığı Moskova Konferansı’nı baltalıyor.
Yine Suriyeli muhaliflerin ABD’yle birlikte Türk topraklarında eğitilmesi ve donatılması Moskova’yı rahatsız ediyor. Moskova meseleye eğilecek ve donatılacak muhaliflerin sahadaki etkisi üzerinden değil, Türkiye’nin konumlanışı üzerinden bakıyor ve önemsiyor.
Diğer yandan Moskova, merkezinde “Bağdat-Şam-Kürt örgütleri ittifakı” olan IŞİD’le mücadele planı ilan etti. Putin’in planı ile Türkiye’nin İncirlik Mutabakatı’yla artık merkezinde yer aldığı Obama’nın planı karşı karşıya duruyor.
KIRIM
AKP Hükümeti Kırım konusunu Türk-Rus ilişkilerinin ortasına büyük bir sorun olarak yerleştirdi.
Ay başında Ankara’da Dünya Kırım Tatar Kongresi düzenlendi. Hem Moskova hem de Kırım’da yaşayan Tatarlar kongreye tepki gösterdi. Davutoğlu hükümeti Kongre’ye tam destek verdi, yüksek düzeyde katıldı.
Kongreye mesaj gönderen Erdoğan “Rusya’nın Kırım’ı ilhakını tanımadık, tanımayacağız” dedi!
Erdoğan Kongre’nin ardından da Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ve Dünya Kırım Tatar Kongresi Başkanı Refat Çubarov‘la görüştü.
PRAGMATİZM
Aslında Erdoğan‘ın Rusya’yla yaşadığı ilişki, Çin’le yaşadığının benzeridir. Erdoğan Türk Akımı’nda olduğu gibi, Çin’le yapılan Füze Savunma anlaşmasını da bir türlü imzalamamaktadır. Şundan:
1) Erdoğan pragmatisttir ve bu iki ülkeyle ticari bağın avantajlarından sonuna kadar yararlanmak istemektedir. Erdoğan “ticaret ile siyaseti ayırarak” ilişki kurmaktadır.
2) Öte yandan Erdoğan bu ilişkiyi, ABD’yle “siyasi” işbirliğinin pazarlık kartı olarak kullanmaktadır.
3) Ve son olarak Erdoğan, Türk devletinin içinden gelen kimi baskılar nedeniyle de “çok boyutlu” dış politika adımları atmakta, bunu da iktidarına dayanak yapmaktadır.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
10 Ağustos 2015
Erdoğan Obama’yı kandırdı mı?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 10/08/2015
ABD’nin kıdemli Türkiye uzmanlarından Daniel Pipes durumu şu sözlerle açıklıyor: “Obama yönetimi oyuna getirildiğini düşünüyor.”
Yine Independent gazetesinin kıdemli Ortadoğu muhabiri Robert Fisk de “Türkiye ABD’yi kullanıyor olabilir” diyor.
İnsan bu sözlere bakınca “Obama’ı kandıran Erdoğan, kimbilir bize ne yapıyordur” diye düşünüyor!
Şaka bir yana, Pipes da Fisk de öyle görüşlerini elinizin tersiyle itebileceğiniz kişiler değil; ağırlıkları olan, kıdemli, sözü dinlenen insanlar.
Ama biz yine de bu sözlerin tabloyu açıklamadığını düşünüyoruz. Şundan:
Devletlerarası ilişkiler, kişiler arası ilişkiler kadar basit değildir. Günlük hayatta bir kişi diğerini bir konuda kandırabilir, oyuna getirebilir ama devletlerarası ilişkilerde bu imkansıza yakındır. Zira devletlerarası ilişkilerde kişi değil, kişiler, kurumlar, kısacası kocaman bir devlet aygıtı vardır. Bir kişiyi kandırabilirsiniz ama herkesi kandıramazsınız.
Dolayısıyla meseleye “Erdoğan Obama’yı kandırdı” düzleminde bakamayız. Tıpkı daha önce AKP-Cemaat çatışmasına AKP yönetiminin “kandırıldık” demesi düzleminde bakmadığımız gibi…
ABD’NİN MESAJLARININ TOPLAMI
Peki nasıl bakmalıyız?
Obama başta olmak üzere ABD devlet aygıtı sözcülerinin sözlerinin toplamına bakmalıyız. ABD ne diyor?
1) PKK terör örgütüdür, Türkiye’nin kendisini savunması hakkıdır ama orantılı yanıt vermelidir.
2) PKK şiddetten vazgeçmeli ve Açılım devam etmelidir.
3) PKK ayrı, YPG ayrı. Anaştık: İncirlik’ten YPG’ye yardım yapılacak, AKP YPG’yi hedef almayacak.
Bu mesajlara bir bütün olarak bakmayıp, içlerinden sadece birini görmek, tabloyu doğru okumamızı engeller ve örneğin ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass‘ın yaptığı “PYD stratejik değil, taktik müttefik” çıkışını anlamamızı zorlaştırır.
KÜRT SİYASETLERİ ÇARPIŞMASI
Üstelik tabloyu tam doğru okuyabilmek için şu verilere de bakmalıyız:
Rusya merkezine “Bağdat-Şam-Kürt örgütleri” ittifakını koyduğu bir IŞİD’le mücadele planı açıklıyor; Suriyeli Kürt gruplarla görüşüyor.
Çin devleti HDP’yi Pekin’e davet ediyor, Irak Kürt Bölgesi Yönetimi ile ilişkileri derinleştirme hamleleri yapıyor.
İran sıkışmış Barzani‘ye yardım eli uzatıyor.
Dahası bunlar bile yetmez; tabloyu doğru okuyabilmek için içeriye de bakmak lazım: Örneğin Yalçın Akdoğan‘ın “HDP Öcalan’ı istismar etti” sözünü, örneğin Mahir Ünal‘ın “Kandil Öcalan’ı itibarsızlaştırıyor” sözünü dikkate almak lazım. Erdoğan ve AKP Hükümeti’nin PKK ile PYD-YPG’yi ayırmasını, hatta PKK’ye Kandil ile İmralı diye ayrı ayrı bakmasını da not etmek lazım.
İNCİRLİK’LE ATLANTİK KAMPINA BAĞLANMA
İşte o zaman şu gerçekleri görerek sürece müdahale etme şansı yakalarız:
1) 1995’lerde başlayan, 28 Şubat’la ivmelenen “Atlantik’e mesafeli durma” inisiyatifi Erkenekon operasyonu ile inişe zorlandı ve İncirlik mutabakatı ile maalesef tersine döndürüldü. İncirlik mutabakatı AKP sözcülerinin de belirttiği gibi ABD’yle nikah tazeleme olayıdır. Türkiye yeniden ABD’yle tam işbirliği dönemine sokulmuştur. (Nitekim Clinton ve Obama dönemlerinin kıdemli diplomatı Stuart Eizenstat bu anlaşmayı “Türkiye’yi yeniden Avrupa yörüngesine sokmanın fırsatı” olarak niteliyor.)
2) İncirlik mutabakatı askeri olmaktan çok, Türkiye’yi ABD projesine bağlayan siyasi bir mutabakattır. “PKK’yi vur ama PYD kantonlarını tanı” anlaşmasıdır; yani Türkiye’ye Irak Kürdistanı’ndan sonra Suriye Kürdistanı’nı da kabul ettirme sözleşmesidir. (Obama muhalifi olan Pipes‘ın yorumu ise şu anlama geliyor: Türkiye’nin bu hatta tutulabilmesinin yolu Ankara’yı sürekli PKK konusunda baskılamaktan geçiyor.)
Kuşkusuz dünya ve bölge dengeleri 25 yıl öncesine göre çok değişmiştir. Türkiye bu girdaptan bu kez daha hızlı çıkacaktır.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Ağustos 2015
Suriye’de ABD-Rusya çarpışması
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 08/08/2015
Rusya, ABD’nin IŞİD stratejisiyle birlikte yaptığı atak sürecine karşı bir süredir önemli hamle hazırlıkları yapıyordu.
Örneğin Putin Suudi Arabistan Savunma Bakanı ve 2. Veliaht Prensi Selman‘la Haziran ayında St. Petersburg’da görüştü. Moskova, Riyad’ın ABD-İran anlaşmasından duyduğu derin rahatsızlığı fırsata çevirerek bu ülkenin Suriye’deki düşmanca girişimlerini bir ölçüde frenlemeye çalışıyor.
Örneğin Moskova yönetimi son iki aydır Kürt gruplar da dahil, Suriyeli muhalif gruplarla ayrı ayrı görüşüyor ve onları Moskova konferansına hazırlıyordu. Rusya bu konferansta Şam yönetimi ile muhalifleri aynı masaya oturtarak Suriye’de siyasi çözümü hedefliyordu.
SİYASİ ÇÖZÜME İNCİRLİK KAMASI
İşte ABD’nin AKP’ye imzalattığı İncirlik mutabakatı tam bu süreçte oluştu. Bu mutabakatla Washington Ankara’yı cephesine “tam dahil” etti ve Suriye’ye kuzeyden abanmaya başladı. (Benzer abanma Suriye’nin güneyinde İsrail-Ürdün eliyle başlatıldı.)
“PKK’yi vur ama PYD kantonlarını tanı” özetli bu anlaşmanın içeriği henüz tam bilinmiyor ama Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu‘nun ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile görüştükten sonra “yakında ABD ile birlikte IŞİD’e karşı kamsamlı bir mücadele başlatıyoruz” demesine ve ABD gazetelerine yansıyan güvenli bölge planı ayrıntılarına bakılırsa, mutabakat oldukça kapsamlı.
AKP sözcüleri demek ki mutabakatı boşuna “ABD ile nikah tazeleme” olarak nitelememiş!
PUTİN’İN SURİYE PLANI
Doha’daki ABD, Rusya, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanları toplantısı işte bu gelişmelerin üzerine yapıldı. Doha’nın en önemli sonucu, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov‘un “Putin’in Suriye Planı”nı ilan etmesi oldu.
Böylece Obama‘nın Suriye planına karşı Putin‘in Suriye planı da sahaya sürülmüş oldu.
Kuşkusuz her iki plan da IŞİD’e karşı mücadele perspektifli. Ancak Obama IŞİD bahanesiyle Suriye’yi parçalamayı, Putin ise Suriye’yi birarada tutmayı hedefliyor.
Putin’in planı Bağdat ve Şam hükümetleri ile Kürt örgütlerinin ittifakını esas alıyor ve bunun uluslararası desteğini gözetiyor.
Washington haliyle Putin‘in planına itiraz etti. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner, Putin‘in planıyla ilgili soruya şu yanıtı verdi: “Cenevre bildirgesi doğrultusunda siyasi bir çözümü istememize rağmen, Esad’ı bunun bir parçası olarak görmediğimiz noktasında mutabık olduk.”
Ya AKP Hükümeti Putin‘in planına nasıl bakıyor? AKP de tıpkı ABD gibi bakıyor konuya. AKP Dışilişkiler Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Metin Külünk “Suriye’de Esad gitmedikten sonra bu tip önerileri çok anlamlı bulmuyoruz” diyor.
BATI ASYA BİRLİĞİ ZEMİNİ
Putin‘in planını daha çok tartışacağız ama Moskova’nın, meselenin esasını Bağdat ve Şam ile Kürt örgütlerinin ittifakına dayandırmasının yeni bir durum olduğunu önemle not edelim. Şundan:
1991’e kadar Türkiye için mesele terörle mücadele sorunuydu. ABD’nin Irak’a saldırısıyla sorun bu tarihten sonra bölgeselleşti. ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesiyle de sorun tamamen Atlantik kampının kapsama alanına girmiş oldu.
Putin‘in planı ise meselenin artık sadece Atlantik’in kapsama alanında olmayacağının işaretidir. Mesele artık uluslararasılaşmıştır. Moskova’nın tüm Kürt örgütleriyle görüşmesi de, Pekin’in HDP heyeti daveti de yeni bir duruma işaret etmektedir.
Bu aslında Türkiye için altın bir fırsattır. Zira bu tablo, Vatan Partisi’nin Kürt meselesine köklü çözüm anlamına gelen Batı Asya Birliği diye önerdiği çözüme de zemin yaratmaya başlayacaktır. Mesele içeride bunun uygulanmasını zorlayacak bir kuvvet yaratabilmektir.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
7 Ağustos 2015
Erdoğan’ın Kobanicilik itirafı
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 06/08/2015
Erdoğan‘ın “Kobani düştü, düşecek” sözlerini ettiği günlerde tartıştığımız tezlerden biri de şuydu: “ABD ile Türkiye Kobani’de piyon savaşı yapıyor.”
Bu teze göre PKK ABD’nin, IŞİD de Türkiye’nin piyonu olarak Kobani’de çarpışıyordu.
Bu tezin doğal olarak üç sonucu vardı: Birincisi Açılım bitmişti, ikincisi PKK dibe vurmuştu, üçüncüsü de haliyle Erdoğan milliydi.
IŞİD VE PKK’NİN İŞLEVİ
Bu teze itirazımızı “Erdoğan karşıtlığı” ile değil, ABD’nin Kürt Koridoru stratejisine ve bu strateji içerisinde PKK ve IŞİD’in nasıl konumlandırıldığına bakarak temellendirdik.
Obama‘nın stratejisine göre IŞİD’e karşı bir koalisyon kurulacaktı ve bu koalisyon havadan, Kürt örgütleri karadan vurarak IŞİD’i geriletecekti. IŞİD zaten Arap ve Türkmenleri sahadan sürdüğü için boşaltılan alanlar Şam ya da Bağdat’a değil, IŞİD’le sözümona savaşan Kürt örgütlerinin egemenliğine bırakılacaktı.
Bu strateji içinde IŞİD’in koridoru açan, PKK’nin de koridora yerleşen bir işlevi vardı. Sahada, örneğin Kobani’de karşı karşıya gelmeleri bu gerçeği değiştirmezdi.
Nitekim şu olguları sıralayarak ABD ile Türkiye’nin Kobani’de piyon savaşı yapmadığını, tersine ABD’nin Türkiye’yi de dahil ederek koridor inşa ettiğini belirttik: AKP Hükümeti, hem de 29 Ekim’de, Barzani‘nin peşmergelerine Türkiye üzerinden koridor açtı ve peşmergelerin Kobani’ye yardıma gitmesini sağladı; Peşmerge koridoru ile Irak ve Suriye’deki koridorları Türkiye üzerinden lehimledi; IŞİD’e karşı çarpışması için ÖSO’yu Kobani’ye gönderdi; binden fazla PYD-YPG’li yaralının Türkiye hastanelerinde tedavi edilmesini sağladı; HDP’li belediyelerin Kobani’ye yardım yapabilmesi için sınırı açtı.
Yani Erdoğan‘ın “Kobani düştü düşecek” sözü, sözden ibaretti; AKP Hükümeti sahada fiilen Kobani savunmasındaydı, Erdoğan Kobaniciydi!
Haliyle itiraz ettiğimiz tezin üç doğal sonucu da kısa zamanda boşa düştü: Açılım bitmemişti; evet tıkanmıştı ama Dolmabahçe mutabakatıyla o tıkanma aşılmıştı. PKK dibe vurmamıştı, tersine tarihinde en güçlü olduğu dönemini yaşıyordu ve göstergesi de HDP’nin aldığı yüzde 13 oydu. Erdoğan milli hamleler yapmıyor, tersine “deliğe süpürülmemek” için manevralar yapıyordu.
DÜZELTMENİN ANLAMI
Tüm bunları Erdoğan‘ın son çıkışı nedeniyle anımsattık. Erdoğan “Kobani düştü düşecek” şeklindeki sözünün çarpıtıldığını belirterek şöyle diyor: “Kobani’nin düşmesinin Türkiye’ye kazandıracağı bir şey olmaz. Nitekim ÖSO ve peşmergenin Kobani’nin imdadına koşmalarına imkan sağladık. Tüm bunları Kobani düşmesin diye yaptık.” (Yeni Şafak, 2 Ağustos 2015)
Bitmedi, Erdoğan “Obama ‘Kobani 2 güne kalmaz düşer’ dedi. Obama’ya ‘Kobani düşmemeli’ dedim” bile demektedir!
Peki bu açıklama nereden çıktı? Erdoğan neden Kobani’yle ilgili sözüne bir düzeltme yapma ihtiyacı duydu? Şu üç nedenle:
1) Ağustos sonu ya da Eylül ayında Washington’a gideceğini açıklayan Erdoğan ziyaretin içeriğinin Obama‘yla 22 Temmuz’da yaptıkları telefon görüşmesinin devamı niteliğinde olduğunu belirtti. Yani İncirlik mutabakatı ilerletilecek ve Rusya’nın Moskova konferansını da kapsayan çok yönlü girişimi baltalanmaya çalışılacak!
2) İncirlik mutabakatının özetle “Kuzey Irak’ta PKK’yi vur ama Kuzey Suriye’de PYD kantonlarını tanı” anlaşması olduğunu belirtmiştik. Kobani düzeltmesi bu anlaşmanın gereğidir.
3) Erdoğan “HDP üzerindeki PKK baskısını hafifletme, HDP’yi ayrıştırma ve Öcalan’ı tek adam pozisyonunda rahatlatma” çizgisini beslemek için bu düzeltmeyi yaptı. Arınç‘ın “hangi partiyle koalisyon kuracaksak kuralım, çözüm sürecini ismi dahil, yöntemleriyle varacağı noktayla yeni baştan ele almaya mecburuz” sözü önemli.
Kısacası Erdoğan saltanatını sürdürebilmek için her türlü manevrayı deneyecektir. Türkiye’nin devrimci ve milli kuvvetleri işte bu gerçeğe göre siyaset üretmelidir.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
5 Ağustos 2015
Koridorun petrogazpolitiği
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 04/08/2015
Bölgede iki cephe var:
1) Suriye’yi parçalamayı ve Amerikan koridoru inşa etmeyi hedefleyen Atlantik cephesi.
ABD son olarak AKP Hükümeti’ni de “önce IŞİD” perspektifli stratejisine ikna ederek bu cephenin etkili hamlesini başlatmış oldu.
ABD, İngiltere, Fransa, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün ve İsrail’den oluşan bu cephe, Suriye’nin kuzeyinde ve güneyinde güvenli bölgeler inşa ederek adım adım Esad‘ı devirmeye ve Suriye’yi konfederal bir ülkeye dönüştürmeye çalışıyor.
2) Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğünü korumayı esas alan Bölge cephesi.
Rusya Moskova konferansı girişimi ile Şam yönetimini ve muhalefeti biraraya getirerek siyasi çözümü zorluyor.
Rusya, Çin, İran, Irak, Suriye ve Lübnan’dan oluşan bu cephe, Suriye’nin siyasal birliği ve toprak bütünlüğünün özel olarak Beşar Esad’ın ve genel olarak BAAS rejiminin ayakta kalabilmesine bağlı olduğunu saptayarak buna uygun yığınak yapıyor.
KÜRT ÖRGÜTLERİNİN DURUMU
Devletler açısından tablo bu. Peki örgütler açısından durum ne?
Barzani, Erdoğan‘la yaptığı ve “50 yıllık anlaşma” değerinde nitelediği özel anlaşma gereğince Atlantik cephesinin aktif unsuru olarak hareket ediyor.
PKK ise ABD’nin stratejik aracı olarak çarpışmanın bu aşamasında çok boyutlu kullanılıyor: Hem diplomatik kulvarda Suriye’deki kantonların tanınmasında, hem örgütsel kulvarda yerine PYD’nin kurumsallaştırılmasında, hem de askeri kulvarda Erdoğan’ı baskılayan milli kuvvetlerin yatıştırılmasında…
AKP Hükümeti’nin HDP üzerindeki PKK baskısını hafifletme, HDP’yi ayrıştırma ve Öcalan’ı yeniden tek adam pozisyonunda rahatlatma çizgisi izlediğini anımsatalım.
İran, bölgede belirleyici bir kuvvet olmanın sağladığı çoklu manevra kabiliyetiyle PKK’nin tümden bir ABD aracı olmasındansa, ondan olabildiği kadar yararlanmayı esas alan bir çizgi izliyor. Zira Irak’ın kuzeyi Tahran için aynı zamanda Şam’a yardım götürebilmesinin sahasıdır.
Yine Rusya da, ABD’nin IŞİD’den boşaltılarak bölgeleri Kürt örgütlerinin egemenliğine devretme stratejisini görerek, Kürt örgütleriyle bağ kurmayı, yapabildiği kadarıyla yönlendirebilmeyi esas almaktadır. Zaman zaman Kürt örgütlerinin Moskova’ya çağrılması ve istişarelerde bulunulması, bakalım ne derece etkili olacak?
ERDOĞAN-BARZANİ ANLAŞMASI
Peki bu karışık tablo şu aşamada sahaya nasıl yansıyor? Cepheleşmenin sahadaki cisimleşmiş hali nasıl seyrediyor?
Tam bu noktada iki açıklamaya dikkatinizi çekmeliyim:
1) Irak Kürt Bölgesel Başkanlığı yani Barzani, PKK’nin bölgeden çekilmesini istedi!
2) Irak Başbakanı Haydal İbadi Ankara’nın Kuzey Irak’a hava harekatına karşı çıkarak “PKK Irak’ta değil, Türkiye’de” dedi!
Bu iki açıklama şu bilgilerle birlikte önemlidir:
Erbil ile Bağdat arasında yapılan petrolün paylaşımıyla ilgili anlaşma bir türlü uygulanamıyor. AKP Hükümeti ise Barzanilerin 50 yıllık anlaşma değerinde dediği o özel anlaşmayı uygulayacağını, yani yeniden Kuzey Irak petrollerini Barzani adına alıp satacağını Erbil’e müjdeledi!
Bu, pratikte Erbil’i Bağdat’tan koparma, yani “resmi Kürdistan” demektir ve Erdoğan‘ın buradaki rolü tarihe kaydedilmektedir!
İşte İbadi de bu gelişme nedeniyle Erdoğan‘ın PKK’yi vuran ama Barzani‘yi Bağdat’tan koparan ve resmileştiren hamlesine itiraz etmektedir.
Tam bu noktada Bruegel‘in yayımladığı “AB-Türkiye Stratejik Gaz Ortaklığı Raporu”nun güncellenmiş haline bakmalıyız. Ukrayna krizi nedeniyle enerjide oluşan Rusya boşluğunun nasıl doldurulacağını esas alan rapor, tedarikçilere iki yeni aktör ekliyor: İran ve Kuzey Irak!
Yani Barzani petrollerinin ve doğalgazının Türkiye üzerinden Batı’ya sevkedilmesi meselesi koridor çarpışmasının petropolitiği olarak önümüzde duruyor.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
3 Ağustos 2015
İncirlik’in bir hedefi de Moskova konferansı
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 03/08/2015
Washington ile Moskova, İran’la yapılan 14 Temmuz anlaşmasından hemen sonra bölgede aktif hamlelere soyundular. Bu hamleleri özetle Moskova’nın Suriye’de siyasi çözümü gerçekleştirmeye dönük girişimi ve Washington’un bunu önlemeye dönük hamleleri olarak özetleyebiliriz.
Bu hamleleri somutlayabilmek için öncelikle ABD Başkanı Barack Obama ile Rusya Devlet Başkanı Vlademir Putin‘in 14 Temmuz’dan hemen sonra yaptıkları görüşmeye dönmemiz gerekir. Anımsayalım:
Kremlinden yapılan açıklamada “iki liderin uluslararası terörle mücadele konusu gibi diğer uluslararası konularda da işbirliğine gitmek için anlaştıkları” belirttildi.
Beyaz Saray ise “iki liderin özellikle başta Suriye’dekiler olmak üzere yaşanan bölgesel gerilimleri azaltmaya yönelik işbirliği yapmak istediği” açıklandı.
DOHA GÖRÜŞMESİNİN HEDEFİ
Şimdi Washington ile Moskova o görüşmenin devamını getirmeye çalışıyor. Yarın ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Doha’da biraraya gelecek.
Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mikhail Bogdanov ikilinin “Suriye krizini” ele alacağını açıkladı.
Fakat burada dikkat çekici olan Bogdanov‘un görüşmeye Suudi Arabistanlı bir yetkilinin de katılabileceğini söylemesidir.
Peki bu önemli görüşmenin hedefi ne?
Rusya’nın inisiyatifiyle önümüzdeki günlerde yenisi yapılacak olan Moskova konferansı…
Hani Cenevre’nin devamı olan ve Rusya’nın Suriye’deki tarafları masaya oturtmaya çalıştığı konferans.
ABD’NİN İKİ YÖNTEMİ
ABD bundan önceki konferansta yardımı kesmekle tehdit ederek bazı muhalif grupların Moskova konferansına katılmasını engellemiş ve çözümü baltalamıştı. Bu kez yeni ve iki koldan yöntem izliyor:
1) Doğrudan kendisi ve Suriye’deki müttefiklerini de Moskova konferansına katarak Rusya’nın belirleyici olmasını engellemeye ve masada çözümsüzlüğü dayatmaya çalışıyor. Doha’daki toplantının da bunun ön bilek güreşi olduğu anlaşılıyor.
Beyaz Saray ve Kremlin kaynaklı haberlerde Eylül’den önce yapılacak bu konferansa ABD ile Suudi Arabistan’ın katılmak istediği belirtiliyor.
2) ABD Moskova konferansı öncesinde AKP Hükümeti ile İncirlik mutabakatı imzalayarak Rusya’nın inisiyatifini sahada da köreltmeye çalışıyor!
İRAN: ESAD KIRMIZIÇİZGİ
Tam bu noktada çok aktörlü bu problemin önemli aktörlerinden birine kulak verelim.
İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney‘in danışmanı Ali Ekber Velayeti, Beşar Esad‘ın Tahran için kırmızıçizgi olduğunu ilan etti. Velayeti Esad‘ı sadece Suriye halkınının değiştirebileceğini belirtti.
Fakat daha önemlisi Velayeti‘nin kendileri dahil tüm kuvvetlerin Suriye’den çıkması gerektiği yönündeki şu sözleriydi: “Suriye’de bir siyasi çözüm isteniyorsa, krizin herhangi bir tarafına askeri destekte bulunanlar bu desteği tamamen durdurmak zorunda. İran Suriye’de siyasi bir çözümden yana. Ancak herkes silahını indirmeli ve savaşmaya son vermeli. İran ve Hizbullah savaşçıları dahil olmak üzere tüm yabancı unsurlar Suriye’den çıkmalı ve geride sadece Suriye hükümeti ve halkı kalmalı. Ondan sonra tüm Suriyeliler BM arabuluculuğunda diyalog masasına oturur ve bir sonraki adıma karar verir.”
İNCİRLİK’E İMZA VAR, TÜRK AKIMI’NA YOK
Tahran’dan gelen bu çıkış da Moskova merkezli cephenin siyasi çözüm girişimine işaret etmektedir.
Ve bu güçlü bir girişim olduğu için de ABD İncirlik mutabakatlı yeni bir atakla ön almaya çalışmaktadır. Yani İncirlik mutabakatı sadece Türkiye’yi değil, tüm bölgeyi etkileyecek önemdedir.
Nitekim AKP Hükümeti “geçici” olduğunu yok sayarak ABD ile İncirlik mutabakatını imzalayabilmekte ama “geçiciyiz” diyerek Rusya’ya Türk Akımı’nı imzalamayı bir kez daha ertelemektedir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
2 Ağustos 2015
Açılım bitti mi?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 02/08/2015
PKK hedeflerinin vurulması ve Erdoğan‘ın kimi açıklamaları “açılım bitti” değerlendirmelerine yol açıyor. Bize göre ise Açılım bitmedi, tersine, AKP’nin İncirlik mutabakatıyla izlediği teslimiyet politikası Ankara’yı Açılım’da yeni bir düzleme zorlayacak!
Nitekim Erdoğan‘ın AKP ile HDP arasındaki Dolmabahçe mutabakatına dair öze değil ama görüntüye dair yaptığı itirazlar ve yerine “Türkiye mutabakatı” diye sıçramalı bir mutabakat ihtiyacına işaret etmesi, bize bu köşede şu yorumu yaptırmıştı: “Açılım mevcut rotada ilerleyebileceği kadar ilerledi, artık o rotada yol yok; ancak Açılım’a yeni bir yön verilerek süreç ilerletilebilir.”
İşte artık bu aşamadayız ve bunu durdurmanın, yani Açılım’ı gerçekten bitirmenin yolu İncirlik mutabakatının engellenmesine bağlıdır!
Zira İncirlik mutabakatı 2. Çekiç Güç’tür ve birincisinde Irak’ta inşa ettiği koridor gibi ikincisinde de Suriye’de koridor inşa etme peşindedir!
AKP’DEN KANDİL’E MESAJ
Türkiye’nin İncirlik mutabakatıyla Açılım’ı yeni bir düzleme taşımaya zorlandığı şu açıklamalarla da sabittir:
1) ABD’nin ısrarla PKK ile Suriye’deki kolu olan PYD-YPG’yi ayırması ve Türkiye’nin PKK hedeflerini vurmasını “savunma hakkı” olarak değerlendirmesi. John Kirby‘den sonra ABD Dışişleri Sözcüsü Mark Toner‘in de “İncirlik ile YPG’ye aktif desteklerinin artacağını” ilan etmesi. Ve ABD’li yetkilinin “Türkiye YPG’ye saldırmayacağına dair güvence verdi” demesi.
2) YPG sözcüsü Redur Xelil’in de “PKK ile örgütsel bağlantımız yok” demesi.
3) AKP’nin Öcalan ile PKK’yi, PKK ile HDP’yi ve yine Öcalan ile HDP’yi ayrıştırmaya dönük söylemleri. Örneğin Yalçın Akdoğan‘ın “Öcalan bunları (Demirtaş ve HDP sözcüleri) sopayla kovalar” demesi. Örneğin Ahmet Davutoğlu‘nun “Suriyeli Kürtlerin (PYD-YPG) kazanımlarından rahatsız değiliz” demesi.
4) Barzani‘yle “stratejik ortaklığın” teyidi için Erbil’e görüşmeye giden Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu‘nun KDP üzerinden Kandil’e mesaj göndermesi ve Barzani‘den “PKK silah bırakmalı” çağrısı yapmasını istemesi.
5) Ve hem Kandil’den hem de Demirtaş‘tan “Açılım yeniden başlamalı” anafikirli yumuşamış açıklamaların gelmesi.
PKK’NİN TERBİYE EDİLMESİ
Bu tabloya bakılırsa Türkiye’nin İncirlik mutabakatı karşılığında Kandil’i vurması ve ABD’nin buna itiraz etmemesi ve hatta dolaylı desteklemesi, PKK’yi belli ölçülerde “terbiye etmiş” görünüyor.
Erdoğan‘ın istediği tam da buydu. Zira Erdoğan bir süredir ancak “şımarıklığı törpülenmiş” ve “terbiye edilmiş” bir PKK’yle müzakereye devam edilebileceğinin işaretlerini vermekteydi.
Erdoğan‘ın uzakdoğu ziyareti sırasında uçakta gazetecilere “süreç istismar edildi, bedelini seçimde ağır ödedik” demesi bu işaretlerinin sonuncusu ve en belirginiydi.
Demek AKP en az 276 koltuk kazanarak tek başına iktidar olsa Açılım sürecekti! Demek HDP yüzde 13 yerine baraj altı kalsa ya da en azından 10 civarında kalarak AKP’nin tek başına iktidar olmasının yolu açılsa müzakereler sürecekti!
DÜĞÜM İNCİRLİK’TEN ÇÖZÜLÜR
Erdoğan‘ın bu açıklaması aynı zamanda “erken seçim hedefli azınlık hükümeti” mesajıyla birlikte okunmalıdır. Çünkü bu mesaj, erken seçimle yeniden tek başına iktidar olunduğunda Açılım’ın yeni bir düzleme taşınarak sürdürüleceği anlamındadır.
O zamana kadar PKK hedeflerinin vurularak Kandil’in HDP üzerindeki baskısının azaltılması, HDP yöneticilerinin fezlekelerle vurularak Öcalan’ın yeniden “tek adam” mertebesine yükseltilmesi Erdoğan-Davutoğlu-Fidan üçlüsünün kısa yol haritası olarak Türkiye’nin önünde duruyor.
Hem böylece başta TSK olmak üzere çeşitli kurumlardan gelen “milli eğilimli baskılar” da yatıştırılacaktır!
Türkiye bu çıkmaza AKP’nin imzaladığı İncirlik mutabakatıyla bağlanmıştır, düğüm buradan çözülmelidir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
1 Ağustos 2015
Kobani’ye İncirlik kalkanı
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 01/08/2015
Neyi tartışıyoruz, problem ne? ABD’nin Irak’ın kuzeyindeki Barzanistanı Suriye’nin kuzeyindeki kantonlarla birleştirip Doğu Akdeniz’e açma çabasının nasıl önleneceğini; yani Amerikan koridorunun nasıl engelleneceğini…
Peki bu pratikte nasıl mümkündür?
1) ABD’nin koridoruna araçlık yapan kuvvetleri (PKK/PYD, KDP, KYB) vurarak.
2) ABD’nin koridorunun geçtiği ülkelerin (şu aşamada Irak ve Suriye) toprak bütünlüğünü ve siyasal birliğini savunarak.
Peki durum ne? İnceleyelim:
ABD: PKK’Yİ VUR AMA PYD’Yİ TANI, KDP’YLE ORTAK OL!
1) Türkiye 24 Temmuz’dan bu yana Irak’ın kuzeyindeki PKK hedeflerini vuruyor ve içeride de teröre karşı gözaltı operasyonları yapıyor.
Böylece “Amerikan koridorunun pratikte nasıl önlenebileceği” probleminin araçları vurma ilk yanıtının bir bölümü gerçekleştiriliyor.
Peki diğer araçlar? PYD ve KDP?
PYD PKK’nin Suriye’deki kolu. Ancak İncirlik mutabakatıyla birlikte hem ABD’nin hem de AKP hükümetinin özel olarak PKK ile PYD’yi ayrı tuttuğu görülüyor:
a) Ahmet Davutoğlu “PYD’nin kazanımlarından rahatsız olmadıklarını” ilan ediyor! Başbakan Basın Müşaviri Osman Sert ekranlara çıkıp “Suriyeli Kürtlerle (PYD ve askeri birimi YPG) savaşmıyoruz” diyor!
b) Pentagon sözücüsü Jeff Davis “PKK ayrı, YPG ayrı” diyor, ABD Dışişleri Sözcüsü John Kirby “İncirlik sayesinde YPG’ye daha aktif destek verebileceğiz” diyor! Ve tüm ABD’li yetkili ve sözcüler gibi son olarak Beyaz Saray sözcüsü Eric Shultz da PKK’nin vurulmasına destek veriyor: “PKK’nin saldırılarını kınıyoruz. PKK bir terör organizasyonu. Türkiye’nin kendini savunma hakkına saygı duyuyoruz.”
Dahası New York Times‘a konuşan ABD’li bir yetkili “Türkiye YPG’ye saldırmayacağı konusunda güvence verdi” diyor!
c) Ya KDP? ABD’yle İncirlik mutabakatına varan heyetin başkanı Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu önceki gün Erbil’e gidip Barzani‘yle görüştü; Ankara ile Erbil’in “stratejik ortaklığını” teyit etti!
AKP IRAK VE SURİYE’NİN PARÇALANMASINDAN YANA
2) Peki Irak ve Suriye’nin birliğini, bütünlüğünü savunma konusu?
Tamam 13 yılı, Erdoğan‘ın BOP eşbaşkanlığını, Irak ve Suriye’ye açık düşmanlığını bir an için “unutalım” ve “Erdoğan düşmanlığına esir olmayalım”! Fakat daha iki ay önce Erdoğan‘ın Kral Salman‘la yaptığı anlaşmayla Fetih Ordusu’nu kurup İdlip’i işgal ettiğini ve kuzeye doğru taarruza geçmiş Esad güçlerini durdurduğunu, önlerini kestiğini unutalım mı?
Kendimizi kandırmayalım: Erdoğanlar bu saldırıyı yapmasa, bugün Esad ülkesinin kuzeyinin en azından bir bölümüne egemen olmuş olacaktı ve şu anda koridor problemini bu sıcaklıkta konuşmuyor olacaktık!
Bu da eskiymiş, üstünden iki ay geçmiş mi diyorsunuz? Peki Erdoğan ile Salman‘ın Fetih Ordusu’nun Lazkiye’yi hedef alan geniş kapsamlı bir operasyon için herekete geçtiği bilgisini ne yapacağız? Lazkiye koridorun Akdeniz kapısı değil mi? Lazkiye’yi ele geçirmek ve Şam’dan koparmak son tahlilde koridora yaramaz mı?
Kendimizi kandırmayalım: AKP Hükümeti Irak ve Suriye’nin siyasal birliğini ve toprak bütünlüğünü savunmuyor. Tersine iki ülkenin de parçalanmasını istiyor. Dahası Washington’un havucuyla buralardan pay kapmayı hedefliyor.
Kendimizi kandırmayalım: Tampon, güvenli bölge, IŞİD’den arındırılmış alan… Adına ne derseniz deyin, Şam’dan koparılacak her parça son tahlilde koridor demektir!
İNCİRLİK MUTABAKATI: 2. ÇEKİÇ GÜÇ
Kendimizi kandırmayalım: Birincisi ABD’yle işbirliği yapan, ikincisi sahada Esad’ı devirmeye çalışan ve üçüncüsü Irak ile Suriye’nin birliğini, bütünlüğünü hedef alan bir hükümet koridoru önleyemez, tersine o koridora bekçilik yapar!
İncirlik mutabakatı Ankara’nın PYD kantonlarını tanıma anlaşmasıdır. 25 yıl önce İncirlik’teki Çekiç Güç’le Irak’ın kuzeyindeki Barzanistan’ı inşa eden ve Türkiye’ye kabul ettiren ABD, şimdi yine İncirlik’le Suriye’deki kantonları Türkiye’ye kabul ettirmektedir! Nitekim ABD 480. hava filosunu İncirlik’e kaydıracağını açıkladı. Bu filo 1991’de İncirlik’e konuşlandırılan Çekiç Güç filosuydu!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
31 Temmuz 2015