Hakkında

DOĞUM TARİHİ-YERİ:

1974 yılında Malatya-Arguvan’da doğdu.

EĞİTİM:

İlkokulu Adana Yavuzlar İlkokulunda, ortaokul ve liseyi Adana Ayas Koleji’nde okudu ve lise son sınıfı Adana Erkek Lisesi’nde tamamladı. Yüksek öğrenimini İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi’nde, Gemi inşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisi olarak tamamladı. Ayrıca İstanbul Üniversitesi’nde Tarih Bölümünü bitirdi.

GAZETE-TELEVİZYON-DERGİ

1998 – 1999 yıllarında haftalık Aydınlık Dergisi’nde çalıştı.

2001 – 2006 yılları arasında Aydınlık Dergisi ve Ulusal Kanal’da çalıştı. Aydınlık Dergisi’nde Genel Yayın Yönetmenliği ve Yazı İşleri Müdürlüğü, Ulusal Kanal’da da Haber Müdürlüğü yaptı.

2009-2010 yıllarında Odatv’de iç ve dış politika inceleme yazıları yazdı.

2010-2012 yıllarda Ulusal Kanal’da Ufuk Ötesi isimli programı hazırlayıp sundu.

2011-2015 yıllarında günlük Aydınlık gazetesinde haftada yedi gün köşe yazdı.

2012-2015 yıllarında Teori Dergisi Yazı Kurulu üyeliği yaptı ve bu dergi için dosyalar hazırladı.

2017-2018 yıllarında ABC gazetesinde iç ve dış politika yazıları yazdı.

2017-2018 yıllarında TELE1 TV’de Analiz isimli programı ve üç gazeteciyle birlikte Türkiye’nin Yönü isimli tartışma programını yaptı.

2018 Ekim ayından beri Cumhuriyet gazetesinde Ufuk Ötesi köşesinde haftada üç gün dış politika yazmaktadır.

2019-2021 yıllarında Yeni Deniz Mecmuası Dergisi’nin Yayın Kurulunda görev yaptı.

2019 yılından beri CRI Türk Radyosu’nda yazar ve yorumculuk yapmakta ve Modern İpek Yolu Dergisi‘nin Yayın Kurulunda görev almaktadır.

MÜHENDİSLİK

2007-2008 yıllarında 52 metre uzunluğundaki alüminyum gövdeli bir yelkenli yatın üretim ekibinde çalıştı.

2008-2009 yılarında gemilere baba, loça, kapı  benzeri üretim yapan bir mühendislik firmasında çalıştı.

2011-2012 yıllarında, 67 metre uzunluğunda bir motoryatın üretim ekibinde çalıştı.

2016-2017 yılında bir havacılık şirketinde kalite kontrol danışmanlığı yaptı.

2008-2010 yıllarında, TMMOB Gemi Mühendisleri Odası’nda 41. Dönem Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı.

KİTAPLARI

1- ABD’nin Neo-Osmanlı Projesi: Büyük Kürdistan, 2010, Kaynak Yayınları

2- Soros, CFR ve Arap Ayaklanması, 2011, Kırmızı Kedi Yayınevi (Orhan Koloğlu, Barış Doster ve Haluk Hepkon’la birlikte)

3- Hükümet-PKK Görüşmeleri, 2011, Kaynak Yayınları

4- IŞİD: Karar Terör, 2014, Kaynak Yayınları

5- Suriye’nin Sevr’i: Amerikan Koridoru, 2015, Kaynak Yayınları

6- Ortadoğu’da Yaşanan Gelişmeler ve Yansımaları – Yuvarlak Masa Toplantısı, 2016, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, (Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Başar Yaltı, Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, Dr. Yavuz Ege, Dr. Onur Öymen, Uluç Özülker, E. Tümg. Reha Taşkesen, Dr. Ali Tigrel, Dr. Ceren Gürseler, Dr. Necdet Pamir, Prof. Dr. Hasan Ünal, Hilmi Güllü ve Prof. Dr. Hasan Ali Karasar’la birlikte)

7- En Uzun Gece, 2017, Asi Kitap, (Ahmet Yavuz, Barış Doster, Barış Yarkadaş, Gürkan Hacır, Mehmet Ruşen Gültekin, Naim Babüroğlu, Tolga Gürakar ve Ümit Zileli’yle birlikte)

8- Amerikan Hegemonyasının Sonu, 2019, Kırmızı Kedi Yayınları

  1. #1 by İnan on 09/06/2011 - 13:30

    Merhaba Mehmet Ali Bey,
    Odatv web sitesinde yayınlanan yazılarınızı okudum ve en alt satırda sitenizin linkini gördüm. Merakımdan girip hakkınızda bölümünü okuduğumda düşünceleriniz dışında ortak başka paydalarımızında var olduğunu gördüm. Bende siz gibi Arguvanlıyım ( Karahüyük ), bende siz gibi Adana havasını, suyunu kullandım bende siz gibi İstanbul hayatını yaşadım. Halen Adana’ da yaşıyorum ve sanırım burada öleceğim, sanırım son gelene kadar yazılarınızı okuyacağım.
    Vaktinizi aldım, teşekkür ederim.

    • #2 by Mustafa on 01/07/2013 - 11:44

      Umarım ölmüşündür.. 2013 1 temmuz

      • #3 by Kemal Buzdağ on 11/03/2016 - 13:13

        Umarım bu tarihe kadar sağ kalmamışsınızdır

  2. #4 by uğur on 13/06/2011 - 22:45

    mergaba,
    ben İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisiyim. odatv den yazınızı okudum sizle konuşmak görüş bildirmek görüş almak isterim
    sayın Mehmet Ali Güler ben mail adresimi veriyorum bana cevap atasanız siznle o mailden görüşebilme imkanı sunarsınız..

    mailim: ugruysl@gmail.com

  3. #5 by ahmet on 14/06/2011 - 11:22

    SEÇİMİ “AKP-BDP-CHP” İTTİFAKI KAZANDI

    yazınızı okudum…Şunu söyleyim ki :

    CHP nin bu söylemleri kısa vadeli değil …. uzun vadeli söylemlerdir….Ve bir kaç yılda meyvesini verecektir.

    Yerel yönetimlere özerklik önemli stratejik bir hamledir…Zaman herşeyi gösterecektir.

    Saygılarımla…

  4. #6 by NİLÜFER YILMAZ on 19/10/2011 - 10:44

    Merhaba Mehmet Ali bey, yazılarınızı zevkle ve gururla okuyorum,, sizinle iletişim kurmak, fikirleriniz ve görüşlerinizi paylaşmak istiyorum mail adresim: nlfrylmz1606@hotmail.com
    saygı ve sevgiler.. NİLÜFER

  5. #7 by Berrin Köse on 12/11/2011 - 22:49

    Sayın Güller,
    Ben Berrin Köse Çanakkaleden yazıyorum. Ulusal Kanaldaki programınızı diğer tüm Ulusal Kanal programlarında olduğu gibi büyük bir beğeni ile takip ediyorum. Güzel çalışmalarınız için teşekkür ederek başlamak istiyorum iletime.
    Ancak son iki programda öyle hatalar yapıyorsunuz ki sizi anlamakta güçlük çekiyorum.
    Sanırım tahmin ettiniz. Evet, konu PKK’nın PeKaKa mı yoksa PeKeKe olarak mı okunması gerektiği.
    Biliyorum konu gereksiz polemiklere konu olmuş durumda. Olaya, Türkçe mi, Kürtçe mi okunmalı saçmalamasından bakmıyorum ben. Türkçe konuşuyorsanız, kısaltmaları da Türkçe okumanız gerekir. Kürt kardeşlerim de eğer Kürtçe konuşmuyorlarsa, konuştukları dilde kısaltmak zorundalar PKK kelimesini. Aynen İngilizce konuşurken P(i)K(ey)K(ey) olarak telaffuz etmeleri gerektiği gibi. Size yazma nedenim konunun bu tarafı değil.
    Ben bu konu ile ilgili olarak iki noktada dikkatinizi çekmek istiyorum.
    Birincisi Türkçe dilbilgisi kurallarının doğru kullanılma zorunluluğu. Haddim olmayarak ilkokul yıllarında öğrendiğim haliyle Türk dilindeki sessiz harflerin okunuşlarını size hatırlatmak isterim;
    b(e), c(e), ç(e), d(e), f(e), g(e), h(a), j(e), k(a), l(e), m(e), n(e), p(e), r(e), s(e) , t(e) , v(e), y(e), z(e).
    Türk dilinde yaygın kullandığımız birtakım kısaltmalardan örnek vermek istiyorum;
    TDK (TeDeKa)
    BJK (BeJeKa)
    TKP (TeKaPe)
    TTK (TeTeKa)
    TKİ (TeKaİ) gibi. Bunlar hemen aklıma gelen örnekler. Örnekler arttırılabilir.
    Ben 1956 doğumluyum, eğer benim öğrenim yıllarımdan sonra TDK bir karar alarak bazı harflerin okunuşunu değiştirdi ise PeKaKa’yı PeKeKe olarak okuma konusundaki ısrarınızda siz haklı olabilirsiniz. Buna bir diyeceğim olamaz. Ülkemizde her konuda olduğu gibi bu konuda da saçma sapan bir nedenle bir değişim yapılmış olabilir. Aynı yumuşak g ve şapkalı a seslerinin alfabeden kaldırılıp yazı dilinde hala kullanılıyor olması gibi. Asırlardır kuşaktan kuşağa aktarılan sesleri nasıl unutturursunuz topluma. Siz kaldırdınız alfabeden yumuşak g’yi diye, ben “kağnı” diyemeyecek miyim?
    Ancak bir işgüzar çıkıp da h ve k’yı “hizaya soktuysa”, ısrarınızda haksızsınız.
    Olayın teknik kısmı bu.
    Ancak beni teknik boyutundan çok daha ilgilendiren konu sizin bu konudaki tavrınız. Size bu konuda yapılan uyarılara, “Türk dilbilgisi kurallarına göre okunuşu böyledir, kimseyi de dinlemem, bundan önce böyle kullandım, bundan sonra da böyle kullanacağım” türündeki tepkiniz beni ekran başında epeyce gerdi.
    Bizim dünya görüşümüzdeki insanlara bu tavır yakışmadı.
    Halbuki “Her ikimiz de hatalı olabiliriz. Araştırayım. Ancak sorunun çözümünü bulana kadar ben kendi bildiğim gibi kullanmaya devam edeceğim. Siz haklıysanız bunu gelecekte düzeltirim” türünden bir şeyler söyleyebilirdiniz. Ve ben size şapka çıkarırdım.
    Olmadı. Yapamadınız. Ve son derece sinirli ve gergin bir şekilde izleyenlerinizi terslemek size yakışmadı. O iletileri gönderen vatandaşlarla aynı düşünceleri paylaştığımdan tepkilerinizi kendime yapılmış tepkiler olarak aldım.
    Birbirimizi dinleyelim lütfen. Ülkemizin geçmekte olduğu bu çok zor koşullarda birbirimizi kazanmanın yollarını bulalım. İşiniz çok zor. Bunun farkındayız. Bırakın sizleri uyararak bizler de vatandaşlık görevimizi yapalım.
    Güzel programlarınızı izledik, izleyeceğiz.
    Saygılarımla
    Berrin Köse

    • #8 by Mehmet Ali Güller on 13/11/2011 - 05:15

      Sayın Köse
      1 Kasım 1928 tarih ve 1353 sayılı “Türk harflerinin kabulü ve tatbiki Hakkında Kanun”dan başlayarak, 8 Ocak 2004 günü TDK İmla Kılavuzu Çalışma Grubu tarafından belirlenen ve TSE tarafından Nisan 2055/TS 13148 numaralı belge ile standart hale getirilen Türk Kodlama Sistemi’ne kadar tüm resmi belgeler, Türkçe’de Ka sesinin olmadığını Ke sesinin olduğunu belirtir.
      Nitekim hemen her kitapçıda bulabileceğiniz çeşitli yayın evlerince basılan tüm “Ana Yazım Kılavuzları” da Ka değil Ke sesinin olduğunu gösterir. Keza ilkokula başlarken de, bu harfin okunuşunu Ka değil Ke sesi olarak öğrendim.
      Tüm bu gerçekliği bir yana bırakıp, sırf ayrılıkçılar PeKeKe diyor ve kimi yurttaşlarımız da bundan ötürü bunu bir saflaşma, taraflaşma olarak algılıyor diye, dilimi değiştirecek değilim.
      Saygılarımla

    • #9 by onur on 14/11/2011 - 11:20

      Sayın Berrin Hanım Türkçemizde resmi anlamda bir “ka” harfinin olduğunu ilk kez sizden duyuyorum. Özellikle aydınlarımızı “pekaka” diye okumaması gerektiği şeklinde uyarıyorken sizin bu “ikazı” yapmanız bilgi kirliliği olduğunu gösteriyor.

  6. #10 by Berrin Köse on 14/11/2011 - 11:32

    İkinci cümlenizde ne demek istediğinizi lütfen daha açık yazar mısınız.

  7. #11 by Berrin Köse on 14/11/2011 - 11:35

    SSK, TDK, TKP, KKTC (ve daha birçoğu gibi) gibi günlük yaşantımızda çok kullandığımız kısaltmaları nasıl okuduğunuzu merak ettim.

    • #12 by onur on 14/11/2011 - 14:07

      Seseke tedeke tekepe ve keketece şeklinde okunması gerekir. Günlük konuşmalarımızda bunlar tekape olarak okunması ve genel olarak insanların bu şekilde telafuz etmesi doğruyu değiştirmez. Dilimizi ve abecemizi doğru kullanmak istiyorsak tekepe olarak okumamız gerekiyor. İkinci cümlemin de daha açık ifadesi de bu şekilde.

      • #13 by Berrin Köse on 14/11/2011 - 18:36

        Onur bey, isminizi daha önce görmemiştim o nedenle isimsiz yanıt verdim. Az önce iletileri yazan kişi olarak isminizi gördüm. Lütfen kusuruma bakmayın. Bu sayfaya ilk girişim, sayfa düzenini yeni öğreniyorum. Acemiliğime verin lütfen.

        Sizden kısaltmaların nasıl okunması gerektiğini değil, nasıl okuduğunuzu sormuştum. Ona yanıt alamadım. Büyük olasılıkla siz de, ben ve diğer milyonlar gibi hatalı şekliyle okuyorsunuzdur. İstatistiksel olarak ihtimal yüksek diyorum. Yok böyle kullanıyorum diyorsanız hayatınız epey zor geçiyor olmalı. Örneğin, herkesin SeSeKa dediği bir kuruma siz SeSeKe diyorsanız büyük olasılıkla anlaşılamamaktan doğan zaman kayıplarınız oluyordur.

        K Harfinin resmi olarak Ka olarak okunduğu en çarpıcı kısaltma TDK (Türk Dil Kurumu). Başka söze gerek var mı? SSK resmi kurum değil mi? TeKaPe’yi ben mi uydurdum. Bu ülkede yaşayacaksınız, K harfinin resmi kurum ve kuruluşlarca Ka olarak telaffuz edildiğini ilk defa benden duyacaksınız, olur iş değil!

        Sayın Güllerin bilgilendirmesinden itibaren doğru şekli öğrendim. Kendisine de aramızda geçen yazışmalarda teşekkür ettim. Bunu da söylemeden geçmeyeyim.

        Beni bir vatandaş olarak rahatsız eden konular şunlar;
        *TDK hatalı kullanım konusunda neden görevini yapmadı/yapmıyor?

        *İlkokulda bize öğretilen şekli “Ka” dır (H harfi de Ha olarak öğretildi). Bu durumda “eğitim birliği”ni sağlamakla görevli MEB görevini yapmamıştır. Şu an okullarda nasıl öğretildiğini merak ediyorum.

        *Anladığım kadarı ile bunun yanlış olduğunu ilkokul çağından beri bilen vatandaşlarımız varmış. Ben bu vatandaşlarımızın bu konunun düzeltilmesi için neden PKK kısaltılmasının okunması konusunda bir polemik oluşana kadar sustuklarını anlayabilmiş değilim. Ben bir vatandaş olarak TDK’nu Türk dilinin bazı hatalı kullanımları konusunda defalarca uyardım. Bu konuda da uyarıp göreve davet edeceğim. Bu benim vatandaşlık görevim. Siz, bu hatanın farkında olan vatandaşlar TDK’nu uyarma görevinizi yaptınız mı? Anadilinize sahip çıkmanız ve harekete geçmeniz için ille PKK ile siyasi bir polemiğe mi girilmesi gerekiyordu?

        TDK’nu uyarmadıkça ve çözüm talep etmedikçe birbirimizle gereksiz tartışmalara girmekten öteye geçemeyiz. Amaç doğruyu bulmak ve doğru bilginin toplumda yerleşmesini sağlamaktır. Bu görev hepimizin.

        Bu arada ikinci cümleniz hala açıklanmayı bekliyor. Yanıtınızı bekliyorum.

        Saygılarımla
        Berrin Köse

      • #14 by onur on 15/11/2011 - 10:24

        Sayın Berrin Hanım cevabınıza istinaden Mehmet Ali Bey’in bugün yayımladığı yazısı tüm hislerime ve görüşlerime tercüman olmuş durumda. Bir konuda hala daha yanlış anlaşılma var. Halk arasında nasıl okunduğu doğruyu göstermez. Sizin de belirttiğiniz gibi Türkçemiz üzerinde genelge yayınlayan ve kuralları belirleyen Türk Dil Kurumumuz var ve Türkçemizde “ka” diye okunan “k” harfimiz yok. Seslendirilmesi “ke” şeklinde. Bu konunun daha başka tartışılır bir yanı yok. Halk arasında böyle okunuyor olması bilgi kirliliğidir. Ve insanların da zamanla buna alışması yanlış bilgiyi kanıkmasına neden olmaktadır. Bilgi kirliliği de buradan doğmaktadır. Saygılarımla.

  8. #15 by onur on 14/11/2011 - 14:37

    Mehmet Ali Bey
    Genişletilmiş Ortadoğu ve kuzey afrika projelerinde genel anlamda 3 ülkeden bahsediliyordu. İtalya Yemen ve Türkiye. İtalya ve Yemen’deki gelişmeler de bizim durumumuza paralellik gösteriyor mu? Özellikle geçici hükümetin Mario Monti’ye verilmesi ve bu bağlamda neleri getirir herhangi bir araştırmanız veya fikriniz varsa paylaşmanızı dilerim.

  9. #16 by Berrin Köse on 15/11/2011 - 11:36

    Onur bey;
    Yanıt verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum.

    Yazımı dikkatle okursanız bu konudaki yanlış kullanımı destekler bir tavrım olmadığını göreceksiniz. Benim tavrım, bu yanlışın resmi kurumlarca onanır şekilde kullanılması. Kurumların, özellikle de TDK’nun görevini yapmamış olması.

    İlkokulda hatalı kullanımı öğrenmiş, 50 küsür yıllık yaşantısında da aynı hatalı kullanımın içinde yaşamış bir insanım. Eğitiminiz sırasında hangi kullanımı öğrettiler bilmiyorum ancak hepimiz o yanlış kullanım ortamında yaşadık.

    Bu harfi hatalı kullandığımı bilmeden (h harfi de dahil) bu yaşa geldim. Bu olay nedeniyle doğruyu öğrendiğime sevinirken bir yandan da araştırmalarımı sürdürdüm. Gördüm ki olay uzun süredir gündemde imiş (23 yıldır ülkemden uzakta yaşıyorum. Ülke gündemini elimden geldiğince yakından izlemekle birlikte bu konunun gündemde olduğunu bilmiyordum, ta ki yaklaşık 10-15 gün önce sayın Güller’in programını izleyene kadar).

    Olayın derinine indikçe bilmediklerimi öğrenmekle birlikte yeni sorular takılıyor kafama. Ancak aynı soruları diğer insanların da soruyor olmaları yalnız olmadığımı gösteriyor.

    Anladığım kadarı ile konu tam bir arap saçı.

    Ancak özetle söylemek istediğim şu; Kanun ve kuralların uygulanmaması ya da uygulamada keyfilik asla kabul edemeyeceğim bir durumdur. Uyacağım kuralın ne olduğunu araştırırken aslında ortada bir kural olmadığı görüşünü edindim.

    Türk Dil Kurumu; SSK, PKK ve şu an hatırlayamadığım bir başka kısaltma için kuraldışı kullanılabilir görüşünü belirtmiş. Bu durumda vatandaş PKK’yı istediği gibi telaffuz etme hakkına sahip olmuştur. Artık TDK’nun ilgili yasasına mı uyarsınız; yoksa bu kelime için konulan ayrıcalık durumuna mı uyarsınız vatandaşın bileceği bir durumdur. İlk durumda kuraldışı kullanım izni ile konulan kuralı, ikinci durumda yasa ile konulan kuralı çiğneme durumundasınız. Sonunda, kurallara uyalım da hangi kurala noktasına gelirsiniz. Bu özel kısaltmaları kullanacağım durumlarda ben tercihimi “Ka”dan yana kullanıyorum. “Ke” kullanan arkadaşlarıma da saygı duyarım. Diğer harfler için hatamı düzelteceğim. Bunun zaman alacağı bir gerçek.

    Nette yaptığım araştırmalardan MEB’nın k harfinin telaffuzunu “ka” olarak öğrettiğine dair yayınlara rastladım. Benim okuduğum İlkokulda böyleydi durum. İleride zamanım olursa bazı arşivlere girip söz konusu yasanın zaman içerisindeki gelişimi konusunda bir araştırma yapmayı düşünüyorum.

    Bu araştırmalarım sırasında aşağıda verdiğim bir makale özeti buldum. Yayının tümünü okuma olanağım olmadı. Ancak özetten anlayabildiğim kadarı ile ilginç bir makale olmalı. Sanırım tüm bu kavram kargaşasına güzel bir yanıt niteliğinde bu çalışma.

    http://w3.gazi.edu.tr/~pekacar/bildiri_kisalt.htm

    Ancak bu araştırma sonucuna göre hem “ke” hem de “ka” kullanılabilir. Ülkede kurumlar görevlerini yapmazsa olay böyle kördüğüm olur işte. Araştırma yapmak tek başına yetmiyor. Madem ortada böyle bir sorun var; birileri ciddi ciddi oturup çalışmış eline sağlam verileri vermiş. Oturup bu elindeki verileri bir dizi kurallar haline sokamaz mısın TDK? Senin görevin değil mi bu konuda uyulacak kuralları belirlemek? Gerçekten acınacak durumdayız. El yordamıyla yürüyoruz. Sonumuz hayır olsun.

    Az sonra sayın Güllerin sözünü ettiğiniz yazısını okuyacağım. Gazetemi aldım, henüz okuyamadım. O soruyu hala yanıtlamadınız, ama canınız sağ olsun. İyi günler diliyorum.

    Saygılarımla
    Berrin Köse

    • #17 by onur on 15/11/2011 - 11:51

      Sayın Berrin Hanım özellikle Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu önderimizin de hassasiyetle üzerinde durduğu evladı gibi beslediği ve mirasını da verdiği iki önemli kurumumuzdur. Yıllar itibarıyle nasıl içinin boşaltıldığı ve etkisizleştirdiğini gördük okuduk biliyoruz. Bu konudaki eleştirilerinize katılmamak elde değil.
      İstediğiniz açıklama olarak belirttiğiniz ikinci cümlem şu ise ;
      “Özellikle aydınlarımızı “pekaka” diye okumaması gerektiği şeklinde uyarıyorken sizin bu “ikazı” yapmanız bilgi kirliliği olduğunu gösteriyor.”
      Bilgi kirliliğinin nereden kaynaklandığını anlatmaya çalıştım. Kitle iletişim araçlarında her gün halka seslenen aydınlarımız ve araştırmacılarımızın Türkçemiz konusunda daha hassas olması ve daha eğitici olması gerekir diye düşünüyorum. Gazetelerdeki yazım kurallarına dahi tahammülüm bulunmamaktadır. Bunun için de hata gördüğümüz anda kendi çapımızda uyarılarda bulunuyorum tabi ki. Fakat yanlış aktarılmış bilginin sürekli kullanımıyla birlikte artık bu bilgi doğru kabul ediliyor ve kanıksanıyor. O yüzden de bilgi kirliliği doğuyor. Bunu ifade etmek istemiştim tekrar iletiyorum. Saygılarımla.

  10. #18 by Berrin Köse on 15/11/2011 - 20:11

    Onur bey

    Çok zamanınızı alıyorum, lütfen kusuruma bakmayın.

    Keşke ülkemizin kurumları güvenilir olsaydı da şu konulara ayırdığımız zamanı ülkemiz için daha önemli işlere ayırsaydık. Kurumlar görevlerini yerine getirmeyince vatandaş deneme-yanılma ile düşe-kalka yolunu bulmaya çalışıyor. İşin acı tarafı da bu işler 21. Yüzyılda yaşanıyor. Bu hallerimizle sürekli olarak ülkemizin değerli zamanından çalıyoruz.

    Sorumu yanıtlamışsınız. Çok teşekkür ediyorum. Dilerim ısrarımla sizi sıkmadım.

    Orada katılmadığım bir nokta vardı, yanlış anlamış olabilirim diye ısrarla sordum. Yanlış anlamamışım. Ortada bilgi kirliliği olduğuna katılıyorum. Buna kimin neden olduğu konusunda genelde anlaşırken, bir önemli ayrıntıda anlaşamıyoruz. Ülkemizde ‘aydın’ maskesi altında dolaşan birsürü soytarı varken bu kelimenin daha titizlikle kullanılması gerektiğine inanırım. Ülkede ‘gerçek aydın’ların sayısı çok olsaydı ülkemiz bugünkü içleracısı durumunda olmazdı. Ülkemizde bol miktarda ‘okumuş’ vardır; ‘aydın’ değil. O ‘okumuş’lar da o kanal senin bu kanal benim çene çalarlar gecenin bir vaktine kadar. O nedenle ilk yanıtlamamız gereken ‘hangi aydın?’ sorusudur.

    Kendilerini saygıyla okuduğum/izlediğim gerçek ‘aydın’larımızın bu konudaki ikazları ile ilgili eklemek istediğim bir konu var

    Okuduğum hemen hemen tüm ‘gazete köşe yazıları’nda ortak nokta şu; yazarlar ya lehte ya aleyhte duruşlarını göstermişler. Tarz bu olunca, okur sadece yazarın bu konudaki görüşlerini öğreniyor. Bence yapılması gereken bu tür yazılara olayın çok kısa (bir-iki kısa paragraf) bir tarihsel gelişiminden başlamaktır. Daha da önemlisi söz konusu olayla ilgili tüm parametreleri gözönüne alıp irdelemektir. Vatandaşın yasanın hangi değişikliklerle son durumuna geldiğini bilmesi gerekir. Bu bilgiler olmazsa okuyucu yazarın hangi verilere dayanarak o noktada durduğunu anlayamaz. Örneğin ben onca köşe yazısı okumama rağmen ancak kendim araştırdığımda SSK; PKK ve başka bir kelimenin daha genel kurallara aykırı okunabileceğini öğrenebildim. Bu bilgi neden seslendirilmiyor? Aydınlarımızın ellerindeki tüm bilgileri toplumla paylaşmak gibi bir sorumlulukları olduğunu düşünüyorum. Olayın tüm parametrelerini tartışırken eğer TDK’nun bazı kelimeler için (PKK bu kelimelerden biri) uygulamaya koyduğu kuraldan söz etmezseniz olmaz. Bakın; kuralı kabul etmezseniz olmaz demiyorum. Bu kuralın varlığından söz etmezseniz olmaz diyorum. Önce varlığından söz eder, sonra neden bu kararı kabul etmediğinizi ve kullanmayacağınızı açıklarsınız. Ne kadar saçma olursa olsun, bu kural yokmuş gibi davranamazsınız. Bu ‘aydın’ sorumluluğuna sığmaz.

    Bu arada, TDK’nun saçma sapan işler yapması ve vatandaşı şaşkına çevirmesi neye sığar onu bilemem!

    Yine çok uzattım. Kusuruma bakmayın lütfen. Herne eksiği, hatası olursa olsun, ülkesi için çalışan tüm ‘aydın’larımıza teşekkür ediyoruz. Eksikleri, hataları hep birlikte konuşarak- tartışarak çözeceğiz. Hepimiz ülkemizi seviyoruz. Bütün bu çabalarımız da bu nedenledir.

    Sizinle tanıştığıma memnun oldum. Sohbetiniz güzeldi.

    Saygılarımla
    Berrin Köse

  11. #19 by Kocak Aldemir on 19/01/2012 - 00:11

    Mehmet Ali nasilsin ?

  12. #20 by onur on 03/02/2012 - 10:48

    Mehmet Ali Bey iyi çalışmalar dilerim. Antalya’daki kitap fuarına katılıcak mısınız bilgi almak istemiştim.

  13. #21 by volkan dede on 02/06/2012 - 15:30

    Mehmet Ali Bey, yazılarınızı takip ediyorum. Oldukça ilginç. Biz doksanlardan beri başta medeniyetler çatışması tezi olmak üzere din temelli çatışmaların artacağı fikirlerinde boğulduk. Dışarıda yapılan tartışmalarda ortadoğuya yeni bir lider arayışlarının neticelerini sorguladık ve Türkiye’nin lider olabileceği savı ile uyutulduk. Son yıllarda sürekli tekrarlanan neo-osmanlı yazıları da bu fikirlerimizi destekler nitelikteydi. Ancak siz buna aykırı fikirler yazmış bunları da çok iyi desteklemişsiniz. Gerçekten birinci dünya savaşı öncesi girdiğimiz çıkmaza yaklaşıyor gibiyiz. Benim de size bazı özel sorularım olacak. Eğer mail adresime (v_dedeoglu@yahoo.com) cevap yazarsanız sizinle iletişim kurabilirim. Çok teşekkürler

  14. #22 by ali mokriyan on 17/09/2012 - 08:14

    sayın AYDIN, Mehmet Ali bey efendi.aklınızdakı ışıklar değerli tümcelerle güzel bir şekilde kaleminizden akan altın içerikli yazılarınız beni içten besliyor. ben ise onlardan ilham alarak kalemimi sizin keşf ettiğiniz gibi gerçeklere alıştırmak istiyorum.
    sayın Güler,iznilizle sizi hocam diye hitap etmek istiyorum ve ricam ise lütfen beni öğrenciniz ve bir küçük yazar olarak yönetin.
    sonsuz saygılarla, hocam; sayın MEHMET ALİ GÜLER bey efendime.
    ali mokriyan.iran
    ali_mokriyan@yahoo.com

  15. #23 by hakan on 07/12/2012 - 11:56

    Mehmet ali bey mail adresimi veriyorum…sizinle bilgi paylaşmak istiyorum.sanırım faydası olacak

    htopkurulu@hotmail.com

  16. #24 by bsn on 06/04/2013 - 14:48

    severek okuyorum. tebrikler.

  17. #25 by EMİN on 21/04/2013 - 20:49

    Sayın Güller, Bölücü örgütün adını Türkçe kurallarına uygun yazınız. İnadı bırakınız. Gazetenizin tüm yazarları doğru yazmaya başladı.
    TSK, TDK gibi kurumlarda KA ile okuyoruz. SİZ bölücüler gibi KE olarak okutuyorsunuz.
    Sizi kınıyorum.

    • #26 by Mehmet Ali Güller on 22/04/2013 - 07:03

      Emin bey
      Keşke “inadı bırak”, “kınıyorum” gibi kelimeler kullanmadan önce düşünseydiniz ve araştırsaydınız! Zira Atatürk’ün 1 Kasım 1928 tarihli harf devriminden bu yana Türkçede K harfi Ke sesi ile okunur! Ayrılıkçılar Ke okuyor diye Türkçe’yi doğru kullanmaktan vazgeçecek değilim!
      Araştırma zahmetine olur da düşmezseniz diye ben size bu konuda daha önce yazılmış bir makalemi aşağıda gönderiyorum
      Selamlar, iyi okumalar

      PeKeKe mi, PeKaKa mı?
      Terör örgütü PKK nasıl telaffuz edilir? PeKeKe mi yoksa PeKaKa mı doğrudur?

      Biz, hem Ulusal Kanal’daki Ufuk Ötesi programımızda, hem de Aydınlık’taki Ufuk Ötesi köşemizde PeKeKe olarak telaffuz ediyor ve yazıyoruz (PKK’nin, PKK’ye, PKK’de vb.)

      İlginçtir, Aydınlık okurlarından bu konuda tek bir eleştiri gelmemişken, Ulusal Kanal izleyicilerinin programa dair eleştirilerinin başını bu konu çekmektedir. Okurlarımız ile izleyicilerimiz arasında siyasi duruş açısından önemli bir fark olmadığına göre, bizi takip edenleri, PeKeKe’nin yazılışı değil, okunuşu rahatsız etmektedir!

      Ulusal Kanal’daki programlarımızda birkaç kez bu konuyu açıklamaya çalıştık; bir kere de yazalım:

      TÜRKÇE’DE KA SESİ YOK!

      Türkçede Ka sesi yoktur, Ke sesi vardır. 1 Kasım 1928 tarih ve 1353 sayılı “Türk harflerinin kabulü ve tatbiki hakkında kanun”dan başlayarak, “8 Ocak 2004 günü TDK İmla Kılavuzu Çalışma Grubu tarafından belirlenen ve TSE tarafından Nisan 2005/TS 13148 numaralı belge ile standart hale getirilen Türk Kodlama Sistemi”ne kadar tüm resmi belgeler, Türkçede Ka sesinin olmadığını, Ke sesinin olduğunu belirtir.

      Nitekim biz de ilkokulda bu harfin okunuşunu “Ke” olarak öğrendik. Piyasada edinebileceğiniz hemen tüm “ana yazım kılavuzlarının” giriş kısmında yer alan “Türk alfabesi levhası”nda da bu harfin nasıl okunduğunu görebilirsiniz.

      Türk Dil Kurumu’nun internet sitesinde yer alan “Ses, Harf ve Alfabe” köşesinde de, harflerin nasıl okunduğunu inceleyebilirsiniz.

      ÖRGÜTÇÜ – DEVLETÇİ AYRIMI(!)

      PeKeKe diye telaffuz etmemize gelen eleştirilerin nedeni, dayatılan ve kafalarda yaratılan ayrışma nedeniyledir. Buna göre PeKeKe diyenler örgütçü, PeKaKa diyenler devletçidir!

      Bu saçmalık, psikolojik savaş üretme merkezlerimizin bir icadıdır! Akılları sıra PeKeKe diyen ayrılıkçılara karşı, örgütü “kaka” olarak nitelemiş olacaklardı. (Bu aklı evveller, KKTC’nin telaffuzunda bu mantıkla ortaya çıkacak sorunu düşünmediler bile!)

      Örneğin NATO’cu bir kafa, bu ayrımın oluştuğu yıllarda “PeKaKa demek, tu kaka demektir” diyebiliyordu…

      Bu ayrılıkçı kafa, maalesef iki tarafta da oldu, oluyor. Örneğin bir yazar, Günlük gazetesindeki köşesinde, “PeKaKa şeklindeki telaffuzun, Kürt sorunun çözümünden yana olmayanlara ait olduğunu” iddia ediyordu birkaç yıl önce…

      PKK’ye Türkçe olmadığı halde Türkçülük adına PeKaKa denmesi her yönüyle trajiktir. Örneğin kendisini “milliyetçi, Türkçü” olarak tarif eden kişi ve kurumların, Türkçeden vazgeçip PeKaKa demek durumdan kalması, ideolojik bağlamda sorgulanmalıdır!

      AYDINLIK ve PERİNÇEK FARKI

      Aydınlık yazı işleri ise “toplum böyle kullanıyor, biz de böyle kullanalım” diyerek, örgütün ismini PeKaKa olarak yazmaktadır sayfalarında…

      Ancak dil konusundaki bilgisi ve titizliğiyle de bilinen Doğu Perinçek, Rota’da PeKeKe diye yazarak, “doğru”dan hiçbir şart altında sapılmaması gerektiği konusunda hepimize örnek olmaktadır.

      DİLDE DE BİRLİK!

      Netice olarak telaffuz ettiğimiz ve yazdığımız kısaltmalarda, bu yoğun baskıya rağmen bir değişikliğe gitmeyeceğiz: PeKeKe, TeSeKe, BeJeKe, MeGeKe, KeKeTeCe, AKePe diye yazıp, söyleyeceğiz.

      Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü savunurken, dilde ayrımcılığa da itiraz edeceğiz.
      Mehmet Ali Güller
      Aydınlık Gazetesi
      14 Kasım 2011

  18. #27 by alpaslan on 03/02/2014 - 12:15

    sayın guller yazılarınızı devamlı okurlarından bırıyım .ancak son yazdıgınız yazıda menderes bayar ıkılısı uzerıne yazmıs oldugunuz ovgu dolu yazı hakkında bır ıı sey sormak ısterım, bu ıkılı “….son tahlilde bu topraklara ve Cumhuriyet’e bağlıydılar.” demısınız , acaba onun ıcınmı tc yasalarına gor (1924 anaysasına baglı olarak) ıdam cezasına carptırıldılar. bu cumhurıyete baglı olanlar gızlı olarak amerıka ıkılı anlasmalar yapması,- kı ıcerıgı esası halen bılınmemektedır. -bu baglılıktan mı kaynaklanmaktadır. dısarıda aynen sımdıkı hukumet gıbı bassız tavuk gıbı ulusun seref hasysıyetı yerle bır eden kararları bunyuzden mı almıslardır. ataturk ılkelrıne karsı bu yuzdenmı karsı olup kurtulus savsı olmasaydı da olurdu nasılolsa amerıka vardı. bosu bosuna bınlerce ınsanı olumune neden oldular dıyenler mı dın ıstısmarını yapıp bu ulkede sonu gelmeyen bu hallere dusmememıze neden olan bır dongu baglatanlarmı baglıydılar. teessuf ederım yakıstıramdım sıze. yoksa mıllı merkez safsatası ıle bu ısın cozulecegını sananlardanmısnız sızde . bu ulkede gerıcılıgı baslatanların torunları ıle cocukalrı ıle beraber ataturk ılkelerı TC kurtulmaz. bunu bılın.saygılar

  19. #28 by Adnan özyılmaz on 14/11/2014 - 16:35

    SAYIN MEHMET ALİ GÜLLER BEY,

    AKP hükümetinin ısrarla Jandarma’yı İçişleri Bakanlığına bağlamak istemesi ile ilgili tartışmalar devam ederken, basın yayın organlarından Jandarma’ya olağanüstü bir destek geldi. Aklı başında olan tüm vatanseverler, AKP’nin Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde yıllardır oynadığı oyunun son perdesindeki ihaneti gördü ve tartışmaların başladığından bu yana hemen hemen her gün köşelerinde Jandarma’ya destek oldular. TSK’nın ve Jandarma’nın şu an içinde bulunduğu zor günlerde yanında olduğunu ispat eden kara gün dostlarından biri de sizdiniz.

    “Jandarma Üzerinden 2. Ergenekon Operasyonu” başlıklı yazınızda; “AKP hükümetinin JGK’yi İçişleri Bakanlığına tamamen bağlaması, yani tayin ve terfileri eline geçirmesi, sonuçları itibariyle TSK’ya 2. Ergenekon operasyonudur. AKP Jandarma hamlesini gerçekleştirebildiği anda,

    Türk Ordusu’nu daha güçsüz ve etkisiz hale getirecektir. AB uyum yasaları bahanesiyle MGK’daki sivil sayısını artıran ve asker sayısını dengeleyen AKP hükümeti, JGK’nin İçişleri Bakanlığına bağlanmasıyla kuruldan bir asker daha eksiltmiş olacaktır. Milletin Jandarma teşkilatı, hükümetin kolluk kuvveti olacaktır. JGK’nin, milletin Jandarma teşkilatı yerine hükümetlerin kolluk gücü haline gelmesi, bağımsız operasyonların da önünün artık tamamen kapanması demektir. JGK’nin İçişleri Bakanlığına tamamen bağlanmasıyla Açılım’ın özerkliği taahhüt eden maddesi de hayata geçecektir. Zira, özerklik pratikte Türk Ordusu’nun otoritesinin egemen olması demektir.” yorumu yapmıştınız.

    Terörle mücadelede mükemmelleşmiş ve hibrit savaş konusuna hazır olan bir ordusunu AKP hükümetinin bu aşamada tasfiye etmesi, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milletinin milli güvenliğinin ağır bir şekilde ihlal edilmesi sonucunu doğuracaktır. Nitekim bu durumun en fazla farkında olan Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı’nın sivilleşmesine ağır bir şekilde muhalefet etmektedir. Jandarma Genel Komutanlığı’nın lağvedilmesi ile Abdullah Öcalan ve PKK’nın yıllardan bu yana talep ettiği Jandarma’nın Güneydoğu Anadolu’dan çekilmesi, kendiliğinden gerçekleşmiş olacaktır.

    AKP hükümeti, Jandarma’nın ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gelecekteki kaderini tayin edecek düzenlemeyi yasalaştırmakta kararlı görünüyor. Jandarma’nın tasfiye edilerek siyasi iktidarın polisi haline getirilmesi an meselesi. Meclisteki oy çoğunluğunu elinde bulunduran AKP’nin bu yasayı geçirmesi kaçınılmaz iken, köşelerinde Jandarma teşkilatını ve Türk Silahlı Kuvvetlerini destekleyen, hem ulusumuzun hem de askerimizin kara günlerinde yanında olan size Türk Ulusu minnettardır.

    Bugün, AKP hükümeti Jandarma’yı tasfiye edebilir, yarın da ulusumuz AKP’yi tasfiye edecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

    NOT:
    Yazılarınızın birçoğunu özenle takip ediyorum. http://www.manevrayeni.wordpress.com adlı sitede de sizin jandarma ile ilgili yazılarınızı görünce çok sevindim.
    http://www.manevrayeni.wordpress.com adlı blog sayfasını bana @dilek_maden_ isimli kullanıcı tavsiye etmişti. Orada sizlerin birçok yazısı ile ”Jandarmanın Basındaki Kara Gün Dostları” adlı yazı dizisini okuyunca sizi daha çok anladım. Size çok teşekkür ederim…

  20. #29 by çağlar on 25/11/2015 - 12:47

    M. Ali Ağabey son gelişmeler ile ilgili size bir yazı göndermek istiyorum. Farklı bi bakış açısı.. arslan_caglar@hotmail.com boş mail atarsanız sevinirim..

  21. #30 by Fatma sena on 06/12/2015 - 01:48

    Hahahahahahahhh sen o dergideki çocuksun. Ben seni dergiden görmüştüm. Lan olum bu ne özgüven. Hahahahahahahhh çok komiksin. Vede senin özgüven baya tavan yapmış. Hahahahahahahhh. Diyecek laf yok. Hahahahahahahhhh

  22. #31 by uğur durak on 23/12/2015 - 22:59

    Çok güzel ve gerçek stratejik derinlikte yazılar. Aydınlık’ta özlüyoruz…

  23. #32 by ayse esen on 21/02/2016 - 14:18

    Sayın Mehmet Ali Güller…
    Öz geçmesinizi okudum…okumuş olduğunuz mesleğinizin dışında çok daha sorumluluk taşıyan ve bizleri aydınlatan memleket meselelerini bizlere aktardığınız ve paylaştığınız için size sonsuz teşekkür ediyorum. ..saygılar sunuyorum. ..Ayşe Esen. …….

  24. #33 by artabanus on 21/02/2016 - 14:25

    Sayın Mehmet Ali GÜLLER defalarca RTE’ nin arkasında duran ve destekleyen Doğu perinçek’ in sahibi olduğu aydınlık gazetesinden ayrılmanızı çok isterim.

  25. #34 by Orkun Karamercan on 24/02/2016 - 00:11

    Merhaba,
    Genelkurmayin yiginak hatasi baslikli yazinizin son paragrafinda , Suriyeli , Turkiyeli ifadeleri kullanilmis. Turkiyeli ???????????? Bu konularin yazilip cizildigi su donemlerde bunu bu sekilde kullanmak ne kadar dogru acaba??? Turk veya Turk vatandasi ifadeleri ne ne oldu acaba…?????

  26. #35 by Ercan on 20/08/2016 - 10:47

    “Ufuk Ötesi isimli köşesiyle 10 Ağustos 2015’e kadar Aydınlık‘ta yazmaya başladı.”….Cümlede gramer hatası var sanırım, “…Aydınlık‘ta yazdı” olmalıydı.

  27. #36 by memet on 13/12/2016 - 02:25

    hocam, yazilariniza ara vermenizin ciddi bir nedeni yoktur umarim

  28. #37 by Nejdet oymak on 17/05/2017 - 21:52

    Bilgilerinizden arastirmalarinizdan haberdar olmak istiyorum

  29. #38 by Özhan Özdil on 22/06/2017 - 01:41

    Sayın Güller, “2019 çarpışması ve CHP’ye üçüncü kumpas!” başlıklı yazınızı, bir kişisel yorum ekleyerek Facebook sayfamda paylaştım. Vatan Parti’li bir arkadaşım, yaptığım yorumu yazınıza karşı bir çarpıtma olarak eleştirdi. Niyetimin asla yazınızı çarpıtma amacı taşımadığını yalnızca yazınızdan kişisel bir alımlamayla edindiğim siyasal izlenimi kendi görüşümle harmanlama amacı güttüğümü belirtmeme karşın arkadaşımı ikna edemedim ve kendisi size danışmamı salık verdi. Onca uğraşınız arasında aşağıda sunduğum yorumun özellikle yazınızı çarpıtma niteliği taşıyıp taşımadığı konusunda bir değerlendirme yapabilirseniz, çok sevinirim. Esenlikle…
    “M. A. Güller son yazısında MHP ve şimdiki adıyla Vatan Partisi, önceki adıyla İşçi Partisi’nde operasyonlar yapıldığından söz ediyor. Ne yazık ki ayrıntılı bir açıklama yapmamış, ancak, gerek yazının bağlamından gerekse söz konusu partilerin tutumlarından bir faşizm ittifakının kurulmaya çalışıldığı anlaşılıyor. Siyasal toplumbilim faşist (zorba) yönetimlerin her zaman “vatanseverlik” ideolojisinden güç aldığını saptamıştır.”
    Ö.Özdil

    • #39 by Mehmet Ali Güller on 22/06/2017 - 05:45

      Makalede çok açık bir şekilde “İşçi Partisi’ne yapılan AKP-FETÖ ortaklı operasyon” diyorum. Bu cümleden sizin algıladığınız sonuç çıkmaz. Dolayısıyla, evet, söylediğim çarpıtılmış oluyor…

  30. #40 by sedat yerliyurt on 13/06/2018 - 12:01

    Mayıs ve Haziran ayları, 200 yıllık devrim tarihimizde hep sıcak geçmiştir: 19 Mayıs’lar, 15-16 Haziran’lar, Haziran Halk Hareketleri…

    Mayıs, bu yıl da karşıdevrimci iktidarı sarsan izler oluşturdu, Haziran’da daha büyük ayağa kalkışların işaretlerini verdi… Ve Mayıs, Erdoğan’ın düşüşüne yeniden işaret etti! hatırladınmı bu yazıyı, nerde düşen TAYYİP heeee, batan düşen sizsiniz anladın dimi

  31. #41 by Ramazan sonat on 26/06/2018 - 14:05

    Chp ye mektup

    Tebrikler chp cesaret örneği sergilediniz. Timurun önünde bu filin eşinide diyen hoca nasrettin gibiydiniz. Tek fark hoca nasrettin arkasına baktığında bir tek kişi görememişti sizse on milyonların önünden sıvısıp sms ile padisahim çok yasa dediniz. bas bas bağırdığınız manüpülasyona balkon konusmasına ülkenin son sansınıda teslim ettiniz. Cesaretten bahsedip akıldan bahsedip uyanıklıktan bahsedip sabalak gibi ortada kaldınız insanlarıda ortada bıraktınız bizler sandıkların üzerine yatarken sizde AA nın önüne yattınız sonra biz size bu kadar korkak ve akılsız olmadığınızı söylediğimizde siz bize paranoyak ruh hastası olmayın biz bu kadar korkaktık dediniz. Koltuk değneği diye suçladığınız bahceliden aşağı kalmayıp dereyi geçiren köprü oldunuz. Simdi sizin sloganınız gibi dinleyin söylediklerinizin tümüne ek. Evde muharrem ince sarkıları söyleyip duran 3 yaşındaki kızımın geleceğinin ahı var. Sandıkların başında canı pahasına beklerken yüzüstü bıraktıklarınızın ahı var. Adını sürekli andığınız Atatürk ün İnönü nün ahı var. Kafasına Anayasa kitapcığı atılan Ecevitin Ve atan Ahmet Necdet Sezerin ahı var. Bundan sonra bu ülkede her canı yanacak olanın ahı var. Somada tekme yiyenin bebeğiyle hapise girenin ahı var.
    Dediniz ki bu seçimi bileğinin hakkıyla kazandı. Kek diyerek bu seçimi hakkıyla kazanan erdoğanın bundan önceki seçimleri kaybettiğini hile yaptığını nasıl iddia edersiniz. Siz verilen oyları saymaktan güvenlik önlemlerinizi almaktan bilgisayar sistemlerinizi yurtdışında yedeklemekten yabancı yerli gazeteciler için basın merkezi kurmaktan her yarım saatte bir tüm dünyaya basın bildirileri vermekten alternatif bir haber ajansı oluşturmaktan ve en cesur olmanız gereken anda cesur olmaktan aciz kalırsanız. Siz padişahım çok yaşa derseniz bu milletin hiçbir ferdini hiçbir işadamını hiçbir yandaşi hiçbir sanatçıyı suclayamazsınız Oturun şimdi hepiniz masa başında dağıtılmış olduğunu söylediğiniz oylar üzerinden yorumlar hesaplar başarılar çıkarın kral çıplak ama görmeyen halk diye bağrın durun asıl siz çıplaksınız. Hemde utanmanız gerekecek kadar çıplak.
    Hepinize saygılar.
    Padişahım çok yaşa

  32. #42 by Battal on 18/09/2019 - 19:38

    Lütfen okumadan silmeyin Allah rızası için 14 bin elden 8 bin TL bankadan olmak suretiyle 22 bin TL borcum var ve 6 gün içinde 8 bin TL olan banka borcu ödenmek zorunda lütfen babam sağlık sorunları nedeniyle çalışamıyor ve devletten yardım alıyor 530 TL tek gelir kaynağı bu lütfen borcum bittiğinde aydan aya öderim karşılıksız istemiyorum lütfen yardım edin
    0544 290 6005
    0296 7372 9335 5001 ziraat bankası lütfen yardım edin

  33. #43 by matagun on 21/04/2020 - 13:35

    Sayın Güller,
    Öncelikle değerli çalışmalarınız için memnuniyetimi belirtmek isterim.
    Aynı ülkede yaşayan, aynı örgüt üyesi olarak okuduğum kitabınızla ilgili olarak değerlendirmelerimi sizle de paylaşmak istiyorum.
    Amerikan Hegemonyasının sonu’ nu okuduktan sonra bu hegemonyaların hiç bitmeyeceği,savaşların giderek daha gelişmiş silahlarla devam edeceği, insanlığın daima egemenlik için çalıştığı, çalışacağı ve gücünü bunun için kullanacağı, insanları güçlü olmaya yada güçlünün yanında yer almanın özendirildiği izlenimi edindim.
    Umarım yanılıyorum.
    Corona dersini daha önce almış olsaydık aynı şekilde yazar mıydınız?
    Toplumların gelişmesine uygun alarak insanlık yarattığı değerleri uygun şekilde paylaşmayı öğrenip gerçekleştirebildiği ölçüde mutlu olabileceğine sanırım sizde katılırsınız.
    O halde yazdıklarımız, çizdiklerimiz buna yardımcı olmalıdır.
    Bu anlayışla çalışmalarınızda başarılar ve sağlıklı günler dilerim.
    Mustafa ATAGÜN matagun@gmail.com 533 5130079
    M

  34. #44 by Engin Alptekin on 29/06/2020 - 11:41

    Sn. Mehmet Ali Güller;

    29 Haziran 2020 tarihli Cumhuriyet Gazetesindeki ‘Kabotaj, Mavi Vatan ve Vatanseverlik” başlıklı köşe yazımızın “Bugünkü Tablo’ alt başlıklı bölümünde: “Atatürk ve İnönü’den sonra, neredeyse denizle arası “çok iyi” olan tek bir cumhurbaşkanı, tek bir başbakan görmedi” ifadesi yer almaktadır.

    T.C.’nın 6. Cumhurbaşkanı olan eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Fahri Korutürk’ün v3 T.C.’nın 18. Başbakanı olan eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülenet Ulusu’nün denizle aralarının “çok iyi” olduğunu hatırlatmak istedim.

  35. #45 by Ayşe Demir on 14/09/2020 - 12:10

    Sayın Mehmet Ali Güller,

    Köşe yazılarınızı büyük bir zevk ve dikkatle okuyorum. Türkiye gerçeklerini en açık ve anlaşılır şekilde ne güzel anlatıyorsunuz. Tesbitleriniz çok yerinde, yorumlarınız harika.Yazılarınızı okudukça bilgileniyor ve gelişiyorum. En büyük dileğim : bizi yönetenlerden umudum yok ama yönetmeye talip olanların yan muhalefetin; siz ve sizin gibi gerçekleri görüp yazan insanlara kulak verip ona göre davranmalarıdır. Ülkem için çok endişeleniyorum.
    Sayın Güller başarılarınızın devamı ve yazdıklarınızın dikkate alınması dileğiyle sevgi ve saygılar.

    Emekli öğretmen Ayşe Demir

  36. #46 by Azmi Güran on 16/12/2020 - 19:39

    Muhterem Mehmet Ali Güller bey.
    Internet’i karistirirken 10 agustos 2020 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Sèvres Hezimettir baslikli yaziniz gözüme carpti.
    Karistirirken baska bir yazinizida bu firsatta okumus oldum:

    Yunanistan’ın kozu: AKP’nin Lozan karşıtlığı
    19 Eylül 2020 Cumartesi
    Ege krizinde Yunanistan’ın en önemli kozu AKP iktidarının “Lozan Antlaşması’nı hezimet gören” pozisyonudur!
    Son olarak Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Yanı başımızdaki adaları vermişiz, başarı diye anlatılan anlaşma başarı değildir” diyerek, Lozan karşıtlığına bir tuğla daha ekledi.

    Ben tarihci degilim Mehmet Ali bey. Elektrik mühendisiyim. WW II akabinde önce Almanya’da, 15 sene sonra Amerika’da da tahsil ettim. WW I ve Istiklal harbini icinde yasamis bir neslin evladi ve Atatürk devrini yasamis kimseyim.
    Yazinizi tebrik ederim. Fevkalade güzel yazarak, hepsinin agzinin payini vermisiniz.

    Lausanne muahedesini hezimet olarak gösterenlere – bunlarin basinda, Lozan Hizmet mi? Hezimet mi? kitabinin sahibi, tarihci diyemiyecegim, cünkü Lausanne hakkinda hemen hemen hic bir sey okumamis oldugu belli olan, rahmetli Kadir Misiroglu gelir – ben sunu sormak isterim. 24 temmuz 1923 te Lausanne muahedesini imzalayan Entente devletlerinin delegelerinden baslayarak, bugüne kadar, Lausanne muahedesinde «Türklerin sirtini yere getirdik», «Lausanne bizim zaferimizdir», «Lausanne’da Türkleri parcaladik» v.s. diye yazan bir ingiliz, bir fransiz veya bir italyan tarihcisi, muharriri, tarih profesörü, köse yazari, v.s. göstersin. Bir tane. Fakat öyle, bizde oldugu gibi, gelisigüzel, tarihci gecinen Mustafa Armagan, Ahmet Panamali, Vehbi Kara, Ekrem Ekinci, v.s. gibi olmasin. Ben zaten Lausanne hakkinda okuduklarim arasinda abuk sabuk yazan bir yabanci tarihciye raslamadim. Okuduklarimin hepsinde Lausanne muahedesini nasil kaybettiklerini yaziyorlardi. Hatta 1960 ta Lausanne’de tesadüfen rasladigim bir isvicreli gazeteci Inönü’nün karsi delegelere teker teker nasil cevap verdigini ve onlari yerlerine oturttugunu söylemisti.
    Yazilarinizi ve TV konusmalarinizi takip etmege calisiyorum.
    Hürmetlerimle
    Azmi Güran.
    PhD, Prf.El.Eng.a.gee@hispeed.ch

  37. #48 by Enver Eren on 24/05/2021 - 12:00

    Sn. Güller,
    24.05.2021 tarihli yazınızda Kürecik ABD radarı yanında ,Hatay KİSECİK radar üssünü de lütfen atlamayın. KİSECİK üssü de İsrail açısından çok önemlidir.(https://www.stratejikortak.com/2018/01/icimizdeki-truva-atlari-kurecik-kisecik-keldag.html)

  38. #50 by Ercüment Uyguralp on 15/11/2021 - 15:28

    Muhtemelen siz doğrusunu kullanmış ve yazmışsınızdır!?
    Ancak, Cumhuriyet gazetesindeki (15.11.2021) “Erdoğan’ın üs mesajının anlamı” başlıklı yazınızın
    “Türkiye, 24 Ocak 1980’den beri ABD’nin neo-liberal ekonomi sistemine çapalanmıştır.” cümlesinin son kelimesinin “çapalanmak” değil ve fakat “çıpalanmak” olması gerekir sanırım!
    Teşekkür ve iyi günler dileklerimle..

    • #51 by Mehmet Ali Güller on 15/11/2021 - 15:39

      Ercüment Bey
      Çıpa değil, doğrusu çapa…

      • #52 by Ercument Uyguralp on 15/11/2021 - 15:59

        Kusura bakmayın ama, eğer demirlemek anlamında kullanıyorsanız çıpalamak olması gerekir (İtalyanca ceppo’dan). Hatta psikolojide çıpalama (sabitleme) etkisi diye bir kavramda vardır. Saaygılarımla ++

      • #53 by Mehmet Ali Güller on 15/11/2021 - 16:51

        Evett demirleme anlamında ve doğrusu çapalamadır. Biz denizciler de (gemi mühendisiyim) çıpalama değil çapalama deriz.

  39. #54 by Semih Arslanoğlu on 23/05/2022 - 12:20

    Mehmet Bey, Cumhuriyet’teki Ufuk Ötesi yazılarınızı zevkle okuyorum. 23 Mayıs 2022, Pazartesi günkü “ABD’nin NATO kazıkları” başlıklı yazınız beni “Acaba ABD, son İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılma başvurularını Türkiye’nin veto etmesini bahane bilerek, bir karşı manevrayla, Türkiye’yi NATO’dan ihraç ederek, daha sonra da Yunanistan’daki yeni üsleriyle işgali mi planlıyor?” diye düşünmeye sevk etti. Bizimkiler de danışıklı olarak buna çanak mı açıyorlar dersiniz?
    Kulağa yeni bir komplo teorisi gibi gelebilir ama, bu adamlarla her şey olası.
    Saygılar,
    Semih Arslanoglu

  1. REYHANLI-LAZKİYE HATTINDA MİT-MOSSAD İŞBİRLİĞİ
  2. Pentagon’un Ortadoğu senaryosu

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: