Archive for category Mesleki Yazılar

SİNAN ÇETİN YİNE NEYİN PEŞİNDE?

Sinan Çetin, pek çoğu gibi bir zamanlar solcuydu, devrimciydi… Kendisini o zamanlar öyle ilan ettiği için, biz de hiç tereddütsüz öyle kabul ediyoruz tabi. Nitekim Çiçek Abbas gibi başarılı filmleri, o döneminin bir sonucudur, mirasıdır.

Sonrasında Sinan Çetin’i reklam yönetmeni, reklam yıldızı ve tv programcısı gibi özellikleriyle tanımaya başladık. Zaten artık solculuğu bırakmış, kendisini “hükümetsiz toplum isteyenler” anlamında, “liberteryen” diye nitelemeye başlamıştı. Ayn Rand ve Karl Popper gibi “Açık Toplumculuğun” fikir babalarının eserlerini basmak için bir yayınevi bile kurdu.

PKK NASIL SATIN ALINIR?

Uzatmayalım. Liberteryen Sinan Çetin kendisini yine gündemin ortasına bırakıverdi. Kuşkusuz bu başarısında, tüm inceliklerini bildiği reklamcılığın katkısı büyüktür.

Çetin, önce “PKK’yi satın al, konu kapansın” diyerek gündem oldu. Tezi şuydu: “Hiç askerlik yapmamak için 1 milyon dolar ödemeye hazır bir sürü insan var benim tanıdığım… 10 gün askerlik 500 bin dolar, 20 günlük 200 bin dolar, 1 aylık 100 bin dolar, 2 aylık 10 bin dolar falan diye gider liste… Biz hesapladık, 33 milyar dolar yapıyor. Git PKK’yı satın al, konu kapansın.”

Çetin, etkili reklamcılığın kaynaklarını bildiği için atışlarını sürdürdü. Örneğin Hükümet ile PKK’nin görüşüp mutabakata varması gerektiğini söyledi. Örneğin “BDP milletvekilleri bizim tek umudumuz. BDP milletvekillerine kötü davranmamak, onları el üstünde pamuklarla taşımak, gözümüzün nuru gibi bakmak zorundayız.” dedi. Örneğin “AK Parti’nin bölgedeki reformlarını görmezden gelemeyiz” dedi. Dedi de dedi…

Hükümetsiz toplum isteyenler anlamında liberteryen olan Çetin, hükümeti övdü de övdü…

ÇETİN FİLMİ İÇİN REKLAM YAPIYOR

Sinan Çetin’i böylesi açıklamalara zorlayan ana etken, mutlaka maddidir. Çünkü birkaç yıl önce de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den özel bir istekte bulunmuştu. Ne olduğunu anlatacağım ama bugünkü açıklamalarının maddi gerekçesine göz atalım öncelikle…

Çetin yeni bir filminin reklamını yapıyor aslında… Çanakkale Savaşı’nı film yapan Çetin, açıklamalarına bakılırsa ezber bozmaya, tabu yıkmaya daha doğrusu tarihi çarpıtmaya soyunmuş…

Çetin’in ağzından filmi şöyle: “Bir anne rüyasında çocuklarının Çanakkale Savaşı’nda birbirini öldürdüğünü görür. Kocasına anlattığında, ‘Saçmalama, biri Manchester’da, diğeri madenlerde çalışıyor’ yanıtını alır. Kadın, ‘Hayır rüyalarımda görüyorum’ der ve cebinden küçük oğlunun fotoğrafını çıkarır. ‘Sen bana yalan söyledin, işte bak askerde’ der. Kocası da ‘Sen üzülmeyesin diye anlatmadım’ der.

Yani Sinan Çetin, Çanakkale Savaşı’nda iki kardeşi, biri İngiliz tarafında, diğeri Türk tarafında olmak üzere çarpıştırıyor!

SİNAN ÇETİN, GÜL’DEN 600 YILLIK TARİHİ İSTEDİ

Gelelim Sinan Çetin’in Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den isteğine… Çetin 4 yıl önce Cumhurbaşkanı Gül’den Haliç Tersanelerini istemişti.

Evet, yanlış duymadınız. Çetin, Gül’den Fatih Sultan Mehmet’in eseri olan Haliç tersanelerini, yani 600 yıllık tarihi, yani dünyanın yaşayan en eski ikinci tersanesini “film platosu” yapmak için istedi.

Gül bu isteği yerine getirmek üzere Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ni görevlendirdi; Sekreterlik, Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü’nü bu işlemi gerçekleştirmesi için harekete geçirdi.

Ancak Haliç tersanelerinin gerçek sahipleri olan Gemi Mühendisleri Odası ve iki sendika, bu işleme izin vermedi! Mimarlar Odası, Makine Mühendisleri Odası ve İnşaat Mühendisleri Odası’nın da desteğiyle kamuoyu yaratıldı, imzalar toplandı, Çankaya’ya başvuruldu ve Çetin’in bu çirkin girişimi önlendi.

Sinan Çetin,ağzını boşuna açmaz. AKP övgülerine başladığına göre, yine bir yerin peşinde demektir! Kokusu çıkar nasılsa…

Mehmet Ali güller
Aydınlık Gazetesi
24 Eylül 2012

, ,

Yorum bırakın

FATİH’İN 557 YILDIR YAŞAYAN ESERİ

Bugün İstanbul’un Fethi’nin 559. yıldönümü…  Ancak 19 Mayıs gibi İstanbul’un Fethi törenlerinde de bu yıl değişiklik var. AKP’nin tören ve kutlamalar yönetmeliğine göre tarihi birliğin surlara hücumu ve sancakların surlara dikilmesi ile Fatih’in gemileri karadan yürütmesinin canlandırıldığı törenler bu yıl yapılmayacak.

Fatih Sultan Mehmet Türbesi’ni ziyaret, Beyazıt Meydanı’ndan Sultanahmet Meydanı’na yürüyüş, Fatih Sultan Mehmet Vakfı Üniversitesi’nde Fetih konulu panel, Mehteran Konseri ve son olarak da Haliç’te lazer ve havai fişek gösterisi olacak.

DÜNYANIN EN ESKİ TERSANESİ

Atatürk’ü anmanın ve Cumhuriyet’i kutlamanın en iyi yolu nasıl ki Atatürk’ün Altı Ok programına sahip çıkmak ve Cumhuriyet’i bütün kurumlarıyla yaşatmaksa, İstanbul’un Fethi’nin kutlanmasından anlaşılması gereken de bize ama bugünümüze bıraktıklarına sahip çıkmaktır! Örneğin Tersane-i Amire’ye, yani Hasköy’den Unkapanı Köprüsü’ne kadar bütün bölgeye uzanan Haliç Tersanelerine…

Tamam, gemileri karadan yürütmeyelim ama dünyanın yaşayan en eski tersanesine sahip çıkalım!

O zamanlar Kadırga’da bulunan bir tersanede denize indirilirken batan bir gemiye kızan Fatih’in emriyle kurulan Tersane-i Amire tam 557. yaşında. İstanbul’un fethinden iki yıl sonra inşa edilen bu tersane, 557 yıldır gemi yapım ve onarım işlevini sürdüren ve bu özelliği nedeniyle de ikinci bir eşi olmayan tarihi hazinemizdir.

TARİHE DEĞİL RANTINA GÖZ DİKTİLER

İşte TMMOB Gemi Mühendisleri Odası’nın yıllarca başkanlığını yapan Tansel Timur, bu yıl bu gerçeğe dikkat çekiyor ve Tersane-i Amire’nin yaşatılması gerektiğini vurguluyor.

Timur’a göre ağızlarından ecdat kelimesini düşürmeyenlerin öncelikle sahip çıkması gereken, Fatih’in bu eseridir. Çünkü özellikle son 10 yıldır pek çok kesimin gözü bu tersanededir. Kimisi sanki “yaşayan bir müze” değilmiş gibi, tersaneye “müze yapacağız” diyerek talip olmaktadır. Kimisi “belediye sosyal tesisi” yapmaya uğraşmaktadır. Hatta “sinema platformu yapacağım” diye burayı bizzat Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den şahsına isteyen Sinan Çetin gibi örnekler bile mevcuttur.

Ancak TMMOB Gemi Mühendisleri Odası yıllardır bu tarihi tersaneye sahip çıkıyor ve yaşaması için uğraşıyor; bazen hukuk yoluyla, bazen kamuoyu yaratarak…

Ancak bu tarihi mekânı ranta çevirmek isteyenlerin sayısı bitmiyor, azalmıyor…

HALİÇ KÖPRÜSÜ’NDEN ÇIKARILACAK DERS

Tansel Timur’un bu konuyu gündeme getirmesinin bir diğer nedeni ise tüm İstanbulluları ilgilendiriyor.

Haliç Köprüsü geçenlerde önemli bir tehlike atlattı. Köprü bağlantıları koptu, 17 cm’lik bir çökme oluştu.

Gemi İnşaatı ve Makineleri Yüksek Mühendisi Tansel Timur soruyor: “Köprüde meydana gelen olumsuzluğun nedeni, yeni yapılmakta olan Metro Köprüsü kazıklarının çakılması işlemi olabilir mi? Haliç Tersanesi’nin tarihi taş havuzları herhangi bir hasar görmüş müdür; taban ve duvarlarında çatlaklar oluşmuş mudur? Havuz kapak ağzı açıklıklarında bir değişim olup olmadığı kontrol altında mıdır?”

Ve Tansel Timur hepimizi ilgilendiren şu gerçeğe dikkat çekiyor: “557 yıldır hâlâ sanayi faaliyeti yürüten, dünyanın en eski ve yaşayan tek sanayi müzesi durumundaki bu tarihi mirasın üretim dışına itilmesine, yani yok edilmesine neden olacak bir ‘dünya felaketi’ni bir yana bırakalım. Yarın havuz kapaklarından biri atarsa, ortaya çıkacak ölüm ve kayıpların hesabını kim verecek?”

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
29 Mayıs 2012

, , , ,

Yorum bırakın

12 EYLÜL’ÜN ÇOCUKLARI

“Kim milyoner olmak ister” yarışmasında bir siyaset bilimi öğrencisinin, “TBMM başka hangi adla anılır” sorusunun yanıtı olan “Parlamento”yu bilememesi ve “Yüce Divan” demesi kuşkusuz en başta bir eğitim problemidir.

Ancak bu öğrencinin “Herkes beni konuşmuş. ‘Ayrılsın, Yeditepe’nin adını lekelemesin’ demişler. Bunu söyleyenler o soruyu bilsinler de göreyim. Hem ben siyasetten nefret ediyorum. Gazete okumaya bile bu yıl başladım” diyerek savunma yapması ise sosyolojik bir problemdir.

Bu öğrencinin sonrasında, cehaletten şöhret yaratmaya kalkması, bu şöhretin tadını çıkarması ise bir sistem problemidir!

Önce şunu saptayalım ve hakkını verelim: Siyasetten nefret eden ve bu yıl gazete okumaya başlayan bir siyaset bilimi öğrencisinin varlığı, 12 Eylül’ün başarısıdır! Toplumu siyasetten uzaklaştırmak ve apolitik bir gençlik yetiştirmek, tüm faşist düzenlerin en önemli hedefidir!

Sormayan ve sorgulamayan, sadece itaat eden bir gencin yaşadığı ülke, en kolay idare edilen ülkedir çünkü!

SİYASET KİMİN İŞİ?

Hafta sonu üyesi olduğum Gemi Mühendisleri Odası’nın (GMO) Genel Kurulu’ndaydım.

Çeşitli mesleki konuların ele alındığı ilk günkü oturumda söz alan üyelerden biri, pek çoğumuzun görüşünü yansıtarak mevcut yönetim kuruluna sordu: “Odamız neden geçen yıl Türkiye’nin en önemli sorunları olan, örneğin Anayasa değişikliği referandumu, örneğin Libya’ya müdahale gibi konularda görüş belirtmedi? Neden GMO şu anda hepimizi ilgilendiren ‘Yeni Anayasa’ ve Suriye konularında görüş belirtmiyor?”

GMO Başkanı’nın yanıtı ibretlikti! İşimizin siyaset olmadığını, siyaseti oy verdiğimiz ve TBMM’ye gönderdiğimiz kişilerin yapacağını, siyaset yapma yetkisinin biz oyumuzu kullandıktan sonra artık milletvekillerinde olduğunu söyledi…

70 milyon hiç görüş belirtmeyecek ve adımıza sadece milletvekilleri konuşacaktı! Bir gemi mühendisi, üstelik de gemi mühendislerinin başı, açık bir parlamenter faşizm tanımı yapıyordu kürsüde…

Kimi milletvekillerinin siyasi sorulara “ben bilmem, büyüklerim bilir” yanıtı verdiğini de göz önünde bulundurursak eğer, nitelenen faşizmin daha da daraldığını, tüm yetkileri bir gruba hatta bir kişiye devrettiğini görürüz…

GMO Başkanı, oturduğumuz yerden bu sözlere sesli itirazımız üzerine, yeni bir savunma yolu seçti kendisine… “Siyaset bizim işimiz değil, hukukçuların işi” deyip, içinden çıkmaya çalıştı problemin…

Bunun nasıl bir cehalet dolu savunma olduğu, bir başka sorunu da ‘hukukçu avukat’lara havale etmesinden anlaşılıyordu aslında…

BİNDİRİLMİŞ ‘DEMOKRASİ’

Genel Kurul’un ilk gününde yaklaşık 150 gemi mühendisi yer aldı. Ancak ertesi gün, ilk günkü tartışmaları izlemeyen ve bilmeyen 1,200 gemi mühendisi oy kullandı!

GMO’nun eski bir başkanı anımsattı kürsüden… 12 Eylül’ün TMMOB ve bağlı odalara kazığı olan bu “kolaylık” nedeniyle, kimse doğru düzgün neye oy verdiğini bile bilmez halde sandıklara hücum ediyor bindirilmiş kıta olarak… Ve bunun adı da “demokrasi” oluyor!

SİYASETİN DANİSKASI

12 Eylül, siyaset bilimi öğrencisine siyaseti yasaklarken, mühendisine de ülke sorunlarına dair görüş belirtmeyi yasaklıyor!

O öğrenci “ben siyasetten nefret ediyorum” diyerek, nasıl bir 12 Eylül kurbanı olduğunu göstermiş oluyor ancak GMO’nun şimdiki başkanı “Siyaset bizim işimiz değil” diyerek, siyasetin daniskasını yapmış oluyor!

Çünkü gerici zihniyetin siyasi başarısı, kitlelere siyaset yaptırmamasıyla ölçülür!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
27 Mart 2012

Yorum bırakın

İZMİR’İN VAPURLARI

İzmir’in CHP’li Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı 15 adet yolcu gemisi alım ihalesi, kentte büyük tartışma yarattı. Konu haliyle Gemi Mühendisleri Odası GMO’nun İzmir Şubesi’ni de yakından ilgilendiriyor. Bu nedenle 5 Aralık günü bir basın açıklaması yaparak kamuoyunu bilgilendirdiler. Özetle şu vurguları yapıyorlar:

Alımı planlanan gemi amaca yani kentiçi ulaşıma uygun değildir. İç körfezde yani kısa mesafede çalışacak gemiler için hızı esas almak yanlıştır. Şartnamede yer alan gemi malzemesi hem pahalı hem de dışa bağımlıdır. Hız ve malzeme seçimi göstermektedir ki, şartname, gemilerin yurtdışından sağlanmasını amaçlamaktadır. Seçilen malzemenin kırılganlığı, emniyet kuşkularını artırmaktadır. Yeni iskelelerin yapılmasını ya da mevcutların tadilatını gerektirmektedir ki, bu da ek maliyet demektir. Şartname, milli klas kuruluşumuz olan Türk Loydu’nun yapım ve sonrasında denetimini engelleyecek biçimde düzenlenmiştir.

YERLİ ÜRETİM ÇAĞRISI

GMO İzmir Şubesi, şartnamede tarif edilen gemiler yerine, yeterli hızda ve daha ekonomik malzemeyle, İzmirlilerin ihtiyacını daha iyi görecek gemilerin çok daha az maliyetle üretilebileceğini, bu işe ayrılan para ile İzmir’in bir de tersane sahibi olabileceğini iddia ediyor. Ve GMO İzmir Şubesi, tasarımdan üretim tekniğine, malzemeden üretim yerine kadar, yerli seçiminin önemine ulusal ekonomimiz açısından da dikkat çekiyorlar. İzmir’e yakışanın artık kendi özgün gemilerini yani İzmir Vapurunu tasarlayıp üretmek olduğunu belirtiyorlar.

Bu dönem İzmir’den milletvekili olan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım da konuya müdahil oldu ve şu değerlendirmeyi yaptı: “Teknelerin seçilen tip ve malzemesi itibariyle yerli piyasaya çok fazla katkı sağlamayacağı, bunların tamamen yurtdışından temin edilmesi gibi durumla karşı karşıya olduğumuz ifade edildi. Bu proje Türkiye’de gerçekleştirilmeli ve bu para Türkiye’de kalmalı.”

Bakan’ın çok haklı görülen bu açıklamasını ayrıca ele alacağız. Ancak önce bir başka konuya değinelim.

‘EVETÇİ ODA’ YAFTASININ SONUÇLARI

AKP’nin yoğun baskısı altında olan İzmir Büyükşehir Belediyesi, GMO İzmir Şubesi’ni kendilerine yönelik lobinin bir parçası olarak gördü ve ilan etti. Ancak GMO’nun bir üyesi ve bir önceki dönemin de genel merkez yönetim kurulu üyesi olarak belirtmem gerekir ki, İzmir şubemiz, bir lobi varsa bile, asla o lobinin doğrudan parçası değildir.

Peki, CHP’li İzmir Belediyesini bu değerlendirmeye götüren sadece Binali Yıldırım ile GMO İzmir Şubesi’nin açıklamalarının örtüşmesi midir? İşte kritik soru budur.

Sorun GMO’nun bu dönemki genel merkez yönetiminden kaynaklanmaktadır. 12 Eylül halkoylaması sırasında mevcut yönetim Bakan Egemen Bağış’ı GMO’da “misafir” etmiş; Bakan da basının önünde GMO’yu “evetçi oda” ilan etmişti!

İşte CHP’li belediyenin GMO İzmir Şubesi’ni lobinin bir parçası ilan etmesinin ve haklı itirazlarını dikkate almamasının nedeni budur.

İSTANBUL BAŞKA, İZMİR BAŞKA MI?

Gelelim Bakan Binali Yıldırım’ın açıklamasına… Kuşkusuz açıklama oldukça doğru görünüyor. Ama insan sormadan edemiyor. 2005 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İstanbul Deniz Otobüsleri İDO da tıpkı bugün İzmir’in yaptığına benzer bir şartname ile ihaleye çıkmıştı. GMO Genel Merkezi, tıpkı bugün İzmir Şubesi’nin yaptığı gibi şartnameye itiraz etti, yerli üretimi savundu.

Bakan Binali Yıldırım, o zaman da bakandı ama hiç de bugünkü gibi müdahale gereği duymamıştı. Yoksa Bakanlıkta “AKP yabancı alabilir, ama CHP yerli almalı” mantığı mı var?

Her neyse… Sonuç olarak gerekçeler ne olursa olsun, İzmir belediyesi bir an önce yanlıştan dönmeli ve GMO İzmir Şubesi’nin vurguladığı konuları dikkate almalıdır. Çünkü cebimizden çıkacak 300 milyon lira ile hem İzmirli kendi vapurlarına kavuşabilir, hem de İzmir, dünyanın tersanesi olmayan tek liman kenti olma ayıbından kurtulur.

NOT: Ulusal Kanal’daki canlı yayın programım nedeniyle odamızın bu akşamki kuruluş yıldönümü yemeğine katılamayacağım. Meslektaşlarımıza ve camiamıza buradan selam ve saygılarımı iletiyorum. Odamızın üyesi olan Bakan Binali Yıldırım’ında katılacağı bu yemekte, umarım bu konular meslektaşlarımızca tartışılır.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Aralık 2011 

, ,

Yorum bırakın

GMO NEREYE YUVARLANIYOR?

Mehmet Ali Güller
TMMOB Gemi Mühendisleri Odası
41. Dönem Yönetim Kurulu Üyesi
Sicil No: 2315

Türkiye’nin ilk meslek odası olan Gemi Mühendisleri Odası GMO, Anayasa değişikliği konusunda hararetli tartışmalar yaşıyor.
Tartışmalar, üç özel durumun ortaya çıkmasıyla daha da alevlendi.

Birincisi, GMO’nun Elektrik Mühendisleri Odası EMO’ya destekten kaçınmasıydı. AKP hükümetinin elektrik ihalelerini yargıya götüren EMO’ya açık saldırısı üzerine, Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği TMMOB ile bağlısı odalar ortak bir metin hazırlamış ve kamuoyuna ilan etmişlerdi. GMO Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kolay, değil organlarına, yönetim kurulunun diğer üyelerine bile sormadan, tek başına bir “karar” aldı ve hükümetin tehdit ettiği bir başka meslek odasına dayanışma göstermedi.

İkincisi, GMO mevcut yönetimi TMMOB’un ve bağlısı odaların ortak “Referandum’da hayır” metnine imza atmadı.

Üçüncüsü; GMO Yönetim Kurulu üyesi Bülent Çağlar, yaşanan bu gelişmeler ve Yönetim Kurulu Başkanı’nın tavırları nedeniyle görevinden istifa etti.

Bu istifanın ardından, sektör içerisindeki tartışmalar hararetlendi. Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kolay, üyelerden gelen tepkileri yatıştırabilmek için 12 Eylül zihniyetinin uyguladığı silaha sarıldı ve “oda siyaset yapmaz” diyerek tepkilere karşı koymaya çalıştı.
12 Eylülcüler nasıl “oda siyaset yapmaz” diye en siyasi işlere imza atıyorlarsa, GMO Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kolay da aynı siyasetin zirvesine imza atmıştır. Nasıl mı?
“Dernek değiliz ki, evet ya da hayır diyelim” diyerek üyelerinden gelen tepkilere karşı savunma yapan Kolay ve ekibi, referandum nedeniyle basınla birlikte kendilerini ziyarete gelen Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın huzurunda, siyasetin zirvesine imza attılar.  Ziyarette Bağış’ın dile getirdiği “hem en eski hem de evet’çi bir oda” saptaması(!), “oda siyaset yapmaz” diyen Kolay ve ekibi tarafından Gemi Mühendisleri Odası’nın AKP’ye altın tepside sunulmasından başka bir şey değildi!

İLGİNÇ SAPTAMALAR VE ‘KOLAY’ BİR SAVUNMA

Öte yandan Oda Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kolay üyelerden gelen yoğun tepkilere karşı bir açıklama yapmış ancak o açıklamayla da kaş yapayım derken göz çıkarmıştır!
Kolay GMO’nun neden “hayır” demeyeceğini şu ilginç saptamalarıyla dile getirmiştir:

“Bizim odamızın üyeleri en az 4 yıllık eğitim veren üniversitelerden mezundur. Bu yüksek eğitimli insanları yönlendirmeye çalışmak…”. (aktueldeniz.com, 27.8.2010) Kolay ve ekibi, AKP’nin GMO’yu “evet”çi ilan etmesine sessiz kalıyor ve aslında destek veriyor ama diğer yandan “üyelerinin eğitim durumundan hareketle yönlendirilmemesi gerektiğini” ifade ediyor. Peki Kolay ve ekibinin destek verdiği “evet”in sahibi AKP ve liderinin, “taraf olmazsanız bertaraf olursunuz” diye tehdit ettiği kurumların üyeleri okuma yazma bilmiyor mu?!

‘HUKUKÇU DEĞİLİZ, ANLAMAYIZ’

Kolay’ın  üyelerini saf yerine koyan şu ikinci saptamasına ne demeli peki: “Biz hukukçu değiliz, mühendisiz. Odamız bir meslek örgütüdür. Öneriline anayasa değişikliklerinde de fikir beyanı yapabileceğimiz mesleğimizle ilgili bir konu yoktur. Mesleğimizle ilgilenmeliyiz”. Ne demeli? Meydanlarda evet oyu isteyen AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan hukukçu zaten! Osman Kolay’a aslında bu saptamayla ters köşeye düştüğünü ve AKP’yi bilmeyerek üzdüğünü de anımsatalım. Çünkü madem hukukçu olmayanın anlamadığı bir şey bu referandum oylaması, o zaman, referandumun konusu olan değişiklilere hukukçular karar versin! Aman Erdoğan duymasın bunu… Zira Erdoğan’ın hedefi zaten hukuku hukukçuların elinden almak! AKP’nin kendisi değil mi zaten, yargının icraatlarına engel olduğundan şikayet eden…

‘MADEM SEÇTİK, ADIMIZA KARAR VERSİNLER’

Osman Kolay’ın birinci maddede eğitimlerine övgü yağdırdığı mühendislere dudak uçuklattıran üçüncü saptaması ise şöyle: “Bizler aynı zamanda sade vatandaşlar olarak genel seçimlerde gidip oylarımızı kullanıp ülkemizin siyasetine yön vermeleri için vekillerimizi seçtik; adımıza karar versinler diye”. Neresinden tutsanız elinizde kalacak bu cümlenin tek bir anlamı var; o da Oda Yönetim Kurulu Başkanı’nın üyelerini tıpkı iktidar gibi koyun sanması!
“Madem onları seçtik, bizim adımıza her şeye karar versinler” diyen Osman Kolay ya referandumda hepimizin teker teker oy kullanacağını bilmiyor, ya da üyelerini güdülecek insanlar gurubu olarak görüyor.

Osman Kolay’ın tarihe geçecek saptamalarından en iyi buluş ödülü alacak olanı ise dördüncüsü: “Referandum ile ilgili kişisel önerim ise önerilen değişiklikleri mutlaka okuyup akıllarına yatacak seçeneğe oy atsınlar”! İşte Kolay’ın birinci saptamasında eğitimlerine övgü dizdiği üyelerine tavsiyesi. Mutlaka anayasa değişikliklerini okuyun, yetmez, okuduktan sonra, herhangi bir seçeneğe değil, aklınıza yatan seçeneğe oy verin! Osman Kolay, insana pes doğrusu dedirten bu saptamasının, kendisinin “biz hukukçu değiliz, anayasa değişikliğinden ne anlarız” dediği ikinci saptamasıyla çeliştiğinden bile bihaber!

OSMAN KOLAY’DAN AKP KADROLARINA ÖVGÜLER

Üyelerinin çoğunluğunun aksine konumlanıp, AKP’li bir bakana “Oda’yı evet’çi” diye ilan ettirten bir zihniyetin “hayır” diyen üyelerine karşı kendisini savunduğu açıklaması nasıl biter peki? Doğru tahmin ettiniz…
Kolay açıklamasını AKP’li kadrolara övgülerle tamamlamış. “Oda siyaset yapmaz” diye ahkam kesip, AKP’yi övmenin dolaylı “evet” olduğunu bilecek kadar siyasi olan Osman Kolay, başta Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım olmak üzere Yıldırım’ın gemi mühendisi olan bürokrasideki tüm ekibini öve öve bitirememiş.

ÖNCE ÜLKE ÇIKARLARI, SONRA MESLEK ÇIKARLARI!

Bu övgüler dolu paragraftaki veriye dayalı yanlışları bir yana bırakıyor ve “oda siyaset yapmaz” diyen Oda Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kolay’a, yönettiği odasının kuruluş ilkelerine göz atmasını öneriyoruz.

11 Aralık 1954 yılında kurulan ilk meslek odası GMO amaç ve görevlerini şöyle açıklıyor: “Kamunun ve ülkenin çıkarlarının sağlanmasında, ülkenin gemi mühendisliği hizmeti kapsamına giren bütün alanlarda kalkınmasında, mesleğin gelişmesinde, üyelerinin meslek onurları ile hak ve yetkilerinin korunmasında gerekli gördüğü tüm girişim ve etkinliklerde bulunmak, ülke ve meslek çıkarları ile ilgili işlerde resmi ve diğer kuruluşlarla işbirliği yaparak gerekli yardımlarda ve önerilerde bulunmak…”

Öte yandan Osman Kolay’ın gerek bu savunmasına, gerekse katıldığı bir iftar programında yaptığı konuşmaya eleştiri yönelten üyelerini onur kuruluna sevketmesi ise en hafifinden, AKP’yle aynı zihniyeti yansıttığını gösteriyor.

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: