Mehmet Ali Güller
Aydınlık Dergisi
6 Eylül 2009
“Kürt açılımı” projesinin “yerli mi, yabancı mı” olduğu tartışmaları, AKP’yi mahkemelik yaptı. “Kürt açılımı” projesinin ABD projesi olduğu ve Gül’ün mesajıyla değil, çok öncesinden başladığına ilişkin pek çok kanıt mevcut.
İşte bunlardan biri de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 2001 yılında yazdığı “Stratejik Derinlik” kitabıdır.
Dış politikamızın hangi görüşlere emanet edildiğini görmek bakımından da önem arzeden kitabın ilgili bölümünün başlığı “Küresel ve Bölgesel Dengeler Açısından Kürt Meselesi, Kuzey Irak ve Türkiye”
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, 17 sayfalık bölümünde özetle ve döne döne tek şeyi savunuyor. Davutoğlu’na göre, Irak’ın kuzeyi, Türkiye’ye bağlanmalı!
“Kuzey Irak, Türkiye’yle bütünleşecek”!
Davutoğlu, makalesinin girişinde Kuzey Irak’ın önemini analiz ettikten hemen sonra, şu tarihi! saptamayı yapıyor:
“Geçiş bölgesi açısından bu derece önemli bir konuma sahip olan bu coğrafyanın bir iç jeopolitik bütünlük oluşturamamasının en önemli sebebi doğrudan bir deniz bağlantısının olmayışıdır. Bu da bu coğrafyanın deniz bağlantısı olan bir bölge ülkesi ile bütünleşmesini kaçınılmaz kılmaktadır.” (Sayfa 438)
Yani, Bakan Davutoğlu, ABD’nin uzun yıllardır Türkiye’ye dayattığı ancak TSK’ya kabul ettiremediği “Türkiye himayesinde Kürdistan” planını dile getiriyor. Ve ekliyor:
“Küresel ölçekli büyük bir gücün güvenlik garantisi bile bu coğrafyanın bağımsız bir jeopolitik alan oluşturması için yeterli olamaz” (Sayfa 438)
Yani Bakan Davutoğlu, “ABD’nin garantisi bile Kürdistan’ın bağımsızlığını güvenceye alamaz” diyor. Ve sürdürüyor:
“Bunun farkında olan büyük güçler de bölgesel güçler ile olan ilişkilerinde bu olguyu önemli bir parametre olarak gündemde tutmaktadır.” (Sayfa 438)
Yani Bakan Davutoğlu’na göre ABD, Türkiye ile ilişkisinde bu durumu göz önünde bulundurmaktadır.
“Irak’ın parçalanması kaçınılmaz”!
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, daha ABD’nin Irak işgalinden bile önce, gayet yalın bir halde, Irak’ın parçalanması gerektiğini yazıyor:
“Artık kronikleşen iki belirsizlik alanı olan Filistin ve Irak’ın siyasi egemenlik alanı ile ilgili net düzenlemeler yapılmaksızın Ortadoğu’da cari uluslararası hukuk sınırları ile de facto durum arasındaki gerilimin giderilmesi mümkün değildir.” (Sayfa 442)
“… egemenlik alanı ile bölünmüşlük arasında hassas bir dengede gidip gelen Irak’ın statüsü ile birlikte Güney ve Kuzey Irak’ta bu belirsizlik döneminde ortaya çıkan statüsüz yapıların geleceğinin netleşmesidir.” (Sayfa 442)
Bu arada Ahmet Davutoğlu’nun bu satırları, 2001 yılından önce yazdığının altını çizelim! İlk baskısı Nisan 2001’de yapılan “Stratejik Derinlik” kitabı piyasaya çıktığında ne “11 Eylül” yaşanmıştı, ne de ABD Irak’a saldırmıştı!
Davutoğlu konjonktürü de zaten şöyle tarif ediyor:
“Körfez savaşı sonrasında Saddam’ı iktidardan indirerek Irak’ın uluslararası hukuk ile tanımlanmış sınırları içinde yeni bir rejim oluşturamayan ABD önderliğindeki sistemik güçler, Irak’ın gücünü, sınırlarına dokunmaksızın budama yolunu tercih etmişler ve 36. Paralelin kuzeyi ile 32. Paralelin güneyindeki de facto bir durum ortaya çıkarmışlardır. Böylece Irak’ın hukuki gücü ile fiili gücü arasında bir fark doğmuş ve Saddam’ın tamamıyla kırılamayan siyasi ve askeri gücü BM kararları ile bu iki paralel arasında sınırlandırılmaya çalışılmıştır.”(Sayfa 442-443)
Türkiye’nin resmi politikasının “Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasal birliğinin korunması” şeklinde kayda geçirildiği bir dönemde, Davutoğlu açıkça “Irak’ın parçalanması”na taraf olmakta ve kuzey parçasının da Türkiye’ye bağlanmasını talep etmektedir!
“ABD’nin Ortadoğu Hesabı”
Bakan Davutoğlu, küresel ölçekli gücüne her sayfasında övgüler dizdiği ABD’nin “stratejik hesabı”nı da ilan etmektedir:
“ABD’nin gerek Kuzey Irak’taki belirsizlik ve iç çekişmelerdeki gerekse Irak’ı fiilen üçe bölen statükodaki uzun dönemli stratejik hesabı ve prensibi açıktır: Bölgeyi mümkün olduğunca daha küçük ölçekli birimlere indirerek bölgesel güç temerküzü gerçekleştirebilecek ülkelerin sayısını azaltmak ve bu küçük ölçekli birimlerin iç çekişme ve ittifaklarını kullanarak müdahil pozisyonunu sürdürebilmek.” (Sayfa 443)
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında sınırları değiştirilecek 22 ülkenin masaya yatırıldığı 2001 yılında bunları yazan Davutoğlu’na göre, acaba Irak dışında “küçük ölçekli birimlere indirilecek” diğer bölgesel güçler kimlerdir?
Türkiye’nin rolü
Davutoğlu, kitabının ilgili bölümünün sonuna doğru, ABD’nin “Türkiye himayesinde Kürdistan” planını bir kez daha ve farklı argümanlarla pazarlamaktadır:
“Bugün parçalanmış görünen ve bu parçalanmışlık içinde bölge üzerinde hesap kuran büyük güçlerce istismara açık bir yumuşak karın oluşturan ‘Kürt jeopolitiği’ uzun dönemde aidiyet hissini en yoğun bir şekilde yaşadığı bölgesel bir güç ile bütünleşme süreci içine görecektir. Uzun dönemde meselenin odak noktası bölge halkının aidiyet hissini pekiştiren bir kader birliği meşruiyeti ile çözümlenecektir” (Sayfa 448-449)
Yani Bakan Davutoğlu’na göre, Türkiye-İran-Irak ve Suriye’ye dağılmış olan Kürtler, aidiyet duygusunu en kuvvetli hissedecekleri ülkeyle (?) eni sonu birleşecekler. Tabi bu birleşme sırasında diğer üç ülke de bölünmüş olacak!
Üstelik Bakan Davutoğlu’na göre “Türkiye, Kürt nüfus barındıran diğer bölge ülkelerine göre önemli avantajlarına sahiptir”! (Sayfa 449)
“Büyük Teorisyen” olarak sunulan, müthiş “domino teorisi” (bölgedeki iyi bir gelişmeyi iyi gelişmeler, kötü bir gelişmeyi kötü gelişmeler izler!!!) en çok satan ABD gazetelerine konu olan Davutoğlu, 2001 yılında işte bunları yazıyor.
DAVUTOĞLU’NA GÖRE TÜRKİYE:
“ABD’nin maliyetlerini düşürecek, riskini azaltacak ittifak”
Davutoğlu’nun 2001 yılında çıkan “Startejik Derinlik” isimli kitabında yaptığı Türkiye-Orta Asya ilişkileri analizleri de ABD’nin politikalarıyla uyum içindedir. Davutoğlu’nun çizdiği strateji, Eski ABD Başkanı Clinton’un Türkiye’yi “Avrasya’ya açılan anahtar” şeklindeki nitelendirmesine uygundur.
Davutoğlu, “Avrasya Güç Denkleminde Orta Asya Politikası” başlıklı bölümde, öncelikle Avrasya’nın ABD için önemini analiz etmektedir:
“Avrasya’dan kopuk bir strateji ABD’yi küresel bir güç olmaktan uzaklaştırırken, her alanda müdahil olmak son derece maliyetli ve riski yüksek bir jandarma rolünü beraber getirecektir. Bu iki uç arasında, riski azaltan ve stratejik etkinliği artıran optimum çözüm arayışı ABD yetkililerini Avrasya dengelerinin nabzını tutabilen bir diplomasi geliştirmeye ve jeopolitik geçiş alanlarında doğrudan ya da ittifaklar aracılığıyla sürdürülecek kontrol mekanizmaları kurmaya yöneltmektedir.”(Sayfa 471)
Davutoğlu, ilerleyen sayfalarda, ABD’nin maliyetlerini düşürecek, riskini azaltacak ittifakını açıklayacaktır:
“Bu gereklilik Türkiye gibi jeopolitik, jeokültürel ve jeoekonomik açıdan güçlü ve derinlikli Avrasya bağlantısına sahip bölge güçlerine ABD açısından önemli stratejik aktörler konumu kazandırmaktadır.” (Sayfa 472)
“ABD’nin Türkiye’yi Avrasya dengelerinde önemli bir bölgesel stratejik partner olarak görmesi ve bu doğrultudaki senaryoların yaygın bir şekilde kullanılması, yeni konjonktürde Asya dengelerine küresel bir aktörün desteğini alarak girme temayülü içindeki Türkiye’de de genellikle uygun bir stratejik seçenek olarak görülmüştür.” (Sayfa 493)
“… Türkiye ise özellikle başta ABD olmak üzere uluslararası sistemik güçlerin desteğini alarak bölgeye nüfuz etmeye yönelen stratejiler geliştirdiler.” (Sayfa 496)
“Orta Asya Türkiye’nin derinlemesine bir Asya stratejisi oluşturmasının anahtarı konumundadır. Türkiye bir yandan ABD ve AB gibi Asya dışı ülkelerle girdiği ilişkileri Asya içinde kullanabilme becerisini göstermek, diğer yandan Asya-içi dengelerdeki değişmeleri sürekli takip ederek bu bölgede bir blok karşısında yalnız kalmayacak aktif bir diplomasi takip etmek zorundadır.”
DAVUTOĞLU TÜRKİYE AÇISINDAN BOP’U ÇİZİYOR:
“Kafkaslar, Doğu Anadolu ve Kuzey Irak bütünlüğü”
Davutoğlu’nun Kafkaslar analizi de ABD analizleriyle örtüşmektedir. Kafkaslardan Kuzey Irak’a uzanan bir stratejik hat çizen Davutoğlu, “bütünleşme”den bahsetmektedir. ABD de Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde “Büyük İsrail, Kürdistan ve Büyük Ermenistan”la aynı hattı çiziyor! İşte Davutoğlu’nun Türkiye’yi komşularla düşman edecekyaklaşımları:
“Unutulmamalıdır ki, Kafkaslar, Doğu Anadolu ve Körfez-Doğu Akdeniz hattını kapsayan Kuzey Ortadoğu jeopolitik olarak; Azeri petrolü, Doğu Anadolu’nun su kaynakları ve Kuzey Irak petrolleri de jeoekonomik olarak bir bütünlük arzetmektedirler.” (Sayfa 128)
“Soğuk Savaş döneminin küresel kutuplaşmalarından kaynaklanan bölgesel suni ayrım çizgileri etkisini kaybettikçe Kafkaslar, Doğu Anadolu ve Kuzey Irak arasındaki stratejik bağımlılık giderek artmış ve bu bölgeler üzerindeki stratejik çatışmanın yoğunlaşmasına yol açmıştır. Zengin petrol alanlarını barındıran Bakü ve Kuzey Irak/Körfez petrol alanları ve bu iki alan arasında kalan Ortadoğu’nun can damarları olan su bölgelerinin oluşturduğu GAP ekonomik alanı ekonomi-politik stratejisinin birbirine kaçınılmaz olarak bağımlı kıldığı bölgelerdir. Yakın bir gelecekte bu bölgeleri birbirinden herhangi bir şekilde ayrı düşünmek mümkün olamayacaktır. Jeoekonomik açıdan Irak petrol boru hattı, Bakü petrol boru hattı ve GAP projesi, gelecekleri bir diğerinin başarısına bağlı projelerdir.” (Sayfa 128-129)
Görüldüğü gibi “Kürt açılımı”nın da, “Ermeni açılımı”nın da esbabı mucizesi ABD’nin bölgesel hesaplarıdır! AKP’nin sırasıyla gündeme getirdiği Kürt ve Ermeni açılımları işte bu perspektiften okunduğunda anlam kazanıyor ve ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde yer buluyor!