AB’nin gündeminde çok önemli iki konu var; birincisi “stratejik özerklik”, diğeri de NATO reformu…
Her iki konu da doğrudan ABD’yi hedef alıyor ama dolaylı olarak Türkiye’yi de ilgilendiriyor. Öte yandan bu iki konu hem birbirini bütünlüyor ama hem de AB içinde Berlin-Paris rekabetini artırıyor.
Stratejik Özerklik
AB, ABD’yle bağımlılığını azaltmak için “Stratejik Özerklik” geliştirmeye çalışıyor. Bunu “AB’nin ABD’nin koruma kalkanından çıkması ve kendi korumasını oluşturması” şeklinde tanımlıyorlar.
Bu hedefin öncülüğünü Fransa yapıyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un bir ölçüde Türkiye’yle yaşanan sorunlara atıfla “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” demesi, “Stratejik Özerklik” girişiminin çıkış noktası olarak kabul ediliyor.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in “Özerkliğin tersi bağımlılık demektir. Biz özerkliği tercih ediyoruz” diyerek duyurduğu çalışma için öncelikle AB Savunma Bakanları toplandı ve “Stratejik Özerklik” için “Stratejik Pusula” oluşturma çalışmasına başladı (20.11.2020).
İlk toplantıda “Stratejik Pusula’nın omurgasını oluşturacak tehdit analizi belgesini” ele aldılar. Stratejik Pusula dört ana konuya odaklanacak: Kriz yönetimi, mukavemet, kabiliyetlerin geliştirilmesi ve işbirlikleri. Bu stratejilerin oluşturulması için 2022’nin sonuna süre konuldu.
NATO reformu
Almanya’nın öncülük ettiği ama Fransa’nın da istediği çalışma ise NATO reformu. Taslak 1-2 Aralık’ta yapılan NATO Dışişleri Bakanları toplantısında ele alındı.
Bu reform girişimi, AB’nin “beyin ölümü gerçekleşen” NATO’yu “hayata döndürme” çabası olarak yorumlanıyor.
Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın girişimiyle oluşturulan uzmanlar komisyonunun hazırladığı ve 140 öneri içeren reform taslağında iki konu öne çıkıyor: İttifak üyesi olmayan AB ülkelerinin de NATO zirvelerine davet edilmesi ve üye ülkelerin ittifak kararlarını veto etmesinin zorlaştırılması.
Her iki konu da doğrudan Türkiye’yi hedef alıyor. Zira Ankara AB üyesi Güney Kıbrıs’ın NATO üyeliğine karşı ve veto etmenin zorlaştırılması Ankara’nın elini zayıflatır.
Washington-Ankara gerginliği
Bu makaleyi yazdığımda NATO Dışişleri Bakanları toplantısının henüz ikinci gün toplantısı yapılmamıştı. Ancak ilk gün Washington ile Ankara arasında yaşanan tartışma çok şey anlatıyor.
Toplantıda ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Ankara’yı, “Akdeniz’de müttefikleriyle gerginliği arttırmak” ve “Rus yapımı bir hava savunma sistemi alarak adeta Kremlin’e hediye vermekle” suçladı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise Pompeo’yu “Avrupalı müttefiklere telefon açıp Türkiye karşıtı bir cephede toplamak, bölgesel çatışmalarda körü körüne Yunanistan’dan yana taraf tutmak ve Türkiye’ye Patriot hava savunma sistemi satmayı reddetmekle” suçladı.
Öte yandan Çavuşoğlu, ABD’yi Suriye’deki “terörist oluşumları” desteklemekle, Fransa’yı da “Dağlık Karabağ’da Ermenistan’a destek vererek çatışmayı daha da kötüleştirmekle” suçladı.
Yeni ABD yönetiminin taviz beklentisi
AB gözlemcileri, NATO Dışişleri Bakanları toplantısına son kez katılan Pompeo’nun, Biden yönetimine zorlaştırılmış gündem bırakmak üzere tansiyonu bilerek yükselttiğini değerlendiriyorlar.
Öyle bile olsa, bu tartışmada bazıları öne çıkmış olan sorunlar dizisi, Biden’lı dönemde de öyle kolayca çözülemeyecek türden sorunlardır. Bu sorunların çözümü, ABD’nin Türkiye’nin ulusal çıkarlarını tehdit eden yaklaşımını değiştirmesiyle mümkündür ki, o da ABD’nin ulusal çıkarlarının bazılarından vazgeçmesini gerektirir.
ABD’nin NATO Büyükelçisi Kay Bailey Hutchison’ın “Türkiye’den geçmişte olduğu gibi muhteşem bir müttefik olmasını istiyoruz” beklentisi ise AKP’nin istese bile yerine getiremeyeceği bir beklentidir. Zira ABD’ye göre “muhteşem ortaklık”, Türkiye’nin S-400’leri çalıştırmamasına, ABD’nin PKK’ye verdiği desteğe karşı çıkmamasına, Suriye’nin kuzeyinde bir PYD devleti kurulmasını kabul etmesine, Doğu Akdeniz’deki enerji paylaşımına itiraz etmemesine vb. tavizlere bağlıdır.
Bu konularda taviz vermeye kalkacak bir hükümet ise Türkiye’de hükmedemeyeceğini görecektir.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
3 Aralık 2020
#1 by puma on 04/12/2020 - 09:48
Avrupanin kendi orudusunu kurmasi ellitler anlaminda su sebeple lazim. Elitler kendilerini Avrupada guvende tutmak istiyorlar. ABD kartelin vesayetinden kurtulunca bu sefer devrim Avrupaya yansiyacak, eskiden Nato uzerinden Avrupanin efendisi gibi gorunen kartel kuklasi ABD, bu sefer kartel kuklasi olmadan Avrupaya hukmetmeye kalkarsa bu elitlerin isine gelmez.
Ukrayna savasi sirasinda Victoria Nuland’in asistani gercege cok yakin sahte 1 milyar dolar’i Ukrayna’ya goturmek uzereyken Almanya’da yakalandi. Bu konuda Almanya tarafindayim. ABDdeki kartel mensuplari ile Almanyadaki normal devlet unsurlarinin bir mucadelesi oldu.
Tersi de olabilir. ABD secimlerinde dijital hile yapildi, ve kayitlarin oldugu sunucu bilgisayarlar Almanya’daydi. ABDdeki milli unsurlar oraya baskin yapti, en az bir ABD askeri oldu, server’lara el kondu ya da kopyasi alindi. Simdi Trump’un bu darbeyi bastirmasinda kullanilacak,.. ama galiba esas sorun cumhuriyetci parti icindeki hainler, hem partilerine hem ulkelerine ihanet ediyor bazilari.
Simdi Biden kazandi sanildigi icin (kazanmis olmasa da her turlu yontem kullanilarak bunu (ya da karsi taraf acisindan tersini) tescil ettirmek yeterli), ABDyi yeniden kartele baglayip (zaten tam kopmadi) Nato’yu diriltmek. Trump-ABD ordusu-Rusya su an birbirine cok yakindir.. Peki ABD kartelin askeri merkeziyse, ABDnin askeri olarak Avrupa’yi kontrol etmesi isine gelmez mi, Yani cografya olarak cok daha genis bir alana sahip olmus olurlar, ve 3.dunya savasi durumunda tek merkezden esgudum icinde bir saldiri ve savunma olur.. Iste ABDli akli basinda kimseler bunun yarar saglamayacaginin farkinda. Cunku ABD Rusya’nin cok gerisinde. Ayrica kartelin keyfi icin savas yapilmamali, artik savaslar kar getirmiyor, zarar ettiriyor. Kar olsa bile ABD halkina yaramiyor. ABD de baska bir kole olarak kartelin emrinde yer aliyor, ve ekonominin zayiflamasi ve borca batmasi sebebiyle ya kartele ya Cin’e boyun egmek zorunda kalacak.. ve en iyisi ulus devletlerin uluslararasi isbirligi. Boylece kartelin servetine de el konabilir, savaslar onelenebilir (zaten artik karli degil), ABD de bagimsiz ve yeterince guclu bir devlet olarak, dogunun da zorlamasiyla barisin garantorlerinden biri olur.
Iste Trump – Biden farki budur. Orhan Bursali’nin Trump’a karsi nefret dolu yazisini siddetle kiniyorum. Trump’a karsi olmak , Ataturk’e terorist demek, Deniz Gezmis’in asilmasina onay vermek, Turkiyede fetocu bir rejim kurmaya calismak, hatta3. dunya savasi gibi anlamlara gelmektedir, ve bizim Ataturkculerin ruyadan uyanmasi, refersanslarina ayara vermesi lazim.
ABDnin “NecipFazil”i Chomsky gibilere kanmamalidirlar, burda kendisinin ipligini pazar cikardik kac kere (hep ayni seyleri soyleyerek, ama yeterli delil/ispat var). Ataturkculerin liberal paketin argumanlarini olduguu gibi kabul etme luksu yoktur. O pakette bir cok bariz bilimsel yalan da vardir.