Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Donetsk ve Lugansk cumhuriyetlerini tanıyarak ABD ve İngiltere’ye, eşzamanlı olarak her iki cumhuriyetle işbirliği ve karşılıklı yardım anlaşmaları imzalayarak Kiev’e şah çekti.
Tabloya ABD açısından bakılırsa, NATO’yu Rusya’ya doğru genişletme stratejisini artık daha fazla ilerletemeyeceği sınıra ulaştı. Rusya’ya karşı cephe ülkesi yapmak üzere kışkırttığı Gürcistan’ı da Ukrayna’yı da koruyamadı.
Tabloya ABD’nin stratejisine araç olanlar açısından bakılırsa; Gürcistan’ın NATO üyeliği girişimi 2008’de Güney Osetya ve Abhazya’nın kopmasıyla, Ukrayna’nın NATO üyeliği girişimi ise 2014’te Kırım’ın, 2022’de Donetsk ile Lugansk’ın kopmasıyla sonuçlandı.
ABD UKRAYNA’YI KULLANIYOR
Kiev yönetiminin Gürcistan/2008’den ders çıkarmaması, bu ülkeye pahalıya mal oldu. ABD, Ukrayna’da 2014 yılında yaptığı darbe ile Rusya’yla iyi ilişkiler yürütmek isteyen hükümeti yıkıp, yerine Batıcı/NATO’cu bir yönetim getirebildi ancak devamında Moskova’nın hamlelerini önleyemedi. Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılması ve bir referandumla Rusya’ya katılması, ardından Donetsk ve Lugansk’ın da benzer eğilime girmesi karşısında ABD Ukrayna’yı savunamadı.
Ukrayna yönetimi, Almanya ve Fransa’nın girişimiyle, Rusya’yla Minsk Protokolü imzalayarak gidişatı frenleyebildi. Ancak devamında yine ABD’nin kışkırtmasıyla imzaladığı protokolün gereğini yapmadı, Donetsk ve Lugansk’a “özel statü” konusunu uygulamadı.
Sonrasında ABD, Baltık bölgesinden Karadeniz’e inen ve Rusya’yı batısından kuşatan cephenin tam merkezinde Ukrayna’yı kullanmayı hızlandırdı. Ukrayna ABD adına cepheye sürüldükçe, ekonomisi tahrip oldu.
ABD son olarak 2021 yılının kasım ayından itibaren Ukrayna merkezli bir kışkırtma ile Avrupa’yı yeniden denetimine alma ve Rusya ile Almanya Arasındaki Kuzey Akım 2 projesini durdurma hamlesi başlattı.
UKRAYNA TUZAĞA DÜŞTÜ
Rusya ABD’nin bu yeni saldırısı karşısında iki şey yaptı:
1) ABD ve NATO’dan, Washington’un 1991’de Moskova’ya verdiği sözü tutarak, artık daha fazla kendisine doğru genişlememesini istedi. Bu amaçla Washington ve Brüksel’den yazılı garantiler istedi. ABD ve NATO ise ortada Rusya’ya verilen “yazılı” bir söz olmadığını, isteyen her ülkenin NATO’ya üye olmasının yolunun açık olduğunu savunarak, üç ay boyunca Rusya’yı oyalamaya çalıştı.
2) Rusya bu süreçte Ukrayna’yı Minsk Protokolü’nün gereğini yapmaya çağırdı. Özellik o protokolün altında imzası olan Almanya ve Fransa’dan Ukrayna’yı zorlamasını istedi.
Ve sonunda, 21 Şubat 2022 gecesi Putin Minsk Protokolü’ne göre Kiev’in “özel statü” vermesi gereken iki bölgeyi, bağımsız cumhuriyetler olarak tanıdığını ilan ederek Washington’a, Londra’ya ve Kiev’e şah çekti.
UKRAYNA İÇİN ÇIKIŞ YOLU
Artık Ukrayna’nın önündeki seçenek, NATO’cu/Batıcı çizgi yerine bölgeci bir çizgi izleyerek Avrupa düzleminde barış aramaktır.
Kiev yönetiminin önündeki seçenek, ABD’nin Dombass (Donetsk ve Lugansk bölgesi) gerginliğini Rusya’ya karşı bir koz olarak kullanma girişimine izin vermemesidir; iç barışı sağlamaya dönük hamle yapmasıdır.
Ukrayna’nın hâlâ komşularıyla barış içinde yaşama şansı vardır ve bunu kullanmalıdır. Ukrayna halkının çıkarı ABD stratejisine eklemlenmekten değil, tarihi bağları olduğu komşularıyla barış içinde yaşamaktan geçmektedir.
İNGİLİZ ARŞİVİNDEN ÇIKAN TARİHİ BELGE
Hep belirttik: Bu, Ukrayna-Rusya krizi değil, ABD-Rusya mücadelesidir, ABD’nin Rusya’yı kuşatma stratejisi sorunudur, NATO’nun o ABD stratejisi gereği genişleme hedefi sorunudur.
Oysa SSCB’nin dağıldığı süreçte, bu konu Washington ile Moskova arasında ele alınmış, Doğu Almanya’nın Federal Almanya’yla birleşmesi dışında, NATO’nun doğuya kesinlikle genişlemeyeceğinin sözü verilmişti. Yeltsin dönemi Rusya’sının zayıflığından yararlanan ABD o sözünü tutmadı ve adım adım Rusya’ya doğru genişledi. Putin bu konuyu her gündeme getirdiğinde de ABD’den “yazılı” bir metin olmadığı gerekçesiyle NATO’nun genişlemesi savunuldu.
Gerçi “yazılı” bir belge olmasına da gerek yoktu; zaten Soğuk Savaş boyunca pek çok kritik konu, “sözlü” anlaşmalarla ele alınmıştı; sözler üzerinden Türkiye’yi de ilgilendiren nükleer krizler savuşturulabilmişti. Ancak aslında ABD’nin Rusya’ya verdiği sözlerin “yazılı” belgesi de vardı. İşte onlardan biri önceki gün ortaya çıktı:
O belge, Boston Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Joshua R. Itzkowitz Shifrinson tarafından İngiltere Ulusal Arşivi’nde bulundu. Federal Almanya’nın başkenti Bonn’da, Mart 1991’de, ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın dışişleri bakanlığı siyasi direktörleri arasında yapılan Orta ve Doğu Avrupa güvenliği konulu toplantının tutanağı olan o belge, NATO’nun Almanya’nın doğusuna genişlemeyeceği konusunda SSCB’yle anlaştığını ortaya koyuyor.
Belgeye göre Almanya Dışişleri Bakanlığı Siyasi Direktörü Jürgen Chrobog şöyle diyor. “2+4 müzakerelerinde, NATO’yu Elbe’nin ötesine genişletmeyeceğimizi açıkça ifade ettik. Bu nedenle, Polonya ve diğer ülkelere NATO üyeliği teklif edemeyiz.”
Belgeye göre ABD’li temsilci Raymond Seitz da aynı fikirde olduğunu belirtiyor: “2+4 müzakerelerinde ve diğer müzakerelerde Sovyetler Birliği’ne, Sovyet birliklerinin Doğu Avrupa’dan çekilmesinden fayda sağlama niyetinde olmadığımızı açıkça belirttik. … NATO doğuya resmi ve gayri resmi olarak genişlememelidir.”
DER SPIEGEL YAYIMLADI
İşte bugün yaşanan “Ukrayna krizi”nin kökleri buradadır; ABD’nin verdiği sözü tutmayarak, yaptığı anlaşmayı çiğneyerek, adım adım NATO’yu Rusya sınırına ilerletmesi kaynaklıdır. Dolayısıyla geniş plandan ve 30 yıllık zaman ölçeğinden bakıldığında, ABD’nin saldırgan, Rusya’nın ise savunma pozisyonunda olduğu görülecektir.
Şu son notumuzla bitirelim yazımızı: İngiltere Ulusal Arşivi’nden bulunan bu tarihi önemdeki belge, Almanya’nın ünlü Der Spiegel dergisi tarafından yayımlandı ve dünya kamuoyuna duyuruldu!
Mehmet Ali Güller
CRI Türk
22 Şubat 2022
#1 by Aydin on 23/02/2022 - 00:22
Makalenizi okudum ve dogru buldum. Tesbitleriniz dogrudur.
#2 by Mehmet Kumcu on 23/02/2022 - 13:10
Abd’nin, Rusya’ya verdiği “Almanya’nın doğusuna genişlemeyeceği sözünün” kaynak ve belgesini yayınlamanız harika olmuş. Bence bu kaynak söz belgesi, tartışmalarda mutlaka kullanılmalı ve okuyucu/seyirciye aktarılmalıdır ki kafalardaki soru işaretleri ve kimin haklı olduğu şüphesi kalksın.