NATO’nun 2022 Stratejik Konsepti, ağırlıkla ABD’nin belirlediği “tehditlere” dayanan ve o tehditlere karşı NATO’nun ne yapacağına işaret eden, 2030’a kadar geçerli, 8 yıllık bir belgedir.
Bu “tehditler”, çeşitli kavramlar üzerinden sıralanırlar. Örneğin yakın tehdit, doğrudan tehdit gibi… Stratejik rakip, rakip, meydan okuyan kuvvet, sınama kaynağı gibi ifadeler de pratikte tehdit çeşitleridir.
Bugün NATO’nun 2022 Stratejik Konsepti’ni bu açıdan inceleyelim:
RUSYA KİME TEHDİT?
Stratejik Konsept, Rusya’yı “doğrudan tehdit” olarak başa yerleştiriyor. (Madde 8.) Peki Rusya hangi NATO üyelerini tehdit ediyor? ABD’yi mi? Almanya’yı mı? Fransa’yı mı? Bulgaristan’ı mı? Romanya’yı mı?
Kuşkusuz hiçbirini… Dahası, 24 Şubat 2022’den önce, yani Putin’in Ukrayna’ya müdahale kararından önce Avrupa ülkelerin çoğu, Rusya’yla iyi işbirliği içindeydi. Tersine ABD özel olarak Almanya-Rusya ama genel olarak da AB-Rusya ilişkisinden rahatsızdı.
Asıl Rusya’ya tehdit olan ABD’ydi. ABD, NATO’yu Rusya’ya doğru genişleterek savaşı kışkırtan aktördü. ABD’nin stratejik hedefinin Ukrayna ve Gürcistan gibi ülkeleri de NATO üyesi yaparak Rusya’yı denizlerden karaya doğru geriletmek olduğu Amerikan hükümetine, dışişlerine, Pentagon’a politika üreten düşünce kuruluşlarının strateji belgelerinde açıkça yer alıyordu. Dahası ABD’nin pek çok eski devlet yetkilisi de, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinin NATO’nun genişleme stratejisinin kaçınılmaz sonucu olduğunu belirtiyorlar. İçlerinde durumu en kibarca ifade edenin de Davos’ta “Kiev NATO üyeliği peşinde koşarak bugünkü çatışmaların taşlarını döşedi” diyen ünlü Kissinger olduğunu belirtelim.
Diğer yandan NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in “Rusya ile çatışma hazırlıklarını 2014’te başlatmıştık” (Ceyda Karan, Birgün, 4.7.2022) sözleri de, kimin kimi tehdit ettiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Kısacası Ukrayna’da gerçekte saldıran kuvvet (hem de 2004’ten beri) ABD’dir, Rusya ise savunmada olandır.
ÇİN KİME TEHDİT?
NATO’nun stratejik konsepti, Çin Halk Cumhuriyeti’ni, NATO’nun güvenliğine ve değerlerine meydan okuyan kuvvet olarak tanımlıyor. Konsept, Çin’in “kurallara dayalı uluslararası düzeni yıkmaya çalıştığını” savunuyor (Madde 13.)
Böylece ABD ilk kez bir strateji konseptinde Çin’e yer veriyor ve bu ülkeyi “stratejik rakip” ilan ediyor.
NATO açısından başka stratejik rakipler de olmalı ki, konseptin pek çok maddesinde, “stratejik rakiplerin”, hatta bazı maddelerde “potansiyel düşmanların” NATO’nun savunmasına ve güvenliğine zarar vermeye çalıştığı ifade ediliyor.
Kısacası, “stratejik rakip” ifadesi de, son tahlilde ve pratikte, yukarıda belirttiğimiz gibi, ABD açısından bir “tehdit düzeyi”nin ifadesidir. NATO’nun güvenliğine zarar vermek, sonuçta bir tehdittir zira…
Peki Çin gerçekten NATO’yu tehdit mi ediyor? Çin’in dünyadaki en önemli ortaklarının Avrupa ülkeleri olduğu gerçeğini göz önüne alırsak, Çin’i aslında tehdit görenin ABD olduğunu söylemeliyiz.
Ancak bu da tıpkı Rusya konusu gibi büyük bir yalandır. Zira Çin ABD’yi değil, ABD Çin’i tehdit etmektedir. Çin’in ABD’nin karasularının dibinde onlarca üssü, onlarca savaş gemisi ve binlerce askeri yok ama ABD’nin Çin’in etrafında onlarca üssü, onlarca savaş gemisi ve Japonya-Güney Kore gibi ülkelerde 90 bin ABD askeri var.
ABD, Çin’i kuşatmaya çalışan, dolayısıyla tehdit eden saldırgan kuvvet iken, Çin kuşatmaya direnen, kuşatmayı yarmaya çalışan, tehdit edilen savunmadaki kuvvettir.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, GÖÇ TEHDİDİ
NATO’nun 2022 Stratejik Konsepti’nde yer verilen tehditlerden biri de iklim değişikliği… Bu tehdit, silahlı kuvvetlere, güvenliğe etkisinden başlayarak pek çok yönüyle pek çok maddede ele alınıyor.
Peki “insan kaynaklı” iklim değişikliği tehdidinin kaynağı kim? Karbon salınımından geniş tarım alanları açmak üzere büyük ormanların katledilmesine, madenlerin talanından, kıyıların yağmalanmasına kadar pek konu, daha sömürge döneminden başlayarak bizzat Batı’nın kendisidir.
NATO’nun bugün iklim değişikliğine dikkat kesilmesi kuşkusuz Afrika’daki, Ortadoğu’daki insanları düşünmesinden değil fakat Arktik Okyanusu’na dikkat kesilmesinden kaynaklanmaktadır. Önümüzdeki dönemin en önemli mücadele alanı olacaktır Arktik. Nitekim ABD’nin İsveç ve Finlandiya’yı NATO’ya üye yapmak istemesi de o mücadeleye hazırlık içindir. Şundan:
Buzulların erimesi birincisi Arktik Okyanusunda yeni petrol ve doğalgaz rezervlerinin keşfi demektir, ikincisi de dünya ticareti açısından yeni ve daha kısa bir yol demektir. Nitekim geçen yıl bir Danimarka ticaret gemisi Çin’in doğusundan aldığı yükü normal rotadan değil, kuzeyden taşıyarak hem zamandan hem de yakıttan büyük tasarruf etti.
Stratejik konseptte göç konusu da iki maddede ele alınmış. Otoriter aktörlerin göçü demokratik NATO bölgesine karşı bir “tehdit” olarak kullandığı savunulmuş.
Bu da tam bir ikiyüzlülük ve yalandır. Zira bugün yaşanan göç tehdidinin asıl kaynağı ABD’nin kendisidir. ABD’nin Afganistan, Irak, Suriye ve Libya saldırıları, bu ülkelerde göç haraketliliğinin başlamasının esas nedenidir. NATO ülkeleri de emperyalist ABD’nin bu saldırganlığına destek vererek göç sorununda sorumlu olmuştur.
EMPERYALİST İKİYÜZLÜLÜK
Görüldüğü gibi NATO, daha doğrusu ABD, asıl tehdit eden ve küresel sorunların kaynağı durumundayken, kendi tehdit ettiklerini, NATO Stratejik Konseptinde tehdit edenler gibi sunmaktadır.
Tam bir emperyalist ikiyüzlülük ve yalancılık yani…
Son olarak sorumuzu ülkemiz açısından soralım: Karadeniz’de, Doğu Akdeniz’de, güneyimizde Türkiye’ye tehdit kimden gelmektedir? ABD’den mi? Rusya’dan mı? Çin’den mi?
Mehmet Ali Güller
CRI Türk
5 Temmuz 2022