Cumhurbaşkanı Erdoğan, 5. Olağan Genel Kurulunda konuştuğu Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) üyelerini “Benim karşımda şu anda muhafazakâr devrimciler var” diyerek selamladı ve şu mesajı verdi: “Ben muhafazakâr devrimcilerle 2023’ü evelallah başarıyla bitireceğimize inanıyorum” (tccb.gov.tr, 9.10.2022).
Peki, 20 yıldır “muhafazakâr demokrat” sıfatını kullanan iktidar, neden şimdi “muhafazakâr devrimciliğe” terfi ediyor? Kavramları yerlerine oturtarak inceleyelim:
Muhafazakarlık, en yalın haliyle mevcudu korumayı amaçlayan politik ve felsefi bir kavramdır. Devrimcilik ise en basit anlamıyla, eskiyi yıkıp yeniyi inşa etme ve ileri bir toplumsal dönüşüm gerçekleştirme işinin adıdır. Dolayısıyla hem muhafazakâr hem devrimci olunmaz.
Amerikan demokrasisi
AKP’nin sözlüğünde demokrat ve devrimci kavramları, muhafazakarlık işlerinin örtüsüdür ve AKP’nin demokratlığı ile devrimciliği, Amerikan demokrasisinin ve Amerikan devrimciliğinin uzantısıdır.
Amerikan demokrasisi özetle “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” kapitalizmine sarılan paket kâğıdı ve “altta kalanın canı çıksın” sistemidir.
Amerikan devrimciliği ise kendisine karşı olan veya olma potansiyeli taşıyan rejimlerin yıkılmasıdır; turuncu, gül, lale ya da son olarak Neo-Nazilerin Ukrayna’da Maydan Devrimi gibi…
Bu durumda Amerikan demokrasisi ve Amerikan devrimciliği bir bütünlük taşıyor. Amerikan demokrasisini kabul etmeyip direnenlere, buyurun Amerikan devrimciliği!
Peki muhafazakâr demokratlıktan muhafazakâr devrimciliğe geçen AKP neyin hazırlığını yapıyor acaba?
Muhafazakâr demokrat
AKP, daha kurulurken “muhafazakâr demokrat” kimliği ile Amerikan demokrasisine eklemlendi.
Kendisini “yenilikçi” olarak gören Erdoğan-Gül ekibi, “gelenekçi” dedikleri Erbakan’ı terk ederek ABD’yle uyumlu bir siyasal İslamcı harekete dönüştüler ve bu sürece uygun olarak kendilerini “muhafazakâr demokrat” diye tanımladılar.
Muhafazakâr demokratlık, siyasal İslamcılığın ideolojik ve politik zeminde moderniteyle, Batıyla ve demokrasiyle uyumlu olması demekti özetle. Erdoğan açısından bu uyumun elbette sınırları olacaktı. Örneğin siyasal İslamcılığın demokrasi anlayışı “sandıkçılıkla” sınırlıydı; çağdaş demokrasinin ölçüleri olan işçilerin grev hakkı, öğrencilerin eylem hakkı, yurttaşların hükümete karşı meydanlara çıkma hakkı o sınırın dışındaydı.
Yıkımın adı
Yani AKP iktidarı ne demokrattır ne de devrimci. Bu sınıfsal olarak mümkün olmadığı gibi, tarikatlar ve cemaatler koalisyonu olduğundan, yapısal olarak da mümkün değildir. Şeyh-mürit ilişkisinin ve itaat kültürünün egemen olduğu yapılarda gerçek demokrasi olmaz ve o yapıların iktidarı ele geçirdiği ülkeler de bu nedenle “tek adam rejimine” evrilir çoğunlukla…
Erdoğan için de başından beri demokrasi bir hedef değil araçtı, istenilen durağa gelindiğinde inilecek tramvaydı.
Erdoğan geride kalan 20 yılda “muhafazakâr demokratlığı” adım adım iktidar olma ve devleti ele geçirmenin adı olarak kullandı. “Muhafazakâr devrimciliği” ise “100 yıllık parantez” gördükleri laik Cumhuriyet’i 100. yılında yıkmanın adı olarak kullanıyor.
Kuşkusuz bu devrim değil, karşıdevrimdir. Çünkü AKP “muhafazakâr karşıdevrimci” bir partidir. Ve en önemlisi, karşıdevrimci bir partinin yıkımı ancak devrimci bir partiyle durdurulabilir.
***
Amasra: Kader değil sömürü düzeni, işçi cinayeti…
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
17 Ekim 2022
#1 by Yasemin Çin on 23/10/2022 - 17:11
Saygıdeğer Mehmet Ali Güller,
Bilgilendirme farkınız her dâim övgüye değer.
Ben de sizlerle, düşüncelerimi paylaşmak amacıyla, yorum sayfalarınıza belli konularda yazdıklarımı gönderiyorum. İlgilenir, okur, yayınlarsınız umuduyla!
LİYAKAT-LAİKLİK
Tanrı’nın Kitabı KUR’AN, (Nisa,58): “Hiç kuşkusuz ALLAH, emanetleri/görevi/sorumlulukları ehline/her işin uzmanına verilmesini diler. Ve sorumluluklarınızı yürütürken, insanlara karşı adil davranmanızı öğütler. ALLAH size ne güzel öğüt veriyor.” bilgisini verir. Yönetimde Liyakat şartını öncelleyen Tanrı, bu şartın yanına inancı koymamış; Adaleti koymuş!
Yönetimde, Liyakat ve Adalet!
Komünist-sosyalist sistem savunucuları, hâkka-hukuka-adalete-liyakata dikkat eden, özgürlükleri güvence altına alan lâik yönetim anlayışlarına, insanî değerlere sahipler, cesaretleri de var neden yönetim hakkı elde edemiyorlar?! Bu sorgulanmalı!!! Yeteri kadar realist-gerçekçi mi değiller, teorik konuşmaya ve şiire düşkün romantiklikleri gerçeklik algılarını zaafa mı uğratıyor, özgürlük savunularına, söylemlerdeki doğru tespitlerinin varlığına, çok iyi felsefe yapmalarına rağmen, teorilerinin sahada pratiği, mücadele azim-kararlılıkları mı eksik?! Araştırılmalı!
Maalesef çoğunluğu oluşturan, seçici seçmelerin “atalar dini savunucu/kul tapıcı(Bakara,170)”; inanca göre seçim yapmaları, en önemli belirleyici unsur olabilir mi?(alnı secdeye değiyor!? gibi)
Hâlbuki, Tanrı’nın Kitabı KUR’AN,
(Kehf suresi,29):”İster inanırlar, ister inanmazlar.” ve (Bakara suresi,256):”Dinde baskı, zorlama yoktur.” ve (Yunus,99):”İsteseydim, tüm kulları toptan iman eder yaratırdım; hâl böyleyken, ey Muhammed inanmaları için sen mi zorlayacaksın?!”
ayetleriyle, inanç konusunun kesinlikle bireysel özgür alan kalmasını, görevlendirdiği Peygamberine bile inanç konusunda hiçbir hak-yetki vermediğini şart olarak kayıt altına almıştır.
KUR’AN,(Bakara,8-9):”İnanan görünüp aslında inanmayan ve inananları kandırma yoluna giden…” diye tanımladığı münafık(inkârını gizleyen, inanan görünen) tehlikesi varken; kimin sahiden/gerçekten inanan olduğuna nasıl karar vereceğiz?!
(Ankebut,2):İnsanlar sadece “İnandık” demeleriyle ve sınava çekilmeden bırakılacaklarını mı sanıyorlar?”
Tanrı bile, ‘inanç’ konusunda samimiyet testi için sınava tâbi tutacakken!!!
Evet inanç çok önemli ama
bireysel ve kişinin kendi yaşam alanı ve özgür seçimleriyle sınırlı kalmalı, başkaları ile her türlü toplumsal-sosyal ilişkilerinde dikkate alınacak değer olmamalı.
Başka bir açıdan; evet, özgürce seçilen, tercih edilen inanç, seçen için çok önemli, çünkü;
İNANÇ, insana güç/destek, müthiş cesaret veren-yükleyen, korkuları, tedbirini almaya yani faydaya çevirebilecek muhteşem bir kaynak. İnsanlığa faydalı işler yapabilme gücü, mücadele azim-kararlılığı veren, zalime cesaretle direnmenin, zorluğa dayanmanın, sorunları, zorlukları akılla-bilimle çözebilmenin yollarını gösteren Kaynak!
Kaynağın sahibi; TANRI!
Tanrı’nın bilgileri ve rehberliğinin kaynağı da; Kitabı KUR’AN!