Çelik duvar: ÇKP

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, geçen yıl Çin Komünist Partisi’nin 100. kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada, hiç kimsenin “Çin’e tahakküm etmemesi” uyarısında bulunmuş, edenlerin “kafalarını büyük bir çelikten duvara çarpacağını” söylemişti.

İşte o çelik duvar ÇKP’dir; bu hafta 20. Ulusal Kongresi’ni yapmakta olan Çin Komünist Partisi’dir.

ABD’NİN BAŞ HEDEFİ: ÇKP

Emperyalist saldırı altındaki yaklaşık bir buçuk milyar Çinlinin en büyük güvencesi; birincisi Çin Komünist Partisi, ikincisi de Çin Halk Kurtuluş Ordusu’dur.

Öyle olduğu için de ABD ÇKP’yi baş tehdit ilan etmektedir. Anımsayın: Trump döneminin ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, 2020 yılında Londra’da yaptığı bir konuşmada Çin Komünist Partisi’ni “merkezi tehdit” ilan etmişti.

Biden yönetiminin işbaşı yapma sürecinde de Washington’un bu çizgisi sürdü. Atlantik Konseyi’nin yayımladığı 85 sayfalık “Daha uzun telgraf” raporu, ÇKP’yi ve onun genel sekreteri Xi Jinping’i hedef alıyordu doğrudan. 

Rapordaki şu dört saptama dikkat çekiciydi: 

1) Xi Jinping, Çin’i Marksizm-Leninizm’e döndürdü. 

2) ÇKP, Xi Jinping önderliğinde “piyasa reformlarını” durdurdu. 

3) Özel sektör ÇKP kontrolü altında. 

4) Çin, artık statüko gücü değil, revizyonist güçtür (düzen değiştirici anlamında).

Atlantik Konseyi’nin dikkat çektiği bu saptamalar, ABD’nin “daha Marksist, daha kamucu” ÇKP ve Xi Jinping rahatsızlığıdır.

DEVRİMİN KORUNMASINDA KURUCU DEVRİMCİ PARTİNİN ROLÜ

Devrimle kurulmuş ülkelerde kurucu partilerin süreklilikteki rolü önemlidir. Kurucu parti devrimciliğini koruyabildiği ve köklerine sahip çıkabildiği oranda devrimi de korur ve ilerletir.

Örneğin Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) Lenin ve Stalin’i terk ettikçe devrimciliğini kaybetti, yeni burjuva sınıfa teslim oldu ve en sonunda SSCB dağıldı. 

Örneğin CHP, Kemalizmi sembol olarak değil ama program olarak terk ettikçe, Kemalist devrim programını parça parça rafa kaldırdıkça devrimciliğini taşlaştırdı; CHP’nin devrimciliği azaldıkça, laik Cumhuriyet adım adım siyasal İslamcıların yıkımına uğradı.

ÇKP ise Mao’dan vazgeçmediği, devrimde ve devrimcilikte ısrar ettiği için Çin’i güçlü bir ülke haline getirdi.

İşte ABD’nin ÇKP’yi “merkezi tehdit” ilan etmesinin nedeni buradadır. 

DEVRİMİN KORUNMASINDA DEVRİMCİ ORDUNUN ROLÜ

“Xi Jinping Düşüncesi” olarak adlandırılan ve 14 temel prensipten oluşan “Yeni Çağda Çin Karakterinde Bir Sosyalizm Doktrini”nin en dikkatimi çeken prensibi şudur: “Silahlı kuvvetlerde parti liderliğinin mutlak yönetiminin korunması.”

Çin yönetimi, ÇKP kontrolünde Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nu, devrimin korunmasının teminatı görmektedir. 

Çin Halk Kurtuluş Ordusu, ÇKP’nin ordusu olarak hem Japon emperyalizmine karşı savaşı hem de milliyetçilere karşı iç savaşı zaferle sonuçlandırdı. Çin’e özgü sosyalizm inşası mücadelesini emperyalist sisteme rağmen sürdürebilmek de en az bu iki savaş kadar önemlidir. 

İşte ÇKP önderliği, bu savaşın da başarısı için ordu üzerinde “mutlak yönetimin korunabilmesini” hayati önemde görmektedir. 

Ki aslında bu da Sovyetler Birliği deneyiminin sonucudur: Sovyet Ordusu da Sovyet devrimini koruyamamıştır. Ordu içinden bir teşebbüs ortaya çıktıysa da, tıpkı SBKP gibi Sovyet Ordusu da devrimciliğini önemli ölçüde yitirdiği için başarılı olamadı.

İşte ÇKP önderliği buralardan çıkardığı derslerle, Çin’e özgü sosyalizmin başarısını garantiye alacak kararlılık sergilemektedir.

Mehmet Ali Güller
CRI Türk
18 Ekim 2022

Reklam
  1. #1 by Ayhan Levent Şendilmen on 19/10/2022 - 17:48

    Çin’in Sovyetler birliği ve Türkiye ile dolayısıyla ÇKP SBKP ve CHP karşılaştırmalarınıza harfiyen katılıyorum. Selam ve saygıyla.

  2. #2 by Yasemin Çin on 20/10/2022 - 12:09

    Siyasi liderin, demokratik yönetim, özgürlük anlayışı, vizyonu yoksa, eğitimi, bilgisi, öngörüsü yetersiz ise; partiler, tek kişinin inisiyatifine kaldığı, keyfînce yönetmesine ve istediği gibi davranmasına imkân verdiği için; liderine tapan-hizmet eden, bir çeşit kula kullardan oluşmuş modernleştirilmiş târikata dönüşüyor. Liderlik vasfı taşımayan-manipülasyona açık, başkalarının yönettiği yetersizler; liyakat şartı aramadan; vefa borcu duyduklarını, partide olmayı hiç de HAK etmeyenleri aday yapıyor, millet de kendine vekil seçtiğini zannediyor!
    Artık, tek bir kişinin değil, ilkelerin, kuralların, değerlerin temele oturtulduğu, ortak kararlarla yönetilen partiler olmalı. Bu partiler Cumhuriyet ilkelerini kabul etmiş; demokrasi, adalet, HAK, hukuk, eşitlik, özgürlük ve olmazsa olmaz LAİKLİK ilkesinin temel şart olduğu değerleri savunmalı.
    Laiklik; inanmayanın, inanmama özgürlüğünü koruduğu kadar, inananın, istediği gibi inanma hakkını, özgürlüğünü de koruma altına alan bir sistem. Devlet ve yönetmeye tâlip siyasî partiler, bu sistemi titizlikle uygulamalı; inanç sömürüsü yapma olasılıkları olan yapı ve kişileri (tarikat-cemaat-hoca-imam-papaz-haham-şeyh-falcı vb. modernleştirilmiş tüm inanç kullanıcıları); yasalarla kontrol altına alacak, ağır hukuki yaptırımlarla sıkı denetime tâbi tutacak yöntemler geliştirmeli.
    Tanrı Kitabı Kur’an da; (Kehf suresi,29):”İster inanırlar, ister inanmazlar.” ve (Bakara suresi,256):”Dinde baskı, zorlama yoktur.” ayetleriyle, inanç konusunun kesinlikle bireysel özgür alan kalmasını şart olarak kayıt altına almıştır.
    Devleti yönetecek siyasetçiler, inanan(istediği gibi)-inanmayan olması fark etmeksizin, inançlarına, çok iyi hitabet sanatına sahip olmalarına(?!) göre değil; Cumhuriyet yönetim sistemini kabullenmelerine, eylemlerinde ki, ilkesel değerlere bağlılıklarına, dürüstlüklerine, şeffaf, hesap verebilir olmalarına, sorunları çözme istek ve çabalarına göre seçilmeliler! Kendi çıkarları için; gizli, kapalı kapılar ardında pazarlıklar yapan, ezilmiş-hakları alınmış olanların, haklarını savunur görünüp, kendisinin ve menfaat çevrelerinin(terör örgütü-tarikat-parasal güç odakları) hizmetçisi olanlara siyaset yolu kapalı olmalı. Transfer paraları uğruna, seçildiği partiye, savunduğu ilkelere ihanet edenlerin/menfaatine göre sürekli parti değiştirenlerin bu eylemleri ahlâksızlık/ilkesizlik olarak değerlendirilmeli ve yaptırıma tâbi olmalı (vekillikten atılmak, bir daha vekil olamamak ve aldığı maaşların belli oranda iadesi gibi)!!! Partisi ile anlaşamayan, düşünce ayrılığı olanlar/halka vekâlet hizmeti ver(e)meyenler de ya bağımsız olarak yoluna devam etmeli ya da vekillikten istifa etmeli!
    Meclis, siyasetçilerin kürsülerde şikayet konuşmaları yaptığı yer olmamalı. Tam tersi halkın şikayetlerinin, gerçek gazetecilerin tespitlerinin değerlendirilip; sorunların ortadan kaldırılması için her dâim-sürekli çözümler üreten, gerçek-tam adaleti sağlayacak yasama-yargı sistemine kavuşturan mekânlar haline gelmeli. Meclis partilerine verilen aslında kamu hakkı olan ödenekler; kamuya hizmet amacı dışında kullanılırsa; yaptırıma, cezaya tâbi olmalı ki, gerçek anlamda halka-Hâkka hizmet gerçekleşsin.

  3. #3 by Yasemin Çin on 22/10/2022 - 09:23

    LİYAKAT-LAİKLİK

    Tanrı’nın Kitabı KUR’AN, (Nisa,58): “ALLAH, emanetleri/görevi/sorumlulukları ehline vermenizi ve insanlar arasında Adaletle hükmetmenizi emrediyor; ALLAH size ne güzel öğüt veriyor.” bilgisini verir. Yönetimde Liyakat şartını öncelleyen Tanrı, bu şartın yanına inancı koymamış; Adaleti koymuş!
    Yönetimde, Liyakat ve Adalet, Yaradanın öğüdü, önerisi.

    Komünist-sosyalist sistem savunucuları, hâkka-hukuka-adalete-liyakata dikkat eden, özgürlükleri güvence altına alan lâik yönetim anlayışlarına, insanî değerlere sahipler, cesaretleri de var neden yönetim hakkı elde edemiyorlar?! Bu sorgulanmalı!!! Yeteri kadar realist-gerçekçi mi değiller, teorik konuşmaya ve şiire düşkün romantiklikleri gerçeklik algılarını zaafa mı uğratıyor, özgürlük savunularına, söylemlerdeki doğru tespitlerinin varlığına, çok iyi felsefe yapmalarına rağmen, teorilerinin sahada pratiği, mücadele azim-kararlılıkları mı eksik?! Araştırılmalı!
    Maalesef çoğunluğu oluşturan, seçici seçmelerin “atalar dini savunucuları/kul tapıcıları(Bakara,170)”; inanca göre seçim yapmaları, en önemli belirleyici unsur olabilir mi?(alnı secdeye değiyor!? gibi)

    Hâlbuki, Tanrı’nın Kitabı KUR’AN,
    (Kehf suresi,29):”İster inanırlar, ister inanmazlar.” ve (Bakara suresi,256):”Dinde baskı, zorlama yoktur.” ve (Yunus,99):”İsteseydim, tüm kulları toptan iman eder yaratırdım; hâl böyleyken, ey Muhammed inanmaları için sen mi zorlayacaksın?!”
    ayetleriyle, inanç konusunun kesinlikle bireysel özgür alan kalmasını, görevlendirdiği Peygamberine bile inanç konusunda hiçbir hak-yetki vermediğini şart olarak kayıt altına almıştır.
    Evet inanç çok önemli ama
    bireysel ve kişinin kendi yaşam alanı ve seçimleriyle sınırlı kalmalı, başkaları ile her türlü toplumsal-sosyal ilişkilerinde dikkate alınacak değer olmamalı.

    Başka bir açıdan; evet, özgürce seçilen, tercih edilen inanç, seçen için çok önemli, çünkü;
    İNANÇ, insana güç/destek, müthiş cesaret veren-yükleyen, korkuları, tedbirini almaya yani faydaya çevirebilecek muhteşem bir kaynak. İnsanlığa faydalı işler yapabilme gücü, mücadele azim-kararlılığı veren, zalime cesaretle direnmenin, zorluğa dayanmanın, sorunları, zorlukları akılla-bilimle çözebilmenin yollarını gösteren Kaynak!
    Kaynağın sahibi; TANRI!
    Tanrı’nın bilgileri ve rehberliğinin kaynağı da; Kitabı KUR’AN!

  1. Çelik duvar: ÇKP | Doğa+Yaşam+Politik Yazılar=Paylaşım Sitesi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: