PKK’nin 2 numarası Murat Karayılan’ın, “yakalandı” iddiasından tam 21 gün sonra, 3 Eylül günü ortaya çıkıp, “İşte buradayım. İşgalciler devrimcileri teslim alamazlar. Bunu iyi bilin” demesi ne anlama geliyor?
21 gün sessiz kalmak, sonra ortaya çıkıp “işte buradayım” demek, Karayılan’ın aslında “yakalandığını” göstermez mi?
Ufuk Ötesi okurları anımsayacaktır, 23 Ağustos 2011’de bu köşede şöyle yazmıştık: “Karayılan yakalandı şeklindeki, sonradan yalanlanan açıklamayla ilgili değerlendirme yapan İranlı kaynaklar, haberin önce duyurulmasına sonra yalanlanmasına önemle dikkat çekiyorlar. Kaynaklar, Karayılan’ın bölge politikalarına baskılandığına, ABD çizgisi dışına çıkarılmaya zorlanmış olabileceğine işaret ediyorlar!”
Karayılan acaba “ABD çizgisi dışına çıkarıldığı” için mi, 21 gün sonra ortaya çıkabiliyor ve “işte buradayım” diye konuşabiliyor, bilmiyoruz, zaman gösterecek!
‘İran’a savaş kararımız yok’
Ama Karayılan’ın 23 Temmuz günü, yani İran’ın Kandil’e yönelik “çelik harekatı”ndan bir hafta sonra dile getirdiği “Aslında biz hareket olarak İran’a karşı herhangi bir savaş kararı almış değiliz” ve “Hatta PJAK’ı, sadece kendini savunma, siyasal ve örgütsel faaliyetlerle yetinme gibi bir doğrultuya ikna için bir hayli çabamız da oldu” sözleri nasıl yorumlanmalı?
Karayılan’ın bu açıklamasından sonra Tahran tarafından “çağrıldığı”, heyette aslında Cemil Bayık’ın da bulunduğu, bu heyetin Tahran tarafından bir süre alıkonulduğu ve baskılandığı iddiası önemlidir.
21 günde neler oldu
Karayılan’ın sessiz kaldığı 21 gün içinde bölge açısından çok önemli 2 gelişme yaşandı:
1.) İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Başbakan Erdoğan’ı aradı ve konvoyunu 37 dakika boyunca köprü girişinde durduracak önemde bir telefon görüşmesi yaptı.
İran’ın Fars Haber Ajansı, Ahmedinejad’ın Erdoğan’a “Yeni Ortadoğu’yu ABD değil, İran’la Türkiye belirleyecek” dediğini duyurdu.
2.) Irak Başbakanı Nuri El Maliki, “terörle mücadeleye karşı Irak-İran-Türkiye işbirliğinin gerektiğini” açıkladı.
ABD, PKK ile TSK arasına yerleşiyor
Tahran ve Bağdat’tan gelen bu çağrıların ne derece önemli olduğunun en önemli göstergesi, ABD’nin hemen devreye girmesiydi.
ABD’nin Irak’taki askeri sözcüsü Tuğg. Jeffrey Buchanan, “PKK’nin Türkiye’ye yönelik terörist faaliyetlerini önlemek için Irak ordusu ve peşmerge güçleri ile koordineli olarak ‘hükümet kontrolü altında olmayan’ bölgelerde devriye gezmeye başladık” dedi.
Tuğg. Buchanan aslında “ABD’nin Kandil’le Türkiye arasına asker yerleştirdiğini ve görevin Kandil’i İran’a ve TSK’ye karşı korumak olduğunu” söylemiş bulunuyor!
İran mı, ABD mi?
TSK’nin “PKK’ye karşı mücadele” çağrısına bunca yıldır mazeretler üreten Pentagon’un bir anda sanki o çağrıya yanıt veriyormuş gibi davranması hem gerçek değildir hem de bölge denklemleriyle ilgilidir.
Bölgede “Türkiye-Irak-İran” denklemini oluşturma gayretleri var. Washington ise müdahale edip, denklemden İran’ı çıkarıp, yerine yerleşmeye çalışıyor: “Türkiye-Irak-ABD”
Bölgenin geleceğini de, bu denklemlerden hangisinin kurulacağı belirleyecek.
Denklemin “Irak-İran” ayağı sağlam görünüyor. Hem Irak Başbakanı Maliki’nin açıklamaları hem Tahran ile Bağdat arasında yapılan stratejik anlaşmalar, ikili ittifakın sağlamlığını doğruluyor.
Geriye Türkiye kalıyor. Türkiye hem ittifakları belirleyecek, hem de yer aldığı ittifakla bölgenin geleceğini belirleyecek.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
7 Eylül 2011