Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un kendisine “yeni eşbaşkanlık” görevini vermesinden hemen sonra Mısır, Tunus ve Libya’yı ziyaret etti. Erdoğan her üç ülkede de Suriye yönetimini hedef aldı.
Erdoğan, Mısır’da, “Suriye’de alevi – sünni çatışmasından kaygı duyduğunu” söyledi, Tunus’ta “Esad’ın kaybedeceğini” dile getirdi, Libya’da “halk kazanacak” dedi!
Erdoğan’ın Suriye’de olmayan bir tehlikeden “kaygı duyduğunu” söylemesi, “öldürülenlerin sünni, öldürenlerin alevi” olduğunu iddia etmesi, şüphesiz bir kışkırtmadır. Ama aynı zamanda ABD’nin yeni planının da işaretidir.
Peki nedir bu plan ve hangi şartların sonucu ortaya çıkmıştır?
ABD NEDEN SALDIRAMADI?
Önce şunu saptayalım: ABD’nin Suriye’ye saldırı olasılığı ortadan kalkmamakla birlikte oldukça zayıfladı.
Çünkü:
1.) ABD’nn BM’den Suriye’ye karşı Libya’dakine benzer bir karar çıkartması mümkün görünmüyor. BM Güvenlik Konseyi’nin veto hakkına sahip daimi üyelerinden Çin ve Rusya, Suriye’ye değil yaptırım, kınama kararı bile çıkmasına izin vermeyeceklerini açıkladılar.
2.) Diğer BRIC üyeleri, Brezilya ve Hindistan da, Suriye’ye açık destek verdiler.
3.) İran, ön cephe olarak Kuzey Irak’ta inisiyatifi ele geçirdi.
4.) Borcu olmayan Suriye, kendi kendine yetebilen ekonomik yapısı nedeniyle, yaptırımlara karşı oldukça dayanıklı. Bu durum iç cepheyi sağlam tutuyor.
5.) Suriye muhalefeti, hem Antalya hem de İstanbul toplantılarında, tüm taahhütlere rağmen birleştirilemedi. Tersine, muhalefetin içinde yer alan kimi unsurlar, Beşar Esad yönetiminin başlattığı reform sürecinden yararlanıp, yasal parti kurdular.
6.) “Katliam var” diye sınıra yığılan ve Türkiye’de çadırkentlere yerleştirilen Suriyeliler, Esad’ın kucaklayan tavrı nedeniyle zaman içinde ülkelerine döndüler. Böylece, “katliamdan kaçanları” korumaya yönelik bir NATO operasyonunun gerekçesi oluşamadı.
SÜPERNATO PARMAĞI OLARAK ERDOĞAN
İşte ABD, Suriye’ye saldırabilmek için yeni bir gerekçe oluşturmanın hazırlığındadır. Erdoğan’ın “alevi – sünni çatışmasından kaygı duyduğunu” söylemesi, bu hazırlığın işaretidir.
Plan tipik bir NATO yöntemidir, SüperNATO uygulamasıdır:
Plana göre “öldürülen sünniler”, “öldüren alevilere” karşı kışkırtılacak, ayaklanacak, elinde silah bulunan aleviler sünnileri katledecek, sünniler kendilerini savunabilmek için silaha sarılacak ve gelişmeleri “iç meselesi” sayan komşusu, yaşanan katliama daha fazla seyirci kalamayıp, Suriye’ye müdahale edecek.
Suriye de normal şartlarda, kendisine müdahale eden komşusuna karşı duracaktır.
İşte ABD bu aşamada NATO’nun “birimize saldırı, hepimize saldırıdır” anlamına gelen 5. maddesini işleterek, Suriye’ye müdahale edecektir.
Malatya’daki AKP kalkanı da, bölgeye yayılacak savaş esnasında İsrail’i koruyacaktır!
SURİYE’NİN ABD İÇİN ANLAMI
Başta da söylediğimiz gibi Erdoğan bu planda, kendisine verilen yeni “eşbaşkanlık” görevi gereği rol almaktadır.
Clinton’un ilan ettiği bu eşbaşkanlık, ABD adına Büyük Ortadoğu’daki halk hareketlerine engel olacak, müdahale edecek, istikamet verecektir. Görevin tarifi böyledir.
Yeni eşbaşkanlık, ABD’nin kendi nüfuz alanlarındaki halk hareketlerini engelleyebilmek için, bölgede kendisine karşı olan ülkelerde “ayaklanma” çıkartabilmek ihtiyacı üzerine kuruldu. Çünkü Mısır’ı kaybetmemek, ancak Libya’ya saldırarak mümkündür!
ABD bölgeyi kaybetmemek için de Suriye’ye saldırmaya ihtiyaç duyuyor.
Yalnız ABD’nin ihtiyaçlarından ziyade, zorlukları belirleyici…. Bu nedenle, ilk plan gibi bu plan da işlemeyecek görünüyor.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Eylül 2011