İki gün sonra Türkiye’ye gelecek olan ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın açıklaması bir durum değişikliğine mi işaret ediyor? Clinton isim vermeden uyarıyor: “Suriye’deki durumu fırsat bilen bazı ülkelerin bu ülkeye gizli savaşçılar veya teröristleri sevk etmesine müsamaha etmeyeceğiz!”
Clinton bu sözleri kime söylüyor? İran’a mı? Her konuda İran’ı açıkça tehdit eden bir ülke, neden şimdi isim zikretmekten kaçınsın ki?
Peki, başka hangi ülkeler Suriye’ye “gizli savaşçı ve terörist” sevk ediyor? Türkiye ve Suudi Arabistan!
ABD TÜRKİYE’YE NEDEN İTİRAZ EDİYOR?
Clinton’un kimi hedef aldığını anlamak için son iki haftada yapılan şu ABD resmi açıklamalarını anımsamalıyız:
1. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden Victoria Nuland, Suriye’ye dışarıdan müdahale edilmesini istemediklerini açıkladı.
2. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden Patrick Ventrel, Türk tanklarının sınırdaki hareketliliğine değinerek, “Türkiye’nin kendi ulusal güvenlik çıkarlarını anlıyoruz. Ama şu anda durumu daha fazla askerileştirmenin ilerlenecek yol olduğunu düşünmüyoruz” dedi.
3. Henri Barkey, Türkiye’yi Suriye’deki Kürdistan’a alışmaya çağırdı!
Clinton’un yukarıdaki 3 açıklamayla uyumlu sözleri, açık ki bir durum değişikliğine işaret ediyor. 16 aydır Türkiye’den Suriye’de askeri liderlik üstlenmesini isteyen ABD için ne değişti peki?
SURİYE’DE NE DEĞİŞTİ?
Bizi yanıta götürecek olguları sıralayalım:
1. 22 Haziran’da bir Türk keşif uçağı Suriye tarafından düşürüldü. Güzergâhı ve sınır ihlali gibi olgular, uçağın NATO yemi yapıldığına işaretti.
2. Dünya kamuoyuna bölünmüş bir Suriye haritası servis edildi. Güya bu harita Esad’ın B planıydı ve rejim, durum kontrolden çıktığında Suriye’nin kuzey batısında, Lazkiye merkezli bir Alevi devleti kurarak çekilecekti. Aslında haritanın sahibi CIA’ydı!
3. Barzani 11 Temmuz’da Suriye’deki Kürt partilerini bir araya getirdi. PKK’nin Suriye kolu PYD ile diğer Kürt partileri, Erbil mutabakatı imzaladı.
4. 18 Temmuz’da Suriye üst düzey yöneticilerini hedef alan bir bombalı saldırı gerçekleşti. ABD imzalı bu saldırı, Esad’ı Suriye’nin kuzeyindeki mevzileri boşaltarak, Şam merkezli bir savunmaya zorladı.
Aynı gün Putin-Erdoğan zirvesinde Türkiye, Cenevre sürecini kabul etti!
5. PYD-PKK 22 Temmuz’dan itibaren Esad’ın çekildiği mevzileri doldurmaya başladı. PYD birkaç gün içinde 6 yerleşim bölgesinde “otorite” oldu!
Bu gelişmeyle birlikte Türkiye’de “askeri hareketlilik” başladı. Suriye’nin kuzeyine müdahale seslendirildi. Ancak ABD bu kez itiraz ediyordu. Neden?
ABD-TÜRKİYE EŞGÜDÜMÜ BOZULDU MU?
ABD’nin hedefi, Suriye’nin kuzeyini Şam’dan koparmaktı. Bu hedef, Türkiye’nin dış müdahalesine gerek kalmadan, kısmen gerçekleşmeye başladı.
Türkiye’nin müdahalesi ise artık tersine, bu gelişmeyi baltalayabilirdi. Türkiye’nin meseleye Kürt merkezli bakarak bir çözüme yönelmesi ise ABD’nin hedefini olumsuz etkileyebilirdi.
ABD, bir Türkiye müdahalesi yerine, Suriye’nin kuzeyindeki güç boşluğunu tıpkı 1991’de Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi “merkeze bağlı olmayan alana” dönüştürmek istiyor. “Tampon bölge” ya da “güvenli bölge” denilerek, belli kara parçasının Şam’dan koparılması hedefleniyor.
Clinton işte bu hedefi masaya yatırmaya geliyor.
Bu konuyu aydınlatabilmek için incelemeye devam edeceğiz; çünkü İran-Türkiye temasları da gösteriyor ki, Erdoğan-Putin görüşmesi bildiklerimizin ötesinde konular içeriyor!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Ağustos 2012