Suudi Arabistan-Katar-Türkiye yerel destekli Atlantik baskısının sonuç vermediği Suriye’ye yönelik yeni kışkırtmalar tezgâhlanıyor. Bu kışkırtmalarda El Arabiya televizyonu ile Anadolu Ajansı’nın rol aldığını görüyoruz.
1) Dubai merkezli Suudi televizyonu El Arabiya, Suriye’de düşen Türk F4 uçağıyla ilgili bir haberle Türk kamuoyunu Şam’a kışkırtmaya çalıştı. El Arabiya, özetle F4 pilotlarının sağ ele geçirildiğini, Lazkiye’ye götürülüp sorgulandığını, sonra da uçağın düştüğü bölgeye götürülüp denizin dibine yerleştirildiğini, Şam’ın tüm bunları Rusya’nın direktifiyle yaptığını iddia etti.
El Arabiya’nın iddiasını dayandırdığı her iki belge de, üslubundan mührüne kadar sahteliği sırıtan cinstendi… Öyle ki, birkaç çapsız yandaştan ötesini harekete geçirmeye bile yetmedi.
Haliyle Rusya habere sert tepki gösterdi ve iddiaları hayal ürünü olarak niteledi.
Ankara da iddialara sahip çıkamadı. ABD bile haberi “komplo” olarak niteledi. ABD Dışişleri sözcüsü Victoria Nuland “Bizim kanallarımızda hiç bu yönde bilgiler görmedim. Büyük bir komplo teorisi gibi görünüyor.” diyerek El Arabiya’nın kışkırtmasını sahiplenemedi.
İlginçtir, bu kışkırtma haberi El Arabiya’dan önce, Mehmet Baransu gündeme getirmişti. Baransu, 23 Temmuz tarihli ve “Pilotlar sonradan mı öldürüldü” başlıklı Taraf’taki yazısında Suriyeli muhalifleri kaynak göstererek El Arabiya’nın şimdi yaptığı haberi duyuruyordu.
2) Anadolu Ajansı, “Mısır, Suriye’ye Arap askeri müdahalesini destekliyor” diye bir haber yaptı önceki gün… Anadolu Ajansı’nın haberine göre açıklamanın sahibi, Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin danışmanı Seyf Abdülfettah’tı.
Abdülfettah kendisine dayandırılan haberi sert bir şekilde yalanladı. Seyf Abdulfettah, “Ben danışman olmadan önce bir üniversite hocasıyım ve söylediğim sözlerin saygınlığına inanırım, sınırlarımı aşmam” dedi ve Anadolu Ajansı tarafından yayımlanan haberin Mısır’ın yüksek çıkarlarına ve ulusal güvenliğine darbe vurmayı amaçladığını belirtti.
HEDEF DÖRTLÜ KOMİSYON
Kuşkusuz bu iki haber de Şam kayasına çarpan kuvvetlerin “yeni bir hamle” arayışıdır.
Arayışın çapsızlığı ise çaresizliklerindendir. Artık böylesi kışkırtıcı haberlerin yaratacağı etkiden bile medet ummaktadırlar.
Sadece Ankara’yı değil, Kahire’yi de kışkırtmaya çalışmaları anlamlıdır. Zira Ankara ve Kahire’yi ilgilendiren en öncelikli konu Suriye’dir ve iki ülke de İran ve Suudi Arabistan’la birlikte “Dörtlü Komisyon” isimli yeni bir platformda bir araya gelmişlerdir.
Bu iki kışkırtıcı haberin de bu komisyonun çalışmasını baltalamayı hedef aldığı ortadadır.
Her ne kadar değerli Hasan Bögün, bu komisyonun her şeyden önce Türkiye’ye Suriye sahnesinden çekilme fırsatı doğuracağı fikrimize katılmasa da, gelişmeler bizi doğrulmaktadır.
Nitekim Dörtlü Komsiyon’un 26 Eylül’de yapılması gereken üçüncü toplantısı ABD’nin Suudi Arabistan üzerinden yaptığı müdahaleyle belirsiz bir takvime ertelenmiştir.
İlk toplantısı Dışişleri Bakan Yardımcıları seviyesinde, ikinci toplantısı ise Dışişleri Bakanları seviyesinde yapılan Dörtlü Komisyon toplantıları, mazeret bildiren Suudi Arabistan’sız yapılmıştı. Ancak daha fazla ilerletilemedi…
Zira Washington açısından en kabul edilemez durum Ankara ve Tahan’ın aynı masaya oturmasıydı…
Bunu bilen İran en başından beri Türkiye’ye şu teklifi yapıyordu: “Siz muhaliflerle, biz de yönetimle yakınız. İki tarafı da ancak biz bir araya getirir ve bu meseleyi bölge yararına çözeriz.”
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
3 Ekim 2012