ERDOĞAN’IN TARİHİ VAZİFESİ

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, Hürriyet’e verdiği röportajdaki vurgularıyla Türk-Amerikan ilişkileri açısından asıl önemli olanın Suriye ve Kürt Açılımı olduğunu, masadaki diğer konuların ise bu ikisinin yanında teferruat ama bu ikisine baskı aracı olduğunu ortaya koydu.

Riccardone’ye göre Suriye konusunda Ankara ile Washington’un hedefi aynı fakat yaklaşımları farklı. ABD Büyükelçisi’nin Kürt Açılımı konusunda dile getirdiği şu cümle ise sayfalar dolusu anlamlar içeriyor: “Bu tarihi vazifenin tamamlanması için Türk hükümetini ve Kürt liderleri hem cesaretlendiriyor, hem de destekliyoruz.” (Hürriyet, 7 Nisan 2014)

Böylece ABD’nin Erdoğan’a ve Öcalan’a “tarihi bir vazife” verdiği resmi ağızdan da ifade edilmiş oluyor. Biz bu “tarihi vazifenin” sadece Açılım’dan ibaret olmadığını, asıl Suriye konusuyla ilgili olduğunu hem Erdoğan’ın Esad’ı devirme hedefinden hem de ortağı Öcalan’ın PKK-PYD’ye verdiği “Suriye’de özerklik ilan edin” talimatından zaten biliyoruz.

İşte Ricciardone Hürriyet’e verdiği röportajla Erdoğan’ın “tarihi vazifesine” bu kez tamamlamak üzere yeniden başladığını ilan etmiş oldu. Nitekim bu cephede yeni hamlelerin olacağının işaretleri var;  Üst üste gelen Riccardone’nin açıklamaları, Seymour Hersh’in “Doğu Guta’daki kimyasal saldırıda Erdoğan’ın parmağı olduğu” iddiası ve “Reyhanlı patlamasını Şam’ın değil, El Kaide’nin işi olduğu” yönündeki Dışişleri Bakanlığı değerlendirmesi…

EL KAİDE KONUSU AYRILIK NEDENİ Mİ?

Biz bugün Washington ile Ankara’nın Suriye konusunda “aynı hedefte fakat farklı yaklaşımda” olduğuna dair dile getirilen görüşü masaya yatıracağız.

AKP Hükümeti’nin 17 Aralık operasyonunu atlatabilmek için “dış mihrak” söylemine yönelmesi, Suriye konusunda da yeni değerlendirmelere yol açmıştı. Bu süreçte bir de Batı basınında AKP Hükümeti ile terör grupları ilişkisini ele alan makaleler üst üste yayımlanınca sanki Ankara’nın Suriye konusunda Washington’dan farklı bir yönelime girdiği gibi bir algı oluştu.

Oysa Riccardone’nin de önemle vurguladığı gibi iki ülkenin Suriye’de “hedefi” aynıydı. Daha doğrusu ABD’nin bir hedefi vardı ve AKP’nin ABD açısından değeri, o hedefe uyumuna bağlıydı.

Kafaları karıştıran en önemli konu, El Kaide konusuydu. Türk basınında sanki El Kaide konusunda ABD ile Türkiye farklı iki uçtaymış gibi analizler yapıldı. “Ankara ile El Kaide, Washington’a rağmen iş kotarıyor, ABD bu nedenle rahatsız ve Erdoğan’a bu nedenle operasyonlar yapılıyor, MİT TIR’ları bu nedenle deşifre ediliyor, Dışişleri’ndeki Suriye’ye kumpas toplantısı bu nedenle açığa düşürülüyor” şeklinde yorumlar hâkim oldu.

İMKÂNSIZ GÖREV, ÇÜNKÜ ESAD KAZANDI

Oysa bunlar gerçek değildi ve meseleyi perdeliyordu. Çünkü El Kaide Ankara’nın değil, asıl Washington’un kullandığı bir araçtı; AKP’nin bağı bu ilişkiden kaynaklanıyordu.

ABD’nin temel hedefi Suriye’den Kürdistan çıkarmaktı ve bunun öncelikli yolu PYD’den değil, El Kaide’den geçiyordu. PYD ancak El Kaide ve türevi örgütlerin açtığı alandan ilerleyebilirdi. Aksi muhalif Arapları Suriye’nin birliği temelinde kenetleyebilir ve hatta bir bölümünü Şam’a yaklaştırabilirdi. (Nitekim bu aşamalı hamlelere rağmen, birlik eğilimi kırılamadı.)

Ancak Erdoğan hükümeti ve Suriye saldırısının fiili uygulayıcıları olan Davutoğlu-Fidan ikilisi, ABD’nin El Kaideli Suriye planından, ABD’nin PYD’li Suriye planına geçmekte zorlandı. Zira bu durum, içeride başta TSK olmak üzere AKP’ye yine yeni cepheler açıyordu.

Erdoğan bu nedenle işin sahibinin işin başına geçmesini istedi. Erdoğan’ın son bir yılda NATO’yu Suriye’ye çağırmaktan, ABD’nin kara saldırısına, ya da en azından hava saldırısına desteğe hazır olduğunu ilan etmesine kadar yaptığı pek çok çıkış bu nedenleydi. Ancak ABD’nin Rusya engeli vardı ve hem dün Obama’nın hem de bugün Ricciardone’nin dediği gibi sorun “ABD botları yere değmeden” çözülecekti.

Yani görev Erdoğan’ındı ve Erdoğan görevini tamamlamalıydı! Ve Erdoğan, 30 Mart akşamı sandık sonuçları kabaca belli olduğunda balkona çıkıp “Suriye’yle savaş halindeyiz” diyerek “tarihi vazifesinin” başında olduğunu ilan etmiş oldu!

Peki, bu Suriye cephesinde bir şey değiştirir mi? Son tahlilde hayır; Esad çoktan kazandı…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
8 Nisan 2014

  1. Yorum bırakın

Yorum bırakın