Saray ve AKP Hükümeti 15 Temmuz sonrası süreçle ilgili iki hedefi gerçekleştirmeye çalışıyor:
1) “Milli mutabakat” sağlamak.
2) 15 Temmuz darbe girişimini fırsata çevirerek devleti biçimlendirmek.
Bu iki hedef birbiriyle paralel ilerletiliyor. Zira iki hedef iki ayak gibi; biri diğerini ilerletiyor.
YENİ-DEVLET İNŞASI
Saray ve AKP Hükümeti bu hedeflerden ikincisinde hayli yol aldı ve şunları yaptı:
1) Saray OHAL ilan edip KHK’ler çıkararak öncelikle TBMM’yi aradan çıkardı! Parlamenter sistemin askıya alındığı, Anayasa’ya uygunluğun aranmadığı, Bakanlar Kurulu’nun başbakandan çok cumhurbaşkanının başkanlığında ve Saray’da toplandığı bir süreç…
2) KHK’ler ile TSK’nin emir-komuta birliği parçalandı. Jandarma ve Sahil Güvenlik İçişleri Bakanlığı’na, kuvvet komutanlıkları Savunma Bakanlığı’na, askeri hastaneler Sağlık Bakanlığı’na bağlandı; askeri liseler kapatıldı, harp okulları milli savunma üniversitesi altında yeniden biçimlendirilmek üzere lağvedildi…
Genelkurmay Başkanı TSK’nin başı olmaktan çıkarıldı, Saray’a herhangi bir orgenerali genelkurmay başkanı yapma hakkı verildi, Savunma Bakanlığı’ndaki sivillere paşalık unvanı verildi; müsteşar orgeneral, yardımcıları korgeneral, genel müdürler tümgeneral, daire başkanları albay yapıldı.
Yüksek Askeri Şura (YAŞ), tıpkı yıllar önce AB yasaları ile MGK’ye yapıldığı gibi sivilleştirildi. 4 askerin ve 8 sivilin yer aldığı yeni YAŞ, Genelkurmay Karargâhı yerine Başbakanlık’ta toplandı, üç saatte tamamlanıp kalan atamalar bakanlıklara bırakıldı!
Bu arada İçişleri Bakanlığı’na bağlanan Jandarma Genel Komutanlığı parça parça yok ediliyor; Jandarma Bölge Komutanlıkları kaldırıldı, doğrudan bakanlığın yaptığı atamalarla siyasileştirildi…
3) KHK’ler ile devlet kurumlarında yüz bini aşan kamu personeli tasfiyesi yapıldı. Kuşkusuz bunların büyük kısmı FETÖ’cüydü ve devletten temizlenmeliydi. Ancak Saray FETÖ’cülerle birlikte diğer muhalefeti de kamudan attı; devlet kadrolarında 15 yıldır kalmayı başarabilmiş son Atatürkçü, milliyetçi, laik kadrolar da bu fırsattan yararlanarak temizledi!
Diğer yandan yine KHK’ler ile örneğin 28 Şubat’ta atılmış kişilere yeninden TSK ve MİT’e geri dönme şansı verildi!
4) Tüm bu süreçte bir de sermaye ve mülkiyet dönüşümü yapıldı. Asıl dönüşüm ise lağvedilen askeri birliklerin arazilerin yandaşlara peşkeşi sırasında yaşanacak…
TBMM TATİLDE, TEK YETKİ SARAY’DA
Peki, Saray ve AKP Hükümeti’nin “milli mutabakat” hedefi neydi ve bu konuda neler yaptı?
AKP “milli mutabakat” diyerek kendisiyle doğrudan ilgili olan süreci birincisi üzerinden atmaya, ikincisi muhalefet edilebilmesinin önüne geçmeye ve üçüncüsü de adım adım muhalefeti biat ettirerek yeni seçim sürecine sorunsuz girmeye çalışıyor.
1) Yenikapı Mutabakatı bu hedefin önemli bir dönemeciydi. Muhalefet “Yenikapı Ruhu” denilen bir sanal hedef üzerinden etkisizleştirilecekti. Maalesef CHP ve MHP bu oyuna geldi.
“Yenikapı Ruhu” diyerek ekranlarda bol bol “Kuvayı Milliye ruhu”, “Çanakkale ruhu” gibi kavramlarla, taşınmaya başlayan Türk Bayrakları ve asılmaya başlayan Atatürk posterleri ile muhalefet sessizleştirilecekti.
2) KHK’ler ile parlamenter sistemin askıya alındığı ve TBMM’nin kapatıldığı bu yeni süreçle, kuvvetler ayrılığı prensibi yani yasama, yürütme ve yargının ayrılığı prensibi ortadan kalktı. Nitekim Erdoğan Anayasa’ya aykırı olarak “ben Yürütme, yasama ve yargının başıyım” bile dedi!
Erdoğan Yargı’nın adli yıl açılışını Saray’a taşıyarak hem açılış geleneğinde olmayacak şekilde kendisine bir açılış konuşması ekletti, hem de yargı mensuplarını olmaması gereken bir şekilde ayağa kaldırttı; yani düğmesiz cüppeleri önünde fiilen ilikletmiş oldu!
Erdoğan’ın yanında çay toplama etkinliklerine katılarak, çeşitli açılışlara katılarak düğmelerini çoktan iliklemeye başlamış yeni yargı yöneticilerine rağmen Türkiye Barolar Birliği’nin ve sonradan meseleye uyanan CHP yönetiminin bu adli açılış oyununa dâhil olmaması sevindirici.
CHP’YE FETÖ’CÜLÜK SUÇLAMASI KAMPANYASI
3) Saray’ın ve AKP Hükümeti’nin muhalefete asıl tuzağı ise doğrudan muhalefeti FETÖ’cülükle suçlamaya başlamasıdır. Bunun şimdi başlaması ise muhalefetin bir kısmının yukarıda özetlediğimiz “Yenikapı Mutabakatı” oyununa uyanmasındandır.
Ekranlara doldurulan AKP sözcüleri, şimdilerde ağız birliği etmişçesine CHP’yi FETÖ’cülükle suçlamaktadır. Öyle ki bu süreçte “FETÖ’yü Seyfi Oktay döneminde devlete CHP yerleştirdi” diyen AKP milletvekili de rol almakta, “ Yurtta Sulh Konseyi” üzerinde FETO-CHP bağı kurmaya çalışan Kabataş Yalancıları da…
Kuşkusuz CHP’de de, MHP’de de FETÖ’cüler var; özellikle 17-25 Aralık sürecinde izlenen yanlış çizginin bu sızmalara zemin yarattığı ortada. (O süreçte sıkça yazdık: AKP-Cemaat çarpışmasında muhalefetin bir kesimin AKP’den, bir kesiminin Cemaat’ten yana tutum alması büyük yanlıştır; hem AKP’ye yaramaktadır, hem de muhalefeti bölerek etkisizleştirmektedir. Nitekim “6 ay sonra AKP olmayacak” denilerek izlenen o çizgiler, AKP’ye yeni seçimler kazandırdı, Erdoğan’a Saray yolu açtı!)
Ancak CHP ya da MHP’ye sızmış FETÖ’cüler, AKP’deki FETÖ’cülerin yanında mesele bile değildir. Zira FETÖ devlete Demirel, Özal ve Çiller ile sızmıştır ama Erdoğan ile yerleşmiştir; devlet olmuştur!
AKP’lilerin 17-25 Aralık sürecinde de itiraf ettiği gibi Cemaat AKP döneminde en az 15 kat büyümüştür.
Şimdi AKP bu konudaki rolünü perdelemek, Cemaate katkısını ve hizmet hareketine büyük hizmetini gizlemeyebilmek için topu kendi sahasından CHP’nin sahasına atmaktadır. Kendi FETÖ’cülüğünü değil de CHP’deki FETÖ’cüleri tartıştırarak “suçu üzerinden atmaya” çalışmaktadır!
ÇARE: CUMHURİYET CEPHESİ
Geçen hafta çeşitli vesilelerle görüştüğüm, programlarda yan yana geldiğim veya yazılarımla ilgili arayan CHP’li milletvekillerine dilim döndüğünce bu tuzağı anlatmaya çalıştım, AKP’nin yeni oyununa dikkat çekmeye çalıştım…
CHP’nin bu tuzağa düşmemesi birincisi bünyesine sızmış FETÖ’cüleri kulağından tutup kendisinin atmasıyla mümkündür. AKP’nin elindeki kozlar böyle alınır. İkincisi AKP’nin güreşi istediği mindere çekmesine engel olarak, asıl minderde kalmakta ısrar ederek bu tuzak boşa çıkarılır.
Üçüncüsü ve en önemlisi, tüm muhalefet bu tuzaktan bir “Cumhuriyet Cephesi” altında birleşerek kurtulur, Türkiye kurtulur!
Mehmet Ali Güller
8 Eylül 2016
#1 by Yakup MUSA on 08/09/2016 - 11:23
Sayın GÜLLER, yazılarınız, tespitleriniz konusunda tamamen mutabık olduğumuzu bildirir, başarılı tespit/yazılarınızdan dolayı sizleri tebrik eder, başarılarınızın devamını dilerim.
Sizlere yazılarımı bilgi amaçlı gönderebilmem için uygun görürseniz e-posta adresinizi yazmanızı rica ederim.
Selam ve saygılarımla.
*Yakup MUSA *
*08.09.2016 *
#2 by Merdol Gürel on 08/09/2016 - 13:48
Syn. güller başarılarınızın devamını diliyorum
#3 by Turkan Turgut Arikan on 09/09/2016 - 07:19
Çok haklısınız. Ama yazı ve uyarıları hem iktidarlar hem de muhalefet 1950 lerden beri hiç dikkate almadılar ki. Bence yazıların yanında “cumhuriyet mitingleri” gibi eylemler de olmalı. Muhalefet önce TBMM ni devreye sokmalı.
#4 by Müge gulses on 09/09/2016 - 07:33
Cumhuriyet cephesini kuracaklarını özgür ve bağımsız düşünmeyi diyalektiği bilmesi sistem düşüncesi disiplinini içselleştirmiş olması ve bencillikten uzak olması gerekir bcp de biz bu bileşenleri var edebilme yolunda gayret edenler olarak başarının mümkün olduğunu görüyoruz ama her cumhuriyet bireyininde bunu idrak etmesi fiili olarak kendi gayretine baglidir
#5 by Ali Vedat Oygür on 09/09/2016 - 09:42
Cumhuriyet Cephesi benzeri bir platformda laik demokrat cumhuriyetçilerin bir araya gelmesi önemlidir, elbette. Fakat öncelikle, kanaat önderlerinin bir oluşum başlatması gerekir. Yoksa halktan bunu beklemek olmayacak duaya amindir.
#6 by ECM Group on 09/09/2016 - 12:19
Mehmet AKKAYA’ya Aydınlık Gazetesi yazarı Mehmet AKKAYA ,ülkemizdeki durumdan aşırı bir şekilde olumsuz etkilenerek,yurt dışına gitmeye karar veren bir çiftin mektubunu yayımladı (7.Eylül) sonra da bu mektubu (8 Eylül)değerlendirdi. Mektup sahipleri,siyasi kimlikleri olan birileri olsa idi,çok şey söyelebilirdi.Ama sade iki yurttaşın,kendilerini ülkelerinden ayrılmak zorunda hissetmeleri ve bunu bir mektupla dile getirmeleri karşısında söylenecek sözlerin başka olması gerekir. Birincisi bu yurttaşlarımızın son derecede üzgün oldukları ve bir o kadar da öfkeli oldukları.Emperyalizmin kucağına koşa oynaya,gidenler rahatsız oldukları sorunları dile getiren mektup yazmazlardı.Mektupla verdikleri tepkiyi, duydukları sorumluluk gereği diye düşünmek gerekir.
Yazar bu iki sade yurttaşımızı,kibirli,ayrıcalıklı yaşam isteyen bu olanaklara sahip olmayanları aşağılayan(yazar bunu nasıl keşfettiyse?),liyakat dedikleri için asilzade,küfür eden,AHLAKSIZ,PARANOYAK, diye tanımladıktan sonra,vatanseverlik sınavına çekmiş ve sıfır vermiş. Bu arkadaş,kibri eleştiriyor ama ,en büyük kibiri takınarak vatanseverlik sınavı yapma hakkının kendisinde olduğuna inanıyor. Yazı yazan,siyasetle uğraşan biri önce,bu mektubun ortaya koyduğu sorunlara bakar.Ülkeden gitmek isteyen yalnızca bu iki sade vatandaşımızmı?Mektup yazmadan gidenlerin sayısı nedir?Gitmek isteyen genç nüfus sayısı nedir?Gidiş nedenleri. Bunları öğrenirseniz bu istekte olan azımsanmayacak bir kitle olduğunu görürsünüz. O zaman mektuptan çıkan, mektup olmasa da bilmeniz gereken GELECEK İÇİN UMUT YOKLUĞUNA çare üretmektir. Yeterli siyasi bilinci olmayan,ancak teknik ,estetik,bilimsel ve kültürel yetenekleri olan insanlarımızın günlük tepkilerinin analizinden çözümler üretilebilir.Üretilecek çözümler bu donanımlı gençlerimizi mücadeleye katar ve ancak o zaman mücadele başarıya ulaşır. Aksi takdirde kötü para iyi parayı kovar ekonomik gerçeği ,çok kötü para kötü parayı kovar,ilkel noktasına gelir o zaman umarım yazarımız Sudan veya Arjantin’e gitmek zorunda kalmaz.
M.Haluk ERGÜVEN
0532 684 32 16
#7 by Ahmet on 16/09/2016 - 11:03
Tuzak islerini senin zihniyetindekiler yapar catlasanizda patlasanizda adam turkiyede iyi işler yapıyor hizmetleri millet görüyor sizin hayal edemediğiniz hizmetleri acıyor yıllardır milleti kendi savsatalarinizla oyaladiniz geri kaldık şimdide kiskaniyor sunuz darbede kaçarken siz adam meydan okudu siz bankamatiklere kostunuz millette tanklarin önüne kostu