Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin Türkiye’nin siyasi denetim sürecine geri dönme kararı almasını üç ayrı düzlemde değerlendirmek gerekir.
DENETLEME TAM BAĞIMSIZLIĞA AYKIRIDIR
1. Düzlem: AKPM’nin kararı kategorik olarak kabul edilemez. İşler yolunda olduğu ve AKP iyi yönettiği için değil, karar egemenliğe aykırı olduğu için kabul edilemez.
Bir ülkenin siyasi denetim bakımından egemenliğini kısmen de olsa bir uluslararası örgüte hele de birleşik bir Avrupa’ya devretmesi, tam bağımsızlığa aykırıdır.
Türkiye’nin AB’ye aday üyeliği sürecine kategorik olarak karşı çıkmış biri olarak, sadece siyasi denetim konusuna değil, egemenliğimizin kısmen devri anlamına gelen tüm uygulamalara karşı çıkıyorum.
Türkiye bu kararı kabul etmemeli ve dahası AB aday üyelik sürecini ortadan kaldırmalıdır. Göreceksiniz, AB’yle ilişkiler o zaman iki egemen güç arasında olacağı için çok daha sağlıklı ve dengeli olacaktır.
DENETLEMENİN İŞE YARAMADIĞI TEKERRÜR ETMESİNDEN BELLİ
2. Düzlem: AKPM’nin kararına kategorik olarak karşı çıkmak, AKPM’nin bu kararı almasındaki gerekçelerin doğruluğunu ortadan kaldırmaz. İkisi ayrı meseledir.
Türkiye’nin adım adım bir hukuk devleti olmaktan çıktığı ortadadır. Parlamentonun iradesinin Saray’a geçtiği açıktır. Saray’ın hukuka uymadığı, beğenmediği kararları nedeniyle mahkemeleri tanımadığı, istemediği kararlar nedeniyle Anayasa’ya saygı duymadığı herkesin gördüğü çıplak bir gerçektir. Dahası cumhurbaşkanı hukuka uymadığı için kendisine uygun hukukun yapıldığı da bir gerçektir. Diğer yandan Sayıştay’ın Meclis’i denetleyemediği de gerçektir.
Son olarak YSK’nin kanuna uymadığı, bu nedenle başkanlık halkoylamasının şaibeli olduğu da gerçektir.
Bunların, AKPM’nin de saptadığı sorunlar olduğu ortadadır fakat bu sorunlar Avrupa’nın değil bizim sorunumuzdur. Bu sorunlar, AKPM’nin denetlemesiyle değil, bizlerin mücadelesiyle çözülür. Avrupa’dan demokrasi beklemek gerçekçi değildir.
Kaldı ki, bu yolun sonuç vermediği de tekerrür etmiş olması nedeniyle ortadadır. AKPM denetlemesi işe yaramış olsa, Türkiye’ye demokrasi getirmiş olsa, bugün tekrar denetleme ihtiyacı duymalarına gerek kalmazdı. Zira 2004 yılından önce de Türkiye denetlenmiş ve AKP hükümeti “başarı” karnesi almıştı!
12 yıl önce denetleyen yine AB’ydi, denetlenen yine AKP hükümetiydi. Dün AB denetlemesi işe yaramış olsa ve AKP gerçekten sınıfı geçmiş olsa, bugün yeninden denetlenme ihtiyacı olur muydu?
Sonuç olarak özetlediğimiz tüm bu sorunlar bizim sorunlarımızdır ve o sorunları hep birlikte, solcu, sosyalist, Kemalist, halkçı, laik, cumhuriyetçi, milliyetçi, ülkücü, yan yana durarak çözeceğiz.
TEK ADAMLIK TÜRKİYE’Yİ DÜŞMANLIKLARA AÇMAKTADIR!
3. Düzlem: Saray’ın ve AKP Hükümeti’nin AKPM’nin kararını “Türkiye düşmanlığı” diye sunmaya kalkması siyasi kurnazlıktır.
Hem sorumluluğu üstünden atmak hem de bir milli mesele havası yaratarak muhalefeti yanına çekmek için meseleyi “Türkiye düşmanlığı” gibi sunaktadırlar.
Mesele açıktır, AKP Hükümeti hukuk devletini yok etmekte, kuvvetler ayrılığını kaldırarak Türkiye’yi tek adam rejimine götürmektedir. Ortada bir “Türkiye düşmanlığı” aranacaksa, asıl düşmanlık budur. Ve dahası bu otokratik rejim geçişi, Türkiye’yi düşmanlıklara açık hale getirmektedir.
Türkiye’yi AB kapısına bağlayan, Türkiye’nin tüm kurumlarını AB denetimine açan, AB’nin uyum yasalarını önünde engel gördüğü Kemalist Devlet’i tasfiye etmek için kullanan, Papa heykeli altında AB anayasasına imza atan, AB aday üyeliğini gündüz vakti havai fişek atarak kutlayan AKP hükümeti gelinen noktanın sorumlusu ve suçlusudur!
Saray ve AKP hükümeti otokratik rejim için batı karşıtlığına da oynamaktadır, idam şovu da yapmaktadır. Almanya ve Hollanda üzerinden yaratılmaya çalışılan Batı karşıtlığının hedefi açıktı; evet oylarını artırmak.
Ya idam? Neden açık açık Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı davranılmaktadır? İdam uygulayan bir ülkenin bırakın AB üyeliğini, Avrupa Konseyi üyeliğini bile sürdüremeyeceği ortadadır. Acaba Avrupa Konseyi’nden atılmak ve bu yolla engel gördükleri AİHM’den kurtulmak mı istemektedirler? Zira AİHM’de biriken tazminatların toplamı oldukça fazladır ve sıkıntıdaki ekonomiyi ciddi şekilde sallayacak büyüklüktedir!
İHTİYAÇ: TAM BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ
Aslında AKPM kararı da, bu kararın hedef aldığı AKP hükümeti de aynı noktada buluşmaktadır. Karar da Saray da milli egemenliğe karşıdır.
İşte asıl mesele budur ve bu meselenin çözümü tam bağımsızlık mücadelesinden geçmektedir.
Tam bağımsızlığın yolu ise Türkiye’nin AKP yönetiminden kurtulmasıyla açılacaktır!
Mehmet Ali Güller
25 Nisan 2017
#1 by mayk on 26/04/2017 - 07:38
(mesaj yollanamadi diye yeniden deniyorum-4)
….
Ulkede gorunen tek siyasi guc Saraydir.
…
Feto cezalandirilmamistir, onun yerine santajla esir alinmistir ve Saray tarafindan kullanilmaktadir.
Hatta Fetocu olmayanlar da ayni santajla karsi karsiyadir.
Ati alip uskudari gecmek icin once esegi saglam kaziga baglamak gerekiyordu.
…
Fetoculerin cogu Saraycilik yarisindadirlar, boylece kendilerini saglama almaya calismaktadirlar,
ama onlar da bir an once Saraydan kurtulma pesindedir. Giden (Feto) agamsa gelen (Saray)
pasamdir havasindadirlar, ancak karsilikli bir guven sorunu vardir, ve bu isbirligi taktikseldir.
…
Sarayi kullanmak isteyen Bati’nin birinci tercihi fetoculerin ve amerikancilarin agirlikli
oldugu bir iktidardir, ve teorik olarak boyle bir iktidari kurmak bugun bile mumkundur
diye tahmin ediyorum. Akpdeki fetoculer, hdp, chpdeki amerikacilar, mhpnin cogunlugu,
ve saraydan rahatsiz ilerici milletvekillerinin bir kismi boyle bir olusumda yer alabilirler
(direk veya dolayli olarak). Bati Sarayi istedigi gibi kullanacagindan emin degildir, ama bir
fetocu basbakanla her seyi kontrol edebilir. Sarayi zarrabla kontrol etmeye calismaktadir.
Tabi zarrab derken, burda ekonomik bir santaj var.
Erken secim olursa, hukuksuz ve hileli de olsa yeni anayasa uygulanirsa, bu sefer
diktatorlugu de santaj araci olarak kullanacaklardir.
Saray da bireysel iktidarini devam ettirmek icin herseyi ipotek edebilir.
Zaten yurtdisi ziyaretleri de bununla ilgili olsa gerek (borc bulmak).
…
Dunyada jeopolitik sorunlarin cozumu konusunda zaman daralmaktadir.
Trump ekibi Rusyayla ortak olup dunyayi kotuluklerden kurtaracak diye bekliyorduk,
ama Abd derin devleti Trumpu esir almis olabilir.
Trumpun damadi bir siyonist, satanist ve neo-muhafazakar(neokon)dir,
yani savas yanlisi bir elittir, ve kontrol onda olabilir.
Suriyeye yapilan saldirinin KuzeyKoreyle ilgili oldugunu dogru olarak tahmin etmistim,
ama bu konuda yapilmak istenenin ne oldugunu anlamis degilim.
Cin’i tehdit ederek, yeni bir finansal kurmasini engellemek mi,
yoksa dupeduz 3. dunya savasi cikarmak mi.
Abd askeri teknoloji olarak Rusyadan cok geridedir, ama erken saldirinin avantajlari olabilir.
Ornegin belki Rusyaya giden yolcu ucaklarina Emp bombalari yerlestirip
patlatabilirler, ve arkasindan binlerce fuzeyle yaniltma operasyonlari yapabilirler,
ya da o anda moskova, kaliningrad gibi yerlerin ustunden gecmekte olan masum gorunumlu bir uydu
aniden icbmye donusebilir ve surpriz yapabilir. Cevap verme suresi cok kisa,
bu yuzden guclu olmak yetmez. Zamaninda ve dogru karsilik vermek gerekir.
…
Akpden once Kilicdarogludan kurtulmak gerekmektedir. Ataturkcu tabana yeterince guven vermemektedir,
ve de de Chpnin imajini zedelemektedir. Yerine Muharrem Ince veya Ozgur Ozel getirilebilir.
Ya da donusumlu genel baskanlik, ya da genel baskanlik yetkilerinin paylasilmasi gibi birsey getirilebilir.
Kilicdaroglunun tek avantaji kaseti olmamasidir diye tahmin ediyorum.
Sozlerini dinlerseniz dersiniz ki Ataturkcu, halkci, demokrat, ama bir yandan tesev kurucusu olmasi,
taraf’a belediyelerden destek verilmesi icin ugrasmasi, Ataturk dusmanlarini zorla partiye almasi,
sivri Ataturkculeri partiden atmasi, Akpyi yerden yere vuracak kozlari kullanmamasi, gibi seyleri
dusununce, boyle bir kisiye genel baskanlik yaptirilmamasi gerektigi ortadadir.
#2 by Ayten Aydin on 26/04/2017 - 12:12
Cozumu icin bazi ip uclari var mi?
#3 by turkanturgutarikan on 26/04/2017 - 17:43
Sayın Güller, tam bağımsızlık için mücadele görüşünüze katılıyorum. AKP seçimle gelmiştir ama seçimle gitmemek için her yolu mubah görmektedir. AKP’nin bu duruma gelmesinde eylem ve uygulama özürlü muhalefetin pasif muhalefeti tercih etmesinin etkisi büyük. Meclis İçtüzüğünün kendilerine sağladığı denetim araçlarını hemen hemen hiç kullanmadıklarını ya da çok az kullandıklarını görüyorum. Sadece soru önergeleriyle ve sözlü tartışmalarla muhalefet asla etkin olmaz. Çok iyi ve etkin bir araştırma bölümlerinin olduğundan bile şüpheliyim. Şimdi hepimiz bu çıkmaz sokaktan nasıl çıkabiliriz konusunda uğraşmalıyız.