16 Aralık’ta bu köşede yazdık: “Kanal İstanbul: Karadeniz’e NATO yolu”dur!
Özetle, ABD’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi nedeniyle Karadeniz’e istediği gibi giremediğini, geride kalan yıllar içinde bu sözleşmeyi devre dışı bırakmaya yönelik kimi hamleler yaptığını, Kanal İstanbul’un ABD’ye Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni (Bulgaristan ve Romanya üzerinden) delme fırsatı yaratacağını belirttik.
Ve yine özetle ABD’nin Karadeniz’in batısındaki Bulgaristan ve Romanya’yı NATO ve AB’ye üye yaparak, Karadeniz’in doğusundaki Gürcistan’da “turuncu darbe” yaparak ve Karadeniz’in kuzeyinde Ukrayna’yı NATO’ya üye yapmaya çalışarak, geçmiş yıllarda bu denizi kuşatmaya çalıştığını, fakat başaramadığını belirttik.
İkili hukuk sitemi doğurur
Kanal İstanbul’u destekleyenlerin bu konudaki temel argümanı ise şu oldu: Montrö Boğazlar Sözleşmesi bir bütündür; Marmara Denizi ile İstanbul ve Çanakkale boğazlarını kapsar. Bir gemi, Çanakkale Boğazı’ndan geçtiği için, sonrasında İstanbul Boğazı yerine Kanal İstanbul’u kullansa bile, o bütünlük nedeniyle, Montrö Sözleşmesi’ne tabi olacaktır.
Ancak mesele şu ki, Kanal İstanbul ile o bütünlük bozulacak ve “ikili bir hukuk sistemi” oluşacaktır. Bu da Montrö’yü delmek isteyenlere, sözleşmeyi feshedip, yeni sözleşme yapma fırsatı doğuracaktır. Yeniden bir konferans toplandığında da, Deniz Hukuku Sözleşmesi artık meselenin zemini olacağından, Türkiye’nin egemenlik hakkı zayıflayacak ve ABD’ninkiler dahil her gemiye “transit geçiş hakkı” doğacaktır.
ÇED Raporu’ndaki Çanakkale Kanalı önerisi
Bu arada ÇED Raporu’nu inceledikçe, daha vahim konularla karşılaşıyoruz.
ÇED Raporu, Kanal İstanbul dışında bir de “Kanal Çanakkale” açılmasını “öneriyor”!
Evet, yanlış okumadınız; ÇED Raporu’nun 1426. sayfasında (6. bölümünün 155. sayfasında) “Zincirbozan-Gelibolu mevkiinden Saros Körfezi’ne bir kanal açılması” öneriliyor!
Yani Ege’den Marmara Denizi’ne girecek bir geminin Çanakkale Boğazı’nı kullanması yerine, boğazı devre dışı bırakarak Ege Denizi-Saros Körfezi-Marmara Denizi yolunu izlemesi isteniyor!
Yani Ege’den Karadeniz’e geçecek bir askeri gemiye İstanbul Boğazı dışında Çanakkale Boğazı’nı da kullanmama olanağı sağlanmış oluyor!
Karadeniz NATO’nun ‘mücadele alanı’
Montrö Sözleşmesi’nin Kanal İstanbul’la delinmeyeceğini, çünkü Çanakkale Boğazı’nın da Montrö’ye tabi olduğunu söyleyenler ne der şimdi bu duruma?
Bir askeri gemi Ege Denizi’nden Çanakkale Boğazı yerine Kanal Çanakkale’yi kullanarak Marmara Denizi’ne girerse, oradan da İstanbul Boğazı yerine Kanal İstanbul’u kullanarak Karadeniz’e girerse, Montrö Boğazlar Sözleşmesi iyice tehlikeye girmiş olmaz mı?
Olur, hem de iki kat olur!
“Kanal Çanakkale, ÇED Raporu’nda yer alan bir öneriden ibarettir” denilemez, zira gerçekte toplam bir planlamaya işaret etmektedir.
Daha önce de belirttiğimiz üzere, Erdoğan’ın 2016’da NATO’yu Karadeniz’e çağırmasından bu yana ittifak her toplantısında adım adım Karadeniz’e ilgisini artırmış, en sonunda da Karadeniz’i NATO için “mücadele alanı” olarak belirlemiştir!
ABD’nin Doğu Avrupa ve Kafkasya üzerinden Rusya’ya karşı “işe yarayan” bir basınç oluşturabilmesi için Karadeniz’i kullanabilmesi kritik önemdedir. ABD bu amaçla Karadeniz’e Montrö’ye takılmadan sınırsız girmek, deniz üssü kurarak Rus filosuna karşı bir filo konuşlandırmak istemektedir.
Kanal İstanbul ulusal güvenliğe tehdittir
Dolayısıyla Kanal İstanbul, ulusal güvenliğimize ve Karadeniz’i bir barış denizi olarak koruyabilmemize karşı açık bir tehdittir!
Türkiye’yi Ege’de, Doğu Akdeniz’de “fiilen” kuşatmış olan ABD’ye bir de kuzeyimizde “kuşatma” olanağı vermek, büyük gaflet olacaktır!
Ulusal ekonomiyi çökerterek, kamu kurumlarını satarak elde avuçta bir şey bırakmayanlar, şimdi iktidarlarını sürdürebilmek için toprak satmaya başlamıştır! ÇED Raporu’nda da görüleceği üzere Kanal İstanbul AKP için öncelikle bir “gayrimenkul projesi”dir!
Fakat iktidarını sürdürebilmek adına para bulma öncelikli hazırlanmış bu proje, ABD ve NATO’ya Karadeniz yolu açmaktadır!
O nedenle bu proje kesinlikle kabul edilemez ve hayata geçirilemez!
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
2 Ocak 2020
#1 by puma on 03/01/2020 - 12:29
Bu dunya onemli mi. Onemli olan obur taraftaki canakkale ve istanbul bogazlari. Bu yuzden alni secdeye degenlere oy vermeye devam!
…….
Madem bu kadar karli bir is bu, yunanistan ve bulgaristan bir araya gelsinler, ve 300 kmlik bir kanal acsinlar.
……..
iran generallerinin oldurulmesi ciddi bir gerginlik sebebi olacak. bence ordudaki bir cunta bunu yapti, trump ta “ben emrettim” demek zorunda kaldi. Bu derin devlete papuc birakmamak lazim. Bence bizim rusya ucagini dusurmemize benzer bir sey bu. Tek farki, bizimkiler ilk basta saldiriyi ustlenmekte samimiydi. Bence rusyanin eline bir koz gecti, ABDye bolgede elektronik engelleme yapmak icin. ABD Irak’tan diplomatik yollarla kovulmalidir. Aksi halde bir taraf saldirince hakli-ya-da-haksiz, digeri de altta kalmamak icin saldiriyor, ve savas riski artiyor.
#2 by puma22 on 03/01/2020 - 13:20
Bu dedigim gibi, bence bir provokasyon.
Oyle degilse, ikinci ihtimal (binde 1lik bir ihtimal), derin devlete mama olarak verilen ve gercek olmayan bir saldiri olabilir. Ayni Akdenizden fuzelerle Suriyeye yapilan saldiri gibi.
Yeni bir provokasyon veya mama (anti-provokasyon) bekliyordum.
M.Feyzioglu da bunun ABDnin ic politikasiyla oldugunu soyledi: katiliyorum.
…..
Yeni bir provokasyon donemine giriyor olabiliriz. Hatta nukleer provokasyon bile olabilir. Merak ettigim: acaba yolcu ucaklarinin nukleer silah tasiyip tasimadigi kontrol ediliyor mu. Cunku once saldiran avantajlidir.
……
Diger merak ettigim: Gorunmezlik teknolojisi askeri anlamda kullanima uygun mudur. Boyle bir teknoloji var, isigi etrafindan dolandirip arkasindaki cismi gorunmez kilabilir. Mesela otellerdeki tavanlardaki gizli kamerayi saklamak icin mukemmel bir teknoloji. Ama bir fuzeyi bununla kaplarsaniz, fuze kendini dumanindan belli eder. O zaman sunu yapabilirler, bir ICBM yollarlar, yukselirken kimse pesinden gidip yakalayamaz cunku saniyede 7-8 km hizla gider, ve inerken oyle ayarlarlar ki, yakit ile degil tamamen yercekimi ve eylemsizlik ile hareket eder ve hedefe yaklasir, ve yaklasik yeri bilinse bile s400 mermisinin tam olarak nerede palamasi gerektigini bilmesi cok zor olur.
……
Supersonik ve hipersonik kelimleri karistiriliyor. Supersonik sesten hizli demek, hipersonik sesten en az 5 kat hizli demek. Diyorlar ki ABDnin elinde hipersonik fuze yok. Dogru degil: ICBMler var, saatte 24bin km giden tabi ki hipersoniktir, ama alcaktan giden gezgin fuze anlaminda ya da savunma silahi anlaminda boyle fuzeleri olmayabilir (kontrol etmeli), en azindan rusya ile yarisamaz.
ABDnin ne kadar ileri gidebilecegi, tamamen karsi tarafin gucune bagli: daha guclu gorundugu zaman bile iran’a saldirmayan abd , hem de “iyi” olanlarin kontrolundeyken, bunu simdi hic yapmaz, provokatif durumlar haric. Galiba ABD kendi icinde bir feto temizligi yapmali, daha dogrusu burokraside cok var da, askerdekileri ayiklamali once bizim yaptigimiz gibi. Ama orda sorun resmen ortaya konulmus bile degil. Burda feto derken, mecaz anlamda, derin devletin emrindekileri kastediyorum. Yine de “pedofilleri” falan temizledikleirni biliyoruz.
2014te (ya da o zamanlarda) Denver havaalaninin yakinnda bir “deprem” olmus, ve aslinda deprem degilmis, ordaki elitlere ait bir yeralti sehri imis, ve nukleer silahla, icindeki 30bin kisiyle beraber yok edilmis. Komplo teorisi deyip gecebilirz, Ben de zaten yalnizca boyle bir iddia oldugunu soyluyorum, kendim iddia etmiyorum, ama soylentisi varsa, mutlaka birseyler vardir.