12 yaşındaki çocuğa cinsel istismardan tutuklanan Uşşaki tarikatı lideri Fatih Nurullah, bir istisna değil. Türkiye’de özellikle son 10 yılda onlarca, yüzlerce Fatih Nurullah vakası ortaya çıktı.
Birkaç gündür konuşuyoruz bu vahim tabloyu…
Ama üzerinde bunun kadar durmadığımız ancak sonuçları bakımından bundan çok daha tehlikeli bir konu var: Nurullah’ın “Devletin kontrol mekanizmalarında olalım” sözleri!
Paralel devlet sorunu
Türkiye, FETÖ ve paralel devlet olgusundan ders çıkaramadı. Çıkaramaz da…
Zira AKP hükümeti paralel devlet olacak yapılara gebe bir organizmadır. Bu parti, tarikat ve cemaatlerin siyasal çatı örgütüdür ve AKP hükümetleri, “tarikatlar koalisyonu”dur.
Fethullah Gülen cemaati ilk koalisyonun en güçlü cemaatiydi. AKP hükümetinin siyasal desteği ile adım adım devleti ele geçirdi ve en sonunda Tayyip Erdoğan’ı da hedef alan bir paralel devlete dönüştü.
Devletten büyük ölçüde tasfiye edilen FETÖ’nün yeri kimlerle doluyor peki? Liyakatle kadrolaşmaya gidilmediği, başta Menzil olmak üzere başka tarikat ve cemaatlerin devlete yerleştirildiği biliniyor.
İşte Uşşaki tarikatı liderinin “devletin kontrol mekanizmalarında olalım” sözleri, FETÖ’den boşalan yerleri doldurma yarışını özetlemektedir.
Dolayısıyla 2008’de Anayasa Mahkemesi tarafından “laiklik karşıtı odak” olduğu saptanan bir partinin iktidarı altında, “paralel devlet” konusu Türkiye’nin gündeminde olmaya devam edecektir maalesef!
Laikliğin dönüşümü
Tarikat şeyhlerinin çocuk istismarı sayısının artmasıyla, laikliğin budanması arasında bir orantı olduğu ortada. Ayrıca yukarıda özetlediğimiz “paralel devlet” tehdidinin en sağlam panzehri de laikliktir.
Demirel’le sağa eklemlenen, Özal’la kurumlara kadro yapılan, Çiller’le iktidara ortak edilen tarikat ve cemaatler, en sonunda Erdoğan’la “tam iktidar” olmuştur!
Bu süreç, aynı zamanda laikliğin nasıl budandığının da tarihidir:
Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Büyük Kongresi, 22 Ekim 1927’de tüzüğünün 3. maddesini şu şekilde kabul etmiştir: “… devlet ve millet işlerinde din ile dünyayı tamamen birbirinden ayırmayı en önemli esaslarından sayar.”
Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Büyük Kongresi, 13-14 Mayıs 1931’de kabul ettiği programında ise laikliği şöyle tanımlar: “… Din anlayışı vicdani olduğundan, fırka din fikirlerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı milletimizin çağdaş ilerlemesinde başlıca başarı etkeni görür.”
Yani Kemalist Devrim döneminde özetle “din ile dünya işlerinin ayrı olması” şeklindeki laiklik, devrimin kireçlendiği ve “küçük Amerika” sürecine girildiği dönemde “din ile devlet işlerinin ayrılmasına” dönüşmüş, Amerikancı 12 Eylül döneminin Türk-İslam sentezi altında “din ve vicdan özgürlüğüne” başkalaşmış, en sonunda ABD’nin BOP eşbaşkanlığı döneminde de Anayasa’da yazılı bir kelimeden ibaret hale düşürülmüştür!
Diyanet’in dönüşümü
Laikliği “din ile dünya işlerinin ayrılması” olmaktan çıkarıp “din ve devlet işlerinin ayrılmasına” indirgediğinizde, tarikat ve cemaatlere toplum ve ekonomi hayatında yer açmış olursunuz; “vicdan özgürlüğüne” indirgediğinizde de siyasete ve devlete sokmuş olursunuz.
Yaşadığımız son 70 yıl özetle budur.
Sonucu ise bir köşesi çocuk istismarı, bir köşesi paralel devlet olan bir felaket tablosudur!
İşte Mustafa Kemal bunu gördüğü için laikliği “din ve dünya işlerinin ayrılması” diye koymuş ve buna paralel olarak da tarikatları yasaklamıştır. Atatürk’e göre inanç, bir vicdan meselesidir ve “Allah ile kul arasındaki ilişki” alanının dışına çıkamaz. Hele hele tarikat şeyhleri olarak üçüncü kişiler, Allah ile kul arasına kesinlikle giremez.
İşte Atatürk’ün Diyanet’i de Allah ile kul arasına giren bu tarikatların yerini doldurmak içindi. 70 yılda laiklik budanırken, Atatürk’ün Diyanet’i de, Erdoğan’ın Diyanet’ine dönüşerek tarikat ve cemaatlerin koordinatörü oldu!
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
5 Eylül 2020
#1 by Dr. Murat Aygen on 07/09/2020 - 07:02
«Târihle yürüyenler târihle adım adım» tıpış tıpış Ekmeleddin inadına GÜL. Oh oooh alpertaşlar çatlasın.
#2 by Dr. Murat Aygen on 07/09/2020 - 13:47
Kendilerini II. Cihan Harbi’nin mağlupları arasında addedenlerin, paralel devlet yapılanmalarından tutun da IŞiD’e varıncaya kadar, yapmayacakları çılgınlık yoktur. Acaba benzer çılgınlıkları biz zamanlar yapmış ATATÜRKÇÜLER, kendilerini, gâlipler arasında addedebiliyorlar mı? Ne gezeeer. Onu sadece iki kişi başardı: İsmet İnönü ve Hamid Fendoğlu [bkz: “Biz de intihar komandolarını anlıyoruz” (2 sütun üzerine) başlıklı Kutan’dan Bush’a yanıt haberi, Hürriyet gzt., Sahibi Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.’yi temsilen Doğan Yayın Holding A.Ş. adına Aydın Doğan, Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, Yazıişleri Müdürleri Tufan Türenç Erol Türegün Doğan Satmış, Sorumlu Müdür Necdet Tatlıcan, Yıl 53 Sayı 19432, 08 Nisan 2002 Pazartesi, Basıldığı Yer Hürriyet Medya Towers Güneşli – 34544 İstanbul, s.16].
#3 by puma on 08/09/2020 - 00:34
Aynen. Laikligin din ve dunya islerinin ayrilmasi diye tanimlanmasini ilk defa duyuyorum, veya dikkatimi cekmemisti. Aslinda yoruma acik bir tanim olmus. Sonucta adamin dinini yasayacagi dunya bu dunya. Ne olup biterse bu dunyada olacak sonucta. Oyle olmasa her tarafta saraylar yapilmazdi, aci cekip sevap kazanmaya ugrasilirdi. Tam tersine aci cektirip para kazanmak tercih edilmekte. Boyle yapanlara her seye ragmen yuzde 40 ustu oy verilmekte. iyi parti’li biri halktvye cikmisti ve Konya’da halkin ne kadar perisan oldugunu anlatiyordu. Simdi secim olsa Konya yine sapsari gorunur haritada. Heralde halkimiz aci cekip sevap kazanmak icin yapiyor bunlari . Akpye oy verenler icin ozerk bir bolge kurulsun, orasi da seriatla yonetilsin, disislerinde laik TCye tabi olsun, bu sekilde bir 10 yil yasasinlar, dini butun bir hayat nasilmis gorsunler.