Erdoğan “Ekonomi, hukuk ve demokraside yepyeni bir seferberlik başlatıyoruz.” diyerek, yeni bir sürece işaret etti.
Bu sözler, kuşkusuz öncelikle bir çöküşün itirafı olarak görülmelidir. Zira 18 yıldır iktidarda olan bir parti ekonomide, hukukta ve demokraside “seferberlik” ilan etmek zorunda kalmıştır. Seferberlik savaşların konusudur ve bu ifade “savaş boyutunda bir çöküş” yaşandığını göstermektedir.
Diğer yandan bu sözler, Batı’ya “birlikte çalışma” mesajı olmaktan öteye bir anlam taşımamaktadır. Nitekim Erdoğan’ın damadının istifasıyla ilgili şu değerlendirmesi, Batı’ya “birlikte çalışma” mesajını biraz daha netleştirmektedir: “Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndaki görev değişikliği küresel düzeyde, siyasi ve ekonomik değişime uygun şekilde ülkemizde hukuk ve ekonomi alanında köklü değişiklik yaptığımız zamana denk düşmüştür.”
İleri demokrasiden samimi demokrasiye
Bu sözleri elbette daha somut olarak AKP’nin Joe Biden’lı ABD yönetimiyle “uyumlu” çalışma arayışı olarak yorumlayabiliriz. Türkiye ile ABD arasındaki çelişmelerin gittikçe derinleşmesi nedeniyle “uyumlu çalışma” olasılığı gün geçtikçe azalsa da, “taktik esnekliğe” sahip Erdoğan’ın, ABD’nin “Türkiye’yi kaybetmek istemeyen” kanadının elini güçlendirecek bazı adımlar atabilmesi olasıdır.
Fakat son tahlilde bizi vatandaş olarak asıl ilgilendiren “Ekonomi, hukuk ve demokraside yepyeni bir seferberliğin” başlayıp başlamayacağıdır; reform yapılıp yapılmayacağıdır. Ancak 18 yılın deneyimiyle söyleyelim: Olası değildir!
İktidarın reform diye pazarladığı, hiçbir zaman reform olmamıştır; çünkü Erdoğan’ın kavramlarıyla bilimin kavramları örtüşmemektedir. Bunun en somut göstergesi “demokrasi” kavramıdır. Erdoğan için “demokrasi” uygun durakta inilecek tramvaydır, hedefe varmak için kullanılacak araçtır. Örtü olarak da kavram bir dönem boyunca “ileri demokrasi” şeklinde kullanılmıştır; bu dönem için de “samimi demokrasi” ifadesi seçilmiştir!
Ak-devlet
Modern dönem “tek adam” rejimleri açısından bir genellemedir: Demokrasi kullanılarak otokrasi inşa edilir; milletin oyuyla “milletin egemenliği” meclislerden saraylara taşınır. Bizde de böyle olmuştur:
Devletin yönetim biçimi, düzeni, rejimi aynı yolla bir ‘tek adam’ rejimine dönüştürülmeye çalışılmaktadır:
1. İktidar partisinin genel başkanı, ‘Reis’ sıfatıyla literatürde cumhurbaşkanlığı, fiiliyatta devlet başkanlığı yapmaktadır.
2. İktidar partisinin Reis tarafından atanan il başkanları, illerde “paralel vali” olarak görev yapmakta; bulunmaması gereken protokollerde yer almaktadır.
3. Reis, AKP’nin başarısı için çalışmayı, “milli görev” ilan etmektedir; AKP’nin bekası devletin bekası sayılmaktadır.
4. İstanbul’un muhalif partili belediye başkanına, Reis’in “Kanal İstanbul” projesine karşı çıktığı için, “devlet projesine karşı çıkılamaz” diyerek soruşturma açılmaktadır.
5. Ekranlarda “tek adam” rejimi sözcülüğü yapan eski bir Pensilvanya güzellemecisi, ana muhalefet partisinin eski bir milletvekiline “Türkiye’yi biz yönetiyoruz, Tayyip Erdoğan’a ram olacaksınız, itaat edeceksiniz” diye bağırmaktdır.
Mafya-tarikat rejimi
Örnekleri çoğaltabiliriz. Hatta şu birkaç örnekle rejimin karakterini, “mafya-tarikat rejimi” olarak da saptayabiliriz:
6. Reis ve fiili yardımcısı tarafından hapisten çıkarılan bir mafya lideri, ana muhalefet partisi liderini “kazığa oturtmakla” tehdit edebilmektedir.
7. Yine bir başka mafya lideri, Reis’e muhalif olanları açık açık tehdit edebilmesiyle tanınmaktadır.
8. Ana muhalefet partisi lideri saldırılara uğrayabilmekte, linç girişimleriyle karşı karşıya gelebilmektedir.
9. Bir “tarikatlar koalisyonu” olan iktidar partisi, devleti tarikatlara parsellemektedir; belediyelerin kaynakları vakıf adı altında tarikatlara kaydırılmaktadır.
Kitaplar dolduracak olguları elbette bu köşeye sığdıramayız. Çoğu son bir haftaya yansıyanları listeledik.
Egemenlik mücadelesi
Bunları bir karamsarlık oluşturması için değil, durumu saptamak için yazıyorum. Zira durum doğru saptanmadığında, “sistem içi çözüm arama” yanlışlığı yapılmaktadır. Dahası bu saptama, gerçeğin bir yüzüdür ama gerçeğin diğer yüzünü iyi görmemiz içindir. Nedir o diğer yüz?
18 yıldır “tek adam” rejimi inşa etmeye çalışıyorlar ama edemiyorlar, edemeyecekler! Damadın istifası bile aslında bir ölçüde bunun göstergesidir: Damat bile olsa, son tahlilde sarayın kendisine rağmen yaptığı bir atamayı sindirememiş, istifa etmiştir.
Egemenliğini bir devrimle padişahtan koparıp alarak milletleşen bir toplum, egemenliğini elbette yüz yıl sonra reislere teslim etmeyecektir. Göreceğiz…
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
19 Kasım 2020
#1 by puma on 20/11/2020 - 13:13
Yonetememek haricinde, Biden’in simdilik kazanmis gorunmesi sebebiyle Atlantik’le (yani derin devletle) uyumlu hale gelme cabasi var. Akp su bir-iki ay kendini Biden’e gore ayarlasin, sonra gercek ortaya ciktiginda, derin devlet dunyada temizlenirken Turkiyede de antiderindevlet geregini yapar heralde…. Muhalefetin burda yapmasi gereken, Atlantikle degil, anti-derindevlet ile daha uyumlu hale getirilmesi. Mesela bence B.Kavuncu , C.Kaftancioglu gorevden alinmalidir.. Bence, belki muhalefet antiderindevletle uyumlu hale gelseydi zamaninda, reis’e baskanlik vermezlerdi, belki m.ince’ye reis diyor olurduk. Biden gercekten baskan olursa , bu sefer ozgurluk gelecek, ama kime, fetoculara tabi ki. Af degil infaz duzenlemesi derler sonra. Muyesser Yildiz’in “sucunun buyuk olmasi sebebiyle” 35 kiloya inene kadar hapiste tutarlar onu, zaten disarda korona var, ekonomik kriz var ne yapacak disarda.
#2 by puma2 on 21/11/2020 - 01:35
B.Kavuncu hakkinda Umit Ozdag’in hakli oldugunu dusunuyorum, ve soylediklerinin iyipartiye operasyon olsun diye soyledigini hic zannetmiyorum. Emin olmasam da bence durum bu. Sonucta muhalefet kazansin da ne olursa olsun diyemeyiz.
C. Kaftancioglu tvit yuzunden hapis cezasi aldi, bu haksiz insafsiz cezayi siddetle kiniyorum.. Bunun haricinde tamamen iyi niyetli de olabilir, ama eksen sorunu var (malesef normal Ataturkculerde de az da olsa boyle bir sorun var (ABD secimleri, o da referanslarinin (tip olarak NecipFazil’a benzettigim NoamChomsky) hatali olmasi sebebiyle muhtemelen, ama tepeden gelen bir emirle boyle bir tutum takinmiyorlar, burada ince bir ayar vermeye calisiyorum ama galiba nafile..)).
#3 by Dr. Murat Aygen on 20/11/2020 - 20:50
Ne “Tek Adam Devleti” Sayın Güller? Ana değil BABA MUHALEFET lideri SAYIN ALEV COŞKUN “höööt” dedi mi, yelkenleri suya indiriyor, fâiz hadlerini yükseltiyor meselâ [bkz: (–1–) “Önce SAMiMiYET…” (tek sütun üzerine) başlıklı başyazı, Cumhuriyet gzt., İmtiyaz Sahibi Cumhuriyet Vakfı adına Alev Coşkun, Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya, Yazıişleri Müdürleri İpek Özbey / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu), ISSN 977-1300-0934, 96. Yıl Sayı 34736, Pazartesi 16 Kasım 2020, Baskı İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. AŞ. Saracalar mh. 57. cd. no.21/A Akyurt/Ankara, s.1 ve (–2–) “Azıcık SAMiMiYET görsek oturup konuşuruz ama” (4 sütun üzerine) başlıklı RTE haberi, Hürriyet gzt., Yayın Sahibi Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş., Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan Coşkun, Yazıişleri Müdürleri Arif Dizdaroğlu Ateş Yalazan Rıza Dursun, Yayın Sahibi Temsilcisi ve Yazıişleri Müdürü Ardıç Aytalar, ISSN 1304-6632, Yıl 72 Sayı 26412, 19 Kasım 2020 Perşembe, Basıldığı Yer Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. DPC Osmangazi Mah. Turgut Özal Bulvarı No.120 Pursaklar Ankara, s.14].