Erdoğan’ın ‘ABD’yi AB’yle dengeleme’ taktiği

Erdoğan’ın dış politika anlayışını, uzun bir süredir neo-Abdülhamitçilik olarak isimlendiriyorum. Özetle neo-Abdülhamitçilik, Erdoğan’ın “Rusya’yla anlaşarak kendisine alan açması, bunu ABD ile pazarlığında kullanması ve iki büyük kuvveti de AB ile dengelemeye çalışması” çabasıdır.

Benzerini 19. yüzyılın sonunda II. Abdülhamit uygulamış; büyük kuvvetler arasında denge kurmaya, birine karşı diğerine taviz vererek ayakta kalmaya, iktidarını korumaya çalışmıştı. O anlayışın tipik sonuçlarından biri, II. Abdülhamit’in Rusya’ya karşı İngiltere desteği kazanmak için bu ülkeye 1878’de Kıbrıs’ı vermesiydi!

Asıl sorun S-400 değil PYD devleti

ABD başkanlık seçimini Joe Biden’ın kazanmasından bu yana Erdoğan ve kurmayları ABD ve AB’ye “beyaz sayfa” açma çağrısı yapıyorlar.

Üstelik, içi boş bir “beyaz sayfa” çağrısı da değil bu: Doğu Akdeniz’de geri adım atmaktan, ekonomi ve hukukta reform yapma hedefi açıklamaya uzanan, geniş yelpazede ödünler var içinde…

Ancak AKP’nin bu “beyaz sayfa” çağrısı ABD’den çok AB’yi hedef alıyor. Çağrının esas adresi Washington değil, Brüksel…

Şundan:

Türk-Amerikan ilişkilerinin en önemli sorunu olarak S-400 konuşuluyor hep. Ancak S-400, Erdoğanlar açısından çözülebilir bir sorun aslında: AKP medyasına yansıyan “tetikte ABD’li komutanın da olması” gibi seçenekler bile, iktidarın “uzlaşmaya” açık olduğuna işaret ediyor. Kaldı ki iktidarın bagajında, füze savunma sistemini ilk alan Çin’in iki yıl boyunca oyalanması ve sonra satışın iptal edilmesi de var.

O nedenle Türk-Amerikan ilişkilerinin en önemli sorunu S-400 değil, Suriye’nin kuzeydoğusunda inşa edilmekte olan PYD devletidir.

Devletlerarası ilişki bakımından elbette… Yoksa, AKP hükümeti ile Washington arasındaki sorunlar listesinde, Reza Zerrab ve Halk Bankası konusu daha üst sıradadır büyük olasılıkla…

ABD’yle pazarlığın iç politik zorluğu

AKP hükümeti açısından şu seçenek de masada hâlâ: Suriye’nin kuzeydoğusunda PYD devleti karşılığında, Suriye’nin kuzeybatısında AKP denetiminde ÖSO devleti… İktidarın, uçağını düşürdüğü Rusya’yla ve Suriye’den çıkarmak istediğini ilan ettiği İran’la bile müttefik olması ama Şam’la ilişkileri düzeltmemekte ısrar etmesi, işte bu nedenledir.

Ancak Erdoğan “iyi bir taktisyen” olarak, ABD ile dış politikada bu pazarlığın, iç politikada elini oldukça zayıflatacağını, dahası iktidarına mal olacağını görmekte…

Çünkü bu tablo, iç siyasetin yeniden düzenlenmesi demektir. Anımsayın: AKP Türkiye’yi Irak ve Suriye’nin kuzeyine doğru genişletme hedefi yürütürken, içeride de bunun gereği olarak Kürt açılımı yapıyordu.

Şimdi ABD’yle PYD devletine karşılık ÖSO devleti pazarlığına girmesi, Cumhur İttifakının dağılması demektir; AKP’nin MHP ve BBP’yi yitirmesi demektir, tabanındaki “Millî Görüşçüleri” SP’ye bırakması demektir ve en önemlisi askeri bürokrasinin desteğinden olması demektir.

İşte bu nedenle Erdoğan açısından 2023 hedefine ya da zorunlu bir erken seçime yürürken, müttefik değişikliğine gitmesi oldukça zor görünüyor. Bu da PYD devleti pazarlığına girememesi, dolayısıyla da ABD’yle ilişkileri “tamamen” düzeltememesi demektir.

Erdoğan’ın AB beklentisi

Bu tablo nedeniyle AKP hükümeti “beyaz sayfayı” daha çok Brüksel’le açmaya çalışıyor. Erdoğan, ABD’yle ilişkileri düzeltememesi koşullarında, AB’yle ilişkileri düzeltmesinin “Batı’dan kopmadan” iktidarını sürdürebilmesinin bir yolu olduğunu düşünüyor.

Yoksa “Türkiye’nin AB üyeliğinin” mümkün olmadığını Erdoğan da biliyor. Ancak AB kapısında bulunmanın 18 yıl önce kendisine iktidar yolu açtığı gibi, bugün de iktidarını sürdürme yolu açacağını düşünüyor.

Erdoğan, AB’yle ilişkilerin düzeltilmesinin, Biden’ın ABD-AB ilişkilerini restore etme hedefi içinde elini güçlendireceğini, hatta bu durumda Türk-Amerikan sorunları listesindeki bazı başlıkları en azından kolaylaştıracağını hesaplıyor.

Olası mı, bunu da tartışırız…

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
21 Ocak 2021

  1. #1 by puma on 22/01/2021 - 09:33

    Biden kazanmadi, yalnizca kazandigi ilan edildi. Su anda bir nokta operasyonu ile devrim sessizce ilerlemekte. Bu dunyanin ve bizim yararimiza.
    Abd ile Avrupanin farki, Abde devrim geciriyor, Avrupaya henuz sira gelmedi. Ancak derin devletin askeri merkezi Abd oldugundan (1945ten yakin zamana kadar), derindevlet yalnizca Avrupa uzerinden bir dayatma yapamaz. Ayrica devrim sonrasi Abdnin tutumunu tam olarak bilmiyoruz. Trump kalirsa, bu sefer daha direk ve blofsuz olarak davranir, ve biz istemezsek o da pyd devleti icin bastirmaz. Bir kurt devleti kurulsa bile israillesemez, hatta israil bile ya normal bir devlet olacak ya da yok olacak.
    Pek kimseye mantikli gelmemistir bu soylediklerim, cunku herkes Abd ve Ab emperyalist ve kim gelirse gelsin degismez dusunmektedir. Bana kalirsa, Dogu bloku guclendi, ve Batiyi adam etmeye basladi.
    Trumpun baskanligi (birincisi ve belki ayrica ikincisi) da bu durumun bir sonucudur.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: