28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısında alınan 18 maddelik tavsiye kararları, Refah-Yol Hükümeti tarafından 13 Mart 1997’de imzalanarak Bakanlar Kurulu kararı haline getirildi. Dolayısıyla ortada “darbe” diyebileceğiniz bir uygulama yok!
Nitekim 28 Şubat darbe değildi; Cumhuriyeti yıkma çabalarını frenleme süreciydi. Ne yazık ki üç yıl sürebildi: Fiilen 1995 yılında başlamakla birlikte, 28 Şubat 1997 kararlarıyla resmiyet kazandı; 10-11 Aralık 1999’da Türkiye’nin AB kapısına bağlanmasıyla da bitti (etkileri birkaç yıl daha sürdü).
“28 Şubat davası” ise Ergenekon ve Balyoz gibi, Türk ordusuna karşı düzenlenen AKP-FETÖ ortak operasyonlarından biriydi.
Öyle ki, davanın iddianame savcısı Mustafa Bilgili, duruşma savcısı Kemal Çetin, iddianameyi kabul eden Hâkim Hakan Oruç, davanın sözde delillerini Genelkurmay karargahından gönderen Genelkurmay Adli Müşaviri Albay Muharrem Köse FETÖ’den hapiste…
28 Şubat’ın hedefi: FETÖ
28 Şubat bin yıl değil, on yıl bile sürse, Türkiye’de ABD destekli 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi yaşanmazdı. Çünkü 28 Şubat, FETÖ’yü hedef alıyordu.
28 Şubat’ın 1997-1999 yıllarında TSK’den uzaklaştırdığı 243 kişiden 72’sinin davaya şikayetçi (müşteki) olarak katılması bile, bu gerçeği ortaya koyuyor.
Dahası, 28 Şubat Fethullah Gülen’e 19 Mart 1999’da soruşturma açtı; Gülen soruşturmanın açıldığı gün ABD’ye kaçtı.
Yani 28 Şubat, 1997-1999’da yapabildiği tasfiyeleri sürdürebilse ve AKP hükümeti eliyle sonrasında tasfiyeler durdurulmasa, FETÖ TSK içinde 15 Temmuz darbe girişimine soyunabilecek kadar etkin olamayacaktı.
28 Şubat ABD ve İsrail’e karşı konumlandı
28 Şubat, ulusal güvenlik ve dış politikada ABD ve İsrail’e karşı konumlanmaydı. O nedenle ABD 28 Şubat’a giden süreçte “Türk ordusu hizadan çıktı” tespitini yapıyordu.
Somutlarsak, 28 Şubat, Türkiye’nin bölge merkezli dış politika yapmasını savunuyordu; Rusya ve İran’la işbirliği gibi…
Somutlarsak, daha sonraki yıllarda AKP hükümetinin kabul ettiği Kürecik Radarı, 1997-1998’de Türkiye’ye dayatılmış, ancak 28 Şubat reddetmişti!
Somutlarsak, 28 Şubat silahlanmada ABD ve NATO’ya bağımlılığı kırmak için hem ulusal silahlanma atağı (Örneğin MİL-GEM) başlatmış, hem de teknoloji transferi yapabilmek ve silah envanterini çeşitlendirebilmek için farklı ülkelere yönelmişti (Örneğin Toros füzeleri Çin’le işbirliğinin sonucudur.)
28 Şubat Gladyo’yla mücadele etti
28 Şubat, 3 Kasım 1996’da Susurluk’taki kazayla ortaya çıkan çetenin üzerine gitti, ilişkileri derinleştirdi ve toplamda Amerikancı Gladyo ile mücadele etti. Türkiye’de adı kontrgerilla ile anılan emniyetçiler, istihbaratçılar tasfiye edildi.
28 Şubat, tarikatları ve cemaatleri, yani irticayı asıl tehdit ilan etti. 28 Şubat, ABD’yle işbirliği içindeki “siyasal İslamcılıkla” mücadele etti.
28 Şubat aynı zamanda “ülkücü milliyetçiliği” de tehdit kapsamına aldı. 12 Eylül’ün Türk-İslam sentezinde “ülkücü milliyetçi” gruplar olarak Gladyo içinde görev alan yapıları dağıttı.
28 Şubat “kayıp silahlara”, özel çevrelerde çoğalan “pompalı tüfek” satış ve alımlarına müdahale etti.
15 Temmuz, 28 Şubat’a darbeydi
Kısacası 28 Şubat darbe değil, Cumhuriyet’i yıkma girişimlerine frendi, sürdürülemedi. 28 Şubat’ın hedef aldığı FETÖ ise AKP iktidarının desteğiyle güç kazandı ve hem orduya karşı kumpas operasyonlar yaptı, hem de en sonunda darbeye soyundu.
Yani 15 Temmuz, bir yönüyle 28 Şubat’a darbeydi!
FETÖ’nün savcıları, hakimleri, bilirkişileri, şikayetçileri ve tanıklarıyla ve albette AKP hükümetinin siyasi desteğiyle yürütülen bir operasyonun, FETÖ’yle “mücadele!” günlerinde sürebiliyor olması ve 14 askerin hapis cezasına çarptırılıyor olması, kuşkusuz siyasal planda birkaç sonuç doğuruyor. Birini belirterek bitirelim:
28 Şubat ile 15 Temmuz’un cumhuriyeti koruma ve yıkma karşıtlığı bağlamında çarpışması sürüyor, sürecek…
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
21 Ağustos 2021
#1 by Mehmet Murat AYGEN on 23/08/2021 - 06:51
28 Şubatçı komutanlar, “Erbakan’ı (kaçtığı İsviçre’den) hangi cunta getirdi ise, gene o götürsün” diyebilirlerdi. Dememişlerdir. Onlar olmasa, İNÖNÜ’nün üretim-karşıtı Eylül 1946 programının son pratisyeni ERDOĞAN, İhvân’ın CELÂL BAYAR’cı LORDLAR protokolünü yararak ön-plana, aslâ ve kat’â çıkamazdı. “Fikri iktidarda kendi zindanda” sözüne A.TRKŞ’ten daha lâyıktırlar [bkz: (—1—) “Kıratlıoğlu, Erbakan’a çattı…” (tek sütun üzerine) başlıklı haberi, Türkiye gzt., İhlâs Holding A.Ş. Adına İmtiyaz Sahibi Dr. Enver Ören, Genel Yayın Müdürü Kenan Akın, Yazı İşleri Müdürü Ali İbrahimoğlu, Yıl 24 Sayı 8448, 18 Nisan 1994 Pazartesi, Baskı İhlâs Holding A.Ş., s.3, (—2—) Yılmaz, T., “Refah’ta, lordlar-gençler savaşı” (3 sütun üzerine) başlıklı haberi, Hürriyet gzt., Sahibi Hürriyet Holding A. Ş. adına Aydın Doğan, Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, Sorumlu Müdür Hasan Kılıç, Yıl 48 Sayı 17155, 05 Ocak 1996 CUMA, Basıldığı Yer Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A. Ş., s.18 ve (—3—) “İsteklerimiz hakikat oldu” (tek sütun üzerine) başlıklı Trkş’in tahliye dilekçesi haberi, Cumhuriyet gzt., Sahibi Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. adına Nadir Nadi, Genel Yayın Müdürü Hasan Cemal, Yazı İşleri Müdürü Okay Gönensin, 59. Yıl Sayı 20897, 09 Ekim 1982 Cumartesi, Basan ve Yayan Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. Posta Kutusu 246 İStanbul Tel. 20 97 03 (5 hat), s.1].
#2 by Mehmet Murat AYGEN on 23/08/2021 - 20:34
SAYIN KILIÇDAROĞLU, yukarıda zikrettiğim “Lordlar-Gençler Savaşı(nın)” son raundunu, “tıpış tıpış” tertipleyerek, 28 ŞUBAT’ın haklılığını, Holding Prof.lara olmasa da, TÂRiH’e tescîl ettirmiştir. BÜYÜKSÜN KEMAL, büyüklüğüne şek yokdürur, gerçi yanlış söyleyenler çokdürur.