Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın şu bir haftalık icraatı, bunun AKP iktidarının “laikliği biraz daha aşındırma” operasyonu olduğunu ortaya koymaktadır:
– Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarının yeni yerleşkesinin temel atma töreninde Erdoğan ile dua.
– Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki 30 Ağustos törenlerinde protokolde 52. sıradan 12. Sıraya çıkarak, Genelkurmay Başkanının önüne geçirilmesi.
– Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademi Merkezi’nin açılışında ve ardından da akademi öğrencilerinin mezuniyet töreninde Erdoğan ile dua.
– “Sosyal medya yasasının çıkması zorunluluktur” açıklaması.
– “İnanç insan ile Allah arasında olsun, ticarete, siyasete, yargıya yansımasın diye ortalığı ayağa kaldırıyorlar” demesi.
AKP’nin ‘laikliği tırpanlama’ operasyonu
Bunların tamamı laikliğe ve anayasaya aykırı faaliyetlerdir.
Ancak Diyanet İşleri Başkanı’nın anayasaya aykırı bu eylemlerinin asıl sahibi Cumhurbaşkanıdır ve 20 yıldır olduğu gibi adım adım “laikliği tırpanlama” operasyonu kapsamında sergilenmektedir.
20 yıldır AKP iktidarı siyasal iklime göre bazen “iki ileri bir geri” yaparak, bazen hiç geri adım atmadan “bir ileri” adım atarak laikliği aşındırıyor. Ayasofya’nın açılışıyla da bu süreci hızlandırma kararı aldıkları görülüyor.
Nasılsa karşılarında bu sürece olması gerektiği ölçüde itiraz edecek bir muhalefet yok! Ne yazık ki laikliği savunması gereken siyasal partilerin bazıları “Diyanet İşleri Başkanı her vatandaş gibi bir yasa çıkması konusunda görüş bildirebilir” diyerek, bazıları da “aman bize dinsiz derler” endişesiyle laikliğin budanmasını izlemektedir.
Oysa siyasal partiler bu aymazlıktayken, tersine halk nezdinde laikliğin ne kadar önemli olduğu, her yıl, her ay, her gün biraz daha iyi anlaşılmaktadır. Zira halk, Suriye’yi, Afganistan’ı, Libya’yı görüyor ve laikliğin nasıl da birleştirici olduğunu deneyimliyor…
Laiklik karşıtlarıyla ‘yarım mücadele’ olmaz
20 yılın ardından ortaya çıkan “laikliği savunma” ya da “laiklik karşıtlarıyla mücadele” sorununu iki düzlemde özetleyelim:
Devlet düzleminde: Laiklik öylesine hayati bir konudur ki, bu konuda yarım mücadele olmaz. Ya tam mücadele olur, ya da yenilgi… İşte Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yi “laiklik karşıtı odak” olarak saptaması ama gereğini yapamaması o yarım mücadeleye tipik örnektir. AKP’yi kapatamayan Anayasa Mahkemesi, artık AKP-MHP ikilisinin “Anayasa Mahkemesi kapatılsın” tehdidi altındadır.
Siyasal partiler düzleminde: Laiklik, ya cesaretle ve kararlılıkla savunulur ya da laiklik karşıtlarına teslim olunur; arası yoktur. Arası, laikliğin adım adım aşındırılmasını izlemektir. “Bize dinsiz derler” diyerek, “türban sorununu ben çözerim” diyerek, “laikliğin tehlikede olduğunu düşünmüyorum” diyerek gelinen nokta ortadadır.
20 yıldır AKP iktidardadır, 20 yıldır laikliği tırpanlamaktadır ve “aman bize dinsiz denmesin” diyenler iktidar olamamıştır. (Gerçekte muhafazakâr oyların bir bölümü bile laikliğin aşındırılmasından rahatsızdır; yani laikliği kararlı savunmak o muhafazakârı da kazanacaktır.)
Ekmeği, havayı ve suyu savunur gibi
“Aman bir şey yapılmasıncılar” yine sahnede bugünlerde. 20 yıldır “aman durun” diyorlar; “AKP kendiliğinden düşecek, eylem yapmayalım, sokağa çıkmayalım, miting yapmayalım” diyorlar; “AKP ekonomi nedeniyle zaten gidici, hiç laiklik gibi konulara girerek muhafazakâr tabanı AKP’ye teslim etmeyelim” diyorlar!
Bu “aman bir şey yapılmasıncılar” nedeniyle, AKP de bir güzel cumhuriyetle hesaplaşıyor ve laikliği tırpanlıyor. “Aman bir şey yapılmasıncılar” ise ne iktidar oluyor, ne de ders alıyor. Her seçim sürecinde yine “aman bir şey yapılmasın” demeye devam ediyor. Sonuç olarak, bu döngü AKP’yi iktidarda tutmaya devam ediyor.
20 yılın alınması gereken en önemli dersidir: AKP’ye karşı kararlı bir laiklik mücadelesi vermeyenin iktidar olabilme şansı da yok; Cumhuriyet’i koruyabilme olasılığı da yok!
Cumhuriyet ve laiklik, program ve tüzüklere yazarak ve önemli günlerde anarak değil; ekmeği, havayı ve suyu savunur gibi, yani hücrelerinin yaşayabilmesi için gerekli olana yaşamın pahasına sahip çıkarak savunulur.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
9 Eylül 2021
#1 by Mehmet Murat AYGEN on 10/09/2021 - 08:13
LAiKLiK, tıpkı demokrasi gibi adâlet gibi ve ATATÜRKÇÜLÜK gibi âfâkî (ing. nebulous) bir kavramdır. ULUSAL Attilã bey, 28 Şubat sürecinde çıktığı tv programında, Devlet-i Ebed-Müddet ABD’nin “son tahlilde” laik bir devlet olmadığını savunmuştu. Öte yandan, TURHAN SELÇUK, şu pandemi günlerinde bile anımsanmayan “Buzul Çağı” çizgi-romanında, tam aksini iddia eder. Orada, Amerikalı polis şefi, fırsatı ganîmet bilerek mehdilik-mesihlik taslayan papazın tutuklanması emri verir [yayın târihine dikkat ederek bkz: İlhan Selçuk, «Kemalizm İdeolojisi Muz mudur?» (tek sütun üzerine) başlıklı Pencere köşe yazısı tıpkı-basımı, Cumhuriyet gzt., İmtiyaz Sahibi Cumhuriyet Vakfı adına Alev Coşkun, Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya, Yazıişleri Müdürleri İpek Özbey / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu), ISSN 977-1300-0934, 95. Yıl Sayı 34553, Perşembe 14 Mayıs 2020, Baskı İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. AŞ. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No.11A/41 Bahçelievler İstanbul, s.9].