Rusya’nın Ukrayna harekâtının Batı’yı birleştirdiği, bu nedenle de Putin’in aslında tuzağa düştüğü yorumları var. Putin’in Donbass’ın ötesine geçerek yaptığı hamlenin, satranç tahtası üzerindeki kalesini fazlasıyla ileri sürdüğü anlamına geldiği, bu nedenle de kalenin düşebileceği belirtiliyor özetle.
Putin’in 24 Şubat hamlesinin ardından ortaya çıkanları medyadaki haberlere bakarak özetlersek: ABD ve Avrupa birleşti, Rusya’ya birlikte yaptırım uyguluyorlar. NATO’nun beyin ölümü tartışmasının yerini, NATO’nun birliği ve genişlemesi aldı. Almanya savunma harcamasını artırma kararı aldı. ABD ve AB ülkeleri, Rusya’ya karşı Ukrayna’ya silah yardımı yapıyor.
Evet, durum gerçekten medyada betimlendiği gibi ise, “Putin tuzağa düştü, Batı’yı birleştirdi” yorumu yapılabilir. Ancak satranç tahtasının üzerindeki karşılıklı hamleleri analiz edersek, kısa vadede ortaya çıkan ile orta ve uzun vadede ortaya çıkacak olanların çok farklı olacağını görürüz.
Putin, mat etmek, yani NATO’yu geriletmek, hatta parçalamak, belki uluslararası hukuk açısından meşruyetini tartışmalı hale getirmek istiyor. Bir daha da böyle bir fırsat yakalayamayacağını düşünerek, asıl amacını gerçekleştirmek üzere satrançta bazı fedalar yapıyor. NATO’nun parçalanması, fiilen ABD ile AB’nin ayrışmasıdır. Yani AB’nin kendi ordusunu da kurarak, ABD’den uzaklaşmasıdır. AB’nin yeni dünya düzeninde ABD stratejisine eklemlenen bir “yedek” kuvvet olmaktan, ABD stratejisinden özerklik kazanarak üçüncü bir odak olmaya çalışması demektir.
İşte bu hedef düzleminde bakıldığında, ABD ile AB’nin Rusya’ya karşı birleştiği ilk sonucundan ziyade, uzun vadede ABD ile AB’nin ayrışmasının zeminin hazırlandığı gerçeğiyle karşılaşırız.
Çok kutuplu/merkezli dünya hedefi
Putin, ABD hegemonyası altındaki zayıf bir Avrupa’yı mı, yoksa ordusunu inşa ederek ABD’den ayrışan daha güçlü bir Avrupa’yı mı tercih eder? Taktik değil, stratejik düzeyde bakıldığında, Putin’in istediği, kesinlikle ABD’den ayrışmış, daha güçlü bir Avrupa olacaktır. Çünkü ordusu zayıf olsa da ABD hegemonyası altındaki bir Avrupa, ABD hegemonyasından çıkmış ama görece güçlü ordusu olan Avrupa’dan daha tehlikelidir Rusya için. Aslında bu konuda çok akıl yürütmeye de gerek yok. Bu konuda zaten olanlar ve söylenenler var, anımsayalım:
26 Kasım 2018’de, bu köşede, “ABD-AB çatışması: Avrupa ordusu” başlığıyla yayımladığım yazıda çok önemli bir konuya dikkat çekmiştim. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 6 Kasım 2018 günü yaptığı bir açıklamada, Rusya tehlikesine dikkati çekerek, ABD’ye bağımlı olmayan, egemen bir AB ordusu kurmadıkça Avrupalıların güvende olamayacağını söylemişti. Fransa’nın “Rusya tehlikesi” açıklamasından Rusya memnuniyet duyuyor ama ABD tepki gösteriyordu! Tuhaf mı? Yukarıda anlatmaya çalıştığım tam da bu işte; tuhaf değil, stratejik. Putin, Macron’un Rusya tehlikesine işaret ettiği bu açıklamasını 11 Kasım 2018’de yorumladı ve aynen şöyle dedi: “Ortak Avrupa ordusu, çok kutuplu dünya düzenini pekiştirir.”
Almanya’nın kararı
İşte Almanya’nın Putin’in Ukrayna’ya askeri harekatı sonrası savunma bütçesini 100 milyar avro artırma kararını bu perspektifte değerlendirmek lazım. Aslında Berlin bu hamlesiyle NATO’ya değil, NATO’dan ayrışmaya yatırım yapıyor.
Kısa vadeli ilk sonuçların tersine, Almanya uzun vadede ABD’ye, “Ukrayna’ya yardım edemeyen bize de edemez, kendi önlemimizi almalıyız” diyerek “Avrupa ordusu” hedefini ilerletecek. Çünkü Paris’in yukarıda anımsattığım çıkışı, Berlin’le eşgüdümlüydü. Nitekim Macron’un çıkışından bir hafta sonra Almanya Başbakanı Merkel “gerçek” bir Avrupa ordusu istemiş, ayrıca “Avrupa Güvenlik Konseyi” kurulmasını önermişti (13.11.2018). Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Berlin’de Alman Büyükelçiler Konferansı’nda “ABD ile AB ilişkilerinin gözden geçirilmesi gerektiğini” söylemiş, “Washington’a eskisi gibi güvenilmediğini” belirterek “çok taraflı yeni bir ittifak” kurulması gerektiğini savunmuştu (27.8.2018).
Avrupa’daki bu çıkışlar, Putin’in 2007 yılında Münih Güvenlik Konferansı’nda önerdiği, şimdi de Rusya’nın temel müzakere tezi olan “ortaklaşa güvenlik temelinde yeni Avrupa güvenlik mimarisi” önerileriyle uyuşuyor.
Beş merkezli dünya
İşte bu hedefle AB bir süredir Berlin-Paris liderliğinde “stratejik pusula”sına “stratejik özerklik” koymaya çalışıyor. Ukrayna krizi belki bunu kısa vadede erteledi ancak orta ve uzun vadede gidişat oraya. Bu da Putin’in asıl hedefini, yani NATO’yu geriletmeyi, hatta NATO’yu parçalamayı sağlaması demek.
Amerikan Hegemonyasının Sonu isimli 2019 tarihli kitabımda ayrıntılı inceledim: Amerikan rüyası bitiyor, yeni bir dünya kuruluyor; ABD, AB, Çin, Rusya ve Hindistan’dan oluşan beş merkezli dünya. Okumayanlara bugünlerde önemle okumalarını öneririm.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
3 Mart 2022
#1 by Mehmet Yavuz Dedegil on 04/03/2022 - 03:16
Putin’in Asıl hedefi 03.03.2022 tarihli yazınız hakkında.
Íki Almanya’nın birleşmesi için, ABD-Rusya-Íngiltere ve Fransa arasında imzalanan antlaşmada, Almanya’nın askeri gücü ve askeri üretimi konusunda sınırlamalar vardır; örneğin 200 askeri uçak, 1000 tank, uçak ve roket yapımı yasakları gibi. Almanya bu sınırları enternasyonal işbirliği ile aşmaya çalışmaktadır. Örneğin AirBus üretimine katılmak gibi. Bu meyanda asker besleme gücü de sınırlandırılmıştır.
Savunma sınırlarını aşmak için Almanya, birleşmeden hemen sonra, AB’nin takriben 150.000 askerlik bir „acil müdahele ordusu“ kurmasını önermişti, ve orada bulunduracağı asker sayısı ve askeri araç ve tesisler, Almanya‘ya müsaade edilen kontenjana dahil olmayacaktı.
Íki Almanya’nın birleşmesinden hemen sonra AB’nin üye ülke sayısının hemen iki misline çıkması, bir taraftan AB’nin kalkınma yardımlarını arttırırken, diğer traftan da „homojenliğini“ de düşürdü ve karar almak zorlaştı.
Bu arada, AB’nin eski ve güçlü ülkeleri arasında, bir AB ordusu kurulması yeniden gündeme geldi. Ne var ki, hepsi eşit oya sahip 26 (27) ülkenin, bu orduyu kullanmak için fikir birliğine varabilmesi ihtimali çok azalmıştı. Bunun için, AB’nin Ağaları olan 6 ülke, şöyle bir öneri düşündüler: Bir AB ordusu kurulacak fakat onun nerede ve nasıl kullanılacağına AB ülkelerinden, başta Almanya ve Fransa olmak üzere, en yüksek savunma yatırımı yapan 6 ülke karar verecekti. Ordunun masrafları ve askeri ise, potansiyeline göre, bütün AB ülkeleri tarafından karşılanacaktı. Bu öneri, AB’yi dağılma noktasına getirme tehlikesi taşıdığı için fazla sesli yayılmadı. Bugünkü konjonktür buna nasıl etki eder bilinmez ama, AB’nin, milli egoizmlerden kurtulup bir „müşterek strateji“ düzeyine varabilmesi, kısa vadede hiç kolay görünmüyor.
#2 by cumhuriyetciyorum on 04/03/2022 - 20:21
Ukrayna’da yaşananlar Türkiye’deki aydın sefaletini bir kez daha ortaya koydu.