Güvenli bölge stratejisinin iflası: İstiklâl’e bomba

13 Kasım’da İstiklal Caddesi’nde bomba patlatılarak düzenlenen terör saldırısı 6 kişinin ölümüne, 81 kişinin yaralanmasına yol açtı.

Failin Arap olduğu, PKK tarafından “özel istihbarat ajanı” olarak yetiştirildiği, talimatı Aynelarap’taki örgüt merkezinden aldığı, 4 ay önce Suriye’nin Afrin bölgesinden Türkiye’ye geldiği, kamufle olabilmek için bir tekstil atölyesinde çalıştığı, saldırıdan sonra Yunanistan’a kaçırılacağı ve orada infaz edileceği açıklandı.

Bu açıklama, AKP hükümetinin uyguladığı “güvenli bölge” stratejisinin işe yaramadığının resmi ifadesidir.

AKP’NİN “ALT BÖLGESEL DÜZEN” HAYALİ

“Güvenli bölge stratejisi”, tehdidin kaynağında önlenmesi esasına dayanan jeopolitikçi bir anlayıştır. AKP özetle Suriye’den Türkiye’ye yönelen terörü Suriye topraklarında “güvenli bölge” kurarak önlemek diye tarif ediyor bu anlayışı…

Daha geniş anlamda ise bu jeopolitikçi yaklaşım, ABD Başkanı Bush’un Irak ve Afganistan işgallerine dayanak yapılan stratejiydi. 11 Eylül’de saldırıya uğrayan ABD, teröristleri kaynağında, Irak’ta, Afganistan’da, sonra sıra sıra diğer “Büyük Ortadoğu” ülkelerinde, kaynağında “önleyici vuruş”la yok edecekti.

Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlığını yapan AKP Genel Başkanı ve kurmayları, bu stratejiyi, kendi ajandalarıyla birleştirdiler ve ortaya bir model koydular: Alt bölgesel düzen modeli.

AKP iktidarı, ABD’nin küresel düzeni altında alt bölgesel düzen kuracaktı.

Alt bölgesel düzen iki ayaklıydı:

1) Türkiye Kürtlerle Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyine genişleyecekti. Bunun gereği olarak içeride Kürt Açılımı başlattılar, yine bunun gereği olarak Misakı Millicilik yaptılar.

2) Türkiye’nin liderliğinde Suriye, Ürdün ve Lübnan’la Ortadoğu Birliği kurmaya soyundular. İşte “kardeşim Esad” denilen dönem o dönemdi.

Birkaç nedenle olmadı: Hegemonyası zayıflayan ABD Büyük Ortadoğu Projesini ilerletemiyordu. Bölgedeki işlerini taşeronlara havale ederek Asya-Pasifik’e yönelmek istiyordu. Bu arada Arap Halk ayaklanmaları yaşandı.

Ve Atlantik Cephesi, Suriye’ye çullandı.

MODEL TERÖRÜ ÖNLEMEDİ

AKP iktidarı, Katar ve Suudi Arabistan’la birlikte ABD’nin Suriye’deki taşeronuydu. Hep birlikte Esad rejimini yıkacaklardı. Olmadı.

Önce İhvan ayrışması nedeniyle taşeronlar bölündü. ABD, stratejisini kuzeyde bir PYD devleti inşa etmek olarak belirledi. Bunun için “IŞİD’in kolaylaştırıcılığında” PYD’ye meşruiyet kazandırmaya çalıştı.

AKP iktidarı bu aşamada, ABD’nin PYD devletine karşı kendi ÖSO nüfus bölgesini kurmaya yöneldi.

İşte Suriye’de “güvenli bölge” stratejisi böyle doğdu. Öyle ki Türkiye’nin İçişleri Bakanı, Suriye topraklarındaki “güvenli bölgelere” kaymakam, emniyet müdürü, jandarma komutanı atamakla övünür oldu.

Türkiye terörü kaynağında, Suriye topraklarında yok edecekti. Ancak bunun mümkün olmayacağı açıktı. Çünkü ABD’nin PYD için güvenli bölgesiyle, Türkiye’nin ÖSO için güvenli bölgesi, birbirlerine karşı olsalar bile, Suriye’nin bütünlüğünü hedef aldığı için terörü besliyor, büyütüyor ve yerel iktidar yapıyordu!

Tersine Türkiye Suriye’yle anlaşarak güvenli bölgeleri dağıtmalı ve terörün ana sponsoru olan ABD’yi bölgeden çıkarmalıydı. Yapılmadı. AKP iktidarı kamuoyundan gelen “Şam’la normalleşme” taleplerini kendi “alt bölgesel düzen kurma” hayali nedeniyle hep geçiştirdi.

Ve model, Türkiye’ye yönelik terörü de önlemiyordu: İşte bunu bir kez daha 13 Kasım’da İstanbul’un göbeğinde yaşadık.

ATATÜRK’ÜN KOLEKTİF GÜVENLİK MODELİ

İstiklal’e bomba, bizi bir kez daha şu gerçekle yüzleştiriyor: AKP’nin “komşulara rağmen komşunun toprağında güvenli bölge” modeli değil, Cumhuriyet’in “komşularla birlikte barış ve güvenlik kuşağı oluşturma” modeli uygulanmalı.

Atatürk’ün “barış kuşağı” modeli tarihi önemdedir ve bugünün de ihtiyacıdır. Atatürk ve Genç Cumhuriyet’in kurmayları Türkiye’nin etrafında bir barış kuşağı oluşturdular: 1934’te Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya’yla Balkan Paktı kurarak Türkiye’nin batısını güvenli kıldılar. 1937’de Irak, İran ve Afganistan’la Sadabad Paktı’nı kurarak Türkiye’nin güneyini ve doğusunu güvenli kıldılar. SSCB’yle dostluk zaten Türkiye’nin kuzeyini güvenli kılmıştı.

Atatürk barış kuşaklarını, “kolektif güvenlik” anlayışı ile inşa edebilmişti. “Yurtta barış, dünyada (komşularda) barış” hedefi, ancak “kolektif güvenlik” ile mümkündü. Türkiye’de barış Irak ve Suriye’ye barış getirecek, Irak ve Suriye’de barış da Türkiye’deki barışı besleyecekti.

Bu model, İkinci Dünya Savaşı’nın bitimine kadar Türkiye’nin güvenliğinin garantisi oldu. Ne zaman ki Türkiye Atlantik kampına girdi, bu model ortadan kalktı ve Türkiye ABD stratejisine eklemlenerek komşularıyla karşı karşıya gelmeye başladı.

NE YAPMALI?

Ve bugün Atatürk’ün modelinin tam tersi yapılıyor. Türkiye dün komşularıyla birlikte barış kuşağı kurarken, bugün komşularına karşı komşularının toprağında güvenli bölge kuruyor ama gerçekte güvenliğini zayıflatıyor.

Dolayısıyla terör bugün program ve strateji sorunudur:

1) Türkiye “alt bölgesel düzen” modelinden “kolektif güvenlik” modeline dönecek mi, dönmeyecek mi meselesidir.

2) Türkiye, ABD’ye karşı konumlanacak mı, konumlanmayacak mı meselesidir.

3) Türkiye teröre karşı komşularıyla işbirliği yapacak mı, yapmayacak mı meselesidir.

Bunlar yerine 40 yıldır yapılanı yapmak, 40 yıl daha aynı şeylerin yaşanacağı anlamına gelir.

Mehmet Ali Güller
CRI Türk
15 Kasım 2022

  1. Yorum bırakın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: