Posts Tagged Abdullah Alpdoğan
KİM JONG-İL DİKTATÖR DEĞİLDİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 21/12/2011
Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti DHC lideri Kim Jong-İl’in ölümü borsaları düşürmüş. BBC’nin haberine göre, Japonya, Avustralya, Singapur, Çin, Hindistan ve Tayvan borsası gerilemiş.
En büyük düşüş ise yüzde 3,43’le Güney Kore borsasında yaşanmış. Güney Kore’nin parası da yüzde 1,6 değer kaybetmiş.
Sadece Asya borsaları değil, Avrupa borsaları da gerilemiş. Dünya borsaları bu kadar etkilendiğine göre Kore DHC, yazıldığı kadar izole bir ülke değilmiş!
AHMET HAKAN FELEĞİNİ ŞAŞIRDI
İşin ilginci, Kore DHC liderinin ölmesi, önceki gün sosyal medyanın da bir numaralı gündemiydi. Gazetelerin köşe yazarları, yorum üzerine yorum paylaştılar.
Ahmet Hakan, kendi yorumunu dün Hürriyet’te de sürdürdü. Kim Jong-İl’i “azılı bir ceberut, süper bir zorba ve acımasız bir diktatör” diye, Kore DHC’yi de “bir kâbus ülkesi” diye niteleyen Hakan, ölüm haberi karşısında Kore ahalisinin görüntülerini izleyince “feleğini şaşırmış.”
Ahmet Hakan, görüntüleri şöyle özetlemiş: “Ahali, diktatörün ölümü üzerine öyle bir ağlıyor ki, anasını babasını kaybeden bir insan evladı öyle ağlamaz. (…) Koskoca ülkeden hıçkırık sesleri yükseliyor. O derece yani.”
Görüntüleri analiz etmeye çalışan Hakan, işin içinden çıkamamış. Halkın numara yapmadığını, gerçekten üzüldüğünü belirtmiş ama bir “diktatörün” bu kadar sevilemeyeceğini belirtip, işi psikiyatrlara havale etmiş.
Keşke, soruna bir de başka açıdan bakabilmeyi becerebilseydi ve şu soruyu sorsaydı kendine: “Yoksa Kim Jong-İl, Batı’nın iddia ettiği gibi, aslında diktatör değil mi?” Eminim insani bir rahatlama yaşardı!
Bugün Kemalizm’e saldıranlar, Atatürk’ü diktatör ilan edenler de, bir milletin ona nasıl gözyaşı döktüğünü anlayamıyorlar hâlâ.
ATATÜRK KORKUSU
Atatürk’e de diktatör diyorlar, çünkü Kemalizm’den hâlâ korkuyorlar.
Sabah’tan Emre Aköz, bu korkuyu şöyle ifade etmiş: “1938 Dersim katliamının ‘askeri harekât’ sorumlusu olan Korg. Abdullah Alpdoğan’ın adını taşıyan sokak, Tunceli’nin Hozat İlçesi Belediye Meclisi’nin aldığı kararla Özgürlük Sokağı olmuş. Hozat’tan şehre inen vatandaşlarımız ise Alpdoğan’a harekâtın emirlerini veren Mareşal Fevzi Çakmak’ın adını taşıyan caddeyle karşılaşacak. En yüksek düzeydeki siyasi sorumlunun adı ise zaten dağa taşa yazılmış durumda. Kemalizm’i silmek kolay mı sanıyorsunuz?”
Bu öyle bir korku ki, Atatürk’ün muhafız ve tören taburunun 91 yıl sonra TBMM’den çıkarılmasını selamlayan Emre Aköz, Anıtkabir Komutanlığı’nın da lağvedilmesini istemiş!
Neymiş, Anıtkabir’de asker bulunması da “vesayet rejimi” görüntüsüymüş!
Asker dediysek, Kore DHC askerinden, Çin askerinden, Türk askerinden rahatsızlık onlarınki…
FRANSIZ GENERALİ ÖNÜNDE…
Örneğin, hafta sonu, Fransa’nın Yaşar Kemal’e verdiği ödülün takdim törenindeydiler sıra sıra: Mehmet Barlas’tan Derya Sazak’a, Hasan Cemal’den Mehmet Ali Birand’a, Oral Çalışlar’dan İsmet Berkan’a… Askeri vesayete karşı mücadelenin neferleri olan bu meslektaşlarımız, Fransız generalinin karşısında, hiç rahatsız olmadan sıraya geçebilmişler. Nasıl mı?
Fransa, Yaşar Kemal’e 1983 yılında verdiği “Legion d’Honneur” yani “onur lejyonu – komutan” rütbesinin bir üstü olan “Grand Officier” yani “büyük komutan” nişanını da verme kararı almış. Paris, nişanı vermek üzere, törene, Legion d’Honneur Grand Şansölyesi Orgeneral Jean-Louis Georgelin’i göndermiş.
General de, haliyle askeri üniformasıyla nişanı takmış. Anıtkabir’de atasını bekleyen Türk askerine bile tahammül edemeyen bizimkiler ise “Fransa’da sivil yok mu?” diye sormayıp, Fransız askerin usta edebiyatçımıza nişan takmasını alkışlamışlar!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
21 Aralık 2011
DERSİM VE BİSMİL
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 27/11/2011
Başbakan Erdoğan, Dersim belgesi olarak eski Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarına başvurdu. Çağlayangil, o dönemde Emniyet Müdürü olarak, General Abdullah Alpdoğan ile birlikte bölgede isyancılarla görüşmüştür.
Başbakan Erdoğan’ın nedense değinmediği ancak Çağlayangil’in anılarının en önemli noktası olan şu bölümü dikkatinize sunuyoruz:
‘BİR ADAMIN BİR KOCASI OLUR’
“Tercümana Kürtçe anlattı. Tercüman bize tercüme etti: ‘Beyanatınız bizi duygulandırdı… Kürt bütün samimiyetiyle dedi ki: Bir adamın bir kocası olur dedi. Siz bir hareket yapıyorsunuz. Bu hareket gelir geçer. Buraları yine Kürt ağalarına kalır. O zamanlar bize zulüm ederler. Bizi kurtaramazsınız siz. Siz bütün Dersim’e hâkim olsanız, oraya devlet otoritesi girse zaten biz ağaya kul olmayız. Ama siz yoksunuz, bizim daimi muhatabımız ağa olduğu için ve kudret de onda olduğu için, size değil onlara itaate, sizin değil onların söylediğini yapmaya mecburuz.’ Abdullah Paşa, şimdiye kadar bu işin böyle olduğunu, fakat hükümetin bundan sonra kararlı olduğunu, Dersim’i de, yurdun öbür parçaları gibi hükümetin otoritesinin geçerli olduğu ve hükümetin üstünde hiçbir otoritenin bulunmadığı yer yapmakta kararlı olduğunu, ağaların lafına kapılmamasını, meseleyi tekrar tezekkür etmelerini’ söyledi. Bunu kabul etmediler.”
KİM OTORİTE OLACAK?
İşte meselenin esası budur: Dersim’de ağalar ve aşiretler mi otorite olacaktır, yoksa Cumhuriyet ve devrim mi?
Sayısız detaya girmeye gerek yok, tek başına ele geçirilen silah sayısı bile Dersim meselesini anlamaya yeterlidir. Çünkü silah otoritedir!
O gün devrimci Cumhuriyet, feodaliteyle hesaplaştı ve son tahlilde köylüyü özgürleştirdi. Ancak harekât sırasında kayıpları artıran yanlışlar da vardı. Ayrı biz yazının konusu olan bu yanlışlıkların temelini, 1926 – 1938 arasındaki 12 yıllık “sorunu barışçı yöntemlerle çözme döneminin” iyi değerlendirilemeyip, üstelik bir gecikmeye dönüşmesi ile Cumhuriyet yönetiminin sınıfsal yetersizliklerinin birleşmesi, oluşturmuştur.
EN YAKICI İHTİYAÇ: DEVRİM
Cumhuriyet devrimciyken, feodaliteyle hesaplaştı dedik… Ya karşı-devrimciliğin, daha 1939’larda, 46’larda harekete geçmesi, 50’lerde büyümesi, 80’lerde Cumhuriyeti kuşatması ve 2000’lerde Cumhuriyet’i “yıkması” döneminde durum neydi?
Anımsayalım: Diyarbakır Bismil’e bağlı Sinanlı ve Aslanoğlu köylüleri, “yaşasın Cumhuriyet, yıkılsın ağalık” diye ayağa kalktığında, toprak istediğinde, karşısında ağa ile birlikte kimi buldu? Kaymakamı ve Jandarmayı!
Bismil’de, sivil ve askeri idare, yani devlet köylünün karşısında, ağanın yanındaydı!
Yani Cumhuriyet devrimciyken, ağaya karşı köylünün yanında yer aldı; ancak karşı-devrimciliğin yıktığı Cumhuriyet köylüye karşı ağanın yanında saf tuttu.
Bu çıplak gerçek bile bir devrime nasıl da ihtiyaç duyduğumuzu gözler önüne sermektedir!
NOT: Dersim konusunu işleyen Mehmet Ali Birand dün köşesinin başlığından sormuş: “Genelkurmay arşivi neden açıklanmaz?” Büyük sıfatlı meslektaşlarımızın cehaletini önlemek için anımsatalım: Kaynak Yayınları, “Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları” diye o arşivi milletimizin hizmetine sundu ve iki ciltlik çok önemli bir eser yayımladı. Üstelik ikinci cilt Dersim’le ilgilidir! İlk kez 1992 yılında basılan bu kitaplar, Nisan 2011’de düzenlenerek okurlara yeniden sunulmuştur.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
27 Kasım 2011