Posts Tagged Veli Küçük
VELİK KÜÇÜK ‘EFSANESİ’ YIKILDI!
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 13/12/2013
Fethullah Gülen’in dizinin dibindeki Tuncay Güney’in nerelere servis edildiğine bakarak da, aslında Ergenekon tertibinin kodları kolaylıkla çözülebilir. Güney’in servis edildiği adreslerden biri de Veli Küçük’tü.
Güney zorla Veli Küçük’e sokulmuş ve kovulana kadar geçen kısa zamanda, onun adamı pozlarında takılmıştır.
KÜÇÜK’E BÜYÜK SUÇLAMA
Tuncay Güney’in Veli Küçük’e servis edilmesiyle, medyada olumsuz anlamda bir “Veli Küçük efsanesi” yaratılmaya başlaması eş zamanlıdır: Faili meçhul cinayetler onun görev bölgesi olan Sapanca-Hendek-Düzce ölüm üçgeninde oldu, Susurluk’un merkezindeydi, tüm mafya babalarının üstündeydi, Tuğgeneral olmasına rağmen orgenerallerden daha etkiliydi ve kendisini çağıran TBMM Susurluk Komisyonu’nu bile reddetmişti vs.
Ergenekon davası öncesinde özel olarak yaratılan bu algı sayesinde, iddianameye çok acayip bir Veli Küçük portresi yerleştirildi: Buna göre ismi iddianamede 1874 kez geçen Küçük hem Hizbullah’ı hem de PKK’yi kuruyor; yetmiyor DHKP-C’yi yönetiyordu. Yurtdışından üç TIR dolusu altın getirtiyor, bırakın Türkiye’yi Azerbaycan’da bile darbe düzenliyordu.
TERTİPÇİLERİN SEVMEDİĞİ KÜÇÜK
Değerli öğretmenim ve ağabeyim Hikmet Çiçek, işte bu portrenin sahibini, Veli Küçük’ü anlatan bir kitap yazdı. Kitap nasılsa medyada büyük ilgi görecek, nasılsa Küçük’le ilgili her haberi manşetine taşımayı seven bir medya var diyerek, kendi değerlendirmemi biraz geriye atayım dedim.
Fakat nedense bu kez, hem de kendi ağzından portresi yazılan Veli Küçük, medyada yeterli ilgiyi görmedi. Küçük’le ilgili her şeyi manşetine taşıyan medya, Küçük’ü ilk kez anlatan bu kitaba kör oldu.
Peki, sizce neden? Çünkü kitapta gerçek Veli Küçük vardı; yani tertipçilerin sevmediği Küçük… Medya, yıllarca uğraşarak yarattığı Veli Küçük algısını tuzla buz eden bu kitabı haliyle görmemezlikten geldi.
YIKILAN EFSANELER
İyi bir portre yazarı olan Hikmet Çiçek, Silivri zindanlarının tüm zorluğuna rağmen yazdığı “Ben Veli Küçük” kitabında gerçek Veli Küçük’ü yazdı ve efsaneleri yıktı:
1. Efsane: Faili meçhul cinayetler Veli Küçük’ün görev bölgesi olan Sapanca-Hendek-Düzce ölüm üçgeninde oldu!
Aslında çok kolayca çürütülebilecek bu yalan, bombardıman gibi her sayfadan her ekrandan fışkırdığı için insanlar haliyle inandı. Oysa Veli Küçük Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanı’ydı ve Sapanca-Hendek-Düzce hattında bir “ölüm üçgeni” çizildiğinde, bunun Küçük’ün sorumluluğundaki bölgeyle hiç ilgisi olmadığı kolayca görülebilirdi.
2. Efsane: Veli Küçük Susurluk’un merkezidir ve TBMM Susurluk Komisyonu’na gelmeyi reddetmiştir!
İlginç olan, Veli Küçük’ün “Susurluk’un merkezinde” olduğunu somut bir veri olmadan ortaya atan kişinin Hanifi Avcı olmasıdır ve şimdi her ikisinin de aynı örgütün üyesi olarak “darbecilikle” suçlanmasıdır.
Diğer yandan Küçük’ün TBMM Susurluk Komisyonu’nun çağrısını reddetmesi büyük bir yalandır. O komisyonun üyesi olan Fikri Sağlar’ın “çağırmayı düşündük ama çağırmadık” demesine rağmen, bu büyük yalan yıllarca sayfalarda yankılandı durdu.
3.Efsane: Veli Küçük’ün Alparslan Aslan’la bağı!
Danıştay tetikçisi Alparslan Aslan’ın Veli Küçük’le bağını ortaya koymak için üretilmiş manşetlerden biri de her ikisini aynı karede gösteren fotoğraftı! Oysa fotoğraftaki küpeli şahsın Alparslan Aslan’la bir ilgisi yoktu. Aslan’ın babası “o oğlum değil” diye bağırıyor ama sesini dinleyen olmuyordu.
Fotoğraftaki genç, İsveç’te düzenlenen Dünya Azerbaycanlılar Kongresi’ne katılmış ve kongrenin başkanı Veli Küçük’le fotoğraf çektirmişti. Benzerliği kullanmak isteyen ise ilk olarak PKK’nin yayın organı olmuştu, ardından da yandaş medya…
AKP’NİN VEKİL ADAYI: VELİ KÜÇÜK
Kaynak Yayınları’ndan çıkan “Ben Veli Küçük” kitabında daha birçok yıkılan efsane var. Biz kalanını kitaptan okumanız için burada kesiyoruz.
Fakat bitirirken önemle belirtiyoruz: AKP’nin 2002’de milletvekilliği teklif ettiği Veli Küçük’ün 2004’te Tayyip Erdoğan’ın uzattığı eli sıkmaması, onun kişisel tarihinde önemli bir virajdır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Aralık 2013
İYİ Kİ DARBEYE TEŞEBBÜS ETMEMİŞLER
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 29/12/2012
Anımsarsınız, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Ergenekon tertibiyle tutuklanan generaller için “iyi ki bunların zamanında savaşa girmemişiz” demişti. Biz de önceki günkü Ergenekon duruşması sırasında benzer bir düşünceyi geçirdik zihnimizden: “İyi ki bu generaller darbe yapmaya teşebbüs etmemiş, zira rezil olurlardı.”
Neden böyle düşündüğümüzü açıklayalım.
Bildiğiniz gibi Silahlı Ergenekon Terör Örgütü iddiasıyla açılan davada beş yıl geride kaldı ancak bırakın terörü, ne örgüt bulabildiler ne de silah?!
Durum böyle olunca haliyle davaya silah yerleştirmeye karar verdiler. Şöyle ki, 2006 yılındaki bir davayı, üstelik neticelenmişken, Ergenekon davasıyla birleştirdiler. Akıllarınca, bu davada yargılanan dört kişi üzerinden Ergenekon Örgütü’ndeki silahı bulmuş olacaklar!?
ERGENEKON’A İKİ SİLAH BULUNDU!
Hâkimin okuduğu(!) ek iddianameye göre bu dört kişi Ergenekon örgütüne silah temin etmekle suçlanıyor. İddianameyi dinledik; 1. kişi 2. kişiye “silah var mı” diye sormuş, o da “ben de yok ama 3. kişide vardır” demiş. 3. kişi de “ben de yok ama size bulurum” deyip aramaya başlamış. Birkaç kişiyi silsileyle atladıktan sonra 4. kişiden silah bulunmuş.
Yapılan pazarlıklar neticesinde iki adet tabanca 5 bin 400 liraya alınmış! İşte Silahlı Ergenekon Terör Örgütü’nün silahları!
Bu arada sanıklar savunma için kürsüye çağrıldıklarında yaşlarını da öğrenmiş olduk. En büyüğü 1980 doğumlu. Olay olduğunda, yani 2006 yılında en büyüğü 26 yaşındaydı.
Haliyle şunu düşündük. 100 yıl önceki olayların bile müsebbibi ilan edilen, içinde Genelkurmay Başkanı’nın, Genelkurmay 2. Başkanı’nın, Jandarma Genel Komutanı’nın, 1. Ordu Komutanı’nın, sayısız madalyalı özel kuvvet subaylarının, Öcalan’ı sorgulayan Albay’ın, PKK’ye aman vermeyen binbaşıların, yüzbaşıların, özel harekatçı polis şeflerinin yer aldığı bu örgüt silah bulamamış da, 2006 yılında bu dört gence mi silah temin etmek için başvurulmuş?!
Dilerseniz İnönü’nün tabiriyle “hadi canım sende” deyin, dilerseniz internet fenomeni olan belediye emekçisinin tabiriyle “oğlum bak git” deyin!
KEYFİ MUHAKEME KANUNU
Yukarıda ünlemle bırakmıştık, yeniden vurgulayalım: Ek iddianameyi hâkim okudu! Haliyle “iddia makamı olan savcı ne yaptı peki” diye soruyorsunuzdur. O da, reddi hâkim talebinde bulunan avukatların dilekçesi için mütalaa verdi!
“İddianameyi neden hâkim okuyor” itirazına verilen yanıt ise şöyleydi: “CMK’de hâkim okuyamaz diye bir madde yok.” Pekala bir avukat da okuyabilir demek ki, nasılsa “avukat okuyamaz” diye bir ifade de yok!
Verilen ilk arada durumu İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal’a sordum. “CMK değil, KMK uygulanıyor” dedi ve KMK’nin ne olduğunu açıkladı: “Keyfi muhakeme kanunu.” Bir avukatın “İngilizcede C harfi K okunur” demesi duruma hem ironik hem de trajik bir anlam kattı.
SİLİVRİ NOTLARI
Gelelim sanıklardan notlara… Deniz Yıldırım ve Mehmet Perinçek, artık Hikmet Çiçek’i Galatasaraylı kabul etmiyormuş çünkü Çiçek’te hafiften Aziz Yıldırım hayranlığı başlamış. Çiçek hayranlığını bizzat teyit etti.
Daha önce Babalar ve Kızları’nı yazmıştık biliyorsunuz, hani Veli Küçük’ü kızı Zeynep Küçük’ün, Dursun Çiçek’i kızı İrem Çiçek’in savunuyor oluşunu… Şimdi bir de Baba ve Oğlu var. Erkan Önsel’in oğlu stajını bitirmiş, ruhsatını almış ve o gün ilk defa avukat olarak duruşmada yer alıyordu. Erkan ağabeyin haklı gururu gözlerinden okunuyordu.
Mustafa Balbay Ankara’daki evinin ODTÜ’nin 100.yıl girişinin yanında olduğunu belirtti ve ekledi: “O nedenle ben de ODTÜ’lüyüm, hepimiz ODTÜ’lüyüz.”
Bitirirken belirtelim; iki de birbirine zıt şey dikkatimizi çekti. Biri çok sanıklı bu davanın o gün duruşmada bulunan tek müdahil avukatının uzun uzun Sözcü okuması… Diğeri de Şükran Soner’in Çağlayan’da Odatv davasını izleyip, öğleden sonra da koştura koştura Silivri’deki davaya yetişmesi… Şükran ablanın bu zahmetli yolculukları belediye otobüsüyle yaptığını da belirtelim ki, Silivri’ye bir türlü gelemeyen büyük köşelerin küçük yazarları bir parça utansın!
HOŞGELDİN SONER YALÇIN
Hukuk skandalları içinde bir de güzel haber vardı aynı gün. Soner Yalçın nihayet tahliye oldu. Böylece Odatv davasında tutuklu Odatv’ci kalmadı!
Kalan iki tutuklu sanık olan Yalçın Küçük ve Hanifi Avcı için artık durum daha da abes. Küçük, yöneticisi olduğu iddia edilen Ergenekon davasında tutuksuz ama üyesi olmakla suçlandığı Odatv davasında tutuklu!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
29 Aralık 2012