Posts Tagged Odatv
İYİ Kİ DARBEYE TEŞEBBÜS ETMEMİŞLER
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 29/12/2012
Anımsarsınız, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Ergenekon tertibiyle tutuklanan generaller için “iyi ki bunların zamanında savaşa girmemişiz” demişti. Biz de önceki günkü Ergenekon duruşması sırasında benzer bir düşünceyi geçirdik zihnimizden: “İyi ki bu generaller darbe yapmaya teşebbüs etmemiş, zira rezil olurlardı.”
Neden böyle düşündüğümüzü açıklayalım.
Bildiğiniz gibi Silahlı Ergenekon Terör Örgütü iddiasıyla açılan davada beş yıl geride kaldı ancak bırakın terörü, ne örgüt bulabildiler ne de silah?!
Durum böyle olunca haliyle davaya silah yerleştirmeye karar verdiler. Şöyle ki, 2006 yılındaki bir davayı, üstelik neticelenmişken, Ergenekon davasıyla birleştirdiler. Akıllarınca, bu davada yargılanan dört kişi üzerinden Ergenekon Örgütü’ndeki silahı bulmuş olacaklar!?
ERGENEKON’A İKİ SİLAH BULUNDU!
Hâkimin okuduğu(!) ek iddianameye göre bu dört kişi Ergenekon örgütüne silah temin etmekle suçlanıyor. İddianameyi dinledik; 1. kişi 2. kişiye “silah var mı” diye sormuş, o da “ben de yok ama 3. kişide vardır” demiş. 3. kişi de “ben de yok ama size bulurum” deyip aramaya başlamış. Birkaç kişiyi silsileyle atladıktan sonra 4. kişiden silah bulunmuş.
Yapılan pazarlıklar neticesinde iki adet tabanca 5 bin 400 liraya alınmış! İşte Silahlı Ergenekon Terör Örgütü’nün silahları!
Bu arada sanıklar savunma için kürsüye çağrıldıklarında yaşlarını da öğrenmiş olduk. En büyüğü 1980 doğumlu. Olay olduğunda, yani 2006 yılında en büyüğü 26 yaşındaydı.
Haliyle şunu düşündük. 100 yıl önceki olayların bile müsebbibi ilan edilen, içinde Genelkurmay Başkanı’nın, Genelkurmay 2. Başkanı’nın, Jandarma Genel Komutanı’nın, 1. Ordu Komutanı’nın, sayısız madalyalı özel kuvvet subaylarının, Öcalan’ı sorgulayan Albay’ın, PKK’ye aman vermeyen binbaşıların, yüzbaşıların, özel harekatçı polis şeflerinin yer aldığı bu örgüt silah bulamamış da, 2006 yılında bu dört gence mi silah temin etmek için başvurulmuş?!
Dilerseniz İnönü’nün tabiriyle “hadi canım sende” deyin, dilerseniz internet fenomeni olan belediye emekçisinin tabiriyle “oğlum bak git” deyin!
KEYFİ MUHAKEME KANUNU
Yukarıda ünlemle bırakmıştık, yeniden vurgulayalım: Ek iddianameyi hâkim okudu! Haliyle “iddia makamı olan savcı ne yaptı peki” diye soruyorsunuzdur. O da, reddi hâkim talebinde bulunan avukatların dilekçesi için mütalaa verdi!
“İddianameyi neden hâkim okuyor” itirazına verilen yanıt ise şöyleydi: “CMK’de hâkim okuyamaz diye bir madde yok.” Pekala bir avukat da okuyabilir demek ki, nasılsa “avukat okuyamaz” diye bir ifade de yok!
Verilen ilk arada durumu İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal’a sordum. “CMK değil, KMK uygulanıyor” dedi ve KMK’nin ne olduğunu açıkladı: “Keyfi muhakeme kanunu.” Bir avukatın “İngilizcede C harfi K okunur” demesi duruma hem ironik hem de trajik bir anlam kattı.
SİLİVRİ NOTLARI
Gelelim sanıklardan notlara… Deniz Yıldırım ve Mehmet Perinçek, artık Hikmet Çiçek’i Galatasaraylı kabul etmiyormuş çünkü Çiçek’te hafiften Aziz Yıldırım hayranlığı başlamış. Çiçek hayranlığını bizzat teyit etti.
Daha önce Babalar ve Kızları’nı yazmıştık biliyorsunuz, hani Veli Küçük’ü kızı Zeynep Küçük’ün, Dursun Çiçek’i kızı İrem Çiçek’in savunuyor oluşunu… Şimdi bir de Baba ve Oğlu var. Erkan Önsel’in oğlu stajını bitirmiş, ruhsatını almış ve o gün ilk defa avukat olarak duruşmada yer alıyordu. Erkan ağabeyin haklı gururu gözlerinden okunuyordu.
Mustafa Balbay Ankara’daki evinin ODTÜ’nin 100.yıl girişinin yanında olduğunu belirtti ve ekledi: “O nedenle ben de ODTÜ’lüyüm, hepimiz ODTÜ’lüyüz.”
Bitirirken belirtelim; iki de birbirine zıt şey dikkatimizi çekti. Biri çok sanıklı bu davanın o gün duruşmada bulunan tek müdahil avukatının uzun uzun Sözcü okuması… Diğeri de Şükran Soner’in Çağlayan’da Odatv davasını izleyip, öğleden sonra da koştura koştura Silivri’deki davaya yetişmesi… Şükran ablanın bu zahmetli yolculukları belediye otobüsüyle yaptığını da belirtelim ki, Silivri’ye bir türlü gelemeyen büyük köşelerin küçük yazarları bir parça utansın!
HOŞGELDİN SONER YALÇIN
Hukuk skandalları içinde bir de güzel haber vardı aynı gün. Soner Yalçın nihayet tahliye oldu. Böylece Odatv davasında tutuklu Odatv’ci kalmadı!
Kalan iki tutuklu sanık olan Yalçın Küçük ve Hanifi Avcı için artık durum daha da abes. Küçük, yöneticisi olduğu iddia edilen Ergenekon davasında tutuksuz ama üyesi olmakla suçlandığı Odatv davasında tutuklu!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
29 Aralık 2012
FAŞİZMLE AK’LAŞAN TÜRKİYE
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 08/09/2012
Başbakan Erdoğan’ın, BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığıyla ilgili olarak söylediği “Yargıya zaten gerekenleri söyledik, gereğini yapıyorlar” sözleri, kuvvetler ayrılığı ilkesi üzerinden değerlendiriliyor. Hatta Anayasa Hukukçusu olan eski AKP milletvekili Zafer Üskül, Erdoğan’ın sözlerini “açıkça anayasa ihlalidir” diye eleştiriyor.
Ancak mesele kuvvetler ayrılığı ilkesinin ihlal edilmesinin ötesindedir ve faşizmin, yani emperyalizmin en gerici kesimlerinin diktatörlüğünün açık bir göstergesidir!
Nitekim yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrılığı 5 yıl önce tahrip edilmeye başlamış ve geçen birkaç yıl içinde de ayrılık ortadan kaldırılmıştı!
2012 Türkiye’si, AKYasama, AKYürütme ve AKYargı üçlüsüyle, daha doğrusu üçünün bir arada olduğu tek başlı bir rejimle yönetilmektedir.
ÜÇ KRİTİK DÖNEMEÇ
Türkiye bu tabloya, yargının adım adım tahrip edildiği onlarca uygulamayla geldi. Ancak tüm bu uygulamalar içindeki üçü, büyük dönüşümün kritik virajını oluşturmaktadır. Anımsayalım:
1.) Anayasa Mahkemesi, AKP’yi Anayasa’ya aykırı bulmasına rağmen gereğini yapamadı. Zira “bağımsız” yargı Atlantik cephesinin baskısı altındaydı.
2.) Abdullah Gül, “bulun bir savcı, delillendirin” diyerek TSK’yi hedef alan saldırıyı fiilen başlattı. Bulunan F tipi savcı ile sadece Ergenekon soruşturması başlamadı, aynı zamanda özel yetkili savcılık türünden uygulamalarla Türk yargısı adım adım tahrip edildi. Nitekim Tayyip Erdoğan da kendisini bu davanın savcısı ilan ederek yargıya ağır bir darbe vurdu!
3.) AKP Hükümeti, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını değiştirerek, yargı bağımsızlığına son darbeyi vurdu. Artık AKYargı vardı!
TİPİK GÖSTERGE: ODATV KARARI
AKYargı döneminin son uygulaması, Odatv davasındaki tahliye talebinin reddedilmesidir.
Anımsayacağınız gibi Odatv tutuklamaları, bilgisayarda bulunan(!) bir dosya nedeniyle başlamıştı. Ancak sanıkların avukatları, daha ilk günden, daha sanıklar hâkim karşısına çıkmadan, bu dosyanın virüsle bilgisayarlara bulaştırıldığını bilirkişiye dayanarak kanıtladı.
Ancak, Hâkim “ben teknik işlerden” anlamam diyerek Soner Yalçın ve arkadaşlarını tutukladı.
Odatv sanıkları ve avukatları, iki yıldır bu virüslü dosyayı, başka bilirkişi kurumlarına ispatlattırıyor. Yerli ve yabancı bu bilirkişiler içinde Türkiye’nin en saygın üniversiteleri de var. Ancak AKYargılı bu süreçte sanıklar yine tahliye olamadı…
TÜBİTAK raporu belki etkili olurdu… Başvuruldu, beklendi, rapor bir türlü sonuçlandırılmadı… En sonunda TÜBİTAK raporunu verdi, o dosya sanıkların bilgisayarında oluşturulmamış ve virüslü e-postayla gelmiş ve bilgisayara saklanmıştı!
Kamuoyunda haliyle tahliye beklentisi oluştu. Tamam, hâkim en başında, “ben teknik işlerden anlamam” demişti ama işte Türkiye’nin teknik konusundaki en otorite kurumundan rapor gelmişti…
Ama dedik ya dönem AKYargı dönemiydi diye… Soner Yalçın, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu’nun tahliye talebi yine reddedildi! Hâkimin gerekçesi bu kez “TÜBİTAK’ın iddiası doğrulanmadı” şeklindeydi…
TÜBİTAK’ı doğrulamaya muktedir daha yukarıda hangi otorite varsa artık… Kim bilir, belki de ulemaya sordular!
AKMEDYA
Medya dördüncü kuvvettir. Yasama, yürütme ve yargı kadar etkili olduğu için böyle nitelendirilmiştir. Bağımsız olması bu nedenle önemlidir.
Ancak tıpkı diğer üç erkin AK’laşması gibi, medya da AKMedya’ya dönüşmektedir!
Yürütmenin, yasamanın ve yargının başı olan Erdoğan, bir süredir neyin haber olacağına ya da olmayacağına tek başına karar vermektedir. Erdoğan, artık açıkça gazete sahiplerinden yazılarını beğenmediği kalemleri kırmasını istemektedir!
Türk medyası, AKMedya sürecine Aydınlık’ın da içinde yer aldığı bir grup medya organıyla ve AK’laşan medyadaki dürüst ve vicdanlı gazetecilerle direnmektedir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
8 Eylül 2012
YENİ ORTADOĞU HAYALİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 29/04/2012
Önce Başbakan Erdoğan Suriye’ye NATO sopası salladı… Ardından da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu TBMM’de gündem dışı söz alarak, “Ortadoğu’da değişim dalgasını yöneteceklerini” ve “Yeni Ortadoğu’nun sahibi ve öncüsü” olacaklarını savundu.
Sefer hazırlığı içinde oldukları, Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül’ün “dış müdahale ile Suriye haritasının değiştirilmesi” noktasına gelmesinden de belli…
Karagül’ün son bir yıllık Suriye yazılarındaki zikzaklar, dış baskı meselesinin anlaşılması açısından çok öğreticidir. Ama önceki günkü yazısındaki bir itiraf, boyunlarındaki ağırlığı tam anlamıyla ortaya koymaktadır:
“Suriye’de rejim değişikliği kararı çoktan verilmişti. Üstelik bu karar, Türkiye – Suriye ilişkilerinin iyi gittiği dönemde bile belliydi. Türkiye – Suriye ortak Bakanlar Kurulu toplantılarının yapıldığı dönemlerde bile birileri Türkiye’de ve bütün bölgede organizasyonlar düzenliyor, bizlere kadar gelip destek istiyordu. Süreç ilerletildi ve bu noktaya geldi.”
SURİYE GÖREVİNİ KİM VERDİ?
Esad’ın yüzüne gülünüp, arkasından neler çevrildiğinin ispatı olan bu itirafa geleceğiz ama şu soruları İbrahim Karagül’e yöneltmeden geçmeyelim: Sizlere kadar gelenler kimlerdi? Sizler, gelenlere ne yanıt verdiniz?
Başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere pek çok kişinin Erdoğan’a karşı söylediği “Daha dün kardeşim Esad diyordunuz, bugün ne oldu?” şeklindeki serzenişin yanlış olduğunu, Erdoğan’ın o gün de, tıpkı bugünkü gibi Esad ve Suriye karşıtı olduğunu bu köşede birkaç kez dile getirmiştik.
Suriye ile yakınlaşma denilen süreç, ABD’nin “model ortak” ilan ettiği Türkiye’ye, Obama’nın BOP Eşbaşkanı Erdoğan’a ve Cinton’un “alt bölgesel düzenler kurucusu” Davutoğlu’na verdiği görevdi!
İran’ı yalnızlaştırmak, Suriye’yi ve Lübnan’ı İran’dan koparmak içindi tüm o şovlar… Bu büyük operasyonun başarısı için, Türkiye’nin bölgede “liderlik” yapmasına bile izin vermişti ABD… Ve bu bölgede liderlik yapabilmenin birinci şartı olan İsrail karşıtlığına bile göz yummuştu…
İki yıldır Odatv ve Aydınlık’ta ısrarla altını çizdiğimiz bu gerçeği, hem de o cepheden ve birinci ağızdan doğruladığı için İbrahim Karagül’e teşekkür ederiz.
DAVUTOĞLU’NUN “YENİ ORTADOĞU” GÖREVİ
Gelelim Davutoğlu’nun “Yeni Ortadoğu’nun sahibi ve öncüsü olma” görevine…
Başında “yeni” olan her şeyin Amerikan yapımı olduğunu herhalde bu bölgede en iyi biz Türkler biliyoruzdur. Yeni Dünya Düzeni ile başlayan bu “yenilenme” süreci, son dönemde Yeni CHP, Yeni Anayasa, Yeni Türkiye diye sürüyor…
Mart 2009’da “ABD ile altın bir işbirliği dönemi” vurgusu yaptıktan ve görevini “küresel yeni düzene, çevremizde alt bölgesel düzenleri yeniden kurarak katkı yapacağız” diye açıkladıktan sonra Dışişleri Bakanı olarak atanan Ahmet Davutoğlu’nun “yeni Ortadoğu sahipliğinin” izlerini anımsayalım:
Haziran 2010’da İran’ı yalnızlaştırmak için Suriye, Lübnan ve Ürdün’le “Ortadoğu Birliği” kurdu; Aralık 2010’da “Osmanlı milletler topluluğu” işareti verdi; Mart 2011’de “bölge değişimine yön vermezsek, bundan en olumsuz biz etkileniriz” dedi; Ocak 2012’de “100 yıl sonra Ortadoğu’ya yeniden girme” görevini açıkladı.
BOP DA YENİ ORTADOĞU DA MÜMKÜN DEĞİL
Yeni Ortadoğu’nun ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde olduğu, bu projenin “alt bölgesel düzenlerinden” biri olduğu ortada… Ancak bizimkilerin göremediği büyük gerçek şu: ABD’nin BOP’u çuvallamışken, AKP’nin Yeni Ortadoğu’su mümkün değildir!
Çünkü dünyayı Atlantik değil, artık Asya-pasifik döndürüyor!
Görevleri, dünyayı doğru okuyabilmelerini engellemektedir. Bu yüzden de hâlâ sefer hazırlığı içindedirler! Üstelik Esad’a tanıdıkları 15 günlük süre, 180 gün önce dolduğu halde!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
29 Nisan 2012
ANGA, SONER VE BARIŞ’A DA ARKADAŞ OLACAK MI?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 14/03/2012
Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tahliyelerini “tüm” meslektaşları gibi sevinçle karşıladık. Aydınlık okuru olarak haliyle daha ilk cümleye takıldınız, biliyorum… Sait Çakır ve Coşkun Musluk’un ismini niye es geçtiğimi sorguladınız… Haklısınız.
Ancak ben değil “Ahmet ve Nedim’in gazeteci arkadaşları” yani ANGA es geçti! Önceki akşam dört değil, iki tahliye ve sadece kendi tahliyeleri var gibi davrandılar.
Kuşkusuz içlerinde Ahmet Hakan gibi, Ece Temelkuran gibi, Ahmet ve Nedim’den sonra sıranın diğerlerine de gelmesini isteyenler ve bunu dile getirenler vardı. Lafımız, bu duyarlılığı göstermeyenlere…
ANGA’YI ASIL YARIN GÖRECEĞİZ
“Ahmet ve Nedim’in gazeteci arkadaşları”, takdir edelim ki, çok uğraştılar, konuyu hep kamuoyunun gündeminde tuttular. Ergenekon’dan tutuklanan diğer bazı meslek gruplarının gösterdiği dayanışmaya fark attılar. Örneğin askerlerin askerlere desteğine göre çok daha başarılı oldular. Elbette gazeteci olmalarının da avantajlarını kullandılar.
Ancak, bize göre “Ahmet ve Nedim’in gazeteci arkadaşları”nın asıl sorumluluğu şimdi başlıyor.
Bakalım “Ahmet ve Nedim’in gazeteci arkadaşları”, Hikmet ve Deniz’in, ya da Soner ve Barış’ın, hiç değilse Mustafa ve Tuncay’ın arkadaşları da olabilecekler mi?
AKP’NİN RAHATSIZLIĞI
Umarız olurlar. Ancak ilk görüntüler olmayacaklarına işaret ediyor.
Ahmet ve Nedim’in tahliyesini “zaten suçsuzlardı” diye alkışlayan gazeteci arkadaşları, biraz da “geride kalanların asıl suçlu olduğunu” söylemeye getiriyorlar…
Ahmet ve Nedim’in tahliyesini “Türkiye uçurumdan döndü” diye yorumlayanlar, biraz da içeride kalanların Türkiye’yi ilgilendirmediğini dile getirmiş oluyorlar!
Ahmet ve Nedim’in tahliyesini “doğruda direnenler kazandı” diye yorumlayanlar, biraz da içeride kalanların yanlışta direndiğini dile getirmiş oluyorlar!
Ancak bu kirli dokundurmaları yaparken, mecburen, Ahmet ve Nedim’in tutuklu olmasından AKP’nin de rahatsız olduğunu belirtip, asıl gerçeği ortaya koyuyorlar!
AKP – CEMAAT ÇATIŞMASININ YANSIMALARI
“Ahmet ve Nedim’in gazeteci arkadaşları” kadar, Ahmet ve Nedim’in avukatları da şaşkınlar. Haklı olarak “bir önceki duruşmaya göre hukuken ne değişti ki, dün değil de bugün tahliye edildiler” diye soruyorlar…
Nedim Şener’in önceki duruşmalarda sık sık “Gülen cemaati ile bir sorununun olmadığını” söylemesine ek olarak, son duruşmada üye hâkimin “Gülen hakkında kitap yazıp yazmadığı sorusuna” verdiği şu yanıt anlamlı elbette: “Ben Gülen cemaati uzmanı değilim. Kitabımda bu kişiler hakkında ‘tarikat’ adını bile kullanmam. Kendime nasıl ‘terör örgütü üyesi’ denmesinden rahatsızlık duyuyorsam, cemaat diye de yazmam.”
Ancak Nedim Şener’in tersine, Ahmet Şık’ın tahliyeden sonraki ilk sözleri hedefe yönelikti: “Bu komployu kuran, yürüten polisler, savcı ve hâkimler bu cezaevine girecek, burada ben ant içiyorum hepinizin önünde. Onlar buraya girdiğinde bu ülkeye adalet gelecek. O cemaat bağlantılı, çete bağlantılı adamlar buraya girecek.”
Gerçi Ahmet Şık’ın AKP’yi, sadece “bu çeteye cevaz verdiği için, sesini çıkarmadığı için” sorumlu ilan etmesi anlamlı bir eksiklikti, altını çizelim!
ANGA, DAVAYI İZLEYECEK Mİ?
Evet, önceki gün, Odatv davasının sanıklarından, arkadaşları olan Ahmet Şık ve Nedim Şener ile Sait Çakır ve Coşkun Musluk tahliye oldu. Geride kalanlar için duruşma, 3 ay sonraya, 18 Haziran gününe ertelendi.
Bakalım, 18 Haziran günü, o duruşmayı “Ahmet ve Nedim’in gazeteci arkadaşları” da izleyecek mi?
GAZETELER İŞ VERECEK Mİ?
Unutmadan…
Hâkim Ahmet ve Nedim’i tahliye ederken “sakın kanal kanal gezmeyin” uyarısı yaptı. Bakalım Hâkim’in uyarısına Ahmet ve Nedim mi, yoksa o kanallar mı uyacak?
Ve bakalım eski gazeteleri ve kanalları Ahmet ve Nedim’e çalışmaları için kucak açacak mı?
Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Serhan Bolluk’la konuştum dün. İşsiz kalırlarsa şayet, Ahmet ve Nedim kardeşimize kapımız sonuna kadar açıktır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
14 Mart 2012
LAGENDİJK HÂLÂ HADDİNİ ÖĞRENEMEMİŞ!
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 17/10/2011
Cemaatin gazetesi Zaman’da köşe yazan Joost Lagendijk, Medya Derneği’nin düzenlediği “Değişim Sürecinde Medya” seminerinde konuşma yapmış. Konu başlığı “Dış basında ilişkiler” olan Lagendijk, nasıl yapmışsa, konuyu Odatv’ye bağlamış. Lagendijk, Odatv’nin gazeteciliği etiket olarak kullandığını iddia etmiş!
Joost Lagendijk, “gazeteciliği kimin meslek kimin etiket olarak kullandığına dikkat edilmesi gerektiğini” söyleyerek meslektaşlarını uyarmış ve “bu tarz gazetecilik yayınının Batı’da yer bulamayacağını” söylemiş!
Bizim de yazarı olduğumuz Odatv’nin bir internet medyası olduğunun kanıtlanmaya ihtiyacı yok. Türkiye’nin en çok okunan internet medyası olduğunu söylemek, yeterli sanırım.
Ancak şunu sormadan edemeyeceğiz. Odatv gazeteciliği etiket olarak kullanıyor da Lagendijk ne etiketi kullanıyor?
LAGENDİJK’IN ETİKETİ
Malumunuz: Biz onu Türkiye – AB Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı olarak tanıdık. Başbakan Erdoğan’ın AB ile ilgili yalan rüzgârı estirdiği dönemde, hemen her gün hükümete bir talimatı nedeniyle gazetelerin birinci sayfalarında olurdu…
Joost Lagendijk 2006 yılında NTV’nin Brüksel muhabiri Nevin Sungur’la evlendi. 2009 yılında Türkiye – AB Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanlığı görevi tamamlanan Lagendijk Türkiye’de kaldı ve Radikal’de köşe yazarı oldu! 2010 yılında ise cemaatin gazetesi Zaman’a transfer oldu.
Köşe yazarı dediysek, hepi topu iki yıldır yazıyor Lagendijk. Ancak yandaş Medya Derneği’nin etkinliğinde gazetecilere konuşma yapıp, tecrübe aktarıyor nasıl oluyorsa.
Üstelik Joost Lagendijk, Zaman’da yer alan habere göre, meslektaşlarımıza mesleğin inceliklerini de anlatmış. Gazetecileri eleştiren Lagendijk, ABD’deki röportajlarda “iki yıl önce şöyle konuştunuz, şimdi ne düşünüyorsunuz ya da eskiden şöyle demiştiniz” gibi sorular bulunduğunu, ancak Türkiye’de bu tarz soruları göremediğinden yakınmış!
Joost Lagendijk’a bunun birincisi AKP hükümetinin baskısından, ikincisi de hükümete yandaşlık yapma zihniyetinden kaynaklandığını öğretecek halimiz yok! Kendisi gayet iyi biliyor kuşkusuz…
LAGENDİJK’IN DENSİZLİKLERİ
Joost Lagendijk, Türkiye – AB Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı olduğu dönemde, sömürge valisi gibi davrandı:
Türk Ordusu’nu güneydoğuda kışkırtıcılık yapmakla itham etti. Türk Ordusu’nun PKK ile çatışmayı sevdiğini söyledi. Ordu’nun AKP – PKK diyalogunu baltalamak için durduk yere PKK’ye saldırdığını ama PKK’den yanıtı aldığını ileri sürdü. Türk yargıçlarını Hitler’in yargıçlarına benzetti. Türkiye’de görülen davalara müdahil gibi girip çıktı. Ergenekon soruşturmasına destek verdi. Askerlerin gözaltına alınmasının iyi bir şey olduğunu savundu. AB’den tarih istemeye hakkımız olmadığını söyledi. Bölgesel özerkliğin yerinde bir talep olduğunu savundu, tartışılmasını istedi…
Lagendijk, görevdeyken yaptığı bu açıklamalar nedeniyle sık sık “densiz” olmakla suçlandı, “haddini bil” diye uyarıldı! Ancak Joost Lagendijk’in cemaatin kollarında daha da pervasızlaştığı ve haddini hâlâ öğrenemediği görülüyor!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Ekim 2011
HUKUK YOK, FAŞİZM VAR!
Posted by Mehmet Ali Güller in Odatv Yazıları, Politika Yazıları on 14/02/2011
Ergenekon tertibinin en başından beri değişmeyen tek bir hedefi var: ABD’nin bölgesel planlarına direnecek kuvvetleri tasfiye etmek! AKP ve Cemaat de, tertibin sahibi değil, ABD adına uygulayıcılarıdır!
Odatv yöneticileri, “Ergenekon Terör Örgütü” üyesi olmakla suçlanıyorlar! Çünkü Odatv büyüdü, önemli bir kuvvet oldu!
Tertibin uygulayıcılarından, “hukukçuluk” oynayan doğal müttefiklerine kadar tüm kesimlere sesleniyoruz buradan: Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Ayhan Bozkurt, yeni mi üye oldu bu örgüte? Bu isimler, üç yıldır soruşturması süren bir örgüte, sonradan üye olacak kadar akılsızlar mı sizce? Hayır şimdi değil, en başından beri üyeyseler eğer, buysa iddianız, şimdiye kadar neden beklediniz evlerini basmak ve gözaltına almak için?
Kimse kendini kandırmasın. En basit mantık bile, ortada bir örgüt olmadığını, tam tersine, Türkiye’nin ABD karşıtı olan, sağdan sola tüm kesimlerine tertip uygulandığını çırılçıplak göstermektedir! Dahası yaşananlar artık faşizmdir!
Bugüne kadar, “suçları yoksa zaten serbest kalırlar”, “hukuk her şeyi çözer”, “hukuka güvenmek zorundayız” diyerek kendini kandıran (!) ama bu tavırlarıyla tertibe “doğal müttefik” olanlara sesleniyoruz özellikle: Böyle giderseniz, bir gün sıra size de gelecek!
Tarihten de mi ders çıkarmıyorsunuz hiç? Alman Rahip Martin Nemoer’i de mi duymadınız hiç?
“Almanya’da önce komünistleri yok etmek için geldiler. Ses çıkarmadım çünkü komünist değildim. Sonra Yahudileri yok etmeye geldiler. Ve yine ses çıkarmadım. Çünkü Yahudi değildim. Adından sendikacıları yok etmeye geldiler. Ve ses çıkarmadım, çünkü sendikacı değildim. Sonra Katolikleri yok etmeye geldiler. Ve yine ses çıkarmadım. Çünkü ben bir Protestan’dım. Sonra beni yok etmeye geldiler. Ve o an geldiğinde… geriye sesimi duyacak kimse kalmamıştı…” diyen Alman Rahip hiç mi bir şey ifade etmiyor sizin için?
Sizce yaşadığımız şu günler, 1933 Almanya’sına hiç mi benzemiyor?
Sıra ona, şuna, buna, son olarak da sana gelmeden, açmayacak mısın gözlerini?
Cevap ver…
Vicdanına, yarınına, geleceğine hesap ver!
MEHMET ALİ GÜLLER