Öcalan‘ın Nevruz mesajının en dikkat çeken cümlesi, süreci “Eşme ruhu” diye isimlendirmesiydi.
Nedir Eşme ruhu? AKP Hükümeti’nin Süleyman Şah türbesi ve karakolunu Şah Fırat operasyonu ile IŞİD bölgesinden PKK bölgesine taşıma işi!
Öcalan o süreçte yapılan “YPG TSK’ye güvenlik sağladı” propagandasını da içine ekleyerek, “Eşme ruhu” lafıyla Dolmabahçe Mutabakatı’nı da aşarak bir AKP-PKK ortaklığı programı ilan etmiş oldu! Bu programı açalım:
SİLAHLANMA PROGRAMI
1) Eşme ruhu, AKP’nin “Türkiye’yi Kürtlerle Ortadoğu’da genişletmek” dediği programdır.
Davutoğlu‘nun ifadesiyle ABD’nin küresel düzenin altında bir alt düzen kurma işidir. Erdoğan‘ın ifadesiyle “Diyarbakır’ı ABD’nin BOP’u içinde merkez yapma” işidir. ABD’li stratejistlerin ifadesiyle Basra’dan Doğu Akdeniz’e bir Kürt Koridoru inşa etme işidir.
Pratikte AKP Hükümeti’nin komşularına düşmanlığı ve Irak ile Suriye topraklarına göz koymasıdır. Ve son tahlilde Türkiye’nin genişlemesi değil fakat Büyük Kürdistan’ın inşasıyla Türkiye’nin küçülmesidir!
2) Eşme ruhu, PKK’nin silahsızlandırılması değil, tersine yukarıda özetlediğimiz program için daha da silahlanması ve Irak ile Suriye’de namluya sürülmesidir.
3) Eşme ruhu, AKP Hükümeti’nin Eğit-Donat’la, peşmerge eğitimiyle Türk Ordusu’nu ABD projesine eklemleme işidir. Pratikte kaç ÖSO’lunu eğitileceği ve bunların Suriye’ye tehdit oluşturup oluşturmayacağının bir önemi yoktur. ABD açısından asıl mesele TSK’nin projeye eklemlenebilmesidir.
Dolayısıyla AKP-PKK ortaklığıyla yürütülen Açılım’ın gerçekte barışla, silahların bırakılmasıyla, terörün sona erdirilmesiyle hiç bir ilgisi yoktur!
FİDAN’IN FONKSİYONU
Peki madem Öcalan böylesi bir programı ilan etti ve onu “Eşme ruhu” diye isimlendirdi, o zaman neden Erdoğan açıklamadan bir gün önce programın “izleme heyeti” kısmına itiraz etti?
Bu tabloyu AKP’nin bölünmesi ve Davutoğlu-Arınç cephesinin bölünmede ısrar etmesi ile Erdoğan‘ın bölünmeye karşı çıkması diye yorumlayabilir miyiz? Hayır!
Kuşkusuz ortada AKP açısından bir çatlak vardı ama çatlak kontrolün kimde olduğu sorunuyla ilgiliydi, programa itiraz anlamında değil. Açalım:
Erdoğan en baştan beri Açılım’ın bıçak sırtı bir konu olduğunu, iyi yönetilmediği taktirde AKP’yi iktidardan düşüreceğini biliyordu. Bu nedenle Açılım’ı iki taktik üzerinden yürüttü:
1) Açılım’ı dar bir ekiple yönetti. MİT Müsteşarı Hakan Fidan‘ın asıl fonksiyonu buydu ve Erdoğan‘a “sır küpü” olmasının anlamı buradaydı.
2) Önce psikolojik savaş makineleri ile kamuoyu hazırlandı, sonra Açılım’ın ilgili aşaması toplumun önüne getirildi. Erdoğan bu yöntemi “Açılım’ı alıştıra alıştıra, hazmettire hazmettire sürdüreceğiz” diye ilan etti.
Bugün daha iyi anlıyoruz: Erdoğan‘ın Hakan Fidan‘ın MİT Müsteşarlığı’nı bırakarak siyasete soyunmasına itiraz etmesinin esas nedeni buydu. Erdoğan, Öcalan‘la yapılmış “Türk-Kürt federasyonu” anlaşmasını yol kazasız sürdürebilmek için Fidan‘ın fonksiyonunu sürdürmesine ihtiyaç duyuyordu.
ERDOĞAN’IN DENGE HAMLESİ
Gelelim Erdoğan‘ın izleme heyetine neden karşı çıktığına…
Arınç haklıydı, Erdoğan‘ın buna karşı çıkmasının içerik açısından bir mantığı yoktu, zira konu Erdoğan‘ın bildiği bir konuydu. Üstelik izleme heyetinde yer alan isimleri bizzat Erdoğan daha önce Akil Adam olarak seçen kişiydi.
Erdoğan‘ın itirazı içeriğe değil biçimeydi. Anketlerde AKP oylarının istendiği oranda gelmediği, Erdoğan‘ın bu nedenle milliyetçi oylara yönelik hamleler yaptığı bir süreçte AKP Hükümeti’nin “karşılığını almadan” bir tavizde bulunması 7 Haziran’ı daha da sıkıntıya sokardı.
Üstelik Erdoğan Öcalan‘ın 21 Mart mesajını önceden okumuş ve izleme heyeti ile hakikatları araştırma komisyonunun şart olarak masaya getirildiğini görmüştü. Erdoğan‘ın Öcalan‘dan önce ön alıp izleme heyetine itiraz etmesi, 7 Haziran öncesi süreci dengelemek içindi.
Ve Evet Erdoğan kızgındı. Fidan‘ın durumunun belirsiz kaldığı bu bir aylık süreç, 7 Haziran öncesinde işte bu tür krizler yaratmıştı!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Mart 2015