Dün milliyetçilik ve millicilik kavramlarını ele almış ve “Çin’in oruç tutturmadığı yalanı üzerinden neyin hedeflendiğini” de bugün inceleyeceğimizi belirtmiştik.
CIA merkezli bu kampanyanın iki hedefi var:
1) Ankara-Pekin hattına sabotaj.
2) IŞİD’i Sincian-Uygur’a sokarak Çin’i sıkıştırmak.
Bugün Türkiye açısından önemli olan birinci hedefi, yarın da Çin açısından önemli olan ikinci hedefi inceleyeceğiz.
28 ŞUBAT MİLAT
Öncelikle Türkiye-Çin ilişkisine kısaca bir bakalım:
28 Şubat, Türkiye-Çin ilişkileri açısından çok önemli bir dönemdi. 28 Şubat’ta Türk Ordusu silah envanterini çeşitlendirmek amacıyla Çin’e yöneldi. En üst seviye komutan ziyaretlerinin yapıldığı bu süreçte, önemli silah anlaşmaları imzalandı.
Süreç 2002 sonunda AKP’nin iktidara gelmesiyle yavaşladı. Ancak Türk devleti AKP hükümetlerine rağmen başta Sincian Uygur Özerk Bölgesi konusu olmak üzere Ankara-Pekin arasındaki özel dosyalara olumlu bakışını korudu.
Çin’in dünya ekonomisinin ana motoru haline gelmesi ve ticaretin merkezinin Asya Pasifik’e kayması, tüm dünya ülkeleri gibi Türkiye’yi de etkiledi. Dünyanın merkezi batıdan doğuya kayarken, Türkiye de o yöne doğru hareket etmeye başladı; Erdoğan rejimi ise ters yöne kürek çekti.
ERDOĞAN’IN PAZARLIK KARTI
Bu doğal akış, ABD’yi 2010 yılında Asya-Pasifik merkezli bir güvenlik doktrini ilan etmeye götürdü. ABD, başta Japonya ve Güney Kore olmak üzere bölgedeki müttefiklerine dayanarak Çin’i çevrelemeye çalıştı.
Türkiye ise bu süreçte hem Rusya ile hem de Çin ile çeşitli alanlarda “zorunlu” yakınlaşmaya girdi. Zorunlu diyoruz çünkü dünyanın ağırlık merkezi yer değiştiriyordu ve bu da yeni ilişkiler, yeni işbirliği alanları oluşturuyordu.
Ayrıca bu zorunluluk Erdoğan için bir avantajdı; Çin’le işbirliği ABD’yle ilişkisinde bir pazarlık kartı olabilirdi. Oldu da!
Ankara Pekin’le Füze Savunma Anlaşması yaptı ama bir türlü imzalamadı. Anlaşmanın imzalanması iki nedenle sürekli erteleniyordu: Birincisi ABD’nin ve NATO’nun Ankara’ya baskısı nedeniyle, ikincisi de Erdoğan’ın bu imzayı iktidarını korumak adına ABD’yle pazarlığının bir kartı olarak kullanması nedeniyle…
Erdoğan’ın 28 Temmuz’da Çin’i ziyaret edecek olması, bu tablo nedeniyle önem kazanıyor. Gerçi bu ziyaret sonbaharda Türkiye evsahipliğinde yapılacak G-20 zirvesinin hazırlığı için olsa da, eldeki dosyalar nedeniyle ayrıca önemlidir.
TÜRK MİLLETİNİ ÇİN’E KIŞKIRTMAK
Gelelim Sincian-Uygur konusuna…
Sincian-Uygur Özerk Bölgesi, Çin ile Türkiye ilişkilerini sabote etmenin bir aracı olarak kullanılıyor. Ankara ne zaman Pekin’le bir yakınlaşma sürecine girse, Türkiye’deki NATOTürkçü kesimler sahaya sürülüyor ve “Doğu Türkistan’da kızıl katliam var” yalanıyla Türk milleti Çin’e karşı kışkırtılıyor.
Bu yalanlarla neyin amaçlandığını en iyi Erdoğan’ın yakın destekçilerinden Rasim Ozan Kütahyalı veriyor: “Doğu Türkistan konusunda olduğu gibi ABD ile ortak olduğumuz mevzu da çok sayıdadır. Türkiye ve ABD müttefik iki ülkedir. Bu dönemde müttefik ilişkilerimiz daha da derinleşmelidir. Geçmişte olanların üstüne sünger çekilmelidir. ABD ile ortak noktalarımızı genişletmeliyiz. Hele ki Çin terör devleti konusunda ise ABD ve Türkiye tam anlamıyla stratejik müttefiktir. Bu noktada birbirine en çok ihtiyaç duyan iki devlettir” (Sabah, 5 Temmuz 2015).
Çin düşmanlığı kampanyasının iki hedefinden birincisini bugün bitirirken çok önemli bir ayrıntıya dikkat çekelim: Genelkurmay karargahının resmi internet sitesinde Suriye sınırında yakalanan Çin vatandaşları için “Doğu Türkistan uyruklu” ifadesinin kullanılması yanlıştır. Doğu Türkistan diye bir yer yoktur, orası Çin’in Sincian-Uygur özerk bölgesidir.
Ülkemizin bir bölümünden “Kuzey Kürdistan” diye adım adım bahsedilmeye başlandığı bir süreçte çok daha dikkatli isimlendirmeler kullanmalıyız!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
7 Temmuz 2015