Bölgede iki cephe var:
1) Suriye’yi parçalamayı ve Amerikan koridoru inşa etmeyi hedefleyen Atlantik cephesi.
ABD son olarak AKP Hükümeti’ni de “önce IŞİD” perspektifli stratejisine ikna ederek bu cephenin etkili hamlesini başlatmış oldu.
ABD, İngiltere, Fransa, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün ve İsrail’den oluşan bu cephe, Suriye’nin kuzeyinde ve güneyinde güvenli bölgeler inşa ederek adım adım Esad‘ı devirmeye ve Suriye’yi konfederal bir ülkeye dönüştürmeye çalışıyor.
2) Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğünü korumayı esas alan Bölge cephesi.
Rusya Moskova konferansı girişimi ile Şam yönetimini ve muhalefeti biraraya getirerek siyasi çözümü zorluyor.
Rusya, Çin, İran, Irak, Suriye ve Lübnan’dan oluşan bu cephe, Suriye’nin siyasal birliği ve toprak bütünlüğünün özel olarak Beşar Esad’ın ve genel olarak BAAS rejiminin ayakta kalabilmesine bağlı olduğunu saptayarak buna uygun yığınak yapıyor.
KÜRT ÖRGÜTLERİNİN DURUMU
Devletler açısından tablo bu. Peki örgütler açısından durum ne?
Barzani, Erdoğan‘la yaptığı ve “50 yıllık anlaşma” değerinde nitelediği özel anlaşma gereğince Atlantik cephesinin aktif unsuru olarak hareket ediyor.
PKK ise ABD’nin stratejik aracı olarak çarpışmanın bu aşamasında çok boyutlu kullanılıyor: Hem diplomatik kulvarda Suriye’deki kantonların tanınmasında, hem örgütsel kulvarda yerine PYD’nin kurumsallaştırılmasında, hem de askeri kulvarda Erdoğan’ı baskılayan milli kuvvetlerin yatıştırılmasında…
AKP Hükümeti’nin HDP üzerindeki PKK baskısını hafifletme, HDP’yi ayrıştırma ve Öcalan’ı yeniden tek adam pozisyonunda rahatlatma çizgisi izlediğini anımsatalım.
İran, bölgede belirleyici bir kuvvet olmanın sağladığı çoklu manevra kabiliyetiyle PKK’nin tümden bir ABD aracı olmasındansa, ondan olabildiği kadar yararlanmayı esas alan bir çizgi izliyor. Zira Irak’ın kuzeyi Tahran için aynı zamanda Şam’a yardım götürebilmesinin sahasıdır.
Yine Rusya da, ABD’nin IŞİD’den boşaltılarak bölgeleri Kürt örgütlerinin egemenliğine devretme stratejisini görerek, Kürt örgütleriyle bağ kurmayı, yapabildiği kadarıyla yönlendirebilmeyi esas almaktadır. Zaman zaman Kürt örgütlerinin Moskova’ya çağrılması ve istişarelerde bulunulması, bakalım ne derece etkili olacak?
ERDOĞAN-BARZANİ ANLAŞMASI
Peki bu karışık tablo şu aşamada sahaya nasıl yansıyor? Cepheleşmenin sahadaki cisimleşmiş hali nasıl seyrediyor?
Tam bu noktada iki açıklamaya dikkatinizi çekmeliyim:
1) Irak Kürt Bölgesel Başkanlığı yani Barzani, PKK’nin bölgeden çekilmesini istedi!
2) Irak Başbakanı Haydal İbadi Ankara’nın Kuzey Irak’a hava harekatına karşı çıkarak “PKK Irak’ta değil, Türkiye’de” dedi!
Bu iki açıklama şu bilgilerle birlikte önemlidir:
Erbil ile Bağdat arasında yapılan petrolün paylaşımıyla ilgili anlaşma bir türlü uygulanamıyor. AKP Hükümeti ise Barzanilerin 50 yıllık anlaşma değerinde dediği o özel anlaşmayı uygulayacağını, yani yeniden Kuzey Irak petrollerini Barzani adına alıp satacağını Erbil’e müjdeledi!
Bu, pratikte Erbil’i Bağdat’tan koparma, yani “resmi Kürdistan” demektir ve Erdoğan‘ın buradaki rolü tarihe kaydedilmektedir!
İşte İbadi de bu gelişme nedeniyle Erdoğan‘ın PKK’yi vuran ama Barzani‘yi Bağdat’tan koparan ve resmileştiren hamlesine itiraz etmektedir.
Tam bu noktada Bruegel‘in yayımladığı “AB-Türkiye Stratejik Gaz Ortaklığı Raporu”nun güncellenmiş haline bakmalıyız. Ukrayna krizi nedeniyle enerjide oluşan Rusya boşluğunun nasıl doldurulacağını esas alan rapor, tedarikçilere iki yeni aktör ekliyor: İran ve Kuzey Irak!
Yani Barzani petrollerinin ve doğalgazının Türkiye üzerinden Batı’ya sevkedilmesi meselesi koridor çarpışmasının petropolitiği olarak önümüzde duruyor.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
3 Ağustos 2015