1 Kasım seçim sonuçları partiler açısından değişik boyutlarda inceleniyor. Biz farklı olarak dış politikaya etkisini, Suriye’ye ve Türk-Amerikan ilişkilerine etkisini inceleyeceğiz.
Önce bir saptama yapalım.
Israrla vurguladık: “Erdoğan bitti”, “ABD Erdoğan’ın üstünü çizdi” gibi tezler hem doğru değil, hem de iç politik mücadeleye bir yararı yok. Tersine bu yanlış yaklaşım, siyaseten Erdoğan’ı hedef almak yerine, ona alternatif olacağı varsayılan kuvvetlere vurmaya yol açıyor.
Tez iki nedenle yanlış; birincisi ABD’nin öyle eskisi gibi birinin üzerini çizme kudreti yok, ikincisi ABD’nin asgari yüzde 35 tabanı olan bir kuvvetten vazgeçme lüksü yok. Kimi çıkışları hoşuna gitmese de, onunla çalışmayı sürdürür, yararlanmaya bakar.
AKP ABD’NİN YÖRÜNGESİNDE
Nitekim öyle yaptı. Bu süreçte Erdoğan Washington’un istediklerini önemle oranda verdi: Suriye krizinde Atlantik Cephesi içinde yer aldı, ABD’nin IŞİD’le mücadele koalisyonuna katıldı, Eğit-Donat programını uyguladı, İncirlik’i ve birkaç üssü Pentagon’a açtı, silah alımını sürdürdü, NATO’nun mukabele gücü için öne atıldı, ABD adına asker gönderilmesi gereken ülkelere asker göndermeyi sürdürdü vs.
Arada problemler yok mu? Elbette var. Örneğin Suriye’nin kuzeyi için planlanan güvenli bölge konusunda PYD-YPG nedeniyle pürüzler çıkardı. Örneğin Çin’le Füze savunma sisteminde anlaşarak ama yaklaşık iki yıldır anlaşmayı imzalamayarak, bunu Batı’yla ilişkilerinde pazarlık kartı haline getirdi. Örneğin Türk Akımı konusunu da aynı yaklaşımla ele aldı.
Ancak ABD basit hesap yapmaktadır ve terazinin kefelerine bakmaktadır. AKP Hükümeti’nin yönettiği Türkiye’nin Ortadoğu stratejisi içerisinde kalmasını esas görmektedir.
RUS KARŞITLI ÜZERİNDEN AMERİKANCILIK
Nitekim AKP Hükümeti ABD açısından en önemli işlevini 30 Eylül sonrasında ortaya koydu. Ne yaptı? Moskova’nın Suriye’de askeri operasyonlar başlatması karşısında ülkeyi Rus karşıtlığı üzerinden daha da ABD’ye yapıştırdı!
Bu noktada PYD karşıtlığını tek ve esas ölçüt alan yaklaşım sorunluydu. PYD’nin karşısında konumlanmaktan daha önemlisi temel eksende ne tarafta bulunulduğuydu. Yani Ankara, ABD-Suudi Arabistan-Katar-İsrail cephesinde mi, yoksa Rusya-İran-Suriye cephesinde mi yer alıyor? Asıl önemlisi burasıdır.
Atlantik Cephesi’nde yer almak stratejik düzlem içinde, PYD karşıtlığı ise taktik düzlem içinde ele alınacak meselelerdi. Ve taktik düzlem, stratejik düzlemin altındaydı.
Washington bu nedenle TSK’nin PKK’ye operasyonlarını “Türkiye’nin kendini savunma hakkı” olarak yorumladı ve bunu Suriye’deki hedefinde kullanmaya çalıştı.
ABD İÇİN ‘YENİ AÇILIM’ ZEMİNİ OLUŞTU
İşte 1 Kasım seçimleri ile AKP’nin yeniden 2011’deki gücüne ulaşması ve tek başına iktidar olması, tam da bu noktada ABD için fırsatlar doğurdu. Şöyle:
1) 1 Kasım, 7 Haziran süreciyle kesintiye uğrayan “Başkanlık-Özerklik” eksenli Erdoğan-Öcalan anlaşması için yeniden zemin yarattı.
Zira masada yüzde 13 oyu ile “şımarmış” bir HDP yerine, TSK operasyonuyla “burnu sürtülmüş” bir PKK ve 10,7’ye geriletilerek “terbiye edilmiş” bir HDP olacaktır. Erdoğan, en güçsüz olduğu şartlarda rakibiyle masaya oturacaktır.
Washington bu “yeni Açılım” için hazırlıklara başladı bile…
2) 1 Kasım, Erdoğan-Davutoğlu ikilisi için Suriye konusunda daha agresif davranmaya olanak yarattı. İkili, kendisini Suriye konusunda frenleyen güçlerle artık daha rahat başedebilecek.
Rusya’nın yaratttığı fırsat ile Türkiye’yi yanlış dış politikadan yumuşak geçişle kurtarmak yerine, doğası ve ilişkileri gereği, daha da ABD’ye çıpalayan AKP Hükümeti’nin bu yeni avantajı, ABD için farklı hedeflerle değerlendirilecektir.
a) Bunlardan ilki, Türkiye’nin PYD-YPG ilişkisidir. AKP Hükümeti yeni dönemde bu kırmızı çizgisini, iç politikadaki “yeni Açılım” sürecine paralel olarak değşiştirebilecektir.
b) İkinci olarak da, ABD, Türkiye’ye Suriye’de kara gücü olma konusunda daha rahat baskı uygulayabilecektir.
ASIL MÜCADELE ŞİMDİ BAŞLIYOR
Kuşkusuz Rusya’nın ağırlık koymasıyla inisiyatifin Bölge Cephesi’ne geçtiği bir süreçte ABD’nin işi hâlâ çok zordur. Ancak Erdoğan‘ın saltanatı karşılığında vereceği askeri destek, dengeleri değiştirebilecek ve bölgeyi ABD’nin istediği gibi daha da karışık hale getirebilecektir.
O nedenle “seçmen” ya da muhalefet partileri için asıl mücadele şimdi başlamaktadır. Yüzde 49,5 oy ile ihtiraslarını motive eden Erdoğan-Davutoğlu’nun frenlenmesi diye çok önemli bir sorun vardır artık.
Bu sorunla alanlarda ve halkla birleşerek mücadele edilmelidir!
Bu noktada kuvvet biriktiren ve sağlam politikalar üretebilen odak, geleceğe damga vuracaktır.
Mehmet Ali Güller
2 Kasım 2015
#1 by Gaye on 02/11/2015 - 23:55
siz yazdınız da dinleyen kim? bunun tartışmasını bile yaptırmadılar!