Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek‘in bugün Aydınlık‘taki köşesinde bahsettiği arkadaşı benim. Genel Başkan Perinçek o soruları bana sordu. Yalnız köşesindeki sırayla değil!
Perinçek’in “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ABD’nin ‘kara gücüm’ diye ilan ettiği PKK Terör Örgütüne karşı mücadelesi, haklı savaş mıdır, haksız savaş mıdır?” sorusuna köşesinde yazdığı gibi “Böyle soru olmaz, bu konuda siyah ile beyaz olmaz” yanıtı vermiş değilim. Dahası bunu soru kabul edip, yanıt vermiş bile değilim! Zira bırakın bir Vatan Partisi üyesini, herhangi bir vatandaş bile bu konuda “haksız savaştır” diye düşünmez.
Benim bu soruya verilmiş gibi yazılan yanıtım, gerçekte Perinçek‘in “Bu savaş Saray Savaşı mı Vatan Savaşı mı?” sorusuna verdiğim yanıtın bir parçasıdır. Ve bu soru, ikinci değil, gerçekte birinci sorudur!
Kendisine özetle bu konuda birkaç makale yazdığımı, orada da görüleceği üzere sürece ne vatan savaşı ne de saray savaşı dediğimi belirttim. Gerekçelerimi de şöyle anlatmaya çalıştım:
“Meseleyi ‘ya vatan savaşı ya saray savaşı’ diye bir ikileme sıkıştırmak siyaseten doğru değil. Meseleyi böyle koymak, pratikte ‘ya AKP ya HDP’ demektir aynı zamanda…”
KABUL EDİLEMEZ SORULAR
Genel Başkan Perinçek bunun üzerine köşesinde ilk soru diye yazdığı o soruyu sordu: “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ABD’nin ‘kara gücüm’ diye ilan ettiği PKK Terör Örgütüne karşı mücadelesi haklı savaş mıdır, haksız savaş mıdır?”
Bu soruyu yanıtlamadım haliyle. Kendimi bu sorunun muhatabı saymadım. Zira tartıştığımız şey TSK’nin operasyonunun haklı olup olmadığı değil ki! Ayrıca TSK’nin operasyonu “haksız” olabilir mi? Bundan şüphe edilebilir mi? Ayrıca onca yazdığım makale ortadayken böyle bir soruya muhatap olmak da ağırıma gitti…
O nedenle Genel Başkan’ın araya koyduğu bu türden soruları değil, tabi o esnada ne kadar mümkünse, esas soruyu yanıtlamaya çalıştım. Dilimin döndüğünce “ya o, ya bu” şeklindeki bakış açısının her zaman doğru olmayacağını, “ya siyah ya beyaz diye birşeyin olmadığını” söyledim. Hatta Başkan’ın ısrarlı soruları arasında, kendisine bir yıl önceki IŞİD tartışmamızı da anımsatmaya çalıştım. Bir yıl önce Kobani olaylarında da meseleyi “ya IŞİD ya PKK” diye koyduğunu, “Kobani’de piyon savaşı” yazısında “Türkiye ile ABD’nin IŞİD ve PKK üzerinden çarpıştığını” savunduğunu anımsattım.
Genel Başkan en sonunda köşesinde de belirttiği şu soruyu da sorunca, tartışmayı üzülerek sonlandırdım: “Mehmetçik teröristleri etkisiz hale getirdiği zaman mı seviniyorsun, yoksa teröristler Mehmetçiği şehit ettiği zaman mı?”
Böyle bir soru olabilir mi? Böyle bir soruya yanıt verilir mi? Makalelerim ve kitaplarım ortadayken, 25 yıllık Aydınlıkçı kimliğim ortadayken, böyle bir soruya muhatap olmak acı…
SAFLARI BÖLEN SORU
Genel Başkan’ın bu tartışmayı Aydınlık‘ın sayfasına ve kamuoyuna açması iki bakımdan yararlı oldu.
Birincisi bu meseleyi enine boyuna tartışalım ve partimiz için yararlı sonuçlar çıkaralım. Mesele kimin süreci doğru saptayıp saptamadığı değildir. Yanlış çıkmayı isterim; çünkü benim yanlışım beni bağlar, ama Genel Başkanımızın yanlışı hepimizi, Türkiye’yi bağlar.
Bu konuda şimdilik özetle şunları söyleyeceğim: Süreç ne vatan savaşıdır, ne de saray savaşı. Süreç iç içe geçmiştir; TSK için vatan savaşıdır, Erdoğan için saray savaşı. Erdoğan TSK’nin vatan savaşı üzerinden kendi saltanatını inşa etmektedir.
O nedenle sürecin bütününe birden vatan savaşı demek de yanlıştır, saray savaşı demek de…
Süreçten kimin nasıl yararlandığıdır önemli olan: 7 Haziran’da başkanlık hayali ortadan kalkan Erdoğan, 1 Kasım sonrasında yeniden bu olanağa kavuşmuştur! Rejimi yıkma şansı bulmuştur yeniden! Asıl mesele budur.
Erdoğan‘ın “400 vekil olsaydı bunlar yaşanmazdı” demesi aslında sürecin “kendisi açısından” ne olduğunu zaten anlatmaktadır. Yine 1 Kasım sonuçları belli olduğunda bir AKP’li yetkilinin “artık şehit gelmeyecek” demesi de sürecin “AKP açısından” ne olduğunu anlatmaktadır.
Yeri gelmişken belirtelim. Biz meseleyi bu zeminde tartışsak bile, TSK buna “vatan savaşı” değil “terörle mücadele operasyonu” demektedir. Zira vatan savaş demek, PKK’ye statü atfetmektir aynı zamanda. Tabi Perinçek buna TSK’nin ABD ile savaştığını düşündüğü için savaş demektedir.
Ancak mesele o noktada da tek boyutlu değildir. Hepsi bir yana, şu soru bile yeterlidir: ABD’yle savaşan bir ülke, ABD’ye üslerini açar mı?
Tersine AKP iktidarı Suriye’de ABD’yle birlikte hareket etmekte ve Rusya’ya karşı konumlanmaktadır! Asıl belirleyici eksen budur.
Diğer yandan 24 Ağustos tarihli “Beyaz Saray Savaşı” başlıklı makalemizde de belirttiğimiz gibi, meseleyi “ya vatan savaşı ya saray savaşı” ikilemine sokmak ABD’ye yaramaktadır, AKP ve HDP’ye yaramaktadır ve daha önemlisi AKP-HDP karşıtı Cumhuriyetçi safları bölmektedir. Nitekim bu ikilemde ısrar, kemalist-devrimci sanatçıları ve aydınları bile geçen süreçte bölmüş, ayrı ayrı bildirilerle karşı karşıya getirmiştir.
Önümüzdeki günlerde daha ayrıntılı tartışacağız. Örneğin PKK’nin 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra “baraj” gerekçesiyle neden ateşkesi bozduğunu, Suruç katliamından sonra iki polisi uykusunda şehit etmesini sorgulayacağız. ABD’nin ana hedefi gereği stratejik ve taktik araçlarını gerektiğinde çarpıştırarak nasıl kullanabildiğinin üzerinde duracağız. ABD’nin “kara gücü” ilan edilen PYD’nin neden Türkiye’nin terör örgütü listesinde olmadığını sorgulayacağız. PKK’nin mi, yoksa ABD’nin mi baş düşman olduğunu tartışacağız. İncirlik’i, üsleri, TSK’nin Irak’ta IŞİD’e karşı kara gücü yapılma planlarını konuşacağız.
ÜLKEMİZ VE PARTİMİZ KAZANIR
Gelelim Genel Başkan’ın bu tartışmayı Aydınlık‘ın sayfasına ve kamuoyuna açmasının ikinci yararına…
Doğu Perinçek, yazısının son bölümünde bu konudan hareketle şöyle demektedir: “Aydınlık gazetesinde böyle bir özgürlük de olamaz.”
Perinçek‘in bu sözleri, Aydınlık‘ta neden yaz(a)madığımın da yanıtı oldu. 10 Ağustos’tan beri Aydınlık‘ta yaz(a)mıyorum ve okurlarımın sorusunu da yaklaşık üç aydır geçiştiriyorum. Perinçek‘in satırları bu bakımdan da yararlı oldu.
10 Ağustos’ta yaptığımız gazete temel örgüt toplantısında, kimi yönetici, editör, muhabir arkadaşlarımız, Doğu Perinçek‘in bu konudaki görüşünden hareketle, gazetenin tek sesli olması gerektiğini, benim yazılarımın tek sesliliği bozduğunu belirttiler. Ben de arkadaşlarımın bu kararına saygı duyarak, yazmaya ara verdim. Bu konu da böylece açıklığa kavuşmuş oldu.
Bitirirken belirteyim: Bu meseleyi sağlıklı tartışırsak, önce ülkemiz, sonra da partimiz kazanır!
Mehmet Ali Güller
6 Kasım 2015
#1 by cumhuriyetciyorum on 06/11/2015 - 10:23
Yazılarınızı yeniden Aydınlık’ta görmeyi dilemekten başka bir şey gelmiyor elimden.
#2 by şahin soysal on 06/11/2015 - 10:30
Bir görüşe ne kadar çok ‘hayır’ derseniz ufkunuz o kadar çok daralır.
M. ALi Bey sizi hep takip ederim. mümkün olduğunca ‘hayır’ demeyen bir özelliğiniz olduğunu düşünüyorum. O nedenle de bu konudaki yaklaşımınız bana daha isabetli ve olgun geliyor.
Siz yazmaya biz takip etmeye devam edelim.
syg
#3 by abrek on 06/11/2015 - 11:01
“TSK için vatan savaşıdır, Erdoğan için saray savaşı. Erdoğan TSK’nin vatan savaşı üzerinden kendi saltanatını inşa etmektedir.”
aynı şeyi soyluyoruz halbu ki..
mucadele vatan savası hattındadır.. tayyiplerde bunun ruzgarına kendilerini bırakıp nemalanma peşindedir.. butun mesele bu.. bunu zaten başkan da belirtiyor.. bence biraz komplekslerimiz baskın cıkıyor.. “evet, bu vatan savasıdır” diye bagırmaya utanıyuruz sanki..
#4 by Fuat Akman on 06/11/2015 - 11:15
Mehmet Ali Bey, açıkçası böyle bir soruya muhatap olmanızın bile, size karşı yapılan büyük bir ayıp olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncemi Sayın Perinçek’e de bir mail atarak ilettiğim için buraya yazabilirim sanırım.
#5 by Fehmi Köfteoğlu on 06/11/2015 - 12:10
Evet Sevgili Mali
Yazında belirttiğin, konuyla ilgili gelişmeleri daha iyi değerlendirebilmek için bu başlıkların ivedilikle tartışılmasına gereksinim var, bu, kafa bulanıklığının giderilerek olay ve gelişmelere daha geniş açıdan ve çok yönlü bakmayı sağlayacak
Önümüzdeki günlerde daha ayrıntılı tartışacağız. Örneğin PKK’nin 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra “baraj” gerekçesiyle neden ateşkesi bozduğunu, Suruç katliamından sonra iki polisi uykusunda şehit etmesini sorgulayacağız. ABD’nin ana hedefi gereği stratejik ve taktik araçlarını gerektiğinde çarpıştırarak nasıl kullanabildiğinin üzerinde duracağız. ABD’nin “kara gücü” ilan edilen PYD’nin neden Türkiye’nin terör örgütü listesinde olmadığını sorgulayacağız. PKK’nin mi, yoksa ABD’nin mi baş düşman olduğunu tartışacağız. İncirlik’i, üsleri, TSK’nin Irak’ta IŞİD’e karşı kara gücü yapılma planlarını konuşacağız.
#6 by Eylem on 06/11/2015 - 12:18
ABD nin en büyük hedefi TSK ve Vatan Partisidir, bunun göstergesi Ergenekon davası başta, diğer kumpas davalarıdır. Amaç TSK yı bölmektir. TSK Ergenekon ve diğer davalar ile bölünseydi; yani bu davalara karşı çıkarak muazzaf askerler kazan kaldırsaydı, bölünme kaçınılmaz olurdu. Bugünde durum aynı, amaç gene TSK yı bölmektir. TSK bunların hepsini değerlendirmekte ve oyunu görmektedir. TSK bölünürse, Türkiye bölünür. Türkiye´deki merkezi güç yanlızca TSK dir. İktidar merkezi tek güç değildir. ABD Türkiyeyi bu noktadan hedef almaktadır. Defalarca iktidar oluşturan ABD, Türkiyede kendine tam bağlı bir merkezi güç yartamamaktadır. Kenan Evrenlere dahi bunu yaptıramamıştır. Özal iktidarıyla ortadoğudaki işlerini iktidara yaptırmaya kalktığında ordu direnmiştir. ABD nin Türkiyede istediği tek şey ülkeyi bölmektir. Bu siyaseten mümkündür, ancak merkezi otoriteyi yani gerçek güç merkezini bölememektedir. İŞiD ile PYD yi çarpıştırırken amaç; TSK yı iktidarın ilk başlarda yaptığı gibi İŞiD´i kollamaya alcağı düşünülmüştü, İŞiD Türkiyede kanlı eylemler yapacak, TSK buna sesiz kalacak ve halkın tepkisi İŞiD üzerinden TSK ya yönelecekti, ancak TSK tüm bu oyunları bozdu( Suruç katliamı). Öncelikle Türkiye topraklarında PKK-İŞiD çatışmasının önü kesildi. ABD yeni bir hamleyle Ankara saldırısı ile bu süreci yeniden olgunlaştırmaya çalıştı, bunda da başarılı olamadı. Evet bir `Vatan Savaşı` içindeyiz bunu farkına varamazsak, parsayı AKP toplayacakdir ve seçimlerle topladı. AKP ye rağmen TSK Vatan Safasını devam etirecek, halk desteği TSKnin durumunu netleştirecek.
#7 by rana pamir on 06/11/2015 - 12:24
Israrla her sorunu ikili bir tahteravalliye oturtmak ve okurları , parti tabanını bu ikilemin içinde tutmak, öncelikle okuru ve tabanı yönlendirmek , düşünme matematiğini yok etmek ve parti tabanına “sığlığı” tavsiye etmektir. Ve hem bu ikilemin bir tarafı olmak hem de bu ikilemin dışında 3., 4., 5. seçenekleri düşünmek partililer arasında bölünmeye sebep olmaktadır. Bu yazıda Doğu Perinçek’in size yönelttiği “Mehmetçik teröristleri etkisiz hale getirdiği zaman mı seviniyorsun, yoksa teröristler Mehmetçiği şehit ettiği zaman mı?” sorusu aslında tam da bu yönde bir çalışma olup, M.A. Güller’e yöneltilmiş son derece haksız, mesnetsiz ve olumsuz yönlendirme sağlayacak kasıtlı bir sorudur.
TSK konusunda sürekli ve düzenli yapılan “vatan savaşı” konusu başka bir zihin bulandırma başlığıdır. TSK Türk halkının silahlı gücüdür , elbette Türk halkı adına ve yararına savaşacaktır. Ancak TSK ‘ne ve kararlarına yön verenlerin TSK’nın özüyle aynı nitelikte olmaması bizlerde kaygı yaratmaktadır. Mesela Türk askerinin başına çuval geçiren bir ABD generalinin elinden Kara Kuvvetleri Komutanı iken onur madalyası alan bir Genelkurmay Başkanı nasıl olacak da ABD’ye karşı savaşacaktır ,anlamam mümkün değil. Mesela, TSK’nın silah ve mühimmatlarının ağırlıklı kısmını karşılayan ABD , kullanım olanaklarını da belirlerken nasıl olacak da bu TSK ABD’ye karşı savaşacaktır? Zir Vadisi operasyonunda kumpası kuran polislerin ses kayıtlarında kumpası kendilerinin yaptıklarına dair açık ifadeleri olduğu halde hâlâ o subayına sahip çıkmayan ve dava açan Genelkurmay mı ABD’ye karşı savaşacaktır? 29 Ekim kutlamalarında Başbakan’ın eşini elini göğsüne koyarak selamlayan Genelkurmay Başkanı mı ABD’ye karşı savaşacaktır?
Türkiye’de yaşanan iç politika gelişmelerini ancak dış politikaya bakarak çözebileceğimize ve önceliğin dış politikada olduğuna inanarak, Sayın M.A.Güller’in dış politika konularındaki analizlerini son derece titizlikle izlemekte ve yanılmadığını gözlemlemekteyim. Aydınlık ‘ta yazmanızın engellenmesi ise başlı başına bir vehamet.. “Bir politikamız var ve dışına çıkamayız “diyorlarsa şayet, daha önce ipe sapa gelmez yazarların ne işi var bu gazetede dediğimizde “her görüşe saygılıyız” cevabını alıp, “tarafsız olacaklarsa ve kitleye sesleneceklerse, parti yayın organı gibi davranmayacaklarsa haklılar” deyişimiz bizim saflığımızdan olsa gerek..
Siz yazmaya ve doğruları söylemeye devam edeceksiniz Sayın Güller.. Ve biz doğruya sahip çıkmaya devam edeceğiz.. Kaleminize , aklınıza, bilginize, yüreğinize güvenerek selamlıyorum sizi.
#8 by Subutay Selanikli on 06/11/2015 - 15:18
Sarayın amacı ve olayı kendi çıkarları doğrultusunda kullanması doğru yapılan işin doğruluğunu değiştirmez. Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir. Perinçek’ ve Güller esasta tamamen aynı şeyi söylediklerini düşünüyorum.
Değerli Güller mühendis olması nedeniyle olaya teknik açıdan, Perinçek ise felsefi ve siyasi açıdan yaklaşıyor kanaatimce. Soruna Güller gözünden teknik olarak yaklaşırsak; 3 boyutlu uzayda farklı düzlemlerde süren bu tartışmanın iki boyuta yani izdüşüm düzlemine indigenmesi durumunda söylemler arasında hiç bir fark yok. Bakılan açıdan gözlemlenen farklar olayları ve sonuçları değiştirmiyor.
Elbette bu tartışmanın daha önceki yaklaşım farklılıklarının getirdiği geçmişten soyutlanması mümkün değildir. Değerli Perinçek’in bu yazının konusu olmayan, tartışılabilir yaklaşım ve çıkarımları olması da muhtemeldir. Sürdürdüğü mücadelesini ve davasını büyük bir özveri ile sahiplenmesinin bazı konulara bakış açısına olumsuz tesir etmesi de olasıdır. Ama Perinçek’in yıllardır davasına verdiği emek onu Güller’e göre şüphesiz bir basamak yukarıda tutar.
Başka bazı yaklaşımlarında kendisini son derece haklı görmeme rağmen değerli Mehmet Ali Güller’i bu konuda haksız görüyorum. Ne yazık ki konuyu kişiselleştiriyor. Onun gibi kıymetli bir mütefekkirin bazı sorular karşısında takındığı “muhatap almam, bu soruya cevap vermem” gibi tepkileri de buna işaret ediyor.
Sonuç olarak bu tartışma anlamsızdır, üzerinde kafa yorulacak çok daha önemli sorunlar varken boşa zaman harcanmasıdır.
Güller’in gazetede ilgiyle okuduğumuz çözümleme ve çıkarımlarına en kısa zamanda devam etmesini diliyorum.
#9 by Misafir Yurtsever on 06/11/2015 - 21:08
Mehmet Ali Güller haklı. Perinçek de:) RTE, TSK’nın Vatan Savaşı üzerinden Saray Savaşı yapıyor. Bu doğru. Ama Saray Savaşına karşı çıkacağız diye Vatan Savaşı’nı mı engelleyeceğiz? Tabii ki Mehmet Ali bunu söylemiyor. İkisinin atbaşı yürüdüğünü söylüyor ki bu doğru. O yüzden iç içe geçmiş. Sade halkımızın, RTE düşmanlığı yüzünden, Vatan Savaşına da karşı çıkma riski var. Bunu engellemeye çalışıyor Perinçek. Çok arkadaşımızın da kafası karışıktı. Öncelikleri belirleyememekten ötürü. Satranç tahtası üzerindeki oyunu oynayanlara ve diğer elemanlara bakmak lazım. Oyunu RTE oynamıyor. ABD-İsrail-İngiltere-AB’nin bir bölümü ve Rusya-Çin-İran-Suriye ve kismen de Irak.
#10 by Misafir Yurtsever on 06/11/2015 - 21:09
Mehmet Ali haklı. Perinçek de:) RTE, TSK’nın Vatan Savaşı üzerinden Saray Savaşı yapıyor. Bu doğru. Ama Saray Savaşına karşı çıkacağız diye Vatan Savaşı’nı mı engelleyeceğiz? Tabii ki Mehmet Ali bunu söylemiyor. İkisinin atbaşı yürüdüğünü söylüyor ki bu doğru. O yüzden iç içe geçmiş. Sade halkımızın, RTE düşmanlığı yüzünden, Vatan Savaşına da karşı çıkma riski var. Bunu engellemeye çalışıyor Perinçek. Çok arkadaşımızın da kafası karışıktı. Öncelikleri belirleyememekten ötürü. Satranç tahtası üzerindeki oyunu oynayanlara ve diğer elemanlara bakmak lazım. Oyunu RTE oynamıyor. ABD-İsrail-İngiltere-AB’nin bir bölümü ve Rusya-Çin-İran-Suriye ve kismen de Irak.
#11 by Gaye Güler on 06/11/2015 - 22:31
Bu konuda Ayvalık’ta genel başkan ile bizzat tartıştım. Belki yirmi otuz yıl sonra sosyalizmin 6. büyük teorisyeni olarak anılacaktır.. Ama siyaset başka bir şeydir.. “Saray Savaşı değil Vatan Savaşı” Mevzusu partiye kaybettirmiştir. Sadece siz böyle düşünmüyorsunuz.. Örgütler bu bildirileri istemeye istemeye dağıtmışlardır. Tespitleriniz doğrudur.. Bu tartışmayı yürütecek cesareti göstermek ayrı bir tebrik konusudur! Teşekkürler M. Ali Güller !
#12 by hakan on 15/11/2015 - 17:24
Ayrışmak kolay fakat faydasızdır. Tahammül ve hoşgörü önemlidir. Görüşleriniz birbirinden çok ayrı değil. Bence konuyu uzatmamak lazım!
#13 by Gaye on 16/11/2015 - 11:27
buna “ayrışmak” değil de “tartışmak” denilmesi daha doğru olur. biz kişi partisi değiliz. bilimsel sosyalizmden bahsediyoruz. bu konu görüşülüp tartışılmadan ortak bir noktada buluşulmadan yapılan bir çalışma olmuştur.. diğer nice kararlar da böyledir.. üç-beş yıl sonra “biz burada hata yaptık” diyerek üzerine sünger çekilip yola devam edilemiyor! edildiğinde ise her üç-beş yılda bir kaybolan kadrolara üzülüyoruz.. tartışma kültürünü, ayrışma olarak görmekten vazgeçmedikçe doğruyu da bulamayız!
#14 by Yavuz Özçelik on 06/11/2015 - 23:05
Sayın Perincek’in sorularının muhatapları var ve bunları ibretle izliyor ve not ediyoruz.An-
cak,sn.Güllere onlar arasında yer vermek haksızlık olur.Sn.Perincek’inde böyle bir iması ve düşün-
cesi olduğunu sanmıyorum.Çünkü sn.Güller, pkk ile mücadeleyi haklı buluyor ve destekliyor.Saray
Sakininin samimiyetine güvenmiyor ve bu mücadeleyi amaçları doğrultusunda kullandığını ifade e-
diyor.’Saray savaşı’nitelemesine,bu çerçevede doğrusu bende katılıyorum.Güvenlik güçlerinin mü-
cadelesini ise Güller de destekliyor.Aksini gösterecek bir yazı ve sözünü anımsamıyorum.
Suriye içinde bir’ güvenli bölge-uçuşa yasak bölge’konusunda farklı görüşleri olduğunu a-
nımsıyorum.Sn.Güller Çekiç Güç ve 36.paralel (kuzey Irak) olayını hatırlatıp,Suriyede oluşturulacak
Uçuşa yasak güvenli bölgenin sonuçta bir Kürt koridoruna (abd-İsrail koridoruna) dönüşme riski ta-
şıdığı gerekçesi ile karşı çıkmıştı,Sn.Perincek’in aksine.Bu da son derece doğaldır.’Savaş ve Ope-
rasyon’ vurgu ve nitelemelerindeki farkları da bu çerçevede yorumlamak gerekir,diye düşünüyorum.
Bitirirken,Sn.Güllerin ülkemiz ve bölgemizde oynanan emperyal oyunlarla ilgili analizlerinin
Doğru ve yol gösterici olduğunu düşünüyorum,Aydınlık gazetesinde tekrar yazmaya başlamasını,
Ulusal kanalda da daha sık izleme arzumu belirtmek isterim.
#15 by hatice şafak on 06/11/2015 - 23:31
Mehmet Ali bey ;bir çok konuda haklısınız .. Fakat pkkya verilen savaş haklı bir savaşıdır. rte bunu kendi lehine çevirmeyi başardı.. Sayın Perinçek ; bu savaş saray savaşı derse bu ülkede umutlar tamamen biter.. her uygar toplum gibi ordumuzun arkasında durmak durumundayız. Sayın Doğu Perinçek siyasi bir parti lideri olarak bu umutları yaşatmak zorunda !
#16 by murat önügören on 07/11/2015 - 01:46
bu tARTIŞMA ÇOK FAYDALI OLACAK KANISINDAYIM… SÖYLEDİKLERİNİZE KATILIYORUM.. HEM TAYYİPÇİ. HEM MEHMETÇİK DESTEKÇİSİ OLUNAMAZ. TERS MIKNATISLANMA YAPAR… BEN DE SİZİN GİBİ MEHMETÇİKİN YANINDAYIM.. SUERİYE İLE İŞBİRLİĞİNDE YAPILACAK OPERASYONLAR GEREKİYOR BELLİ BİR AŞAMADAN SONRA.. MERKEZİ IRAK HÜKÜMETİ. VE İRAN DA BUNA DAHİL… SİYASİ PARTİ GENEL BAŞKANLARI SÖYLEMLERİNDE ÇOK NET OLMALILAR… MEHMETÇİĞİN YANINDAYIZ.. BU OPERASYONLARI DURDURMAK YADA SINIRLANDIRMAK İSTEYEN ELLERİ KIRARIZ.. SURİYE İLE ANLAŞARAK DEVAM ETMELİYİZ. GİBİ KAMUYU BİLGİLENDİRİCİ VE AÇIK MESAJLAR VERMELİLER…
#17 by Okurtan on 07/11/2015 - 20:32
Her konuda olduğu gibi, bu konudaki yazılarınızı da büyük bir ilgi ve merakla bekliyoruz Sayın Güller. Birçok okurunuz Perinçek’in bahsettiğiniz yazısından sonra, sizi partinizin genel başkanından daha iyi tanıdığını fark etti sanırım. Sizi uyarabilir, yargılayabilir ancak vatanseverliğinizi kim, nasıl sorgulayabilir?
Son yazılarınızın sonuç bölümleri çok çarpıcı dersler içeriyordu. Yığınağın nereye yapılması gerektiği konusunda sizin açıklamalarınız ve eleştirileriniz çok netken; Vatan Partisi’nin kaç seçimdir ne bir sorgulama ne de bir eleştiri sürecine girememesi içler acısı bir durumdur. Açıkçası ailesine Vatan Partisi’ne oy attırmış ve kendisi de oy atmış biri olarak bu seçimde tüm desteğim Komünist Parti’den yanaydı. Kemal Okuyan bir yazısında söylüyordu; sosyalizme giden yolda yüklerini atanlar(sosyalizmin ilkeleri), vardıkları noktada sosyalizmi göremezler. Bugün benim gördüğüm budur: Varılan noktada görülen anti emperyalist AKP’dir. Üzücü…
Dediğiniz gibi Ortadoğu’daki bugünkü kriz ortamı aslında emperyalizmin kaleleri için de büyük kriz ortamıdır. Buradan Türkiye’yi emperyalizmin kucağında oturan bir hükümeti çözüm olarak göstererek aslında emperyalizme itmek antiemperyalist bir tutum olarak gösterilemez Son yazılarınızda vurguladığınız gibi aksine TSK emperyalizmin bir diğer piyonunu vururken içerideki kuvvetlerin yapması gereken Türkiye’yi o emperyalist kucaktan kaldırmaktır.
İdeolojik açıdan, Yunanistan’daki deneyimden de ders alınmamış mıdır? Türkiye’de sular ısınıyor, emperyalizmin CHP ve HDP desteğini AKP düşmanlığı olarak mı okuyor Perinçek, anlamıyorum? Kendisi bilmiyor mu ki hava almayan kazan patlar, emperyalizm Türkiye’deki kazanı havalandırmak istedi. Başaramadı. O kazan iyice ısınacak. Buradan devrim çıkaran sol Türkiye’nin saflarını boylu boyunca değiştirebilecekken mevcut düzen güçleriyle tutunmakta ısrar sadece aydınlık yazarlarını değil parti taraftarlarını da bölmektedir! Gözünüzü açın. Son seçimde seçim çalışması yapmadığınız için kaybedilmedi o oylar.
Son olarak, sayın Güller, sizin bunu istemediğinizden emin olduğum halde üzülerek söylüyorum ki ilk günden beri okuduğum Aydınlık Gazetesini sizinle birlikte okumayı bıraktım.
Gelecek yazılarınızı umutla bekliyorum.
#18 by Esen Zafer on 09/11/2015 - 14:32
Görüşlerinize katılıyorum bu konuda Sayın Perinçek’e de yazdım. Ceviz Kabuğunda kendisine yöneltilen ”eşbaşkanlık” la ilgili soruyu cevaplarken, iki başlılığın olamayacağını, olağanüstü hassas dönemlerden geçtiğimizi, söyledi. Tam da böyle bir dönemde özeleştiri veremiyor olması veya bizleri Vatan mı Saray mı sorusuna hapsetmesi gerçekten, kabul edilebilecek bir durum değil. Yazılarınız ufuk açıcı ve gelecek yazılarınızıda ilgiyle okuyacağız. Selamlar