HDP kapatılmalı mı?

HDP’nin de içinde yer aldığı DTK’nin açıkladığı 14 maddelik bildiri, içerdiği özerklik talebi nedeniyle büyük tepki çekti. Öyle ki, “HDP kapatılsın” sesleri bile yükseldi.

Oysa HDP ve öncülü yapılar, 5 yıldır özerkliği savunuyordu, açıklıyordu, ilan ediyordu, hatta parti programlarına bile koyuyordu:

HDP’DE ÖZERKLİK

Örneğin BDP 19-20 Haziran 2010 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı toplantıda yerel yönetim modelini tartıştı ve “demokratik özerklik”i önüne görev koydu.

Ardından DTK 19 Aralık 2010’da “demokratik özerklik” ile şu hedefi ilan etti: “Demokraitk Özerklik, Kürdistan toplumunu, hukuki, öz savunma, sosyal, ekonomik, kültürel, ekolojik ve diplomasi şeklindeki 8 boyutlu örgütleyerek siyasi irade yapıp Demokratik Özerk Kürdistan inşasını hedeflemektedir.”

Sonraki yıllarda HDP bu hedefi sık sık dile getirdi, parti programlarına koydı.

AKP’DE ÖZERKLİK

Sadece HDP değil, AKP de özerkliği programına koydu!

AKP küreselleşme çağında devlet sistemi içinde merkezin ağırlığının azaldığını ve yerel yönetimin ağırlığının arttığını savunarak programına şu hedefleri koydu: Yerel yönetimlere yönetim biçimini geliştirme yetkisi verilmesi, yerel yönetimlerin maliyesinin oluşturulması…

Hatta AKP programında “belediye sınırlarının mülki sınırlar olarak belirlenmesi için yerel yönetim reformu yapılacağı” hedefi bile var!

Ve tabii AKP programlarının değişmez şu madddesi de yine mevcut programda var: “Avrupa yere yönetimler özerklik şartına uygun olarak, anayasal sistemimize yerel yönetim hakkının dahil edilmesini sağlayacaktır.”

Hiç lafı uzatmadan belirtelim: HDP’nin demokraitk özerklik hedefi, Tayyip Erdoğan’ın 2004 yılında ilan ettiği “BOP içinde Diyarbakır’ı bir merkez yapma” göreviyle tam uyumludur.

Dahası Erdoğan aslında demokraitk özerkliği “eyalet sistemine geçilebilir” dediği 1993 yılından beri savunmaktadır!

BAŞKANLIK-ÖZERKLİK İLİŞKİSİ

Gelelim meselenin esasına…

Bakınız başkanlık ile özerklik bir bütünün bileşenleridir. Özerklik varsa başkanlık olur, başkanlık varsa özerklik olur.

Başkanlık üniter devletlerden, milli devletlerden ziyade federatif devletlerde uygulanan bir idari sistemdir. Federatif devletlerde de eyaletler olur, özerk bölgeler olur…

12 Eylül 2010 günü yapılan halk oylaması sonrası balkona çıkan Erdoğan‘ın konuşmasında şu bölüm, bu gerçeği ortaya koyması bakımından önemlidir: “Biz ne istiyoruz? Netice. Onun için diyoruz ki, bakın Batı ülkelerini şöyle bir gözden geçirin, orada hep bunları göreceksiniz, federal meclisi göreceksiniz, federal konseyi göreceksiniz.”

Evet, federal meclis ve federal konsey, milli devletin yıkılıp federatif devletin kurulması demektir, başkanlık demektir, özerklik demektir.

Erdoğan ile Öcalan‘ın asıl ortaklığı buradadır. Öcalan‘ın “Tayyip beyin başkanlığını destekleriz” sözü, özerklik hedefinin karşılığıdır. 2013 tarihli bu başkanlık-özerklik anlaşması hala yürürlüktedir.

BAŞKANLIKLA MÜCADELE

Şimdi tüm bunları yok sayarak, özerklik ilan ettiği için “HDP kapatılmalı” demek, siyasetsizliktir. Çünkü yukarıda da özetlediğimiz gibi özerklik başkanlığın parçasıdır.

Özerkliğe karşı gerçekçi mücadele, iktidardaki partinin başkanlık hedefine karşı mücadeleden geçmektedir.

Ve hem özerkliği, hem de başkanlığı hedefleyen “yeni anayasa” girişimine karşı mücadeleden geçmektedir.

“Parlamenter sistemi bekleme odasına aldığını” söyleyebilen Erdoğan açık açık kendisini başkan ilan etmekte ve şöyle söylemektedir: “Türkiye’nin yönetim sistemi değişmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun Anyasal olarak kesinleştirilmesidir.”

Ve Başbakan Davutoğlu “bizim içn en doğru sistem başkanlıktır” diyerek, Erdoğan‘ın “fiili başkanlığına yasallık kazandırmak” için harekete geçmiştir; bugün itibariyle “yeni anayasa” girişimi için muhalefet partileriyle görüşmeye başlamıştır.

Türkiye’nin ilerici kuvvetleri “HDP kapatılmalı, sıkıyönetim ilan edilmeli” gibi Çiller döneminden kalma “sorun büyüten” söylemler yerine, asıl buraya odaklanmalıdır.

BAŞKANLIK VE ÖZERKLİĞİN KAYNAĞIYLA MÜCADELE

Ve daha önemlisi, özerklik ile başkanlığın dış desteği hedef alınmalıdır: ABD ile imzalanan İncirlik Mutabakatı hedef alınmadan, Boğaz’a demirleyen NATO gemilerine karşı ses çıkarmadan, Alman askerlerinin NATO kararı kapsamında Konya’ya yerleşmeye başlamasına itiraz etmeden, Doğu Akdeniz’e konuşlanmış ABD gemilerini Türkiye’nin savunmasının bir parçası ilan edenlere meydan okumadan, Türk hava sahasının güvenliğini NATO uçaklarına havale edenlerle hesaplaşmadan, başkanlık-özerklik hamlesine karşı doğru mevzilenilmez.

Çünkü aslında tüm bu gelişmeler, pratikte “BOP içinde Diyarbakır’ı merkez yapma” ana hedefinin gerekleridir.

NATO’nun geçen hafta aldığı bir kararla Türkiye-Suriye sınırının güvenliğini fiilen ele almaya başlaması, AKP Hükümeti’nin ABD’yle Suriye’de güvenli bölge kurma hedefinden, Barzani’yle Irak’ta işbirliği yaparak Musul’a asker sevketmesinden ve hatta güneydoğudaki kimi ilçelerimizde gösterilmeye çalışına “otorite boşluğu var” görüntüsünden bağımsız değildir!

Türkiye’nin devrimci, halkçı, millici kuvvetleri asıl buraya odaklanmalıdır!

Mehmet Ali Güller
30 Aralık 2015

  1. #1 by Habip Hamza Erdem on 30/12/2015 - 19:13

    “HDP KAPATILMALI MI”?
    Mehmet Ali Güller, “HDP Kapatalmalı mı”? diye soruyor.
    Ben de, “Açık mıydı ki?” diye sormak isterdim.
    Oysa İsviçre’de bankaların kendi kafalarına göre ‘para basıp basmayacakları’ konusundaki halkoylamısına bakacaktım.
    Hani geçen yıl ‘Altınımıza sahip çıkalım mı satalım mı’ diye yine halkoylamasına başvurulmuştu ya, o konuyla ilgili birşeyler yazacaktım.
    Orası İsviçre; 100 000 imza toplanırsa herhangi bir konuda ‘halkoylamısı’na gidilebiliyor.
    Buna ‘Doğrudan demokrasi’ diyenler de var.
    Demek ki neymiş?
    Demek ki, ileri geri ‘demokrasi demokrasi’ demekle ‘demokrasi’ öğrenilemiyormuş.
    Hele ‘Sayın Apo’ ve tilmizlerinin ‘demokıratik’ sözlerine bakılarak ‘demokrasi’ anlaşılamıyormuş.
    Ondan da önemlisi, ‘Halkların Demokıratik Partisi’ diye bir parti mi varmış?
    Bu ‘politik akım’ ne zaman partileşmeye yüz tutsa, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasa ve yasalarına göre kapatılmamış mı?
    Kapatılmış.
    Efendim 80 tane ‘milletvekili varmış’.
    Olası değil.
    Eğer Türkiye’de bir Devlet varsa, hâlâ yürürlükte bir anayasa ve yasalar varsa, HDP diye bir siyasal parti ‘faaliyet’ gösteremez.
    Efendim AKP de öyle değil mi?
    Öyle..
    Zaten adamlar gizlemiyorlar ki.
    En ‘boylu’sundan en ‘Ala’sına değin, onlarca kez ‘ikrar’ ve ‘itiraf’ etmediler mi?
    Öyleyse, o da açık bu da kapalı demek, ‘abesle iştigâl’dir.
    Demem o ki, Türkiye’de yaşanmakta olan ‘politik’ gelişmeleri ‘demokrasi’ kavramıyla ilişkilendirip yorumlamak, en azından ‘aydın’ bir kafaya yakışmaz. Olsa olsa ‘entelleküel’ olunabilir.
    Gelelim Özerkliğe
    ‘Özerklik’ kadar derin ve ‘insan doğası’na uygun bir kavram daha düşünemiyorum.
    Ve Türkiye’de kullanıldığı biçimiyle, ‘mide bulandıran’ bir terim daha bulmak da zor.
    Bu alanda ‘özerklik’ ancak ‘demokırasi’ kavramıyla yarışabilir.
    Mehmet Ali bey Güller kardeşimizin de, ‘gazeteci’ olarak çok ‘güzel’ çalışmalarından haberim var.
    ‘Gazeteci gazeteci’dir, ‘politikacı politikacı’, ‘düşünür düşünür’, ‘bilim adamı bilim adamı’.
    Her iyi gazeteci illa iyi bir politikacı, her politikacı iyi bir düşünür, her düşünür iyi bir bilim adamı olmayabilir.
    Öyleyse, ‘haddini bilmek’ yani ‘belli bir sınıra’ kadar ‘dil uzatabilmek’ gerekmektedir.
    Örnek olsun, ‘haddimi aşarak söyleyeyim’, Türkiye’de ‘özerklik’ kavramını 1- ansiklopedik, 2- Tarihsel, 3- Filozofik, 4-Politik, 5- Bilimsel olarak kavramış ‘insan’ sayısı bir el ve iki ayağın parmak sayısını geçmez.
    Efendim, sayın Apo şöyle demiş de, bizim Selo böyle demiş-miş.
    Oraya da yazmışlar, buraya da..
    Ne güzel.
    ‘Parti programın’a, ‘seçim bildirgesine’ yazmakla birşey olmaz.
    Bilimsel dergilerde ‘makale’ler yazılabilmiş mi?
    Kollokyumlar, paneller düzenlenmiş mi?
    Konuşmacılar arasında bir tane hatırı sayılır ‘adam’ bulunmuş mu?
    Sancar-mancar türü adamalar, daha doğru dürüst Türkçe konuşamıyorlar.
    Bunlar mı ‘Türkiye’de özerklik’ konusunu işleyecekler?
    Sur dibinin entellektüelleri
    Hep söyledim, yineliyorum.
    Bunlar, Figen hanım ekselanlarının da dile getirdiği gibi, dünyanın dört bir yanında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ‘aleyhine’ çalışmak üzere desteklenen kurum, kuruluş ve siyasal partilerce parlatılmış isimlerdir.
    Hiç biri Marx, Prudhon, Lenin, Luxembourg’a gönderme yapamaz.
    Hiç biri Constant, Tocqueville okumamışlardır.
    Hiç biri, Mehmet Ali bey Güzel kardeşimizin, üstü kapalı gönderme yaptığı kişinin, Mustafa Kemal’in ‘esin kaynakları arasında görsterdiği, sosyal liberal Guizot, Tiers, Thierry’nin adını bile duymamışlardır.
    Duymuş olsalar bile, bizim Doğu Anadolu Bölgemizle ilişkilendirmek yeteneğine sahip değildirler.
    Bu değerlendirmeyi neye dayanarak yaptığımı da söyleyeyim: Diyarbakır’da Sur’un dibinden yukarıya baktığınızda, sadece ‘taş duvar’ görebilirsiniz. Çevrenize bakabilmeniz için Sur’un üzerine çıkmanız gerekir de ondan.
    Strateji, piyon-miyon
    Satrançta iyi değilim. 2500’lük sıralamada 1400’lere çıktığım zaman seviniyorum.
    Ancak ‘Piyon feda etme’nin satranca yeni başlayanlara öğretildiğini de bilirim.
    Sen ‘vezir feda’ edebiliyor musun, ona bak derim.
    Ne var ki, bu da, Mehmet Ali Güller’in önerdiği gibi, “Özerkliğe karşı gerçekçi mücadele, iktidardaki partinin başkanlık hedefine karşı mücadeleden geçmekte” olduğu anlamına gelmez.
    Bu olsa olsa, oyundan çıkmak olur.
    Kaldı ki, ‘başkanlık teranesi’ne yoğunlaşmak da ‘gündem saptırmak’tır.
    Türkiye’nin canalıcı sorunu kaybedilen ‘can’lardır.
    Ve kim ki elinde silah, ‘terör’ a canım ‘’terör’e, eşkiyalığa, soytarılığa yönelmiştir önce onun elinden silahı alınacaktır.
    Özerklik-mözerklik sonraki iş.
    Kim biliyorsa yazsın o zaman.
    Daha doğru dürüst Türkçe konuşmayı öğrenmeden, üç kişi bir araya gelip, “biz buralarda özerklik ilan ettik” derse, onu hapishane değil doğrudan tımarhaneye göndermek gerekir.
    Ve kim ki biz bunların arkasındayız derse, onun da önce varsa dokunulmazlığı kaldırılır, sonra, o da arkasını kime dayamışsa o da ortaya çıkarılır.
    Sonuç olarak
    Sonuç olarak, Mehmet Ali bey Güller kardeşimize bu çıkış, onun kişiliğine değildir kuşkusuz.
    İyi bir araştırmacı-gazeteci arkadaşımızdır.
    Ancak, bakınız Mehmet Ali Güller de ‘HDP’nin kapatılmasına karşı’ izlenimi vermek kime yarar?
    Olsa olsa ‘Şaban Tv’nin sunucularına, değil mi ama?
    Ne Türke yararı var ve ne de Kürde.
    Tarih, felsefe, bilim ve akılla da bağdaşmaz.
    Bağdaşmıyor. İlgisi yok.
    Haber haber de, biraz da bilgi gerekmez mi a dostum?
    Habip Hamza Erdem

  2. #2 by Yılmaz BAYRAK on 31/12/2015 - 04:04

    AKP kapatıldığında tüm HDP ler kapanır!
    AKP nin ve HDP nin kapatılabilmesi için iktidarın elinden alınmasının önündeki esas engel işgal altındaki CHP kalesinin Sorostaroğlu yönetiminden savaşarak geri alınması gerekir!
    CHP kalesinin işgalden kurtarılabilmesi için, “Nedir bu Tayyip düşmanlığı” diyen Vatan Partisi Genel Başkanı’nın iş asıl can alıcı noktaya geldiğinde neden vazgeçtiğini ve neden Sorostaroğlu ile aynı sonuca hizmet ettiğini, yani asıl hedef olması gereken Tayyip’e neden kalkan olduğunu açıklaması ve doğru hedefe siyasal ve hukuki anlamda savaş açması gerek!
    Özellikle de bugün sözde başkanlık, gerçekte ise teokratik monarşi’yi yaşama geçirmek üzere olduğu şu anda!…
    Teokratik monarşinin bu halka ve ülkeye çok ağır bedeli olacaktır!
    Bu bir iç savaştır, fakat Tayyiban ekibi değil, tüm ülkemiz halkı bunun bedelini çok ağır ödeyecektir!
    Suriye örneğinden çok çok daha ağır mal ve can kaybı ile!…
    Evet! Sayın Perinçek nalı çok iyi dövüyor da, sıra mıh’a geldiğinde bir türlü dokunmuyor, dokunmaya zorladığımızda da “nedir bu Tayyip düşmanlığı” diyor!…

  1. HDP kapatılmalı mı?

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: