Ankara saldırısının hedefi ve çıkış
5 ay sonra Ankara yeninden bir terör saldırısına hedef oldu. Bu kez AKP Hükümeti çok kısa zamanda faili açıkladı: YPG.
Ancak PYD ve YPG, saldırıyı kendilerinin gerçekleştirmediğini ilan etti.
Ankara ise failin PYD-YPG olduğunda ısrarlı. Hatta AK-Medya’ya konuşan isimsiz AKP’li yetkililere ve yine isimsiz güvenlik bürokrasisinden uzmanlara göre asıl fail Rusya. Bu özel haberlere göre YPG’yi taşeron olarak kullanan Moskova, düşürülen uçağın intikamı için bu saldırıyı gerçekleştirdi. Esad da saldırının sorumlusuydu. Ayrıca YPG’li terörist, bombayı PKK koordinasyonunda patlatmıştı.
Böylece Ankara saldırıyı Rusya-Suriye-PKK-PYD cephesinin gerçekleştirdiğini iddia etmiş oldu.
Peki böyle bir cephe var mı? PYD-YPG’nin Rus piyonu olduğu çeklindeki iddialar ve suçlamalar bir süredir en tepeden yapılıyor. Hem Erdoğan‘ın hem de Davutoğlu‘nun bu yönde birçok açıklaması var. Davutoğlu açık açık “PYD Rusların paralı askeridir” ve “YPG Rusya’nın enstrumanıdır” dedi. Peki PYD gerçekten Rus piyonu mu?
İnceleyeceğiz ama önce Ankara saldırısı üzerine bir kaç şey söyleyelim:
AKP’NİN ASIL HEDEFİ ESAT VE HALEP, PYD DEĞİL
Saldırı sonrası Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Ankara saldırısından Suriye rejimini sorumlu tutuyoruz” demesini önemle not ediyoruz. Dahası bu açıklamayı Davutoğlu’nun birkaç gün önce yaptığı “Türkiye ile Halep arasındaki koridoru nasıl diri tutarız” şeklindeki açıkamayla birlikte okumamız gerekiyor.
Zira Davutoğlu‘nun Kilis’in hemen altındaki Azez’de YPG mevzilerinin TSK tarafından vurulması üzerine yaptığı bu açıklama AKP Hükümeti’nin temel hedefini ortaya koymaktadır: Erdoğan ve Davutoğlu’nun hedefi Türkiye-Halep koridorunu açık tutabilmektir; PYD bu hedefin bahanesidir. Zaten kimi açıklamalarından da anlaşılmaktadır ki, ikilinin hedefi PYD’den ziyade, Esad ve Halep’tir!
Zaten mevcut savaş da aslında bu koridor üzerinde sürmektedir. Rusya ve Suriye bu koridoru keserek Türkiye ile terörisler arasındaki bağı koparmaya çalışmaktadır. AKP Hükümeti Rusya ve Suriye’nin bu hattı kesmeye başlaması üzerine Genelkurmay’dan Azez’den aşağı 10 km derinlikli bir güvenli bölge için harekat hazırlığı yapmasını istedi.
Ankara’da doğrudan teröre hedef olan TSK ise bu yönde hazırlıklar yapmakla birlikte, hala Suriye’ye girmeye esas olarak karşı çıkmaktadır.
OBAMA İLE PUTİN STRATEJİSİNİN FARKI
Gelelim PYD’nin Rus piyonu olup olmadığına…
Doğru, hem Rusya hem de Suriye PYD’nin Cenevre’de masaya oturmasını istedi. Doğru, Moskova PYD yetkilileriyle pekçok kez görüştü. Doğru PYD’nin Moskova’da ofis açmasına izin verildi.
Fakat tüm bunlar AKP Hükümeti’nin iddia ettiği gibi PYD’yi Rusya piyonu yapar mı? Kaldı ki Ankara daha düne kadar Mosova’nın yaptıklarından çok daha fazlasını yaptı!
Burada mesele şu: Gerçekte iki strateji çarpışıyor; Obama ile Putin’in IŞİD’e karşı mücadele stratejisi…
Obama‘nın stratejisi özetle şöyle: ABD’nin liderlik ettiği uluslararası koalisyon IŞİD’i bombalayacak. Irak’ta Barzani, Suriye’de PYD ağırlıklı kuvvetler IŞİD’i püskürtecek. IŞİD’den arındırılmış bölgeler Irak’ta Barzani‘nin, Suriye’de PYD’nin egemenliğine geçecek.
Putin‘in stratejisi ise şu: IŞİD’e karşı Bağdat-Şam-Kürt ittifakı oluşturmak.
Dikkat edilirse her iki stratejide de Kürt örgütleri kritik önemde. Ancak şu farkla: Obama’nın stratejisinde Kürt örgütleri Bağdat ve Şam’a karşı ayrılıkçı rolde. Putin’in stratejisinde ise Kürt örgütleri Bağat ve Şam’la ittifaka zorlanıyor.
Bu önemli esası görmeden Moskova’nın PYD siyasetlerini doğru kavramak mümkün değil.
ŞAM’LA ANLAŞMA MECBURİYETİ
Türkiye’nin nesnel çıkarlarının Bölge Cephesi’nde fakat yönetiminin Atlantik Cephesi’de olması, tabloyu gün geçtikçe sorunlu hale getirmektedir. Ankara, İncirlik Mutabakatı’nın doğal sonucu olarak Bölge Cephesi’yle düşmanlaşmış, Rusya’yla karşı karşıya gelmiş ve kensini Washington güdümündeki Tel Aviv-Riyad ekseninde bulmuştur.
Bu tehlikeyi gördüğümüz için iki konuda ısrarcı olduk:
1) “Şam’la anlaşmadan Amerikan-Kürt Koridoru’na müdahale edilemez, Şam’la anlaşmadan Suriye’ye girmek ve güvenli bölge kurmak, en sonunda Amerikan Koridoru’na bekçilikle sonuçlanır” dedik. Karşılığında ise “arabayı atın önüne koştuğumuz” iddia edildi, hatta koridora müdahaleye karşı olduğumuz için “Şam’la anlaşma” diye direttiğimiz savunuldu. Türkiye koridora müdahale edince, zaten Şam’la anlaşma zeminin doğacağı savunuldu. Oysa Rusya ve Suriye Türkiye’nin her türlü müdahalesine karşı çıkıyordu!
Neyse ki, bugün “Şam’la anlaşılmalı” deniliyor ve bu esas öncelikli hale getiriliyor.
2) İncirlik Mutabakatı’na karşı 1 Mart Tezkeresi’ne karşı verilen mcüadele gibi bir mücadele önerdik. Bu mutabakatın Türkiye’yi ABD’nin ana stratejisine eklemleyeceğini ve Moskova-Tahran-Şam eksenine düşmanlaştıracağını savunduk. Ancak İncirlik Mutabakatı önemsiz ilan edildi, kağıt üzerinde anlaşma olduğu savunuldu, hiçbir somut sonucunun olmadığı dile getirildi. Hatta “İncirlik, İncirlik” diyenlerin “PKK dostu” olduğu ve “Vatan Savaşı”nı baltalamaya çalıştığı bile savunuldu!
Neyse ki, Suudi uçakları gözleri açtı ve bu yanlıştan da dönülmeye başlandı.
Artık bu iki hedefe yönelilmeli ve en geniş kesimlerle AKP’ye karşı ittifak kurulmalıdır. Bölgesel bir savaşın önüne geçebilmek, İncirlik Mutabakatı’na karşı mücadeleden ve Ankara’yı “Şam’la anlaşma” mevzisine zorlamaktan geçmektedir. Çünkü İncirlik Mutabakatı’nı geçersiz kılmak Ankara’yı Rusya’yla yakınlaştıracaktır. Ankara’yı “Şam’la anlaşma” mevzisine zorlamak ise TSK’nin elini rahatlatacak ve AKP Hükümeti’ni zayıflatacaktır.
Mehmet Ali Güller
19 Şubat 2016
#1 by Ayfer Yalman on 19/02/2016 - 13:46
Bütün tesbitlerinizie yüzdeyüz katılıyorum Sayın Güller..
#2 by Yılmaz BAYRAK on 19/02/2016 - 14:27
İşte bu nedenle “Nedir bu tayyip/akp düşmanlığınız” diyenlere, “nedir bu tayyip sevdanız” dedik ısrarla ve iki ismi Sn. Mehmet Ali Güller ve Sn. Türker Ertürk- ü Aydınlık-Ulusal kanal’da görmek istediğimiz ısrarımız devam ediyor!…
#3 by Erhan YILDIRIM on 19/02/2016 - 22:16
Yazı ile tespitleriniz doğru, fikri uyuşmazlık olabilir ama sizleri gazete ve ulusal kanalda görmek istiyoruz, bu kuruluşlara perinçek tahakkümünü kabul edemiyoruz…
#4 by Egemen TÜRKMEN on 20/02/2016 - 22:41
Sayın GÜLLER,
Sizin önerdiğiniz İncirlik Mutabakatına karşı olmak pratikte apolitik olmak demekti. Çünkü, açılım süreci rafa kaldırılmış o veya bu nedenle ve PKK’ye karşı operasyonlar başlamış. 2005’lerden başlayan AKP-PKK ittikafının dağılma zemini oluşmuş. Burada operasyona destek vermemek PKK’nin yanında saf tutmaktı. Sizin savunduğunuz kararlı, tutarlı antiemperyalist vatan savaşına giden yol o gün operasyonlara destek vermekten geçiyordu. O gün PKK’ye yapılan operasyonlara destek vermeyen CHP ve neoliberal sol bugün PYD’ye yapılan operasyonlara da karşı çıkıyor. Sizin kastetiğiniz İncirlik mutabakatı PKK’yi vur PYD tanı idi.Bugün TSK PYD’ye de vuruyor. Yani, o mutabakat dağılıyor. Çünkü, vatan savaşında kararlı, tutarlı yürünürse tutarsızlıklar aşınr. Su akar, yolunu bulur.Aydınlık’ta yazacağınız günlerde görüşmek dileğiyle…
#5 by Okurtan on 23/02/2016 - 13:49
Sayın Güller, yazınızla ilgili bir sorum olacak. Vakit bulup cevaplarsanız çok mutlu olurum.
“TSK’nın Suriye’ye girmeye esas olarak karşı çıktığı” tezinizi hangi verilerle değerlendiriyorsunuz? Yığınıktaki hatadan kaynaklanan sorunların TSK tarafından yanlış hedef gözeterek de olsa ortaya koyulması, TSK’nın o yığınağa itirazı olarak mı değerlendirilmelidir? Bu sadece bir yorum değil midir? Yine Ankara bombasını değerlendirmenize destek olarak mı düşünüyorsunuz?