F Tipi yapılara karşı Cumhuriyet cephesi

Herkes soruyor: Fethullahçı çete Türk Ordusu’na nasıl sızdı?

Kuşkusuz bu soruyu TSK’yi Cumhuriyet’in son kalesi olarak gördüğü için kaygıyla soran da var, sızıntı bahanesiyle TSK’yi hedef almak isteyen kronik Cumhuriyet düşmanları da…

Fakat soru aslında eksiktir. Zira Fethullahçı çetenin TSK’ye sızması bir finaldir. Açalım:

TOPLUMDAN DEVLETE

F Tipi yapı aslında yargıya sızabildiği için TSK’ye sızabildi; içişlerine sızabildiği için yargıya sızabildi, emniyete sızabildiği için içişlerine sızabildi; eğitime sızabildiği için emniyete sızabildi…

Ve aslında F Tipi yapı, tarikat ve cemaatler koalisyonu AKP şemsiyesi altında iktidar olabildiği için devleti ele geçirdi!

Ve elbette tarikat ve cemaatler önce topluma sızdığı için oradan adım adım devlete sızdı.

Mustafa Kemal Atatürk o nedenle 30 Ağustos 1925’te şöyle diyordu: “Ey millet iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikatı medeniyedir.”

Fakat Atatürk’ten sonra adım adım laiklik tırpanlanarak tarikatlar ve cemaatler toplum içinde örgütlendi. Zamanla oy potansiyeline dönüştü ve Menderes, Demirel ve Özal iktidarlarından koltuklar elde etti.

Ve en sonunda da Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde büyük tarikatlar ve cemaatler koalisyonu olarak hükümet oldu!

İSLAMCI HAREKETLER 5 BÜYÜK DALGAYLA GELDİ

Kuşkusuz bu sürecin bir de emperyalizmle ilişkili boyutu var. O boyut hem yukarıda özetlediğimiz tabloyu kendisine zemin yapıyor ama hem de o zemini sıçramalı büyütüyor. Şöyle:

İslamcı hareketler, ABD emperyalizminin işbirliğinde beş büyük dalga halinde büyüdü, serpildi ve iktidar oldu:

1) Birinci dalga Türkiye’nin Truman Doktrini ve Marshall Yardımı üzerinden Atlantik’e eklemlendiği 1946’dan hemen sonra başladı. Komünizmle Mücadele Derneği ilk kuruluş başvurusunu 1948’de Zonguldak’ta yaptı. İlk resmi şube 1956’da İstanbul’da kuruldu.

Bu süreç ABD’nin Türk devleti içerisine yuvalandığı ve Menderes iktidarı üzerinden TSK ve MAH (MİT) içerinde kendisine bir “çekirdek” inşa etmeye başladığı süreçtir.

Bu ilk dalga, 27 Mayıs 1960 ihtilali ile kesintiye uğradı.

2) İkinci dalga, Sol’un yükselmeye başladığı 1960’larda geldi. CIA destekli Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği 1963 yılında kuruldu. Birkaç yıl içinde 110 şubeye ulaştı. Fethullah Gülen bu süreçte Erzurum Komünizmle Mücadele Derneği’nin kuruculuğunu yaptı!

CIA destekli bu derneğin öne çıkan isimleri, aynı zamanda İlim Yayma Cemiyeti üzerinden de Siyasal İslamcılığı geliştirdi.

Fakat bu süreçte Sol dalga öyle büyüktü ki, ABD siyasal İslamcıların yetersizliği nedeniyle sahneye ülkücüleri de sürdü.

Bu süreçte İslamcı hareketler bir yandan Erbakan’ın Milli Görüş’ü olarak bir kanaldan ilerledi, bir yandan da Demirel-Türkeş partileri içerisinde yer bularak ayrı bir kanaldan ilerledi…

3) Üçüncü büyük dalga 12 Eylül 1980 Amerikancı darbesi ile geldi. Türkiye’de Sol bir tehdit olmaktan çıkmıştı. Haliyle Komünizmle Mücadele Derneklerine de, MHP’ye de ihtiyaç kalmamıştı!

ABD SSCB’yi “yeşil kuşak” ile çevreleme stratejisi gereği Türkiye’de Türk-İslam sentezini geliştirmeye başladı. Özal serbest piyasa ekonomisini ve Türk-İslam sentezini temsil eden kuvvet olarak iktidar oldu. Diğer yandan yine Türk-İslam sentezinin gereği olarak MHP bölünüp, içinden BBP çıkarıldı.

Bugün dile getirilen “Fethullahçılar 1984 yılında askeri okullara sızdı” bilgisi, işte bu koşullarda gerçekleşti; Özal iktidarı ve devletin göz yumması sayesinde…

Bu süreçte ABD SSCB’ye karşı Afganistan’da “radikal İslamcılığı” kullandı.

4) Dördüncü büyük dalga 90’larda geldi. SSCB’nin yıkılması sonrasında Irak savaşı ile Ortadoğu’ya gelen ABD bu kez “Ilımlı İslamcılığı” getirmişti.

Refah Partisi’nin önce belediyeleri ele geçirmesi, ardından Çiller ile koalisyon kurması bu “ılımlı İslam” sürecin bir yansımasıydı.

Birinci dalganın 27 Mayıs 1960 ihtilali ile engellenmesi gibi, dördüncü dalga da 28 Şubat 1997 kararları ile engellendi. Fakat Kemalist Devlet yıllar içinde adım adım aşınmış olduğu için kararlı duramadı.

5) ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi ile bölgeye geleceği süreç, Türkiye’de İslamcı hareketlerin beşinci büyük dalgasını ve iktidarını getirdi! 3 Kasım 2002’de tarikat ve cemaatler AKP çatısı altında birleşti, koalisyon kurdu ve iktidar oldu. Birkaç ay sonra 20 Mart 2003’de ABD Irak’ı işgal etti. Ve bu süreçte Erdoğan ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı oldu!

İSLAMCI HAREKETLER ANTİ-EMEPRYALİST DEĞİL

Bu kısa özetin ortaya koyduğu genel sonuçlar şunlardır:

1) Türkiye’de İslamcı hareketler ABD emperyalizmiyle işbirliği temelinde gelişti. Bu nedenle İslamcı hareketlerimizin çoğu anti-emperyalist değildir. Fakat bunu İsrail ve kaba bir Batı karşıtlığı ile dengelemektedirler. Erbakan’ın Milli Görüşü diğerlerine göre daha yerlidir. Milli Görüş içerisinden çıkan Erdoğanlar ise esas olarak İhvancıdır.

2) Türk devleti ABD ve NATO işbirliği nedeniyle İslamcı hareketlerin büyümesine önce sessiz kaldı, sonra dengelemeye çalıştı, ardından pazarlık yaptı ve en sonunda teslim oldu! Yani Türk devletinin bu İslamcı dalgalara direnememesinde, Amerikan Cephesi içerisinde yer almış olması belirleyici önemdedir.

3) ABD İslamcı hareketleri Türkiye’de ihtiyacına göre radikal, siyasal, ılımlı gibi şekiller altında kullandı.

4) Türk devleti laiklikten ödün verdikçe ABD destekli tarikat ve cemaatler büyüdü, serpildi.

F TİPİ ÖZAL’LA SIZDI, ERDOĞAN’LA DEVLET OLDU

Bu kısa özetin Ferhullah Gülen örgütü özelinde ortaya koyduğu sonuçlar ise şunlardır:

1) Fethullah Gülen, ABD’nin Sol’a karşı mücadelesi ile göreve başlamıştır.

2) Fethullah Gülen, Demirel ve Özal iktidarlarında devlete sızmıştır. (Ecevit iktidarı da Gülen’i korumuştur.)

3) Fethullah Gülen örgütü, 3 Kasım 2002’ye kadar sızıntıdan ibarettir fakat AKP iktidarı ile adım adım devlet olmuştur!

4) Fethullah Gülen AKP iktidarının şemsiyesi altında sırasıyla eğitim, emniyet ve yargıda iktidar olmuş, en sonunda da TSK içinde darbe yapacak bir yapılanma çıkarabilmiştir!

ERDOĞAN-GÜLEN İŞBİRLİĞİNİN SONUÇLARI

Bu kısa özetin AKP iktidarı özelinde ortaya koyduğu sonuçlar ise şunlardır:

1) Fethullah Gülen örgütü AKP için bir sızıntı değil, iktidar olabilmek için ittifak yapılmış bir kuvvettir. Erdoğan Gülen’e dayanarak iktidarını sağlamlaştırmış, Gülen Erdoğan’a dayanarak devletin kurumlarını ele geçirmiştir.

2) Bugünkü tablonun 1 numaralı suçlusu Fethullah Gülen ise de, 1 numaralı sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan’dır!

3) AKP iktidarının kendisi bir tarikat ve cemaat koalisyonudur. O nedenle Erdoğanlar Fethullahçılıkla mücadele edebilir ama cemaatçilikle mücadele edemez. Nitekim darbe girişimi bahanesiyle TSK’yi hedef aldıkları şu süreçte yaptıkları ortadadır: F Tipi imamları temizleyip, A Tipi imamlara general olma yolu açmaktadırlar.

ORTAK PAYDAMIZ: CUMHURİYET

Bu kısa özetin Türkiye açısından ortaya koyduğu sonuçlar ise şunlardır:

1) Laiklik ekmek kadar, su kadar büyük bir ihtiyaçtır.

2) Atatürk’ün emperyalizme karşı mücadele içerisinde oluşturduğu 6 Ok programı bugünün biricik programıdır.

3) Sağ’dan Sol’a; Milliyetçi, ulusalcı, Kemalistler, halkçı, devrimci, sosyalist muhalefet Cumhuriyetçilik çatısı altında ittifak yapmalıdır. Tarikat ve cemaatlere karşı hepimizin ortak paydası Cumhuriyet’tir!

Türkiye F Tipi darbe girişimi ve o darbe girişimini fırsata çeviren bu büyük saldırı ile ancak Cumhuriyet cephesi kurarak mücadele edebilir!

Mehmet Ali Güller
3 Ağustos 2016

  1. #1 by Egemen Türkmen on 03/08/2016 - 14:06

    Bugun en önemli sıkıntı Geziden sonra cumhuriyetçi kitlenin de kendi arasında bölünmüş olmasıdır. Antiemperyalizmi anti Erdoğanizme çeviren sistem içi muhalefet ile Erdogan’ı millî cephede gören ve millî cepheye çekmeye çalişan kanatlar da bugun maalesef birbirine kuşkuyla bskmaktadır. Nasil Geziden sonra Akp- cemaat koalisyonu kopmuş ve karşı karşıya gelmişse Silivri yollarında birlikte biber gazi yiyen Gezide tomalara karşı koyan kitle de bugun karşı karşıyadır. Biri digerini Erdoğancılikla digerı de f tipi ve pkk yanaşmaliğıyla itham etmektedir. Bu durumda nasıl guven sağlanacak ve cephe kurulacak? Antiemperyalist ve millî cepheden muhalefet örgütlenmeli ve cephe bu noktada mevzilenmelidir. Ancak bugun bu cephenin kurulması cumhuriyetçi kitle içinde kolay görünmemektedir.

  2. #2 by Hatice karabal on 03/08/2016 - 14:07

    Mehmet bey sizi uzun zamandir takip ediyorum ve cok isabetli analizler yaptiginiza inaniyorum. Turkiye nin nasil islamlastigini cok iyi ozetlemissiniz fakat iran etkisini de unutmamaliyiz. Mustafa yildirim ‘in zifiri karanlikta 1-2ciltler kitaplari cikti. Orada adim adim islam devletinin nasil geldigini cok iyi bir sekilde anlatiyor. Eger okumadiysaniz siddetle tavsiye ederim. Tayyip erdoganlarrin nasil yetistiklerini cok carpici bor sekilde anlatiyor

  3. #3 by Adil Yılmaz on 03/08/2016 - 15:04

    Mehmet Ali Güller ‘in bu yazısı,Türkiye’de İslamcı çizginin başlangıcından bugüne yolculuğunun trajikomik diyebileceğim öyküsü olmakla birlikte, sonunun ne olacağını da uzun uzun düşündüren bir yazı, doğrusu. Bu kaygının aşılmasına ilişkin önerisi nasıl gelişip tecelli eder, o da meçhul, bu darmadağınık sesler korosuna dönüşmüş ortamda, demek istiyorum.

  4. #4 by Özlem ASLAN GÖKSÜN on 04/08/2016 - 01:04

    Kaleminize sağlık Mehmet Ali bey. Durumu çok güzel özetlemiş ve çarpıcı analizlerde bulunmuşsunuz yine. Zihnimin aydınlatıcı ışığı olarak kabul ettiğim yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum.Sağ olun var olun.Saygılarımla

  5. #5 by Mahiye Morgül on 05/08/2016 - 15:33

    Eline yüreğine sağlık Mehmet Ali.
    Tansu Çiller’in 1995’de Dünya Bankasıyla yaptığı GATS (Hizmetlerin Sektöre devredilmesi) sözleşmeyi de bu bağlamda anlatır mısın?
    2011 yılına kadar başbakanın baş danışmanıydı.
    Milli Savunma’nın da piyasaya devredilmesi (sivilleştirilmesi) için ancak 15 Temmuz gibi bir darbe gerekiyordu, iş tamam, artık Fetö’nün görevi bitmiş, 669 KHK ile yerel ordular kurulmasına kadar yollar küresel piyasaya açılmıştır. Fetö’nün gerçek patronu Dünya Bankasıdır ve onun yerel özelleştirme heyeti /örgütü Çiller Özel Örgütüdür. GATS nedir, bunu anlatmakta çok geç kaldık.
    Eğitim ayağındaki SPAN gibi Amerikan heyetlerini, Mesleki Yeterlilik Kurumu gibi yerli ayaklarını anlatmakta çok yalnız kaldım.
    GATS’ı neden halktan gizlediklerini artık biliyoruz. GATS’ın tüm maddeleri hemen hemen tamamlanmıştı, en zor olan güvenlik ve savunmanın devletin elinden alınmasıydı, onun önündeki en büyük silahlı engeli de 15 temmuz’da aştılar ve Çiller’in çantasında hazır bekleyen KHK 669 meclise bile getirilmeden ilan edildi.
    Biz darbeye direnerek sadece Erdoğan’ın öldürülmesini veya esir alınmasını önlemiş olduk.
    Kazan kazan… Onların yöntemiyle. Zaten bizim olan LAİKLİK İLKEMİZİ geri aldık, kazandık diyelim. Ama ULUSAL VARLIĞIMIZIN BEKÇİSİ ORDUMUZU ve Milli Emniyetimizi KAYBETTİK,
    DÜNYA BANKASI ve ÇİLLER KAZANDI.

    Sevgiyle
    Mahiye Morgül

  1. F Tipi yapılara karşı Cumhuriyet cephesi | (=Öykü-Şiir-Anı-Günce=)------------->>>Doğa+Yaşam+Sağlık-vd.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: