Erdoğan ile ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson arasında Şubat ayında Ankara’da yapılan tercümansız/diplomatsız görüşmede içeriği resmen ve tam olarak açıklanmayan ve devlet katında kayda alınmayan bir mutabakata varılmıştı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ABD ile Menbiç ve Fırat’ın doğusu konusunda mutabakata vardıklarını söylemekle yetinmiş ve Türk-Amerikan Çalışma Grubu oluşturulacağını duyurmuştu.
Bu çalışma grupları, daha sonra yapılan müzakereler neticesinde bir yol haritası belirledi. Neydi o yol haritası?
Hükümetin Anadolu Ajansı’na yaptırttığı habere göre yol haritası üç aşamalı idi: Birinci aşamada, 30 gün içinde YPG Menbiç’i terk edecek. İkinci aşamada, 60 günde ABD-Türk Ortak Denetimine geçilecek. Üçüncü aşamda, 60 gün içinde yerel yönetim kurulacak.
Ardından bu yol haritasını onaylamak üzere Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Mike Pompeo 4 Haziran’da Washington’da bir araya geldiler. Ve görüşmenin ardından Çavuşoğlu medya üzerinden Türk kamuoyuna “anlaşmaya vardık” müjdesi verdi!
Peki anlaşma “tam olarak” neydi? Hükümetten bu konuda kapsamlı bir açıklama yok.
YPG ASLINDA ÇEKİLMİYOR VE SİLAH TESLİM ETMİYOR
Fakat sahaya yansıyanlardan ve ortaya çıkan yeni durumlardan anlaşmanın içeriğini ortaya koyan kimi kanaatlere varabiliyoruz.
1. Tamam YPG Menbiç’ten çekiliyor; bunu ABD de teyit etti, YPG yetkilileri de… Ama aslında YPG Menbiç’ten çekilmiyor.
Şundan: YPG çekiliyor ama Menbiç Askeri Konseyi yerinde kalıyor. Kimler var bu askeri konseyde? DSG, yani Suriye Demokratik Güçleri. Kim bu DSG? Ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu örgüt!
2. Peki YPG ABD’nin verdiği silahları teslim ediyor mu? Evet ediyor ama aslında hayır etmiyor. Çünkü YPG silahlarını Menbiç Askeri Konseyine teslim ediyor!
3. Tüm bu işler yol haritasında belirtildiği gibi 60 günde sonuçlanıyor mu? Hayır, Çavuşoğlu’nun açıklamasına göre 6 aylık bir süreç olacak.
ABD’NİN SURİYE’NİN KUZEYİNİ PAYLAŞMA TEKLİFİ
Peki en önemli konu olan Fırat’ın doğusu konusu ne olacak?
Çavuşoğlu, Tillerson’la yapılan görüşmeler neticesinde 9 Şubat’ta şöyle demişti: “ABD ile Menbiç ve Fırat’ın doğusu için mutabık kaldık.”
O zaman İbrahim Kalın-H. R. McMaster, Nurettin Canikli-James Mattis ve Mevlüt Çavuşoğlu’nun tercümanlığında -kaydı tutulmayan- Tayyip Erdoğan-Rex Tillerson görüşmelerini analiz etmiş ve şu sonuca varmıştık: ABD AKP’ye “Suriye’nin kuzeyini paylaşmayı” teklif etti.
Menbiç’te varılan mutabakatın açıklanmayan esas boyutu işte budur. AKP Menbiç konusunda, hem de seçim öncesinde, kamuoyunu tatmin edecek bir taviz kazanacak ama karşılığında da Fırat’ın doğusundaki YPG varlığını kabullenme yoluna girecek.
ABD’NİN ERDOĞAN’A ÇİFTE HEDİYESİ
Ne diyor bir zamanlar AKP’nin akıl hocası olan Henri Barkey?
“Menbiç Erdoğan için seçimler yüzünden önemliydi, ABD Erdoğan’a hediye verdi.” (Sputnik, 9 Haziran 2018)
Peki ABD’nin Erdoğan’a hediyesi sadece Menbiç mi? Pompeo görüşmesinden sonra “Kandil’e operasyon” ilan edilmesine bakılırsa, hediye kutusu daha da büyük.
16 yıldır Kandil’e operasyon yapmayan, dahası Kandil’e müzakere için heyetler gönderen hükümet, seçime 16 gün kala Kandil’e operasyona başlıyor!
Fakat mesele şu ki, gazetelere yansıyan istihbarata göre Öcalan’la yapılan pazarlıklar neticesinde Kandil’deki elebaşlar yer değiştirdi ve bölge kısmen boşaltıldı. (Ahmet Takan, Yeniçağ, 6 Haziran 2018)
Nitekim Kandil’deki kimi elebaşları Suriye’de ortaya çıkmaya başladı. Örneğin Hürriyet’in haberine göre dün Kandil’den biri daha önce, ikisi yeni gelen üç isim Suriye’de öldürülmüştü. (hurriyet.com.tr, 9 Haziran 2018)
HEM RUSYA’YLA HEM DE ABD’YLE BİRLİKTE YÜRÜNEMEZ
Denilebilir ki, PKK bunca yıldır ana karargâhı olan Kandil’i neden boşaltsın?
Öncelikle tamamen bir boşaltma ve teslim etme durumu zaten yok. Fakat stratejik düzlemde esas olan şu: Kandil, toprağı olmayan PKK için kritik önemdeydi. PKK’nin şimdi toprağı (Kuzey Doğu Suriye) var ve Kandil önemini korumakla birlikte artık eskisi gibi kritik önemde değil.
Dolayısıyla ABD’nin Fırat’ın doğusu karşılığında Menbiç’te ve Kandil’in eteklerinde tavizler vermesi, taktik kayıp olarak görülebilir ama esasta stratejik kazançtır!
Ve dolayısıyla Ankara, dün Irak’ta olduğu gibi bugün de Suriye’de meselenin esasında kaybetmektedir!
Türkiye’nin Amerikan Koridoru’nu bozma potansiyeli taşıyan ve kısmen bunu sağlayan askeri hamlelerine rağmen neden böyle olmaktadır? Yanıtı Irak’ta da yapılan hatadadır. Türkiye 1995’te Çelik Harekâtı ile 1997’de Çekiç Harekâtı ile ABD’nin Barzanistan’ına müdahale etmiş, ama sonuçta Barzanistan’ı tanıyarak kaybetmişti.
Çünkü Ankara ABD’yle hareket ederek ABD’nin projesini engelleyemeyeceğini görememişti!
Benzer durum bugün de geçerli. Erdoğanların Esad düşmanlığı ve Şam’la anlaşmamaları, ABD’yi sürekli Suriye’ye askeri müdahaleye çağıran tutumları, Pentagon’un attığı füzeleri alkışlamaları hatta az bulmaları, AKP’yi döne dolaşa ABD’nin stratejik girdabına sokuyor!
Dahası Ankara’nın önünde şimdi çifte problem var:
Zira Suriye’de hem Rusya’yla hem de ABD’yle birlikte yürüyebilmek, askeri kapasiteyi ve diplomatik becerileri fazlasıyla aşıyor!
Mehmet Ali Güller
ABC Gazetesi
10 Haziran 2018
#1 by mayk on 12/06/2018 - 09:43
Cok iyi bir yazi olmus. tebrikler.
Bati nasil bir gizli anlasma dayatiyorsa bunun secimden sonra da devam etmesini isteyecektir.
Bu yuzden cb olan kisi kendi iyiligi icin tek adamligi reddetmelidir, ve kendi gucunu kendi eliyle zayiflatmalidir. Boylece batidan bir baski oldugunda, bakanlar kuruluna ya da meclise bu isteklerinizi kabul ettiremedim diyebilmelidir. Belki meclis icinde kendisiyle beraber hareket eden ama bunu belli etmeyen bir grup kurmali. Cb vekili olacak kimselerin amerikanci olmamasina ozen gostermeli aksi halde hayati tehlikeye girer. Yani demek istedigim bir oldubittiye firsat verilmemelidir. Ayrica tek adam olursa, olacak bir aksilikten de tek basina sorumlu tutulacaktir. Tek adam olmasin, cok adam olsun, hepsi de Ataturkcu olsun, hicbiri amerikanci olmasin, ya da amerikanci olanlar etkisiz elemanlar olarak orda dursunlar.
Ekonomik kriz kozu Bati’nin derin devletinin elinde. Bu yuzden Batiya kukla olmayacaksak, borcumuz oldugu icin ve uretimimiz yetersiz oldugu icin mecburen doguya yonelmemiz gerekecek.
Bati icin de bir kumardir bu. Krizi cikarir ama sonuc elde eder mi. Eminim Avrasya bloku her turlu senaryoya karsi kendilerini hazirliyorlardur. Cin elindeki rezervlerin dortte birini bizim borcumuzu kapatmak icin bize verir mi. Verir belki ama sebepsiz olarak degil. Zaten Perincekin bahsettigi miktar da yaklasik bu kadar. Biz dolar bulmak icin cirpiniyoruz, CIn ise odeme olarak dolari kabul etmiyor,
kurtarmaz diyor. Bu celiskiden yararlanilabilir.
Hem dogu ile hem bati le ortak olunabilir, ama hem dogu ile hem de batinin derin devletiyle olmaz. Bu eskiden mumkun degildi belki, artik mumkun. Abddeki siyasetcileri, generalleri tanimaliyiz. Hangisi hangi tarafta. mesela Trump, Dunford ayni tarafta, Macmaster, Mccain, bush, clinton, graham gibi derin devlet temsilcileri karsi tarafta. Mesela Trumpu destekleyen bir eski istihbaratci general macmaster icin hain diyordu. Trump Netenyahu ile dost, KimJongla dusmandi sozde, aslinda nerdeyse tam tersi imis. Kuzey Koreyle Guney Kore sozde savasin esigine gelmisti, tam tersine birlesiyorlar simdi.
Terorle savasiyoruz, ama terorun siyasi amaci ne. Anadilde egitim ozerkilik falan bunlar teroru bitirme
bahanesiyle onumuze konan seyler, ama aslinda gercekte bunlar terorun amacidir, yani ulus devletleri zayiflatmak. Savasin sebebini bilirsek savasmadan bir cozum bulabiliriz, guclu olmak sartiyla. Avrasyayi yanimiza alinca yeterince, hatta fazlasiyla gucluyuz. Batinin yapmaya calisacaklari savas, kriz degil, muhtemelen nokta operasyonlaridir, mesela mecliste avrasyacilar amerikancilardan bir tane fazlaysa avrasyacilardan birine suikast duzeneyebilriler. Icerden kontrol etmek guc kullanmaktan cok daha kolay ve etkili.
#2 by nejat kutlutan on 19/06/2018 - 00:29
by Mayk ‘ı tebrik ederim cok güzel yazmış.. Mehmet Ali beyi sürekli takip edip yorumlarını herzaman mantıklı ve doğru bulurum ama program yaptığı Tele 1 televizyonunda özellikle son günlerde PKK nın siyasi kolu olan HDP nin parlatılmasına bir anlam veremiyorum.. RTE gitsin de bu eğer bu HDP nin barajı geçmesiyle olacaksa biz de onu destekleriz mantığı ile bu parlatma yapılıyorsa bu RTE nin gitmesinden çok daha tehlikeli bir ortam oluşturur.. Mayk ın yazısında belirttiği gibi özerklik demokratikleşme ana dilde eğitim eşit vatandaşlık vs zaten yolu bölücülüğe açan batının bize dayatmaları..Üstelik bunları daha yakın geçmişimizde BOP eşbaşkanlığı şemsiyesi altında denemediler mi? sonuçlarını hepimiz görmedik mi? çalışanlarını ve program yapanlarını aydın sınıfından kabul ettiğimiz TELE 1 TV hangi amaca hizmet ediyor anlamadım..
#3 by mayk2 on 25/06/2018 - 03:24
ince kendini savunamayacak bir durumda olabilir, bu yuzden biz onun hakkini savunmali ve pes etmemeliyiz. Cunku bu sonuclarin gercek olmasi en azindan bence imkansiz. Yani inceyi simdidien “tek adam ilan edip” kolayca teslim alinabilmesini onlemek gerekir. Bir yakini rehin alindiysa mesela
pes etmesi gayet normal olurdu. Buna benzer bir durumda geri kalanlar da mi pes etmeli.
Kaset varsa, bence direnilmeli, kimse kaset yuzunden ikinci turda oy vermekten vazgecmez.
Buralarda bolca silah kullanildi, arabalar korna basarak tur atti, kimse de hesabini sormadi. Yani milletin gozu onunde bunlar olabiliyorsa, hassas noktalarda kimbilir neler oluyordur. Polis veya ambulans sesleri de geliyordu, yani belki de taskinliklari engelleme cabasi vardi.
Hakkimizi koruma konumunda olanlar, becerebilirlerse nobetlese uyumalilar, oylarin bir saniye bile gozden kacmasini onlemeliler. Aksi halde hile yapmak cok kolay.
Dunya duzeliyor, biz bir turlu tamamen duzelemiyoruz.
Tek tesellim magandalarin mermilerinin azalmasi.
#4 by mayk3 on 25/06/2018 - 05:27
Umarim bu gece mesaji rahatsiz edici bir fiziksel etki yaratmiyordur (yani derin uykuyu bolme gibi).
Aklima yeni bir aciklama geldi, ve biryerlerde soylemem lazim.
Simdi, Chp neye guveniyor: kendi islak imzali sonuclari merkeze yolluyorlar. Ve merkezdeki sonuclara bu sekilde guveniliyor. Bu islak imzali sonuclar yalnizca rakamsal bir veri ise, manipulasyona acik demektir.
Bir kere Chp bati’ya guveniyor, oradan kaynakli acik kaynakli olmayan bir yazilima da guveniyordur.
Bu yazilimda sonuclar merkeze yollanirken manipule ediliyor olabilir.
Zaten Chpnin icinde gizli Akpciler oldugunu duymustuk. Sonucta Ataturkcu olmadigi belli olanlar zorla partiye alininca her tur adam bulunabilir bu partide.
Yani merkeze yollanilan bilgilerin daha detayli, yani imzali ve de kontrol edilebilir olmasi lazim.
Merkeze sayilari yolladim, benim isim bitti denirse, yenilgi bastan kabul edilmis demektir.
Belli bir noktadan sonra yeniden sayim da mumkun olmayacak, bu yuzden imzali sonuclarin fotograflarinin herkesin telefonunda saklanmasi ve yedeklenmesi, ve merkezdeki bilgiyle karsilastirilabilmesi lazim. Zaten birkac gundur bu sonuclarin bir sistemi deneme bahanesiyle yayinlandigini Tele1den duyduk.
Yani sonuclar bastan belli, Chp icindeki gizli Akpliler bu sozde guvenli sistemde araci olmus olabilirler.
Bence bu cok yuksek bir ihtimal. Ama yeterince onlem alinmis mi onu bilemem. Bunu Chpdeki guvenilir adamlara ulastimak lazim.
#5 by mayk4 on 25/06/2018 - 12:51
incenin pes ettigini erkenden ilan etmesi bence sonuclari etkiledi. Bizim gibi butun ihtimalleri dusunen kimselere de sizofren dedi. Desin, bu ulkeye daha cok “sizofren” ve “paranoyak” kimseler lazim.
“Evet”in hile ile elde edildigini, gercek hayir’larin yuzde 55 olduguna inaniyorduk hakli olarak; ve simdi Reis ilk turda yuzde 53 “alinca” bu demektir ki “Hayir” diyenlerin en az yuzde 4’u Reis’e oy vermis, ve diger hicbir adayi kendine daha yakin bulmamis. Bu hicbir sekilde aciklanabilecek bir durum degil, cunku “Hayir” cephesi buyuk oranda CB adaylari ile temsil edildi. Yani Vatan Partisi haricindeki sosyalist sol, ya da birlesik haziran hareketi, ya da dsp tabani falan mi Reis’i diger adaylara tercih etti. Bu akla mantiga uygun bir durum degil. Incenin moralini bozup mantikli dusunmesini engellediler, ve pes etmesini sagladilar, o pes edince digerleri de pes etti. Sonucta hickimse kaybedecegi belli gorunen bir sey icin risk almaz, direnmez, hayatini ortaya koymaz. Hayatini kaybetse sehit sayilmayacagii bilir.
Muhalefet adaylari ayni telden calmamaliydi, biraz frekans farki olmaliydi, hepsi demirtas ciksin deyince bu durumu olumsuz etkilemis olabilir. mesela aksener bu konuda sessiz kalabilirdi. onun yerine kaybedilen adalardan bahsedip milliyetci bir tutum takinabilirdi. her seferinde biraz daha akillaniyoruz, ama hicbir zaman yeterince akilli olamiyoruz. Namuslular da namussuzlar kadar cesur olmadikca…olmaz.
#6 by mayk5 on 25/06/2018 - 13:02
(mayk4’u yayinlamayin, ufak bir duzletme yapiyorum, tesekur.)
incenin pes ettigini erkenden ilan etmesi bence sonuclari etkiledi. Bizim gibi butun ihtimalleri dusunen kimselere de sizofren dedi. Desin, bu ulkeye daha cok “sizofren” ve “paranoyak” kimseler lazim.
“Evet”in hile ile elde edildigine, gercek hayir’larin yuzde 55 olduguna inaniyorduk hakli olarak; ve simdi Reis ilk turda yuzde 53 “alinca” bu demektir ki “Hayir” diyen her 7 kisiden biri, diger hicbir adayi kendine daha yakin bulmamis, ve baskanliga hayir dedigi halde baskanligi tek isteyen kisi baskan olsun demis!
Bu hicbir sekilde aciklanabilecek bir durum degil, cunku “Hayir” cephesi buyuk oranda CB adaylari ile temsil edildi. Yani Vatan Partisi haricindeki sosyalist sol, ya da birlesik haziran hareketi, ya da dsp tabani falan mi Reis’i diger adaylara tercih etti. Bu akla mantiga uygun bir durum degil. Incenin moralini bozup mantikli dusunmesini engellediler, ve pes etmesini sagladilar, o pes edince digerleri de pes etti. Sonucta hickimse kaybedecegi belli gorunen bir sey icin risk almaz, direnmez, hayatini ortaya koymaz. Hayatini kaybetse sehit sayilmayacagii bilir.
Muhalefet adaylari ayni telden calmamaliydi, biraz frekans farki olmaliydi, hepsi demirtas ciksin deyince bu durumu olumsuz etkilemis olabilir. mesela aksener bu konuda sessiz kalabilirdi. onun yerine kaybedilen adalardan bahsedip milliyetci bir tutum takinabilirdi. her seferinde biraz daha akillaniyoruz, ama hicbir zaman yeterince akilli olamiyoruz. Namuslular da namussuzlar kadar cesur olmadikca…olmaz.
#7 by mayk6 on 25/06/2018 - 20:52
ince buyuk bir hayal kirikligi oldu.
diyor ki, oylar calinmis olabilir, ama 10 milyon oy calinmamistir.
Sen nasil fizikcisin yahu. Bir kere yuzde 53 ile yuzde 30’u karsilastirmak yanlis. Butun muhalefet oyunu kendine yazmalisin. Yuzde 3’luk bir oydan bahsediyoruz. Yani yuzde 1.5 oy bir taraf yerine diger tarafa yazilinca sonuc degisiyor. Yani 800bin civari bir oy demektir bu.
Kilicdar’i 16 nisandaki tutumu nedeniyle kinamistik, o zaman ince kan akacaktiysa o zaman aksaydi diyerek Ataturk’un Canakkale’deki “ben size olmeyi emrediyorum’ sozune benzer veciz bir ifade kullanmisti. Simdi ise hak aramak daha kesin bir sonuc getirecekken sebepsiz yere pes etti. pes dogrusu. simdi o 15 milyon da arkandan gelmez. supheyle bakar. Zaten kilicdarin rakibi degil, yedegi oldugunu yalcin kucuk ima ediyordu.
yenilgiyi kabul ediyorum ne demek. yenilen sen degilsin, biziz, butun Turkiyedir. Ve gercekte yenilmedik, yenilmis sayilldik. Hani her oyun hesabi sorulacakti. demek ki on milyon fark var, ugrasmaya degmez deyip vazgecilecekmis. SImdi sakin kafayla yeniden dusunsun, on millyonluk fark olmadigini anlasin.
yazarimiza bu beyaz sayfayi tepe tepe kullanmamiza izin verdigi icin yeniden tesekur ediyoruz.
#8 by mayk6 on 26/06/2018 - 09:41
duzeltme: 1,5 –> 3, 800bin –>1,5 milyon , yine de 10 milyona oransal olarak cok uzak;
ayrica inceye sen yerine siz diye hitap etmeliydim belki.
bir dahaki sefere bir sey yapilacagi zaman benim fikrimi de sorsunlar. ufak bir katkim olur belki. zaten hep kilpayi kaybediyoruz, hile oldugunu anliyoruz, uzerine gitmiyoruz. sanki herkes ayni tiyatronun bir parcasi.