ABD’nin yeni başkanı Joe Biden’ın kabinesini açıkladığı basın toplantısındaki sözleri, bir bakıma onun programı gibiydi.
Şu üç kısa cümleden oluşan açıklaması, hedefini ve stratejisini basitle özetliyor: “ABD Pasifik ve Atlantik’te küresel liderlik rolü üstlenecek. Gereksiz çatışmalarda rol almayacak. Asya-Pasifik bölgesinde ittifakları güçlendirecek” (25.11.2020).
Hedef Çin, strateji müttefiklerle cephe inşası
Biden’in bu üç cümlesi şu anlamlara geliyor:
1- ABD’nin “Atlantik ve Pasifik’te liderlik üstlenmesi” demek, pratikte AB ile ilişkileri restore etmek ve birlikte Çin’e karşı mücadeleye yönelmek demektir.
2- ABD’nin “gereksiz çatışmalarda rol almayacağını” belirtmek; Afganistan ve Irak’tan çekilmeyi sürdürmek demektir.
3- ABD’nin “Asya-Pasifik bölgesinde ittifakları güçlendireceğini” söylemek; Çin’e karşı mücadelede Japonya’yı kaybetmemek ama daha önemlisi Hindistan’ı kazanmak demektir.
‘Büyük strateji’de süreklilik
ABD başkanlık seçimi süresince ve “Trump mı, Biden mı” tartışmaları boyunca hep şuna dikkat çektik: ABD’nin “büyük stratejileri” başkandan başkana değişmez. Başkanlar bu “büyük stratejinin” alt stratejilerinde ama daha çok taktiklerde değişikliğe giderler.
Ve somut belirtmiştik: Trump’ın Çin’i “baş rakip” gören çizgisi, Obama döneminin de çizgisiydi. Trump’ın Afganistan ve Irak’tan parça parça çekilmesi, Obama döneminde başlamıştı.
Bu sürekliliği görmek şu bakımdan önemliydi: Amerikancı çevrelerde genel algı, “Trump’ın beceremediği ama Biden’ın gelip ABD’yi yeninden ‘dünyanın efendisi’ yapacağı” şeklinde…
Oysa konu Trump’un beceriksizliğiyle ilgili değil, ABD hegemonyasının zayıflamasıyla ilgili. O hegemonyayı zayıflatan en önemli neden de ABD’nin artık ticarette, üretimde, ekonomide, hatta teknolojinin bazı alanlarında geçilmiş olmasıdır.
Biden’ın elinde bu tabloyu değiştirecek sihirli bir değnek yok. Biden’ın Trump’tan farkı, ABD’nin Çin’i hedef alan “büyük stratejisini” uygulayabilmek için, geleneksel müttefikleriyle bozulan ilişkilerini tamir etmeye çalışması olacak.
ABD yerine kolektif yönetim
Bu da aslında ABD hegemonyasının zayıflamasıyla ilgili bir ihtiyaç. ABD’nin gücü zirvedeyken, müttefik aramaya ihtiyacı yoktu; Irak’ı işgal örneğinde olduğu gibi tek başına karar alıyor ve müttefiklerini o kararın arkasında sürüklüyordu. Ama artık o durum değişti.
İşte ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in ilk mesajı da bu gerçeğe işaret ediyordu: “Dünyanın tüm sorunlarını tek başımıza çözemeyiz. Diğer ülkelerle birlikte çalışmamız gerek, onların işbirliğine ihtiyacımız var” (25.11.2020).
Bu sözler; birincisi ABD’nin artık “dünyanın efendisi” olmadığının Washington tarafından kabulü anlamına gelmektedir, ikincisi ABD’nin bu gerçeğe göre hareket ederek müttefikleriyle işbirliği arayacağını göstermektedir ama üçüncüsü de önümüzdeki yıllarda dünya düzeni açısından “ABD yerine kolektif bir yönetim” döneminin başlayacağının işaretidir. Ki, “yeni bir dünya kuruluyor” derken, bunun adım adım gerçekleştiğini de bu köşede pek çok kez yazdık.
Türkiye’nin çıkarları ABD tehdidi altında
Biden yönetiminin geleneksel müttefiklerle ilişkileri restore etme hedefi, Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Nitekim Biden’ın kazandığı kesinleştikten sonra Erdoğan’ın yaptığı şu açıklama, ABD’yle işbirliğine yine açık olduklarının ilanıydı: “ABD ile uzun ve yakın müttefiklik ilişkilerimizi, bölgesel ve küresel tüm meselelerin çözümünde kullanma niyetindeyiz” (21.11.2020).
Kuşkusuz bu “yeniden işbirliği”, Biden ve Erdoğan’ın karşılıklı niyetleri ya da AKP’nin genetik kodlarındaki Amerikancılık üzerinden kotarılabilecek bir durum değil.
Zira Türk-Amerikan ilişkilerindeki sorunlar, aslında hükümetlerden hükümetlere olan sorunlar değil, temel sorunlardır. Türkiye’nin bölgesindeki ulusal çıkarlarıyla ABD’nin çıkarları çatışmaktadır. Ve Türkiye’nin ulusal çıkarlarına yönelik tehditler ABD’den gelmektedir.
Bu değişmeden, Türk-Amerikan ilişkileri düzelmez.
Ama elbette iktidarını sürdürebilme kaygısı, AKP’yi -çok sık yaptığı gibi- ulusal çıkarları bir kenara koymaya götürebilir ancak o halde bile “eski türden”, “BOP eşbaşkanlığı” gibi bir işbirliği sürdürebilmeleri mümkün değildir.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
28 Kasım 2020
#1 by puma (bilincli sol kemalist (Ataturkcu)) on 29/11/2020 - 21:13
Soyleyecegimi daha once soylemistim. Ekleyecek cok fazla sey yok..
Bir kere Biden kazanmis farzediyosunuz, kazanmadi, hile yapildi, butun mesele bu hilenin ustune gidecek irade ve araclar var mi. Cevap: Evet var. Trump acik farkla kazandi. Yine de kritik bir surec. Yeni sabotajlar bekleyebiliriz. (iranli bilin adaminin oldurulmesi bir sabotaj idi mesela
Ikincisi, Trump Obama’nin devami degildir. Oyle olsa ABDde bir turuncu darbe denemesi, daha oncesinde russiagate safsatasi falan olmazdi. butun medya trump karsiti olmazdi .v.s.
Biri derin devlet, digeri anti-derindevlet.. Biri baris digeri savas demek. Biri soykirim ve kolelik, digeri uluslararasi isbirligi demek.
Kesin olna sey yeni bir dunya kuruluyor, ve ABD bu dunyanin efensisi olmayacak (bu kadarina katiliyorum), ayrica diyorum ki efendi olan zaten ABD degil derin devlet idi. Oyle olmasa israil ABD gemisini kasten ve canavarca bir hisle batirdiginda ABD sessiz kalmazdi. Oyle olmasa 11 eylulde, ergenekon kumpasinda, ABD ve Avrupa birlikte hareket etmezdi..
Cok kutuplu da demiyelim, cok garantorlu bir dunya olacak. Tabi sabotaj ve provokasyonlar sonucu dunya savasi cikmaz ise. Korona sabotaji, Korona ASISI sabotaji olarak devam edebilir. (masum bir asiyi sirketiyle beraber alirlar, son basamakta icine istedikleri cihazlari katarlar, asinin seri no’su ile insanin kimlik numarasini eslestirirler ve uzaktan herseyi yonetirler.)
#2 by puma2 on 29/11/2020 - 21:26
Bir de yayinlanmayan mesajimda Rusya’nin askeri olarak ABDnin cok ilerisinde oldugunu soylemistim.
-Cok daha iyi ICBM’ler (durdurulamaz, ABDninkiler s400le durdurulur)
-Hipersonik gezgin fuzeler (sanirim ABDde yalnizca supersonik gezgin fuzeler var), ve ustun manevra kabiliyeteri , ustun isabet yetenegi falan var.
-Savunma anlaminda s400 , her turlu ABD fuzesine karsi etkili (alcak, yuksek, gezgin, kitalararasi, denizden atilan, denizaltidan atilan, …)
-Sesten hizli (supersonik) torpil
-Genis bir alanda elektronik silahlari calisamaz hale getirme yetenegi, savasmadan kazanma.
Zaten Rusya’nin uzay yarisinda hep onde oldugunu biliyoruz (Sputnik’ten beri).
Ataturk’u oven ABD’li vatansever yayin organi, Kennedy ve Trump destekcisi, derin devlet karsiti olan LarouchePac Rusya’nin askeri teknolojisinden gururla bahseder, cunku bunlari barisin garantoru gibi gormektedir.
#3 by puma2 on 29/11/2020 - 21:31
(yollanamadi ikinci deneme)
Bir de yayinlanmayan mesajimda Rusya’nin askeri olarak ABDnin cok ilerisinde oldugunu soylemistim. Bu onemli yukarda bahsedilmedigi ben bahsetmeliyim (zaten ayni fikirde degildiniz)
-Cok daha iyi ICBM’ler (durdurulamaz, ABDninkiler s400le durdurulur)
-Hipersonik gezgin fuzeler (sanirim ABDde yalnizca supersonik gezgin fuzeler var), ve ustun manevra kabiliyeteri , ustun isabet yetenegi falan var.
-Savunma anlaminda s400 , her turlu ABD fuzesine karsi etkili (alcak, yuksek, gezgin, kitalararasi, denizden atilan, denizaltidan atilan, …) ABDde benzeri yok.
-Sesten hizli (supersonik) torpil .. bu da ABDde yok.
-Genis bir alanda elektronik silahlari calisamaz hale getirme yetenegi, savasmadan kazanma.
Bu da yok, olsaydi coktan 3. dunya savasi cikardi. ya da ABD kabadayiliga devam ederdi.
Zaten Rusya’nin uzay yarisinda hep onde oldugunu biliyoruz (Sputnik’ten beri).
ABD’li vatansever yayin organi, Kennedy ve Trump destekcisi, derin devlet karsiti olan LarouchePac Rusya’nin askeri teknolojisinden gurula bahseder, cunku bunlari barisin garantoru gibi gormekte.