Posts Tagged İsmail Saymaz

BERFO ANA ASIL BİZİM ANAMIZ

13 Eylül 1980 günü oğlu Cemil Kırbayır elinden alındığından beri, dönmesini bekliyordu Berfo Ana. 33 yıldır bir gün döner diye kapısını da kilitlemiyordu.

105 yaşındaydı ve son aylarda en çok şöyle diyordu kendisini görmeye gelenlere: “Tek dileğim ölmeden oğlumun mezarını görebilmek. Başbakan bana söz vermişti, oğlumun kemiklerinin gömüldüğü yeri bulacaktı.”

‘BİZİM OĞLANLAR’ SÖZÜNDE DURMAZ!

Başbakan sözünü tutmadı ve Berfo Ana oğlunun mezarını göremeden aramızdan ayrıldı. Oysa Cemil Kırbayır’ı hangi birimin gözaltına aldığı, hangi birimin sorguladığı daha doğrusu işkence yaptığı belliydi. Elinde devletin tüm imkânlarını bulunduran Başbakanlığın bu cinayeti çözememesi normal koşullarda mümkün değildi.

Ama koşullar normal değildi. Zira iktidar, içinden geldiği 12 Eylül rejimiyle hesaplaşamaz, Ergenekon tertibine kamuoyu desteği yaratabilmek için yalnızca 12 Eylül’ün sembol isimlerine dava açabilirdi ancak.

Çünkü o rejimin bürokratları kendileriydi; çünkü o rejimin valileri kendileriydi; çünkü o rejimin asıl sahibi 10 yıllık iktidarlarının da dayanağıydı…

BERFO ANA’NIN ACISINI SÖMÜRDÜLER

Dün 12 Eylül rejimi bugün de kendileri Kemalist Devleti hedef almıştı.

Dün 12 Eylül’ün maskesi “Atatürkçülüktü”, bugün kendilerinin maskesi bazen Berfo Ana oldu, bazen 12 Eylül rejiminin yok ettiği gençler oldu… Meclis kürsülerinde mektuplarını okuyup ağlama ayinleri bile yaptılar!

Berfo Ana’yı da 12 Eylül’ün kurbanlarını da Türk Ordusu’na diz çöktürme tertiplerine alet etmek istediler.

Berfo Ana’nın acısını sömürdüler!

Kapitalistlerin Che Guavera’yı metalaştırması ve onun ününden para kazanması gibi Berfo Ana’nın acısından faydalandılar!

Berfo Ana’ya medya önünde “Ana” deyip ona sözler verdiler. Ancak biz biliyorduk ki çiftçisine “Ananı da al git” diyenler elbette “analarına” da yalan söylerlerdi.

Nitekim Berfo Ana’ya verdikleri “sözü” tutmadılar. Berfo Ana 105 yaşında “Cemil’im” diye diye ayrıldı aramızdan…

ANALARIMIZ BEFO ANA’YDI

Berfo Ana onların değil bizim anamızdı…

Onlar “Kürt yok dağ Türk’ü var” derken, onlar Kürt’e kıro derken, biz Kürt analarımızın acılarını paylaştık, sırf Kürt oldukları için işkence gören ve öldürülen oğullarının katillerinden hesap sorduk!

Çünkü Berfo Ana bizim anamızdı; hepimizin anası birer Berfo Ana’ydı…

Bugün Berfo Ana’nın acısını sömürerek onu sayfalarına taşıyanlar “Kürt” sözünden bile tiksinirken biz Kürdümüze zulmedilmesine göğüs gerdik; bu yüzden kurşunlandık, toplatıldık, kapatıldık…

2000 DOĞRU’NUN HABERCİLİĞİ

Bugün Berfo Ana’nın acısını sömüren, sayfalarına taşıyan kimi utanmazların bu Kürtçe ismi değil sayfalarına taşımak ağızlarına bile almadıkları o yıllara gidelim en iyisi…

Örneğin 15 Ocak 1989’da… Ve Aydınlık’ın şimdiki arşiv sorumlusu Ercan Dolapçı’nın 2000’e Doğru’da yayımlanan bir yazısına göz atalım:

“12 Eylül sabahı ‘eyvah mahvolduk’ diye uyanmamızın üstünden 10 yıl geçti. Bu noktaya gelebileceğimiz hiç aklıma gelmemişti. 1984’te Batı’dan Doğu’ya doğru gittiğimde yangının ne kadar büyük olduğunu gördüm. Her ilde, her ilçede sırf Kürt oldukları için işkence gören, baskı gören insanlar gördüm. Kaybolan, sakat kalan ve çıldıran insanlar. Gece olmasın diye dua edenleri gördüm. Hem de 1980’den dört yıl sonra. Hangi köye gitsem işkenceden payını alan insanları dinledim. Dayak yiyen muhtarları da görünce devletin kendi kendini de dövdüğünü düşündüm. Kars-Göle’de Cemil Kırbayır’ın babasını dinleyince kendimi kitaplardan bildiğim Güney Amerika’da sandım. Dört yıldır kayıp olan oğlunu arıyordu.”

BERFO ANA’NIN OĞLUNUN KATİLLERİ

Dolapçı 1984’te oğlunu arayan İsmail Baba’nın, 1989’da da tıpkı diğer babalar gibi hâlâ oğlunu aradığını belirterek bitiriyor yazısını.

Sonra 1991’de İsmail Baba’yı kaybediyoruz, Berfo Ana sürdürüyor nöbeti…

Ve yıllar sonra 2011’de “Kürt Açılımı” gereği Berfo Ana’yı keşfediyorlar.

Üstelik kayıp oğlunu arayan ana ve baba haberini 22 yıl geciktiklerinden hiç utanmadan, “12 Eylül’le nasıl hesaplaştıklarını” da yazabiliyorlar.

2 yıl sonra 2013’te, bu kez Başbakan Erdoğan’ın Berfo Ana’ya verdiği sözü tutmadığını yazmadan, arkasından sahte gözyaşı döküyorlar…

Başbakan bulamadı (!) ama baba İsmail Kırbayır oğlunun katillerini isim isim biliyordu ve gazeteci İsmail Saymaz’ın “Oğlumu Öldürdünüz Arz Ederim” isimli kitabında da yer alan dilekçesinde o isimleri vermişti: 1. Şube’de görevli Mehmet Aytan, Selçuk Ayyıldız ve Mehmet Ali Akın ile Taner isimli Japon lakaplı MİT mensubu…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
25 Şubat 2013

, , , , , ,

Yorum bırakın

GAZETECİLERİN ‘KÜRT KORİDORU’ TARTIŞMASI

Hafta içi Twitter denilen sosyal medyada benim de dâhil olduğum çok yararlı bir tartışma yaşandı. Tartışmayı hem konunun önemi nedeniyle hem de farklı düşünen gazetecilerin mevcut iklimin aksine birbirini tehdit etmeden de tartışabileceğini göstermek için size de aktarmak istiyorum.

YERLİKAYA’NIN KİTABI

Oldukça başarılı haberlere attığı imzalar nedeniyle sosyal medyada da izlediğim Radikal gazetesinden İsmail Saymaz, hafta içinde yeni çıkan bir kitabı tanıtıyordu. TRTTürk’ün Erbil temsilcisi Simla Yerlikaya’nın Cemaate yakın Timaş Yayınları’ndan çıkan “Yeni Komşumuz Kürdistan” isimli kitabıydı tanıttığı…

Saymaz sosyal medyada şunları yazıyordu kitapla ilgili: “Simla Yerlikaya bir yıllık gazetecilik deneyimi sonrası kaleme aldığı kitabında bize Irak Kürdistanı’nı insani ve siyasi boyutuyla resmetmiş. Simla kitabında Türkmenlerin kurtuluşunun ve kalkınmasının Kürdistan’a bağlanmakla mümkün olabileceğini ifade ediyor. İsabetli bir öneri. Kaldı ki orta ve uzak vadede, Kürdistan ve Türkiye arasında gelişebilecek bir Türk-Kürt federasyonundan dahi söz edebiliriz. Neden olmasın?”

SAYMAZ-GÜLLER TARTIŞMASI

Normalde yazılanlara pek yanıt vermem ancak hem solcu olduğu için doğal bir yakınlık hissettiğim hem de gazeteciliğini takdir ettiğim bir meslektaşımın komşu bir ülkenin bölünmesinden olağan ve normal bir şekilde bahsetmesini yadırgadım.

Ve Saymaz’a “ülke bölmenin normal ve olağan olmadığını” anlatabilmek için şu örneği verdim: “Iraklı bir gazeteci de Türkiye’nin Güneydoğusu’nu kastederek Arap-Kürt federasyonu istese?”

Ardından Saymaz’ın yazdığı yanıt ile aramızda bir tartışma başladı ve şu şekilde ilerledi:

Saymaz: “İsteyebilir fakat bu yetmiyor. Kaldı ki benim önerimin gerçekleşmesi için dahi Türkiye’nin kendi Kürdüyle barışması gerekiyor.”

Güller: “Türkiye’nin kendi Kürt’üyle barışması başka, Irak’ın Kürt’üyle federasyon kurup komşusunu bölmesi başka. Arada kalın duvar var.

Saymaz: “Farkında değilsiniz, komşumuz zaten Kürdistan…”

Güller: “Farkında olduğum gerçek, Kürdistan’ın Irak’ın özerk bölgesi olduğu, Türkiye’nin değil! Hiçbir ülkenin bölünmesine gerek kalmadan Türk-Kürt-Arap-Fars’ı Batı Asya Birliği içinde birleştirmek olmalı hedef!”

Saymaz: “Böyle garip ve gerçekdışı bir öneri görmedim. Turan ideali bile daha gerçekçidir. Ermeni’nin, Gürcü’nün ne günahı var?”

Güller: “Irak’ı bölüp bir parçasını Türkiye’ye katmak istemeniz gerçekçi de bölge ülkelerinin bölünmeden ittifak yapması mı gerçekçi değil!”

Saymaz: “Görüşlerimiz taban tabana zıt. Siz devletler, bense halklar düzeyinde bir öneri getiriyoruz.”

Güller: “Devletleri bölerek bulacağımız bir çözüm halkların yararına olamaz çünkü halklar birbirini boğazlar Yugoslavya’daki gibi.”

SAYMAZ-BURSALI TARTIŞMASI

İsmail Saymaz’la bu ölçülü ve yararlı tartışma böyle tamamlandı. Başka yanıt gelmeyince bilgisayarı kapatıp uyudum. Sabah uyandığımda Cumhuriyet gazetesi köşe yazarı Orhan Bursalı ağabeyin de gece tartışmaya dâhil olduğunu ve dahası Bursalı ile Saymaz arasında yine çok yararlı bir tartışma yaşandığını gördüm. O tartışmayı da sizlere aktarmalıyım:

Bursalı: “Bölge ülkelere hegemonya politikalarının sonuçları üzerinden millet, mal mülk devşirmeye kalkışmak: Hangi Sol? Bu görüş, Özal/RTE-Davutoğlu’nun Yeni Osmanlı görüşü. Temelinde 1) ‘Biz Kürt parçamızı kaptıracağımıza, hepsini kapalım’ ve 2) Şu Irak Kürt petrollerine de böylece ortak olma ve ‘petrol sorunumuzu halletme’ görüşü yatar.. Yani ne desem! Ayrıca bu Türk-Kürt federasyonunun diğer bir yüzü de, Türkiye’ye kestirmeden Kürdistan kurdurma projesidir… Güneydoğu dâhil.”

Saymaz: “Ben toprak alsam işleyemem, petrole konsam tüketemem; böyle bir hesap kitapla ilgim yok. Gidişat, Türkiye’nin idari sınırlarından evvel insani sınırlarını tahrip etti; ruhen bölünmüşüz esasen. Birilerinin toprağında ne gözüm ne de herhangi bir toprak adına söylenecek sözüm var. Ama bir realite var: Kürdistan. Türklerle Kürtler eşit federatif bir yapıyı neden düşünmesinler? Bu emperyal bir tahayyül değil ki.”

Bursalı: “Osmanlı Tarihi, Davutoglu ve RTE’nin tezleri… Sırada Balkanlar ve Kuzey Afrika var. Biz ‘sıradan’ vatandaşın böyle bir hesabı zaten olamaz ki. Bu hesaplar bize ait değildir hiç bir zaman.”

Orhan Bursalı ve İsmail Saymaz, tanışıyorlar olsa gerek, konuyu yüz yüze tartışmaya karar vererek kapatmışlar.

Tartışmayı nasıl sürdürdükleri ve konuyu nereye bağladıkları sosyal medyaya yansırsa ya da bize ulaşırsa, biz de size aktarırız…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
24 Şubat 2013

, , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın