Posts Tagged Kürt Koridoru

KÜRT KORİDORU’NUN PETROPOLİTİĞİ

George Bush döneminin ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley Hürriyet’e yaptığı açıklamalarda Türkiye’ye iki önemli mesaj verdi:

1) Türkiye’nin El Kaide devletine ihtiyacı yok.

2) Suriye’de Kürt özerk bölgesi kurulacak. (Hürriyet, 25 Kasım 2013)

Böylece Türkiye, ya El Kaide devleti, ya Kürdistan diye sıkıştırılmış oldu. Artık AKP Hükümeti’nin ABD adına Suriye’de neye taşeron olduğu daha da iyi görülmüştür.

BASRA’DAN K.IRAK’A BORU HATTI

Hadley’in sözleri arasında önemli bir bilgi daha var: “ABD yönetiminin Basra’dan Kuzey Irak’a bağlanacak yeni bir boru hattı konusunda taraflara önerileri var.

Bu bilgi, Suriye’de Kürt özerk bölgesi girişimini anlatan somut bir petropolitik veridir. ABD’nin “Basra’dan Akdeniz’e Kürt Koridoru” planını somutlar: Petrol ve gaz Basra’dan Kuzey Irak’a taşınacak. Kuzey Irak’tan da birincisi Türkiye üzerinden, ikincisi Suriye üzerinden Batı’ya ulaştırılacak.

ABD’nin bu konudaki çalışmasının izleri de vardır. Örneğin Basra’dan Zaho’ya uzanacak bir boru hattı projesi yürürlüktedir. Hatta Türk EID İnşaat şirketi, Amerikalı Exxon için 120 km uzunluğunda, 90 milyon dolar değerinde yeni bir boru hattının inşaatına başlamış durumda. Bu hattı 1 yıl içerisinde Exxon’a teslim edecek olan EID İnşaat, Basra’da da 250 milyon dolarlık bir başka projeyi de yürütmektedir.

ERDOĞAN-BARZANİ BULUŞMASININ PETROPOLİTİĞİ

Öte yandan Stephen Hadley, bu açıklamasıyla, Washington’un bu planda hangi enstrümanlara dayanacağını da ortaya koymuş: Hem Güney Irak’ın hem de Kuzey Irak’ın petrol ve gazının Batı’ya taşınmasına El Kaide devleti değil ama Suriye’nin kuzeyinde kurulacak bir Kürt devleti ev sahipliği yapabilir!

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Mesut Barzani’nin Diyarbakır buluşmasının da Hadley’in işaret ettiği bu gelişmelerle doğrudan ilgisi var. Zira ikili, ABD’nin boru hattı planını kotarmaya çalışıyor. Son durum şu:

1) Ankara ile Erbil anlaşmasıyla inşa edilen Kerkük-Yumurtalık boru hattına paralel hat tamamlandı. Hedef, gelecek aydan itibaren bu ikiz hattın yenisinden günde 300 bin varil petrol taşımak.

2) Ankara ile Erbil anlaşmasında ikinci bir hat daha var. Plana göre hat 2016’da tamamlanacak ve 2017’de bu hattan günlük 1 milyon varil petrol taşınacak.

3) Ankara ile Erbil, 2017’den itibaren doğal gazın Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye taşınması için de anlaştı.

Şimdi hedefleri bu plana Irak Başbakanı Nuri El Maliki’yi, yani Bağdat’ı razı etmek. Neçirvan Barzani bu amaçla Bağdat’ı ziyarete hazırlanıyor.

BÖLGENİN SİLAHI OLARAK BORU HATLARI

Fakat ABD’nin ve enstrümanlarının bu planları artık gerçekleştirme şansı yok. Zira Çin ve Rusya destekli bölge kuvvetleri ABD’ye yeni bir siyasal tablo dayatmış durumdadır:

1) Asya cephesi ABD’ye Mısır devrimini kabul ettirdi! Sırada Washington’un Müslüman Kardeşler kartını tamamen elinden almak var. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin “Müslüman Kardeşler Mısır’ın devrimi çaldı” demesi değişimi özetlemektedir.

2) Asya cephesi ABD’yi İran’la anlaşmaya mecbur etti ve Tahran’ın nükleer hakkına resmiyet kazandırdı. Önceki gün Cenevre’de varılan mutabakat İran ve bölge adına tarihidir.

3) Asya cephesi şimdi de ABD’yi Suriye’yle masaya oturtuyor. 22 Ocak’ta yapılacak Cenevre-2 konferansı ile İran’dan sonra Suriye’de de Asya kazanmış olacak!

Bu siyasal tablo içerisinde ABD’nin bölgeye petropolitik hamleler dayatması mümkün değildir. Nitekim ABD’nin Nabucco Projesi bile artık gündemde değildir.

Tamam, Irak’ın hem güneydeki, hem de kuzeydeki petrol ve gazları batıya, doğuya elbette satacaktır. Ama Irak için ve Irak ile bölgenin yararına…

Yeni Ortadoğu’da boru hatları kavganın değil, birlikte zenginleşmenin silahı olacaktır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
26 Kasım 2013

,

Yorum bırakın

NABUCCO PROJESİ NEDEN ÇÖKTÜ?

13 Temmuz 2009’da büyük şaşaayla imzalanan Nabucco Projesi, geçen hafta çöktü! Kuşkusuz Ufuk Ötesi okurları için sürpriz olmadı zira bu köşede birçok kez Nabucco’nun hayata geçemeyeceğini savunmuştuk.

İddiamızın gerekçeleri neydi? Anımsayalım:

1. Gazın kaynağı sorunu: Nabucco Projesi’nin tedarikçileri yoktu. ABD ve Türkiye Türkmenistan, Azerbaycan, Irak ve Mısır’ı projeye katılmaya çabaladı ama olmadı!

2. Projenin maliyeti: Geri ödemelerin imzalanacak gaz anlaşmaları ile yapılması planlandı fakat anlaşma imzalanamadı.

3. Rusya faktörü: Moskova, İtalya, Fransa ve Almanya ile Güney Akım Projesi’ni imzalayarak Nabucco Projesi’ni bitirdi!

KÜRT KORİDORU ÇÖKTÜ

Peki, bu “teknik” gerekçelerin altındaki siyasal nedenler nelerdi?

Yani hangi güç ilişkileri ve hangi siyasal gelişmeler yukarıdaki 3 maddeyi bir sonuç haline getirdi? İnceleyelim:

1. Nabucco Projesi, aslında ABD’nin siyasal Kürt Koridoru projesinin enerji versiyonuydu. Proje, ABD Avrasya Enerji Kaynakları Özel Temsilcisi Richard Morningstar ve ABD Kongre üyesi Senatör Richard Lugar’ın koordinatörlüğünde, ilgili devletlerin başbakanlarıyla 13 Temmuz 2009’da Türkiye’de imzalanmıştı.

Kürt Koridoru, Basra’dan Doğu Akdeniz’e bir enerji koridoru oluşturulması demekti. Irak’ın kuzeyindeki otonom yapının Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açılması ve Türkiye’nin güneydoğusuyla birleştirilerek Diyarbakır merkezli bir tramplen devlet haline getirilmesiydi.

Nabucco Projesi bir koluyla Türkmenistan ve Azerbaycan kaynaklarını, diğer koluyla da Kuzey Irak kaynaklarını Batı’ya taşıyacaktı.

Kuzey Irak petrol ve gaz kaynakları Nabucco’ya akamadı. Çünkü Irak Başbakanı Nuri El Maliki, ülkesinin siyasal birliğini ve toprak bütünlüğünü adım adım sağladı ve Kuzey Irak’ın kopmasını engelledi.

Rusya ve İran’ın Maliki’yi destekleyen politikaları, Irak’ın birliğini sağlamlaştırdı.

RUSYA, ORTADOĞU’DA ABD’Yİ YENDİ

2. Rusya Türkmenistan ve Azerbaycan’la önemli anlaşmalar yaparak Nabucco’yu bu iki ülke için gereksiz hale getirdi!

3. 2008 krizi, Almanya-Fransa merkezli kara Avrupası ile İngiltere merkezli deniz Avrupası arasındaki çelişkileri daha da derinleştirdi. Avro bölgesi sorunları da eklenince, İngiltere ABD’yle daha da yakınlaştı. Almanya ise finansal krizi aşacak adresin Doğu olduğunu görerek, Çin ve Rusya’yla yakınlaştı.

Rusya bu koşullarda Kara Avrupası’yla, yani Almanya, Fransa ve İtalya’ya enerji anlaşmaları yaparak ABD’nin bu coğrafyadaki enerji planlamalarına darbe vurdu.

4. Doğu Akdeniz’deki güç dengeleri değişti. Türkiye üzerinden Suriye’ye baskı uygulayan, bu ülkeyi Kürt Koridoru kurmak için bölmek isteyen ABD, hem Şam’ın hem de Tahran ve Moskova’nın sert direnişiyle karşılaştı.

İki yılı aşan bu çarpışmanın öncesinde Rusya’nın askeri gücü sadece Suriye’nin Tartus Limanı’nda vardı.

Ya Bugün? Bugün Rus askeri kuvvetleri Tartus dışında artık Kıbrıs Rum Kesimi’nin Limasol Deniz Limanı’nda ve Baf Hava Üssü’nde var. Kıbrıs ve Suriye arasındaki bölgeye konumlanan Rus savaş gemileri ise ABD’ye meydan okuyor!

BÖLGE BAĞIMSIZLAŞIYOR

Peki, Nabucco Projesi’nin bu siyasal gerekçelerle çökmesi demek, Ortadoğu açısından ne demek?

1. ABD’nin Kürt Koridoru planı çöktü.

2. ABD Suriye’yi bölemedi.

3. ABD Irak’ı bölemedi.

4. ABD Ortadoğu’da yenildi.

5. Ortadoğu’da ABD’yi dengeleyen Rusya’nın varlığı bölge ülkelerini bağımsız dış politikaya yöneltti. İran, Irak, Suriye ve Lübnan arasında bir barış kuşağı oluştu.

Bu tablo en çok da Erdoğan’ın yenilgisi demek!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
1 Temmuz 2013

, , , , ,

1 Yorum

KÜRT KORİDORU KOALİSYONU

İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in “derhal Suriye’ye müdahale edilmeli” çağrısı, Erdoğan’ın Suriye politikasına destek verenler açısından artık not edilmelidir! Çünkü bu açıklama:

1. 20 aydır “İsrail Esad’ı destekliyor” yalanına sarılan AKP hükümetinin maskesini düşürdü.

2. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres “Esad’ın halkını katletmesi kalbimizi kırıyor” gibi en ufak bir ciddiyeti olmayan açıklamasıyla, Erdoğan’la zihin kardeşi olduğunu belgelemiş oldu.

3. AKP ile İsrail’in Esad karşıtı cephede birlikte mevzilendiğinin yeni bir kanıtı oldu.

PERES-ERDOĞAN-ÖCALAN ÜÇLÜSÜ

Böylece hem İsrail-AKP-PKK üçlüsünün yer aldığı Esad karşıtı koalisyon iyice belirginleşti, hem de neden Suriye’ye abanıldığını ortaya koydu: Kürt Koridoru!

Kuzey Irak’ın Kuzey Suriye üzerinden Akdeniz’e açılması ve ikinci bir İsrail devleti kurulması hedefli planın tüm aktörleri artık açık kimlikleriyle sahadadır: Erdoğan ve Öcalan, Peres ile birlikte Obama’nın bölgesel aktörleri olarak silahlanmıştır!

Yani değil PKK’nin silah bırakması, artık topluca silah kuşanmaktadırlar!

ESAD’IN TARİHİ UYARISI

Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın geçen hafta CHP heyetine yaptığı ve Cumhuriyet’ten Utku Çakırözer’in köşesinde yer alan uyarıları bu nedenle çok önemli ve tarihidir. Anımsayalım:

1. Kuzey Suriye’deki Kürtler Irak Kürtleriyle buluşmuş durumda. Kürt devleti kurulması artık an meselesidir.

2. Suriye’deki durumun sorumlusu 23 ayrı ülkeden binlerce teröristi ülkeme sokan AKP hükümetidir. Türkiye sınırının yüzde 25’i PKK’nin, yüzde 75’i El Kaide’nin kontrolündedir.

ERBİL-KAMIŞLI-DİYARBAKIR ÜÇGENİ

Beşar Esad’ın uyarıları Türkiye’nin ve bölgenin yararınadır. Zira Suriye Cumhurbaşkanı, Irak’ın ya da Suriye’nin bölünmesinin Türkiye’nin de bölünmesi demek olduğuna dikkat çekmektedir.

AKP Hükümeti’nin Bağdat’a rağmen Erbil’le, Şam’a rağmen Kamışlı’yla bir eksen oluşturması Türkiye adına stratejik bir hatadır ve Diyarbakır’ı Ankara’ya rağmen bir merkez yapacaktır!

Erdoğan ile Öcalan’ın vardığı mutabakat işte bu ekseni kurma ve Diyarbakır’ı “bir merkez yapma” mutabakatıdır.

İMRALI SÜRECİNE NEDEN GİRİLDİ?

PKK’nin Suriye kolu PYD’nin başı Salih Müslim’in dün ANF’ye verdiği röportajdaki şu sözleri, Erdoğan’ın Esad karşıtlığının nedenini de, ana planın ne olduğunu da, İmralı süreci ile Suriye politikası arasındaki ilişkiyi de ve kimi karşıt görüntülü taktiklere rağmen Erdoğan ile PYD’nin ve PKK’nin de aynı stratejinin aktörleri olduğunu belgelemektedir:

Eskiden Suriye Rejimi ve Türk hükümeti dostken biz bunun bedelini ödüyorduk. Türk ve Suriye rejiminin anlaşması gereği tesadüfen Suriye’den geçen her hangi bir Apocu bile anında Türkiye’ye iade ediliyordu. Yani bedelini yine biz ödüyorduk. Şimdi durum değişti bu defa Türk hükümeti muhaliflerle dost ve tüm hesaplarını yine bizim tanınmamamız üzerine kurgulamış. Yani yeni Suriye’de de bize bedel ödetmek istiyor. Hem kendisi Kürtlerin haklarını ve varlığını kabul etmiyor hem de başkalarının da Kürtleri kabul etmesini istemiyor. Eğer İmralı süreci başarıya ulaşırsa, Türkiye’de Kürtlerin hakları tanınırsa o zaman Suriye’deki bu politika da çöker. O zaman herkes madem sen Kürtleri tanıdın niye bizim tanınmamızı engelliyorsun diyecek. Bu bizim oradaki statümüzü doğrudan etkileyecek. Türkiye ile anlaşma olursa bizim Araplarla anlaşmamız konusunda sorun kalmaz.”

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Mart 2013

, , , , , , ,

Yorum bırakın

ÖCALAN OBAMA’YI KANDIRABİLİR Mİ?

Haftasonu Ankara’da “Yeni NATO ve Özelleştirilmiş Savaş: Suriye Örneği” adlı uluslararası bir sempozyum vardı. Kenan Çamurcu’nun hazırladığı sempozyumda eski bakanlar Abdüllatif Şener ile Namık Kemal Zeybek, CHP milletvekili Mehmet Ali Edipoğlu, Saadet Partisi’nden Oğuzhan Asiltürk, Caferi lideri Selahattin Özgündüz ve Arap Alevileri önderi Ali Yeral açılış konuşmaları yaptı.

Fatih Yaşlı’nın yönettiği ilk oturumun konuşmacıları, Suriye’den Cevdet Said, Mısır’dan El Ehram yazarı Usame el Delil, Türkiye’den Alptekin Dursunoğlu ve bizdik. Nurettin Şirin’in yönettiği ikinci oturumun konuşmacıları ise Lübnan’dan Müslüman Âlimler Birliği Başkanı Hüccetilislam Hüseyin Gabrisi, Türkiye’den Doç. Dr. Erdem Denk, Ayhan Bilgen ve Aydın Çubukçu’ydu.

Ortadoğu basını sempozyuma oldukça büyük ilgi gösterdi.

ŞENER ERDOĞAN’I TOPA TUTTU

Sempozyumun açılışında konuşan eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, oldukça çarpıcı şeyler söyledi. Aydınlık dün bir bölümünü yayımladı. Ben Şener’in yayınlanmayan diğer vurgularına dikkat çekmek istiyorum.

Erdoğan’ın Suriye politikası, ne İslamidir, ne insanidir ne de millidir… Erdoğan 2004’te Sea Island’daki G-8 zirvesinde BOP eşbaşkanı ilan edildi… Erdoğan, İran’a karşı İsrail’e kalkan oluyor… Erdoğan, haçlı ordularını Suriye’ye saldırtmak istiyor… Suriye’deki silahlı muhaliflerin çoğu dışarıdan gelmiştir ve teröristtir… Erdoğan, Suriye’de 70 bin insanın ölmesinden sorumlu bir numaralı kişidir… Erdoğan, ülkemize El Kaide terör örgütünü soktu… Erdoğan, Türkiye’yi uluslararası silah kaçakçılarına açık pazar yaptı… Erdoğan’ın Suriye politikasından ‘Büyük İsrail’ çıkar. Erdoğan’ın Meşal’i Türkiye’ye getirmesinin altında İsrail’le anlaşması vardı…”

ÇUBUKÇU’NUN RAHATSIZLIĞI

Biz oturumdaki konuşmamızın bir bölümünde ABD’nin Kürt Koridoru planını anlattık. Ancak sonraki oturumun konuşmacılarından Aydın Çubukçu, bundan çok rahatsız oldu. Şaşırmadık, ne de olsa genel başkanı Levent Tüzel, BDP listesinden milletvekili!

Çubukçu konuşmasının sonunda ismimi vermeden özetle şunları söyledi: “Bugün burada Kürtlerin emperyalizme alet olduğu söylendi. Böyle bir ifade hoş değil. Özgürlük mücadelesini desteklemek solculuğun gereğidir. Her halk kendi kaderini istediği gibi tayin edebilmelidir. Halkların özgür olması asıl emperyalizmin hoşuna gitmez. Kürt halkı özgürleştikçe emperyalizm zorda kalacaktır.”

Oturumun sonunda söz hakkı isteyerek Çubukçu’ya şu soruyu yönelttim: “ABD’nin Kürt planından bahsettim, Kürtlerin emperyalizme bir halk olarak alet olduğundan değil. Siz halkların özgür olmasını, kendi kaderini tayin etmesini, yani ayrılma hakkını emperyalizmin zararına bir şey gibi anlattınız. Ancak emperyalizmin neo-liberalizm programının en başında ‘milli devletlerin yani milletlerin, milliyetlere bölünmesi hedefi’ var. Nitekim o programa göre Yugoslavya 8’e bölündü. Yani 8 halk birbirini boğazlayarak özgürleşti! Halkların özgürleşmesi tezinizi Yugoslavya örneği üzerinden nasıl değerlendirirsiniz?”

Çubukçu’nun soruma yanıt arayışı oldukça sıkıntılı geçti. Önce iki konunun birbirinden farklı olduğunu, zaten Tito’nun birliği sağlayamadığını vs. söyledi. Bir süre Yugoslavya analizi yapan Çubukçu ardından şu tuhaf açıklamayı yaptı: “Elbette özgürlük isteyen halkların bu talebinden emperyalizm yararlanmak ister. Zaten kirlenmemiş bağımsızlık mücadelesi yoktur. Ama işte halklar emperyalistlerin arasından (eliyle işaretler yaparak) böyle kayarak geçecek.”

Yani Çubukçu’ya bakılırsa Öcalan Obama’yı oyuna getirecek!

YUGOSLAVYA’NIN FEDERASYON DEZAVANTAJI

Çubukçu’nun sözlerine Namık Kemal Zeybek bir anekdotla yanıt vermek istedi ancak konuşmalar sarktığı ve yabancı konukların uçağa yetişmesi gerektiği için yeni bir soru alınmadan sempozyum kapatıldı.

Zeybek, çok önemli bu anekdotunu bizimle paylaştı: “Yugoslavya eski Kültür Bakanı ile yıllar sonra bir toplantıdaydık. Kendisine, ‘Tito neden Atatürk gibi üniter devlet kurmadı da federasyon kurdu? Federasyonların er geç dağılacağı ortada.’ dedim. Bakan ‘haklısın’ diyerek, ‘biz de federasyonu tercih etmedik ama Almanya’nın ağır baskısı nedeniyle federasyona mecbur kaldık, razı olduk’ dedi.”

Üniter devletin dışında bir modelin Kürt sorununa şu aşamada “çözüm” olacağını savunanlar, umarız bu anekdottan dersler çıkarır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
12 Mart 2013

, , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

GAZETECİLERİN ‘KÜRT KORİDORU’ TARTIŞMASI

Hafta içi Twitter denilen sosyal medyada benim de dâhil olduğum çok yararlı bir tartışma yaşandı. Tartışmayı hem konunun önemi nedeniyle hem de farklı düşünen gazetecilerin mevcut iklimin aksine birbirini tehdit etmeden de tartışabileceğini göstermek için size de aktarmak istiyorum.

YERLİKAYA’NIN KİTABI

Oldukça başarılı haberlere attığı imzalar nedeniyle sosyal medyada da izlediğim Radikal gazetesinden İsmail Saymaz, hafta içinde yeni çıkan bir kitabı tanıtıyordu. TRTTürk’ün Erbil temsilcisi Simla Yerlikaya’nın Cemaate yakın Timaş Yayınları’ndan çıkan “Yeni Komşumuz Kürdistan” isimli kitabıydı tanıttığı…

Saymaz sosyal medyada şunları yazıyordu kitapla ilgili: “Simla Yerlikaya bir yıllık gazetecilik deneyimi sonrası kaleme aldığı kitabında bize Irak Kürdistanı’nı insani ve siyasi boyutuyla resmetmiş. Simla kitabında Türkmenlerin kurtuluşunun ve kalkınmasının Kürdistan’a bağlanmakla mümkün olabileceğini ifade ediyor. İsabetli bir öneri. Kaldı ki orta ve uzak vadede, Kürdistan ve Türkiye arasında gelişebilecek bir Türk-Kürt federasyonundan dahi söz edebiliriz. Neden olmasın?”

SAYMAZ-GÜLLER TARTIŞMASI

Normalde yazılanlara pek yanıt vermem ancak hem solcu olduğu için doğal bir yakınlık hissettiğim hem de gazeteciliğini takdir ettiğim bir meslektaşımın komşu bir ülkenin bölünmesinden olağan ve normal bir şekilde bahsetmesini yadırgadım.

Ve Saymaz’a “ülke bölmenin normal ve olağan olmadığını” anlatabilmek için şu örneği verdim: “Iraklı bir gazeteci de Türkiye’nin Güneydoğusu’nu kastederek Arap-Kürt federasyonu istese?”

Ardından Saymaz’ın yazdığı yanıt ile aramızda bir tartışma başladı ve şu şekilde ilerledi:

Saymaz: “İsteyebilir fakat bu yetmiyor. Kaldı ki benim önerimin gerçekleşmesi için dahi Türkiye’nin kendi Kürdüyle barışması gerekiyor.”

Güller: “Türkiye’nin kendi Kürt’üyle barışması başka, Irak’ın Kürt’üyle federasyon kurup komşusunu bölmesi başka. Arada kalın duvar var.

Saymaz: “Farkında değilsiniz, komşumuz zaten Kürdistan…”

Güller: “Farkında olduğum gerçek, Kürdistan’ın Irak’ın özerk bölgesi olduğu, Türkiye’nin değil! Hiçbir ülkenin bölünmesine gerek kalmadan Türk-Kürt-Arap-Fars’ı Batı Asya Birliği içinde birleştirmek olmalı hedef!”

Saymaz: “Böyle garip ve gerçekdışı bir öneri görmedim. Turan ideali bile daha gerçekçidir. Ermeni’nin, Gürcü’nün ne günahı var?”

Güller: “Irak’ı bölüp bir parçasını Türkiye’ye katmak istemeniz gerçekçi de bölge ülkelerinin bölünmeden ittifak yapması mı gerçekçi değil!”

Saymaz: “Görüşlerimiz taban tabana zıt. Siz devletler, bense halklar düzeyinde bir öneri getiriyoruz.”

Güller: “Devletleri bölerek bulacağımız bir çözüm halkların yararına olamaz çünkü halklar birbirini boğazlar Yugoslavya’daki gibi.”

SAYMAZ-BURSALI TARTIŞMASI

İsmail Saymaz’la bu ölçülü ve yararlı tartışma böyle tamamlandı. Başka yanıt gelmeyince bilgisayarı kapatıp uyudum. Sabah uyandığımda Cumhuriyet gazetesi köşe yazarı Orhan Bursalı ağabeyin de gece tartışmaya dâhil olduğunu ve dahası Bursalı ile Saymaz arasında yine çok yararlı bir tartışma yaşandığını gördüm. O tartışmayı da sizlere aktarmalıyım:

Bursalı: “Bölge ülkelere hegemonya politikalarının sonuçları üzerinden millet, mal mülk devşirmeye kalkışmak: Hangi Sol? Bu görüş, Özal/RTE-Davutoğlu’nun Yeni Osmanlı görüşü. Temelinde 1) ‘Biz Kürt parçamızı kaptıracağımıza, hepsini kapalım’ ve 2) Şu Irak Kürt petrollerine de böylece ortak olma ve ‘petrol sorunumuzu halletme’ görüşü yatar.. Yani ne desem! Ayrıca bu Türk-Kürt federasyonunun diğer bir yüzü de, Türkiye’ye kestirmeden Kürdistan kurdurma projesidir… Güneydoğu dâhil.”

Saymaz: “Ben toprak alsam işleyemem, petrole konsam tüketemem; böyle bir hesap kitapla ilgim yok. Gidişat, Türkiye’nin idari sınırlarından evvel insani sınırlarını tahrip etti; ruhen bölünmüşüz esasen. Birilerinin toprağında ne gözüm ne de herhangi bir toprak adına söylenecek sözüm var. Ama bir realite var: Kürdistan. Türklerle Kürtler eşit federatif bir yapıyı neden düşünmesinler? Bu emperyal bir tahayyül değil ki.”

Bursalı: “Osmanlı Tarihi, Davutoglu ve RTE’nin tezleri… Sırada Balkanlar ve Kuzey Afrika var. Biz ‘sıradan’ vatandaşın böyle bir hesabı zaten olamaz ki. Bu hesaplar bize ait değildir hiç bir zaman.”

Orhan Bursalı ve İsmail Saymaz, tanışıyorlar olsa gerek, konuyu yüz yüze tartışmaya karar vererek kapatmışlar.

Tartışmayı nasıl sürdürdükleri ve konuyu nereye bağladıkları sosyal medyaya yansırsa ya da bize ulaşırsa, biz de size aktarırız…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
24 Şubat 2013

, , ,

Yorum bırakın

TAHRAN’DAN KÜRT KORİDORU’NA GEÇİT YOK

ABD’nin nihai hedefinin Basra’dan Doğu Akdeniz’e bir Kürt Koridoru açmak olduğunu, bunun yolunun da kuzey Irak’taki yapıyı, Suriye’nin kuzeyinden İskenderun’a taşımak olduğunu biliyoruz.

Nitekim AKP hükümeti de ABD’nin bu stratejisi gereği Şam yönetimini hedef almakta ve Bağdat’a karşı Erbil’le yakınlaşmaktadır. Erdoğan hükümetinin içeride Kürt Açılımı başlatması ve Öcalan’la müzakereye oturması da, bu bölgesel planın gereğidir.

ABD’NİN IRAK AÇIKLAMALARI

Peki, son haftalarda bu ana planda bir değişiklik mi oldu? Zira Washington’dan gelen açıklamalar, hem Ankara’yı Irak konusunda uyarır hem de AKP’nin hedef tahtasına oturttuğu Nuri El Maliki’yi destekler niteliktedir.

Örneğin Milliyet’ten Pınar Ersoy’un sorularını yanıtlayan ABD Başkanı Barrack Obama, Irak konusundaki soruyu es geçti. Örneğin ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland, Bağdat’ın onayı olmadan Kuzey Irak’tan petrol ihraç edilmesini desteklemediklerini ilan etti. Örneğin Akşam gazetesine konuşan ABD’li yetkili, iki tarafın kazandığı bir model yerine dört tarafın da (Ankara, Erbil, Bağdat ve Washington) kazandığı bir modeli desteklediklerini belirtti. Örneğin ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone, Türkiye’nin sadece Irak’ın kuzeyiyle değil, tümüyle ekonomik ilişkiye geçmesi gerektiğini savundu.  Örneğin Erbil’e gidecek Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın uçağının ABD’nin bilgisi dâhilinde Bağdat tarafından engellendiği ortaya çıktı.

ABD’NİN İRAN ENDİŞESİ

Bu açıklamalar ne anlama geliyor? ABD kendi stratejisinde bir değişikliğe mi gitti? Washington’un Ankara’ya uyarıları ne anlama geliyor?

Bizi yanıtlara götürecek “mesaj” Başbakan Erdoğan’ın yapacağı ABD ziyaretinin ön hazırlığı için geçen ay Washington’a giden Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun temaslarında var. Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi’den dinleyelim: “Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’na ABD temasları sırasında, ‘Enerji konusunda yaptıklarınızla (Kuzey Irak’la yapılan anlaşmalar) siz Maliki’yi İran’a itiyorsunuz’ diyorlar.” (Yeni Şafak, 22 Ocak 2013)

Bir başka ipucu da Mensur Akgün’den… TESEV’in “Ortadoğu’da Türkiye Algısı” raporunu sunmak için Washington’a giden Akgün’e ABD’li yetkililer, Türkiye’nin Kuzey Irak’la boru hattı inşasının hayata geçmesinden rahatsız olduklarını, Irak’ın parçalanmasını istemediklerini, çünkü İran’ın bölgedeki nüfuzunun daha da artmasından endişe ettiklerini belirtiyorlar. (Star, 16 Şubat 2013)

Mensur Akgün’ün temasları neticesinde vardığı değerlendirme şu: “ABD, Maliki’nin ancak Kürtlerin içinde yer aldığı bir siyasi yapıda dengelenebileceğine inanıyor.

TAHRAN: IRAK BÖLÜNEMEZ

ABD’nin haklı endişesini doğrulayan Tahran merkezli çok kritik birkaç gelişmeyi anımsayalım:

1. İran, Tahran-Bağdat-Şam hattını inşa etti. Öyle ki bu hat ABD’nin Kürt Koridoru’na karşı bölgenin koridoru oldu ve Türkiye’yi de güneyi boyunca kuşattı.

2. Tahran, Şam’a yapılacak müdahaleyi kendisine yapılmış sayacağını başta Ankara olmak üzere bölgedeki tüm aktörlere ilan etti.

3. İran, Irak’ın parçalanması ve kuzeyde bir Kürt devletinin kurulmasına izin vermeyeceğini ilan etti. Tahran’ın bu kararlı tavrı, Kuzey Irak’ın ikinci önemli aktörü olan Celal Talabani ve partisi KYB’de etkisini buldu. Irak Cumhurbaşkanı Talabani, Davutoğlu-Barzani yakınlaşması sürecinde Irak’ın birliğinden yana tutum aldı.

4. KYB Genel Sekreteri Kusret Resul ve yardımcısı Behram Salih geçen hafta Tahran’daydı. İran KYB yetkililerine bölgede istikrar istedikleri ve Erbil’in Bağdat’la ilişkisini sürdürmesi gerektiği mesajını verdi.

5. KYB Siyasi Bürosu yetkilisi Behram Mecidhan, Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin Kuzey Irak’a harekâtını İran’ın durdurduğunu açıkladı! Bu Tahran’ın Barzani’ye en sert ve somut mesajıydı!

BÖLGENİN ZAAFI: ANKARA’DAKİ BOP EŞBAŞKANLIĞI

Sonuç olarak Tahran, ABD’nin Kürt Koridoru planına karşı kararlılık sergiledi ve ABD’ye geri adımlar attırdı. Ekonomik krizle boğuşan, içe yönelen ve dışarıda Asya-Pasifik’i esas alacağını ilan eden Washington, bu süreçte Maliki’nin karşısında kazanacak bir seçenek olmadığı ve Suriye’ye de aktif müdahalede bulunamayacağı için Irak konusunda söylem değişikliğine geçti.

Ancak bu nihai hedefinden vazgeçtiği anlamına gelmiyor kuşkusuz. ABD’nin Türkiye üzerinden bölgede varlık göstermeyi sürdüreceği ve mümkün olduğu kadar Ankara ile Tahran’ı karşı karşıya getirerek mevzi arayacağı görülüyor.

Bölgenin bu olumlu konjonktürdeki en önemli dezavantajı ise Ankara’daki BOP Eşbaşkanlığı’dır maalesef!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
18 Şubat 2013

, , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

KÜRT KORİDORU ÇATIŞMASI

Batı’nın Basra Körfezi’nden Akdeniz’e uzanacak Kürt Koridoru hedefi, aynı zamanda Ortadoğu haritasının yeniden şekillenmesi demek! İşte bu eksende, Doğu ile Batı arasında kıran kırana bir mücadele yaşanıyor. Doğu’nun üstünlüğü ele geçirmesi ise Batı’nın içinde yarılmalara, ABD’de iç çarpışmaya ve ABD’nin bölgedeki kartlarının iç kuvvet mücadelesine dönüşüyor: New York-Tel Aviv cephesi, Obama-Biden-Kerry-Hagel dörtlüsünün Clinton-Petraeus ikilisini tasfiye etmesi üzerine harekete geçti:

9 Ocak 2013: PKK’li 3 kadına Paris’te Kürt Enformasyon Bürosu’nda suikast düzenlendi. PKK çevresine 2 yıl önce giren Ömer Güney, suikastın tetikçisi olduğu iddiasıyla tutuklandı.

MİT elemanı Murat Şahin, Ömer Güney’i tanıdığını açıkladı. Şahin, MİT’te amiri olan Teyze’nin kendisine daha önce Güney’in fotoğrafını gösterdiğini söyledi. Şahin, Devrimci Karargâh operasyonu sırasında tutuklanmış, MİT elemanı olduğu anlaşılınca serbest bırakılmıştı.

Bir iddiaya göre öldürülen kadınlardan PKK kurucusu da olan Sakine Cansız, bir süre önce Milano’da önemli bir dosyaya erişmişti. Dosya, PKK’ye yardım edenlerin listesiydi ve paravan örgütlerin hangi ülke istihbaratına ait olduğu da o dünya tarafından biliniyordu. Brüksel oldukça rahatsızdı. İddiaya göre Cansız Köln’de MİT’le iki kez görüştü ve bu dosyanın pazarlığını yaptı. Ancak MİT dosyayı alabildi mi, bilinmiyor.

16 Ocak 2013: Ded Hasan isimli Kürt asıllı Rus mafya lideri, Moskova’da bir restoran çıkışında suikasta uğradı. Olayın arkasında, halen İspanya’da cezaevinde tutuklu olan Şakro lakaplı Rus mafyası Zahariy Kalaşov’un olduğu açıklandı. Rusya İçişleri Bakanlığı yetkilileri, Ded Hasan’ın PKK’ye silah temin eden isimlerin başında geldiğini duyurdu.

26 Ocak 2013: MİT, CIA’nın verdiği istihbaratla, Ankara’da bir otelde Süleyman M.’ye operasyon yaptı. CIA’nın istihbaratına göre Süleyman M. El Kaide’nin Pakistan’da öldürülen lideri Usame Bin Ladin’in damadıydı ve 11 Eylül 2001 olaylarından sonra İran’da bir kampta saklanmıştı. Tahran yönetimi çıkmaya zorlayınca, sahte Suudi Arabistan pasaportuyla Ankara’ya giriş yapmıştı.

Haber, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne canlı bombayla saldırı düzenlendiği gün Milliyet’in sürmanşetindeydi. Büyükelçilik önünden CNNTürk’ün canlı yayınına katılan Fikret Bila, Bin Ladin’in damadına operasyonun aslında beş gün önce yapıldığını açıklıyordu.

28 Ocak 2013: Suriye’den gelebilecek füzelere karşı olduğu iddia edilen NATO Patriot bataryaları, İncirlik Üssü’nü ve Kürecik Radarını koruyacak şekilde yerleştirilmeye başlandı ve ilk batarya faaliyete hazır hale geldi.

31 Ocak 2013: İsrail, Şam’ı vurdu. Bir iddiaya göre İsrail’in vurduğu hedef İran’ın Devrim Muhafızlarının karargâhıydı, diğer iddiaya göre ise Rus üssüydü.

Şam yönetiminin üstünlüğü tamamen ele geçirdiği, Suriye Ordusu’nun kuzeye doğru taarruza başladığı, Beşşar Esad’ın hemen her gün kamuoyunun önüne çıkarak Suriye halkına büyük moral verdiği ve Suriye muhalefetinin çatı örgütü olan SUKO’nun Başkanı El Hatip’in Şam yönetimiyle diyaloga hazır olduklarını açıkladığı bir sırada İsrail’in Şam’ı vurması ve ülkenin güneyi için tehdit oluşturması, en çok Gül-Davutoğlu cephesine yaradı. Nitekim Erdoğan, İran’ı İsrail’i kışkırtmakla suçladı!

1 Şubat 2013: ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne canlı bomba saldırısı oldu. Eylemi DHKP-C üstlendi! Saldırgan DHKP-C’nin Ahmet Necdet Sezer affıyla salıverilen Ecevit Şanlı isimli bir militanıydı! Ulusalcı isimli saldırgan, laik cumhurbaşkanı tarafından affedilmiş ve bir sol örgüt adına eylem yapmıştı!

Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi avukatlar, 18 Ocak 2013’te, DHKP-C’yle ilişkili oldukları iddiasıyla gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. Yani Ecevit Şanlı’nın saldırısı, istihbarat dünyasını için değil ama genel kamuoyu açısından olağandı!

2 Şubat 2013: Münih Güvenlik Konferansı sırasında Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile SUKO Başkanı El Hatip’le baş başa ve ilk defa görüştü! ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, görüşmenin baş başa olması yerine, kendisiyle birlikte BM Özel Temsilcisi Lahdar Brahimi’nin de katılacağı bir dörtlü zirveye çevrilmesi için uğraştı ama Moskova’nın engelini aşamadı.

Öte yandan ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Minih’te, İran’la doğrudan görüşmelere açık olduklarını da ilan ediyordu.

3 Şubat 2013: Kerkük Emniyet Müdürlüğü’ne intihar eylemi düzenlendi. 33 kişi öldü, 70 kişi yaralandı. Irak’ın düğümü olan Kerkük, Barzani’ye göre Kürdistan’ın kalbiydi; çünkü petrol yatağının tam üzerinde… Barzani’nin nüfus yığdığı Kerkük’ün statüsü için gereken referandum yıllardır yapılamıyor. Ahmet Davutoğlu geçen yıl Kerkük’ü Bağdat’tan izinsiz ziyaret etmiş ve tepki görmüştü. Türkmenler ise, Kerkük’ün Ankara-Erbil ittifakı için Barzani’ye peşkeş çekilmesine itiraz ediyor ve Irak Başbakanı Nuri El Maliki’yi destekliyor.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
4 Şubat 2013

, , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ORTADOĞU AKP’YE BÜYÜK GELDİ!

Merkezinde “Kürt Koridoru” olan Irak ve Suriye konuları AKP hükümeti ile 2. Obama yönetimi arasındaki en önemli konu olarak ağırlık kazanıyor.

Bu nedenle önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ardından da Başbakan Erdoğan Washington’a gitmeye hazırlanıyor. Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu da bu ziyaretlerin ön hazırlığı olarak ABD’deydi…

Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, “ABD ile Türkiye, Maliki’nin nasıl gönderileceği üzerinde çalışıyor” diyerek, Sinirlioğlu’nun ziyaretinde konuşulanları dün okurlarıyla paylaştı. Önemli…

ABD’NİN AKP’YE IRAK MESAJI

Selvi’nin belirttiğine göre Türkiye’nin önerisi şu: Maliki’nin Meclis’te gensoru ile düşürülmesi ve seçimler. Ancak Sinirlioğlu’nun temaslarında, ABD’nin bu formüle yeşil ışık yaktığına dair bir sinyal oluşmamış!

Peki, ABD Sinirlioğlu’na ne mesaj vermiş?

1. Türkiye’nin önerisi Maliki sorununu çözmüyor.

2. Biz de bir öneri geliştiremedik.

3. Enerji konusunda yaptıklarınızla (Kuzey Irak’la yapılan anlaşmalar) siz Maliki’yi İran’a itiyorsunuz.

ABD’nin bu üç mesajına bakılırsa ABD, Irak’ta da AKP’nin istediği boyutta “aktif” olamayacak. Tıpkı Suriye’de olamadığı gibi…

Yalnız bunu Washington’un tercihi olarak değil, zorunluluğu olarak okuduğumuzu özellikle belirtmeliyim. Ve pragmatist Washington, Maliki dışında gerçekleşebilir bir seçenek görmediği müddetçe, bu politikasını değiştiremeyecek!

DAVUTOĞLU’NUN DÖRT YENİLGİSİ

AKP Hükümeti önce Maliki’nin başbakan olmasını engellemeye çalıştı, İyad Allavi’yi destekledi. Öyle ki, Cengiz Çandar’dan öğrendiğimize göre Allavi’nin El Irakiye listesi bizzat Davutoğlu’nun evinde hazırlandı! (Bunun uluslararası hukuktaki yeri ayrıca incelenmelidir!)

Ancak AKP Hükümeti amacına ulaşamadı. Davutoğlu daha sonra Allavi-Haşimi-Nuceyfi üçlüsüne dayanarak Maliki’ye darbeye soyundu. Yine kazanamadı!

AKP Hükümeti üçüncü olarak Erbil’le ittifak ederek hedefe yöneldi. Ancak bu kez de Cumhurbaşkanı Talabani’nin engeliyle karşılaştı. Talabani Barzani’yi değil, Maliki’yi, yani Irak’ın birliğini savununca, Davutoğlu’nun hevesi üçüncü defa kursağında kalmış oldu!

Şimdi dördüncü sefere ve bu kez ABD’yle birlikte açık operasyona hazırlanıyor!

Ancak ABD hem Irak’ta hem de Suriye’de aynı mesajı veriyor ve Türkiye’ye sadece “destek” verebileceğini, bizzat müdahaleye girişemeyeceğini söylüyor.

Aaron David Miller’in AKP Hükümeti’ne Suriye için verdiği şu iki mesajı, önemi nedeniyle yeniden anımsatalım:

1. Suriye için önce kendi kamuoyunu ikna et!

2. Madem çok isteklisin, sınıra neden asker yığmıyorsun?

AKP YALNIZ KALDI

AKP Hükümeti’nin, bir ABD projesi olarak, Kürtlere (Barzani, Talabani, Öcalan) dayanması ve “yeni Ortadoğu” haritası çizmeye soyunması hem Suriye’de, hem de Irak’ta kayaya çarptı.

Sadece Irak Türkmenlerinin karşı çıkması ya da KYB ve Talabani’nin Irak’ın birliğinden yana tutum alması nedeniyle değil elbette… Asıl olarak ABD’nin süren güç kaybı nedeniyle!

Irak’ın KDP’li Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin Esad karşıtı Arap liderleri uyarması ve “Irak’ın Suriye’deki olaylar, Suriye yönetimi ve gücü hakkındaki beklentileri doğru çıktı” demesi, ABD’nin güç kaybını göstermesi ve bölgedeki yeni güç dağılımını resmetmesi bakımından önemli.

Öyle ki, “Kürt Koridoru” planının sahibi olan ABD, kendi planının hayata geçebilmesi için Erdoğan’ın söylemiyle “aktif” tutum alamıyor!

Planı sıcak para ihtiyacına ve iktidarının sürmesine dayanak görerek hararetle sahiplenen AKP ise tek başına ortada kalıyor!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Ocak 2013

, , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

‘KÜRT KORİDORU’ AÇILIMI

AKP’nin Yeni Kürt Açılımı’nın yine Kürt yurttaşlarımızla doğrudan bir ilgisi yok. Erdoğan bir yandan Washington’un verdiği esas görev için, bir yandan da Türk tipi Başkanlık sistemi öncesi ayağına dolanacak en önemli konu olduğu için yeniden Kürt Açılımı başlattı.

2009’daki Kürt Açılımı da aslında Kuzey Irak açılımıydı ve ABD Başkanı Barrack Obama’nın TBMM’deki konuşmasında “Kürt sorununu çözün” talimatı vermesi üzerine başlatılmıştı. Irak’tan çekilmeye hazırlanan ABD’nin alt işleri öyle gerektiriyordu. Türkiye kendi Kürt sorunu varken Kuzey Irak’ı himaye etmekte zorlanabilirdi.

Ya bugün?

Yeni Kürt Açılımı, bugün de Kürt Koridoru Açılımı’dır!

Kürt Koridoru ise Irak’ın kuzeyindeki yapıyı, Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açma işidir.

PARÇA PARÇA KÜRDİSTAN

Bakın ABD’nin Kürt planlarında kilit rol alan isimlerden Henri Barkey, The American Interest’de yayımlanan ve “Suriye krizi ve Irak’ın geleceği” başlığı taşıyan uzun makalesinde ne diyor:

Suriyeli Kürtler Esad sonrasında Irak Bölgesel Kürt Yönetimine benzer şekilde kayda değer bir özerklik kazandıkları takdirde iki Kürt bölgesi bir miktar öz yönetime sahip olacaklar ve şüphe yok ki bir yere kadar eşgüdüm halinde hareket edeceklerdir. Türkiye ve İran üzerindeki özendirici etkisini kuşatıp sınırlandırmak güç olacak. Türkiyeli Kürtler, merkezi yönetim gücünün Türkiye’deki tüm bölgelere dağıtılmasını çoktan talep ettiler. Uzun zamandır uykuda olan İranlı Kürt oluşumlar da uykudan kalkma işaretleri veriyorlar.

Barkey ABD’nin nihai hedefini açıkça sergilemiş. Ancak Batı Asya, artık ABD’nin planlarını kolayca gerçekleştireceği bir zemin değil!

Öyle ki, hem ABD’nin stratejik ve taktik araçları içinde kırılmalar ortaya çıkıyor hem de kimi aktörüler bölge kuvvetlerine doğru meylediyor.

KYB’DEN ‘ERDOĞAN TUZAĞI’ UYARISI

Yeni Kürt Açılımı’nın kodları biraz da bu değişimde gizli…

Son günlerde iyice belirginleşen bu değişiklikler, iki önemli açıklamaya yansıdı:

1. Celal Talabani’nin partisi KYB’nin Merkez Komitesi Genel Sekreteri Adil Murad, “Türk tuzağına düşmemek için Maliki’yle diyalog şart” uyarısı yapıyor. Murad, hamlelerinde ötürü Tayyip Erdoğan’ı eskinin İran şahına benzetiyor ve uyarıyor: “Yine ihanete uğramamak için uyanık olmalıyız.”

Adil Murad’ın açıklamaları, Irak’ın bütünlüğünden yana konumlanma işaretleri veren Talabani’nin pozisyonunu daha da netleştiriyor.

‘MALİKİ-BARZANİ DİYALOGU ŞART’

2. Irak parlamentosunun Kürt milletvekillerinden Mahmud Osman’ın şu dört mesajı, Kürt eksenli gelişmelerle ilgili tarafların pozisyonunu anlamamızı sağlıyor:

Mahmud Osman öncelikle Suriye sınırını kapatan Barzani’yi uyarıyor: “Saddam zulmünden kaçarken ne Türkiye, ne İran ve ne de Suriye kapılarını kapatmamıştı. Bu devletler sınırlarını Kürtlere kapatmazken, Kürdün Kürde sınırını kapatması doğru değil.”

Osman, ABD’yi de eleştiriyor: “ABD güçleri daha Irak’tayken yapıcı bir tavır sergilemediler, bu yüzden onlardan bir şey beklemek saflık olur. Irak’ın iç sorunları pek umurlarında değil.”

Mahmud Osman, “Başbakan Erdoğan’ın Kürt sorunu çözme gibi bir niyeti de yok. Söyledikleri kandırmacadır.” diyor.

Osman, Bağdat ile Erbil arasındaki sorun için de “her iki taraf da bu tablodan sorumludur” diyor ve ekliyor: “Umarım 2013 yılında bu durum değişir, her iki yönetim de diyalog yoluyla anlaşmazlıklarını giderir. Kriz askeri değil, siyasidir, bu yüzden de siyasilerin konuyu ciddi ele alması gerekir.”

YENİ SÜREÇ

Dolayısıyla ABD’nin “Büyük Kürdistan” planları içinde rol alan kuvvetlerin, bölgesel güçlerin inisiyatif kazanmasıyla birlikte “kararsız” davranabileceği, bölge kuvvetlerine meyledebileceği ve hatta bölünmeler yaşayabileceği bir sürece girmiş bulunuyoruz.

Yani şartlar AKP için 2009’dan daha da zordur!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
3 Ocak 2013

, , , , , , , , , ,

1 Yorum

ABD’NİN ‘KÜRT KORİDORU’ HAMLELERİ

Cengiz Çandar’ın, “Meğer AKP’nin 2010’daki Irak politikası, aslında ABD’nin politikasıymış” demesi, kuşkusuz bir keşif ve bilinçlerde sıçrama değil fakat ABD içi hesaplaşma ile ABD-İsrail çelişmesinin neticesidir. Yoksa AKP’nin taşeronluğunu en iyi Çandar, üstelik yerinden bilmektedir. Nitekim AKP’nin Suriye’de de ABD taşeronluğu yaptığını bir vesileyle dile getirmişti daha önce.

Bu girişi bölgedeki tüm çarpışmaların “Kürt Koridoru” eksenli olduğunu belirtmek için yaptık. Suriye konusu da, Irak konusu da, Bağdat ile Erbil’in mücadelesi de, Ankara ile Bağdat’ın karşı karşıya gelmesi de, AKP’nin Kürt hamiliğine soyunması da, Türk topraklarına Patriot yerleştirilmesi de doğrudan ABD’nin “Kürt Koridoru” planıyla ilgilidir.

Çünkü ABD’nin bu bölgedeki 60 yıllık ama esas olarak son 20 yıllık ana hedefinin, ikinci bir İsrail işlevi taşıyacak ve kopardığı topraklarla bölge ülkelerini parçalayacak bir “Kukla Devlet” olduğunu Washington’un resmi belgelerine dayanarak biliyoruz.

ABD bu stratejisi gereği, kartı olan Kürt aktörlerini sürekli büyütmeye yönelik taktikler uyguluyor. ABD 1991’den beri PKK, Barzani ve Talabani’yi büyütüyor; hem de toplamda bu sıralamayla…

ABD’nin son dönemdeki kimi taktik hamlelerinin de, “Kürt Koridoru” atağı için PKK’yi büyütmek ve örgüte alan açmak hedefli olduğu anlaşılıyor. İnceleyelim:

NEDEN SUK YERİNE SUKO?

1. ABD, Türkiye merkezli Suriye Ulusal Konseyi SUK’un yeterli olmadığını belirterek, Katar merkezli Suriye Ulusal Koalisyonu SUKO’yu kurdu bildiğiniz gibi geçen ay.

PYD lideri Salih Müslim, Radikal’den Fehim Taştekin’e, ABD’nin SUK yerine neden SUKO’yu inşa ettiğini açıklıyor: “SUK, SUKO olunca, Türkiye’nin kontrolünden çıkmış oldu. Şimdi bizi dâhil etme konusunda daha esnekler.

2.  El Nusra cephesi, Suriye’nin kuzeyinde son dönemde PYD’ye karşı ciddi saldırılar yaptı. PYD ve PKK, El Nusra’nın Türkiye’nin (hatta TSK’nin) kontrolünde olduğunu, Ankara’nın El Nusra’yı üstlerine sürdüğünü iddia etti.

Yanıt Ankara yerine Washington’dan geldi. ABD, El Nusra cephesini “terör örgütleri listesine” dâhil etti!

PATRİOTLAR ‘KÜRT KORİDORU’ İÇİN

3. Patriotların Adana, Maraş ve Antep’e konuşlandırılacağı ilan edildi. Suriye’den gelecek füzelere karşı olduğu söylenen Patriotların sınırdan 100 km geriye yerleştirilmesi, asıl niyetin başka olduğunu ortaya koydu. Zira Patriotların füzelere karşı menzili 20 km.

Türk Atlantik Konseyi’nin Antalya’da düzenlediği Güvenlik ve İşbirliği Konferansı’nda Zeynep Gürcanlı’nın sorularını yanıtlayan emekli Büyükelçi Yusuf Buluç’un saptaması, Patriotların ana hedefini anlamamız bakımından önemli: “Patriotlar, Türkiye halkı için değil, Türkiye’deki tesisleri korumak için yerleştiriliyor. Aksi halde, bölge halkına da gaz maskesi dağıtılırdı.”

Demek ABD ve NATO Patriotlarla Adana’daki İncirlik Üssü’nü, Diyarbakır’daki Pirinçlik Üssü’nü ve Malatya’daki Kürecik Radarı’nı korumayı planlıyor. (Bu arada, 1997’de kapatılan Pirinçlik Üssü’nün geçen yıl yeniden faaliyete açılmasının “Kürt Koridoru” ile ilgili olduğunu belirtelim.)

Son olarak Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da, Patriotların Suriye için değil, İran için yerleştirileceğini söyledi.

Hepsi birleştirildiğinde korunacak ana hedefin “Kürt Koridoru”, bu hedefi besleyen alt hedefin de İsrail’in güvenliği olduğu anlaşılıyor! Kaldı ki, Irak’ın kuzeyinin Barzanistan’a dönüşmesinde Çekiç Güç ve İncirlik Üssü’nin nasıl bir rol oynadığına dair önemli bir deneyime sahibiz.

DERİN PATRİOT

Bir de işin “Derin Patriot” kısmı var elbette. Dün kısmen değinmiştik. ABD Patirotlarla ve İzmir’i kara karargâhı yapma kararıyla NATO’ya faaliyet alanı yaratıyor ve Türkiye’yi bu faaliyetin merkezi haline getiriyor. Böylece Türkiye NATO üzerinden bir daha Atlantik’e çıpalanıyor!

Patriot konusu gündeme ilk geldiğinde Erdoğan’ın haberinin olmadığını fakat sonra savunmaya mecbur kaldığını yazmıştık. Son olarak bir NATO görevlisinin “Patriotları Türkiye istemedi, biz önerdik” demesi, “Derin Patriot” konusuna noktayı koyuyor!

5. AKP’nin Öcalan Açılımı başlatması ve Erdoğan’ın açılımın ayrıntılarını netleştirmek üzere Washington’a gidecek olması da “Kürt Koridoru” ile doğrudan ilgilidir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
24 Aralık 2012

, , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: