Posts Tagged Kapitalizm

KÜRESELLEŞME DEĞİL BÖLGESELLEŞME

19. yüzyıl kapitalizm çağıydı. Çelişme burjuvazi ile proletarya, yani sermaye ile emek arasındaydı. Bu çağ aynı zamanda demokratik devrimler çağıydı ve feodalizme karşı milli devletler kuruluyordu.

20. yüzyıl ise emperyalist kapitalizm çağıydı. Bu çağda proletaryadan başlayarak milli burjuvaziye kadar uzanan tüm katmanların emperyalizme karşı çıkarları büyük oranda ortaktı. Çelişme ezen milletler ile ezilen milletler arasındaydı. Bu çağ aynı zamanda sömürge çağıydı ve emperyalizm, sermaye ihracı ve askeri işgal yöntemleriyle ezilen ülkeleri sömürüyordu. Bu çağda milletler bağımsızlık, halklar devrim için ayağa kalktı.

21. yüzyıl ise 1980’lerin ortalarından başlayarak, küreselleşen kapitalizm çağı oldu. Emperyalizm, kapitalizmi küreselleştirerek dünyaya egemen olmak istiyordu. Kapitalizmin küreselleşmesinin önündeki engel ise milli devletlerdi. Çünkü milli devletler, milli pazardı, milli gümrük duvarıydı ve pazarın milli güçlerce korunması demekti.

Peki, milli devlet engeli nasıl ortadan kalkacaktı? Milletleşmiş, yani devrimle kaynaşmış milliyetler yeniden ayrıştırılacaktı. Toplum, etnik ve dinsel etnisitelere bölünecekti. İşte emperyalizm, demokrasi ve insan hakları gibi kavramlara bu nedenle sarıldı ve toplumu siyasal örgütlerde değil de sivil toplum kuruluşlarında bir araya gelmeye bu nedenle teşvik etti.

Bu çağ aynı zamanda bölgeselleşme çağı oldu! Küreselleşen kapitalizm çağında dünya ezen, gelişen ve ezilen ülkeler dünyası olarak üçe bölündü. Gelişen ve ezilen ülkeler dünyası, ezen ülkelerin küreselleşmeciliğine karşı bölgeselleşmeyi öne çıkardı: ŞİÖ, BDT, ASEAN, Afrika Birliği Örgütü, ALBA, CELAC… Diğer yandan bölgeselleşmeyi de aşan boyuttaki BRICS, yani Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika ittifakı…

MIKTA PLATFORMU

Dışişleri Bakanlığı önceki gün bir açıklama yaparak Meksika, Endonezya, Güney Kore, Türkiye ve Avustralya arasında, ülkelerin baş harfleriyle isimlendirilen yeni bir girişim başladığını duyurdu!

Haber AK Medya’da “yeni bir ittifak doğuyor” başlıklarıyla ve sevinçle karşılandı. Peki, yeni bir dünya kurulmuş ve Türkiye de oradaki yerini mi almıştı? Hiç sanmıyoruz…

Türkiye’nin Meksika, Endonezya, Güney Kore ve Avustralya ile ne sınır birliği ne de ortak çıkarları var. Ekonomik ilişkileri de onlarca ülkeyle olan ilişkisinin çok altında. Bu beş ülkeyi bir araya getiren tek ortak nokta, beşinin de G-20 ülkesi olmasıdır.

G-20’de birincisi en zengin Batı bloğu olan G-7’ler vardır. Yani ABD, Japonya, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya ve Kanada. Yani G-7’ler emperyalist bloktur, Atlantik ittifakıdır. (G-20 içinde AB, bu ülkeler dışında ayrıca da yer almaktadır.”

G-20’de bir de bu blokun tam karşısında olan ülkeler vardır: Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika ve Arjantin. İlk beşi zaten BRICS’i kurmuştur. (Almanya’nın son yıllarda bu grupla birlikte davrandığını önemle vurgulayalım.)

G-20’deki üçüncü grup ise Türkiye, Avustralya, Endonezya, Güney Kore, Meksika ve Suudi Arabistan’dan oluşan fakat daha ziyade birinci grupla ortak davranan ülkeler kulübüdür. İşte MİKTA, içinde bir tek Suudi Arabistan’ın olmadığı bu G-20’nin alt bloğudur aslında.

Ama ABD açısından MIKTA’nın çok daha önemli bir özelliği daha var:

ÇİN’İ ÇEVRELEME ARACI

MIKTA’yı oluşturan ülkelerin özelliklerine ve ABD’yle ilişkilerine bakıldığında, bunun yukarıda belirttiğimiz türden küreselleşmeye karşı bir bölgeselleşme hamlesi olmaktan çok, ABD’nin Çin’i çevreleme stratejisine uygun bir cephe atağı olduğu anlaşılıyor.

ABD 2010’da ilan ettiği yeni güvenlik stratejisine göre artık Ortadoğu’yu değil, Asya-Pasifik’i merkeze alıyor. Washington Çin’e karşı “Hindistan, Güney Kore, Japonya” yayının dengeleyici olacağını düşünüyor. “Japonya, Güney Kore, Avustralya, Filipinler ve Tayland” ise ABD’nin Asya-Pasifik stratejisinde kaldıraçtır.

ABD bu nedenle 2012 yılında bu ülkelerle yeni anlaşmalar imzaladı ve örneğin Avustralya ve Filipinler’e asker göndermeye başladı.

İşte G-20 içinden Çin’i çevrelemeye dönük bir MIKTA oluşturulması, bu ülkelerin ortak çıkarlarından çok, ABD’nin bu stratejisi içerisindeki anlamı nedeniyle önem kazanıyor.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
29 Eylül 2013

, , ,

Yorum bırakın

KAPİTALİZMİN SON AŞAMASI

Lenin, kapitalizmin en yüksek aşamasını “emperyalizm” diye nitelemişti.

20. yüzyıl emperyalizm çağıydı ve çelişme emperyalist devletler ile milli devletler arasındaydı. Emperyalist devlet, bir milli devlete savaş açıyor ve kaynaklarına el koyuyordu. Bu dönemin kendine has bir hukuku vardı.

20. yüzyılın sonuna yaklaşılırken “küreselleşme” çağına girildi. Yeni emperyalizm ya da neo-liberalizm denilen küreselleşmecilikte, milli devletler sadece işgal edilmiyor, etnik ve dini unsurları üzerinden bölünüyor ve parçalanıyordu. Denilebilir ki, bu dönemde bile yine de bir hukuk vardı. ABD, örneğin Yugoslavya’yı parçalamak ya da Irak’ı bölmek için yine de BM içinde bir “meşruiyet” arıyordu.

ABD KRİZE TAMPON ARIYOR

21. yüzyılın ilk on yılının ardından dünya yeni bir çağa girdi! Emperyalizm, “gasp, hırsızlık, mafya eylemi” gibi kavramları bile aratır nitelikte yeni bir soyguna yöneldi.

Offshore ya da kıyı bankacılığından bahsediyoruz…

Kıyı bankalarında 32 trilyon parası olan 130 bin kişinin deşifre edilmesi operasyonundan yani…

Böylesi bir operasyonun tek bir nedeni var: Emperyalist ABD, kendi yarattığı dünya çapındaki “yer altı cennetini” talana hazırlanıyor. Böylece 2008’de başlayan ve bir türlü çözemediği krize tampon yapmış olacak!

EN BÜYÜK HIRSIZ

Kıyı bankacılığı emperyalist kapitalizmin bir icadıydı. Ülkesinin milli kaynaklarını soyanların, parayı hukukun yani verginin dışına çıkarmasının adıydı.

Yani paranın, milli devletlerden emperyalist sisteme kaçırılmasıydı.

Emperyalist ABD, işte bu kaçırttığı paraya artık el koymanın peşindedir.

Yani “en büyük hırsız benim” diye meydan okumaktadır!

ABD KRİZİ SAVAŞLA AŞAMIYOR

Peki neden?

ABD buna mecburdur. Zira krizden çıkmasının öncelikli yolu savaştan geçiyor. Ancak ABD artık savaşı göze alamıyor.

İki kutuplu dünyada diğer kutba rağmen milli devletlere savaş açabilen, 1990-2005 yılları arasındaki tek kutuplu dönemde ise hiç tereddütsüz savaş açabilen ABD, artık bu yöntemi uygulayamayacağı bir dünyayla karşı karşıya… Zira dünya artık çok merkezli dönüyor!

Ve dünyanın ağrılık merkezi yani siyasi ve ekonomik merkezi Asya-Pasifik’e kayıyor.

Böyle bir dünyada savaş artık ABD için başvurulacak bir yöntem olmaktan gün geçtikçe uzaklaşıyor. ABD devlet aygıtına yön verenlerde “kabuğa çekilme” görüşünün baskın hale geldiğini bu köşede daha önce birkaç kez işlemiştik.

İşte ABD, krizi savaşla aşamayınca “büyük soyguna” yöneldi.

Ancak belirtelim: Savaş açamayacağı için bu yönteme başvuran ABD, savaşa kapı açmış oluyor!

Almanya merkezli AB’nin Kıbrıs’ta Rus paralarına el koymaya kalkması ve karşılığında Angela Merkel’in çıplak fotolarının basına servis edilmesi “savaş uyarısı” taşıyan ciddi bir işarettir.

SİSTEMİN İFLASI

Sistem tıkanmıştır ve artık “kapitalizmin son aşamasına” girilmiştir.

Mesele “büyük patlama” olmadan bu çürümüş sistemi tarihe gömebilmektir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
15 Nisan 2013

, , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın