Posts Tagged Nedim Şener

ANGA, SONER VE BARIŞ’A DA ARKADAŞ OLACAK MI?

Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tahliyelerini “tüm” meslektaşları gibi sevinçle karşıladık. Aydınlık okuru olarak haliyle daha ilk cümleye takıldınız, biliyorum… Sait Çakır ve Coşkun Musluk’un ismini niye es geçtiğimi sorguladınız… Haklısınız.

Ancak ben değil “Ahmet ve Nedim’in gazeteci arkadaşları” yani ANGA es geçti! Önceki akşam dört değil, iki tahliye ve sadece kendi tahliyeleri var gibi davrandılar.

Kuşkusuz içlerinde Ahmet Hakan gibi, Ece Temelkuran gibi, Ahmet ve Nedim’den sonra sıranın diğerlerine de gelmesini isteyenler ve bunu dile getirenler vardı. Lafımız, bu duyarlılığı göstermeyenlere…

ANGA’YI ASIL YARIN GÖRECEĞİZ

Ahmet ve Nedim’in gazeteci arkadaşları”, takdir edelim ki, çok uğraştılar, konuyu hep kamuoyunun gündeminde tuttular. Ergenekon’dan tutuklanan diğer bazı meslek gruplarının gösterdiği dayanışmaya fark attılar. Örneğin askerlerin askerlere desteğine göre çok daha başarılı oldular. Elbette gazeteci olmalarının da avantajlarını kullandılar.

Ancak, bize göre “Ahmet ve Nedim’in gazeteci arkadaşları”nın asıl sorumluluğu şimdi başlıyor.

Bakalım “Ahmet ve Nedim’in gazeteci arkadaşları”, Hikmet ve Deniz’in, ya da Soner ve Barış’ın, hiç değilse Mustafa ve Tuncay’ın arkadaşları da olabilecekler mi?

AKP’NİN RAHATSIZLIĞI

Umarız olurlar. Ancak ilk görüntüler olmayacaklarına işaret ediyor.

Ahmet ve Nedim’in tahliyesini “zaten suçsuzlardı” diye alkışlayan gazeteci arkadaşları, biraz da “geride kalanların asıl suçlu olduğunu” söylemeye getiriyorlar…

Ahmet ve Nedim’in tahliyesini “Türkiye uçurumdan döndü” diye yorumlayanlar, biraz da içeride kalanların Türkiye’yi ilgilendirmediğini dile getirmiş oluyorlar!

Ahmet ve Nedim’in tahliyesini “doğruda direnenler kazandı” diye yorumlayanlar, biraz da içeride kalanların yanlışta direndiğini dile getirmiş oluyorlar!

Ancak bu kirli dokundurmaları yaparken, mecburen, Ahmet ve Nedim’in tutuklu olmasından AKP’nin de rahatsız olduğunu belirtip, asıl gerçeği ortaya koyuyorlar!

AKP – CEMAAT ÇATIŞMASININ YANSIMALARI

Ahmet ve Nedim’in gazeteci arkadaşları” kadar, Ahmet ve Nedim’in avukatları da şaşkınlar. Haklı olarak “bir önceki duruşmaya göre hukuken ne değişti ki, dün değil de bugün tahliye edildiler” diye soruyorlar…

Nedim Şener’in önceki duruşmalarda sık sık “Gülen cemaati ile bir sorununun olmadığını” söylemesine ek olarak, son duruşmada üye hâkimin “Gülen hakkında kitap yazıp yazmadığı sorusuna” verdiği şu yanıt anlamlı elbette: “Ben Gülen cemaati uzmanı değilim. Kitabımda bu kişiler hakkında ‘tarikat’ adını bile kullanmam. Kendime nasıl ‘terör örgütü üyesi’ denmesinden rahatsızlık duyuyorsam, cemaat diye de yazmam.”

Ancak Nedim Şener’in tersine, Ahmet Şık’ın tahliyeden sonraki ilk sözleri hedefe yönelikti: “Bu komployu kuran, yürüten polisler, savcı ve hâkimler bu cezaevine girecek, burada ben ant içiyorum hepinizin önünde. Onlar buraya girdiğinde bu ülkeye adalet gelecek. O cemaat bağlantılı, çete bağlantılı adamlar buraya girecek.”

Gerçi Ahmet Şık’ın AKP’yi, sadece “bu çeteye cevaz verdiği için, sesini çıkarmadığı için” sorumlu ilan etmesi anlamlı bir eksiklikti, altını çizelim!

ANGA, DAVAYI İZLEYECEK Mİ?

Evet, önceki gün, Odatv davasının sanıklarından, arkadaşları olan Ahmet Şık ve Nedim Şener ile Sait Çakır ve Coşkun Musluk tahliye oldu. Geride kalanlar için duruşma, 3 ay sonraya, 18 Haziran gününe ertelendi.

Bakalım, 18 Haziran günü, o duruşmayı “Ahmet ve Nedim’in gazeteci arkadaşları” da izleyecek mi?

GAZETELER İŞ VERECEK Mİ?

Unutmadan…

Hâkim Ahmet ve Nedim’i tahliye ederken “sakın kanal kanal gezmeyin” uyarısı yaptı. Bakalım Hâkim’in uyarısına Ahmet ve Nedim mi, yoksa o kanallar mı uyacak?

Ve bakalım eski gazeteleri ve kanalları Ahmet ve Nedim’e çalışmaları için kucak açacak mı?

Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Serhan Bolluk’la konuştum dün. İşsiz kalırlarsa şayet, Ahmet ve Nedim kardeşimize kapımız sonuna kadar açıktır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
14 Mart 2012

, , , , , , ,

Yorum bırakın

TUTUKLATTIRAN GAZETECİLER

Bir “çalışan gazeteciler günü” daha geride kaldı…

Elimde, çalışmalarına kelepçe vurulmuş gazetecilerin çıkardığı “tutuklu gazete” var…

Öğretmenim Turan Özlü şöyle haykırmış “tutuklu gazete”de: “Silivri bozkırında toplama kampındayız. Hâlâ bilmeyenler varsa öğrensin! Silivri’de bir yargılama yapılmıyor. Hapishane içinde numaralı Özel Görevli Mahkemeler var. Ama hukuk yok.”

Bir diğer öğretmenim Hikmet Çiçek de tokat gibi yanıt vermiş “neyle suçlandıklarını bile bilmiyorlar” diyenlere: “’Suçumuzu’ biliyoruz: AKP’nin temsil ettiği faşist diktatörlüğe karşı olmak. Gerisi teferuattır.

SİSTEMİN SONU GÖZÜKÜYOR

Değerli arkadaşım Deniz Yıldırım ise en önemli gerçeği göstermiş görmeyen gözlere: “Haber yazmanın kahramanlık sayıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bu gazetecilerden çok, sistem için bir kriz durumudur. Çünkü gerçekler hakim sınıfların düşmanı haline geldiyse, o sistemin sonu gözükmüş demektir.

Hasan Yalçın’ın en iyi öğrencilerinden değerli meslektaşımız Soner Yalçın, bize bir sırrını vermiş ve dünyanın en güzel hapishanesini bizlerle paylaşmış, sonra da eklemiş: “Memleketimde mapuslukta geçer aydın olmanın yolu...”

Doğan Yurdakul ağabey ise iddianameleri okumamızı, dokunanı yakan sözcükleri yazı işleri duvarına asmamızı öğütlemiş.

Mustafa Balbay, “Medyanın susturulması doğada oksijenin bitmesi demektir. Böyle bir ortamda en güçlü canlı bile ayakta duramaz” uyarısı yapmış.

Tuncay Özkan, üyesi olmaktan tam dört yıldır tutuklu olduğu örgütü arıyor, soruyor hepimize…

Değerli arkadaşım Barış Pehlivan, 100 yıl sonraki meslektaşına tarihi bir mektup bırakmış.

Yine değerli arkadaşım Barış Terkoğlu da, önemli bir gerçeğe parmak basmış: “Tarih göseriyor ki, yazarın ısrarı sürdükçe her karanlık tünelin sonun gelmesi kaçınılmaz.”

Yalçın Küçük’ten Ragıp Zarakoğlu’na, Müyesser Yıldız’dan Nedim Şener’e… Tutuklu gazetecilerin, tutuklu gazetesi…

Biliyorum, “başlık yanlış”, “Tutuklattıran gazeteciler demişsin ama tutuklu gazetecileri yazmışsın” diyeceksiniz…

Tutuklattıranlardan da örnek vereceğim çünkü, bir “çalışan gazeteciler günü”nü daha geride bırakırken.

ÇİFT MESLEKLİLER

Örneğin Star’dan Ahmet Kekeç, Genelkurmay Karagahı’nda Hıfzı Çubuklu’yu ziyaret edenlerin izini sürmüş dün. Kekeç, Çubuklu’yu ziyaret eden E. Anayasa Mahkemesi Üyesi Abdullah Nemci Özler ile Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun yargılanmasını istemiş! Kekeç, AKP kapatma davasını açan E. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın da yargılanmasını talep etmiş!

Gazeteciyi savcı yapmışlar, o da Genelkurmay Karagâhı’nı ziyaret etmeyi suç saymış!

Yeni Şafak’tan Salih Tuna da savcılık yapanlardan… Ömer Çavuşoğlu’na açılan soruşturmayı gereksiz bulup, soruşturma açan meslektaşına mesaj yollamış. “Sempatik deli” bulduğu  Çavuşoğlu’nun yerine Rıdvan Dilmen’in yargılanmasını istemiş, sırf Bakan Erdoğan Bayraktar’ı istifaya çağırdığı için…

Genelkurmay Karargâhı’nı ziyaret etmek suç ama Bakan Bayraktar’ın “Trabzonspor’umuzun kupasını almak için çok ince ayar bir çalışma yapıyoruz” demesi düşünce özgürlüğü…

Akşam’dan Nagehan Alçı ise “çalışan gazeteciler günü” olmasından herhalde, yargılama ya da tutuklama talebi yerine uyarıyla yetinmiş. Alçı, Hanifi Avcı’nın tutuklanmasından sonra Ergenekon davasına karşı farklı tutum aldığı ve şimdi de Em. Org. İlker Başbuğ’un tutuklu yargılanmasına karşı çıktığı için meslektaşı Mustafa Akyol’u uyarmış!

DIŞARIDA OLMANIN AĞIRLIĞI

Bir “çalışan gazeteciler günü” daha geride kalırken aklımda tek düşünce vardı… İçeride olanların bizden daha özgür olduğunu biliyordum ama dışarıda kalmayı hakedecek ne gibi bir eksikliğim olabilirdi acaba? Yurdumun ve halkımın çıkarlarını savunurken, neyi eksik bırakmıştım?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
12 Ocak 2012

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

1 Yorum

UĞUR DÜNDAR, İSMET BERKAN’I DOĞRULADI

Usta gazeteci Uğru Dündar, Nedim Şener’in hayatını kaleme aldığı “İşte Hayatım” adlı kitabı nedeniyle tv programlarına konuk oluyor. Bu programlardan sonuncusu SkyTürk’te yayınlanan Enver Aysever’in programıydı.

Programın en ilgi çeken bölümü Dündar’ın Fetullah Gülen ile ilgili söyledikleriydi. “Daha önce Fetullah Gülen’den takdir ve övgü dolu mesajlar, mektuplar aldığını” belirten Dündar sonrasında cemaatin hedefi haline nasıl geldiğini anlattı. Ancak konumuz bu değil…

Dündar Aysever’in bir sorusu üzerine bakın ne diyor: “Biz o el bombaları (Ümraniye bombaları – MAG) ortaya çıktığında büyük bir heyecanla habere sarıldık. Hatta ben hemen arkadaşımızı Beşiktaş adliyesinde göndererek savcı Zekeriya Öz’le görüşmesini istedim. Öz, arkadaşımıza 3-4 ay sonra davanın birçok önemli isim etrafında genişleyeceğini biraz daha beklememiz gerektiğini söyledi. Ancak iddianame bittiğinde gördüm ki benim gibi hayatı boyunca çetelerle, mafyayla, yasadışı oluşumlarla hiçbir ilgisi olmayan hatta onlarla mücadele etmiş birinin çeteler içindeki bazı insanlarla arkadaş gibi gösterilmiş. O noktada bu iddianameye olan inancımı kaybettim”. (Vatan Gazetesi, 30 Nisan 2010)

Yani Özel Savcı Zekeriya Öz, daha bombalar ortaya çıktığında (!) “davanın 3-4 ay sonra birçok önemli isim etrafında genişleyeceğini, biraz daha beklenmesi gerektiğini” söylemiş!

Gelin bu çok önemli ipucunu değerlendirebilmek için Ergenekon soruşturmasının ilk günlerine gidelim…

“Danıştay saldırısından hemen sonra Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e polis bir şema getirir. Bu şemada, Danıştay saldırganı dâhil bugün tutuklu olarak cezaevinde bulunan bütün Ergenekon şüphelileri yer almaktadır. Sadece onlar mı, daha fazlası da var şemada. Ama ilk ağızda Danıştay saldırısı ile çok sonra İstanbul’da başlayacak olan Ergenekon soruşturması arasında somut bir bağlantı kurulamıyor. Emniyet ilk gün getirip Abdullah Gül’e sunduğu istihbari bağlantıları savcılara sunamıyor, delillendiremiyor”. (İsmet Berkan, Etrgenekon’un Yakın Tarihi 5, Radikal, 9 Nisan 2008)

“Bu şema, aynı zamanda Ergenekon’un ‘çete’ tarafını oluşturan, silahlı-külahlı işlere karışanların şemasıydı. Aslında Abdullah Gül çok kararlıydı, ‘Haydi’ dedi, ‘Bana anlattığınızı delillendirip savcıya da anlatın, hepsi yakalansın, yargılansın’. Bu açık talimata rağmen poliste işler umulduğu kadar hızlı gitmedi. Danıştay saldırganının dahi Ergenekon’la ilişkisini kurmayı başaramadı polis ve savcılık”. (İsmer Berkan, Ergenekon bir rövanş mı?, Radikal, 4 Temmuz 2008)

“O dönemde, Murat Yetkin’le birlikte Ankara’da çok önemli bir güvenlik yetkilisiyle sohbet ediyorduk, o yetkili bize ‘Savcı bulunamıyor’ dedi, ‘Elde pek çok şey var ama savcılar soruşturmaktan çekiniyor.’ Nasıl olduysa İstanbul’da Zekeriya Öz isimli bir savcı bulundu”. (İsmet Berkan, Ergenekon bir rövanş mı?, Radikal, 4 Temmuz 2008)

Özetlersek…

“Danıştay Saldırısı oluyor, polis Abdullah Gül’e şu anda tüm tutukluların içinde yer aldığı bir şema getiriyor, polis ilk ağızda Danıştay saldırısı ile sonradan başlayacak olan Ergenekon soruşturması arasında bir bağ kuramıyor, savcılara sunamıyor, delillendiremiyor. Ama Gül kararlı, ‘bir savcı bulun, hepsini anlatın, hepsi yakalansın, yargılansın’ diyor. Bu açık talimat sonunda nasıl olduysa bir savcı, Zekeriya Öz bulunuyor”. (İsmet Berkan)

Sonra tuhaf bir şekilde Ümraniye bombaları bulunuyor!

“Uğur Dündar Savcı Öz’e bir muhabirini gönderiyor.  Özel Savcı Öz, ‘davanın 3-4 ay sonra birçok önemli isim etrafında genişleyeceğini biraz daha beklenmesi gerektiğini’ söylüyor. (Uğur Dündar)

Şimdi bu bilgilerden sonra kendi kendimize sesli olarak soralım mı?

Ortada bir soruşturma mı var, yoksa tertip mi?

MEHMET ALİ GÜLLER

, , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın