Posts Tagged Org. Yaşar Büyükanıt

DARBE TEHLİKESİ ASIL ŞİMDİ VAR

Eskiden Türkiye’deki karşı-devrimcilik zayıftı ve Turgut Özal bir tek “benim memurum” diyebiliyordu. Recep Tayyip Erdoğan döneminde karşı-devrimcilik atak yaptıkça ve kurumları ele geçirdikçe “benim bakanım”, “benim müsteşarım”, “benim valim” denmeye başladı.

Ne mutlu, artık Başbakan Erdoğan’ın “benim Genelkurmay Başkanım” diyebileceği biri de var! Ve o Genelkurmay Başkanı’nın konuşması, eski AKP’li vekilin yönettiği Akşam Gazetesi’nde manşetten “e-demokrasi” diye nitelenmektedir.

Böylece AKP’nin “ileri demokrasi” adıyla maskelediği rejimi artık daha iyi tanımlayabileceğiz: Makbul olmayan Genelkurmay Başkanı’nın konuşmasının e-darbe, makbul Genelkurmay Başkanı’nın konuşmasının e-demokrasi diye nitelendiği rejimin adıdır ileri demokrasi…

NİFAK BAHANE, HEDEF MİLLİ GÜÇLER

Org. Necdet Özel’in konuşması neden Akşam’da “e-demokrasidir” peki? Yanıtı Org. Özel’i manşet yapan Hürriyet’ten öğrenelim: “TSK’ya nifak sokmayın.”

E-darbeci dedikleri Org. Yaşar Büyükanıt ve Org. İlker Başbuğ da “TSY’ye nifak sokmayın” derdi. Demek bugün mesele aslında nifak değil, nifak sözü üzerinden kimin hedef alındığıdır!

Yani Ordunun başı dün AKP ile F tipi cemaate “TSK’ye nifak sokmayın” diye seslenirse bu e-darbedir fakat ordunun başı, bugün AKP karşıtlarını hedef alarak “TSK’ye nifak sokmayın” derse, bu e-demokrasidir. Öğrenmiş bulunuyoruz…

TÜRKİYE AKP’YLE YÖNETİLEMİYOR

Bu kafa yapısının demokrasi kültürü açısından yarattığı tehlikeyi bir yana bırakarak öngördüğümüz asıl tehlikeye geçiyoruz: Türkiye, asıl darbe tehlikesiyle bugünden itibaren karşı karşıyadır!

Hayır, elbette Org. Necdet Özel’in konuşmasını kastetmiyoruz. İçeriğine katılmasak da konuşmasını demokrasinin gereği görüyoruz.

Darbe tehlikesi şurada: ABD, kâh beysbol sopasıyla kâh sıcak parayla AKP hükümetini buraya kadar taşıdı fakat tıkandı. Zira ABD hem ekonomik olarak zayıfladı, hem de askeri olarak artık bölgede değil. Diğer yandan büyük sorunlar ABD içinde bölünme yarattı; öyle ki bu Türkiye’ye bile yansıdı.

Uzatmayalım. ABD açısından Türkiye, artık AKP ile yönetilebilecek olmaktan çıkmaya başlamıştır. Zira AKP yıpranmış, Erdoğan’ın iktidarı Haziran’da sallanmıştır. Üstelik mevcut gidişat daha büyük bir halk hareketi potansiyelini gün geçtikçe büyütmektedir.

ABD’NİN ÇARE ARAYIŞI: DARBE

Peki, ABD bu durumda ne yapacak? Türkiye’yi kaybetmeyi göze alabilir mi? Ortadoğu’dan askerlerini çekmek zorunda kalan ve son olarak da Mısır’ı kaybeden ABD, Türkiye’yi de kaybederse açık ki Ortadoğu’yu kaybetmiş olacak!

Peki, ABD Türkiye’yi AKP ile yönetemeyecekse, nasıl yönetecek?

ABD’nin eskiden alternatifleri vardı: A partisi, olmayınca B, olmayınca C gibi… Ama bugün yok. AKP’nin dışında ABD’nin bölge çıkarlarını koruyabilecek iktidar potansiyeli taşıyan bir parti yok. İşte bu nedenle darbe tehlikesi asıl şimdi var!

İşini AKP’yle yürütemeyen ABD, darbe yapmaktan çekinmez! Kaldı ki Amerikancı darbeler hep böyle ihtiyaçlardan çıkmıştır. Örneğin 24 Ocak kararlarını mevcut partilerle yürütemeyeceği için 12 Eylül’e ihtiyaç duymuştur.

CHP-MHP-İP DARBEYİ ENGELLER

ABD’nin eski gücünde olmaması darbe olasılığını zayıflatsa da, Ergenekon tertipleriyle Türk Ordusu’nun millici kanadının bir bölümünün tasfiye edilmesi darbe ihtimalini kolaylaştırmıştır. Ordu içinde buna direnecek kuvvetler Silivri’de, Hasdal’da esirdir.

Peki, Amerikancı darbe engellenemez mi?

CHP-MHP-İP ittifakı ile 2014 seçimlerine girmek, hem gidişatın hem de darbe tehlikesinin panzehridir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Ekim 2013

, , , ,

Yorum bırakın

SONER YALÇIN MI, BARANSU MU GAZETECİ?

Ruslar, olağanüstü dönemlerde yazılan, baskıdan-sansürden kaçabilmek için gizlice basılıp, gizlice dağıtılan kitaplara Samizdat derlermiş. Soner Yalçın da “kitabın bombadan daha tehlikeli” ilan edildiği günümüz “ileri demokrasisinde”, bir Samizdat yazdı.

Silivri’deki olağanüstü şartlarda yazılan ve Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından basılan “Samizdat – Hakikatlere dayanacak gücünüz var mı?”, bir yönüyle 25 yıllık bir mesleki tutkunun, başka tutkular nedeniyle bu mesleği yapanlarla hesaplaşmasıdır.

MEHMET BARANSU’NUN İDDİASI

Taraf’ın bavullu gazetecisi Mehmet Baransu, Odatv’ye operasyondan kısa bir süre önce twitter’da şöyle bir mesaj atar: “2011’de gazeteciliği ya Soner Yalçın ya da ben bırakacağım.”

Bu mesajdan kısa bir süre sonra tutuklanan Soner Yalçın, fiilen gazeteciliği bırakmak durumunda kaldı. Peki, Mehmet Baransu nasıl sürdürdü gazeteciliği?

POLİS HABER MERKEZİ

İşçi Partisi Genel Merkezi’ne 21 Mart 2008 günü düzenlenen polis baskınında “ele geçirilen” 4 CD’den birinde, güya dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt’la ilgili bilgiler vardı. Baransu’nun Taraf gazetesi, 28 Mart 2008’de şu manşeti attı: “Büyükanıt hedefti.

İşçi Partisi bu yalan nedeniyle haberi yazan Mehmet Baransu’ya dava açtı. Baransu 6 Mart 2009’da İstanbul 2. Asliye Mahkemesi’ndeki şöyle savundu kendisini: “Polisten alıp yazdım.”

TARAF’IN YARGITAY KROKİSİ

İşçi Partisi’ne yapılan polis baskınında “ele geçirilen” bir CD’de güya Yargıtay krokisi bulundu.

24 Mart 2008 günü Taraf’ın manşetine göre “kroki”, Yargıtay üyelerine karşı düzenlenecek “suikastın” en önemli kanıtıydı!

Oysa Ergenekon soruşturmasının sanıklarından Doç. Dr. Ümit Sayın, bu krokinin 22 Şubat 2008’de, yani İşçi Partisi’ne polis baskınından bir ay önce, gözaltındayken sorgu yapan polisler tarafından kendisine gösterildiğini ve sorular sorulduğunu belirtti.

Daha da vahimi İşçi Partisi’nde bulunduğu iddia edilen bu krokinin, baskından önce, 13 Mart 2008 tarihinde Taraf gazetesi Ankara Bürosundan Taraf gazetesi İstanbul bürosuna fakslandığı ortaya çıktı!

BARANSU’NUN KROKİSİ

Ergenekon’un silahlarının gömülü olduğu iddia edilen yerlerde yapılan kazıları anımsarsınız…

Örneğin polisler, bir ihbarcının tarifine uygun bir krokiyle Poyrazköy’de arama yaptılar. Oysa duruşmada polisler ellerinde bir kroki olmadığını söylediler. Fakat aramaya eşlik etmek için görev alan SAT personeli, bu krokiyi polisin elinde gördüğünü mahkemede açıkladı.

Söz konusu kroki dava dosyasında yoktu, ama 11 Kasım 2009’da Taraf gazetesinde ve Mehmet Baransu’nun Karargâh isimli kitabının 226. sayfasında vardı!

GAZETECİLİĞİ KİM BIRAKTI?

Mehmet Baransu’nun ve Taraf’ın haberciliğine dair daha pek çok şey okuyacaksınız Soner Yalçın’ın Samizdat’ında…

Örnekleri burada keselim ve Baransu’nun twitter’daki iddiasını yeniden anımsatalım: “2011’de gazeteciliği ya Soner Yalçın ya da ben bırakacağım.”

Biz de soralım o zaman: Gazeteciliği Soner Yalçın mı bıraktı, yoksa Mehmet Baransu mu? Ya da aslında Baransu hiç meslektaşımız olmadı mı?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Nisan 2012

, , , , ,

Yorum bırakın

HEDEFTE 5 GENELKURMAY BAŞKANI VAR

PKK’nin tanık, TSK’nin de sanık yapıldığı Ergenekon soruşturması süreci, aşağıdan yukarıya tırmandırılarak Genelkurmay Başkanı’na kadar vardırıldı.

Em. Org. İlker Başbuğ‘un tutuklanması, Ergenekon’da bir Genelkurmay Başkanı’nın ilk defa tutuklanmasından daha çok, onun şahsında TSK’nin tümden terör örgütü diye suçlanması bakımından önemli…

Bu ilk olma durumunun, tersinden de bir ilk oluşturmasını ve Türk Ordusu’nun “hukuka saygı” diyerek ABD tertibine direnilemeyeceğini öğrenmiş olmasını arzuluyoruz. Zira ABD, operasyonu Başbuğ‘da durdurmayacak!

AYDINLIK UYARMIŞTI

Aydınlık arşivini açalım:

Tarih, 31 Ağustos 2008. 1102 sayılı Aydınlık dergisinin kapağı şöyle: “5 Genelkurmay Başkanı Ergenekon’la suçlanıyor.

Devam edelim… Tarih, 5 Temmuz 2009. 1146 sayılı Aydınlık dergisinin kapağı günümüze ışık tutuyor: “Fethullahçı Gladyo’nun ‘8. darbe’ senaryosu sahnede! Hedef Org. Başbuğ.

Kısacası, saldırı açık açık geliyor ama Türk Ordusu, “hukuka saygı”da mevzileniyordu.

GENELKURMAY BAŞKANLARI NEDEN HEDEF?

ABD’nin hedef aldığı Genelkurmay Başkanları Org. NecipTorumtay, Org. İsmail Hakkı Karadayı, Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, Org. Yaşar Büyükanıt ve Org. İlker Başbuğ‘du…

Birincisi yaşamını yitirdi; ABD, beşincisinden başladı.

Peki bu komutanlar neden ABD’nin hedefiydi?

Org. Necip Torumtay, Cumhurbaşkanı Özal‘dan gelen Irak’a girme emrini uygulamamak için istifa etmişti.

Org. İsmail Kakkı Karadayı döneminde Türk Ordusu, Kuzey Irak’a, yani ABD’nin egemenlik alanına 35 bin askerle girdi ve kukla devleti büyük oranda dağıttı! Harekatın düzenlendiği Mart 1995 tarihi, aynı zamanda TSK’nin ABD’ye silahla direnmeye başladığı tarihtir.

Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, Ocak 2002’de dost-düşman tarifi yapmıştı: “Bir taraftan soğuk savaşın eski düşman ülkeleri ortak çıkarlar için işbirliği yaparken, diğer yanda yıllarca dost ve müttefik olduğumuz ülkeler, Türk ulusunun bekaasına yönelik terörizme destek verdiği görülebilmektedir.

Org. Yaşar Büyükanıt ise ABD’nin terördeki rolüne dikkat çekmişti: “ABD Kuzey Irak’a konuşlanırsa, terörü de beraberinde getirebilir.”

Org. İlker Başbuğ, Irak’ın kuzeyinden gelen tehdide karşı İran’la işbirliği konusunda şunları söylemişti: “İran’la koordineli vurduk, gerekirse yine yaparız. İran’la istihbarat paylaşıyoruz. Onlar harekata başladığında, biz de yapıyoruz. Bilgi de paylaşıyoruz. Sınırın İran tarafından onlar, Türkiye tarafından biz operasyon düzenliyoruz.”

Beş Genelkurmay Başkanı, toplamda tehdidin kaynağını saptamış ve tehdide karşı bölgesel işbirliği içine girmişti. Kısacası, beşinin toplamı, ABD’ye karşı İran’la ve diğer komşularla ittifakı temsil ediyordu.

KURMAY ZAAFI

Ancak son iki Genelkurmay Başkanı döneminde ciddi zaaflar oluştuğunu da söylemeliyiz. Bu dönemde TSK, PKK’ye karşı ABD’yle “ittifak” çizgisine girdi, anlık istihbarat paylaşımı adı altında terörizmle mücadelenin en kilit unsurunu “müttefikine” teslim etti! Dahası, ABD’nin Avrasyacı subaylara karşı başlattığı tertibi, “hukuka saygı” diyerek izledi.

Em. Org. İlker Başbuğ‘un mahkemedeki savunmasında hâlâ “ben hep kanunların çizgisinde oldum” demesi, kurmay zaafının sürdüğünün göstergesidir.

Teğmenini teslim eden Genelkurmay Başkanı’nın generalini de koruyamadığı bir sürece dönüşen bu soruşturma, gelip en sonunda TSK’nin komutanını da esir aldı.

Esir diyoruz, çünkü bunun bir Türk-Amerikan savaşı olduğunu ve Türk subaylarının teker teker savaş dışı bırakıldığını görüyoruz. O savaş bugün Kuzey Irak cephesinde yoğunlaşmıştır; Suriye, Ermeni meselesi ve Kıbrıs cephelerinden de desteklenmektedir. Türkiye, bölünme anayasasıyla, milli devlet olmaktan çıkarılmak istenmektedir.

Türk Ordusu şu gerçeği unutmamalı: Milli devletler, orduları direndikçe vardır. SSCB, Rus Ordusu direnmediği için dağıldı!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
7 Ocak 2012

, , , ,

1 Yorum

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın