Posts Tagged Org. Necdet Özel
DARBE TEHLİKESİ ASIL ŞİMDİ VAR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 23/10/2013
Eskiden Türkiye’deki karşı-devrimcilik zayıftı ve Turgut Özal bir tek “benim memurum” diyebiliyordu. Recep Tayyip Erdoğan döneminde karşı-devrimcilik atak yaptıkça ve kurumları ele geçirdikçe “benim bakanım”, “benim müsteşarım”, “benim valim” denmeye başladı.
Ne mutlu, artık Başbakan Erdoğan’ın “benim Genelkurmay Başkanım” diyebileceği biri de var! Ve o Genelkurmay Başkanı’nın konuşması, eski AKP’li vekilin yönettiği Akşam Gazetesi’nde manşetten “e-demokrasi” diye nitelenmektedir.
Böylece AKP’nin “ileri demokrasi” adıyla maskelediği rejimi artık daha iyi tanımlayabileceğiz: Makbul olmayan Genelkurmay Başkanı’nın konuşmasının e-darbe, makbul Genelkurmay Başkanı’nın konuşmasının e-demokrasi diye nitelendiği rejimin adıdır ileri demokrasi…
NİFAK BAHANE, HEDEF MİLLİ GÜÇLER
Org. Necdet Özel’in konuşması neden Akşam’da “e-demokrasidir” peki? Yanıtı Org. Özel’i manşet yapan Hürriyet’ten öğrenelim: “TSK’ya nifak sokmayın.”
E-darbeci dedikleri Org. Yaşar Büyükanıt ve Org. İlker Başbuğ da “TSY’ye nifak sokmayın” derdi. Demek bugün mesele aslında nifak değil, nifak sözü üzerinden kimin hedef alındığıdır!
Yani Ordunun başı dün AKP ile F tipi cemaate “TSK’ye nifak sokmayın” diye seslenirse bu e-darbedir fakat ordunun başı, bugün AKP karşıtlarını hedef alarak “TSK’ye nifak sokmayın” derse, bu e-demokrasidir. Öğrenmiş bulunuyoruz…
TÜRKİYE AKP’YLE YÖNETİLEMİYOR
Bu kafa yapısının demokrasi kültürü açısından yarattığı tehlikeyi bir yana bırakarak öngördüğümüz asıl tehlikeye geçiyoruz: Türkiye, asıl darbe tehlikesiyle bugünden itibaren karşı karşıyadır!
Hayır, elbette Org. Necdet Özel’in konuşmasını kastetmiyoruz. İçeriğine katılmasak da konuşmasını demokrasinin gereği görüyoruz.
Darbe tehlikesi şurada: ABD, kâh beysbol sopasıyla kâh sıcak parayla AKP hükümetini buraya kadar taşıdı fakat tıkandı. Zira ABD hem ekonomik olarak zayıfladı, hem de askeri olarak artık bölgede değil. Diğer yandan büyük sorunlar ABD içinde bölünme yarattı; öyle ki bu Türkiye’ye bile yansıdı.
Uzatmayalım. ABD açısından Türkiye, artık AKP ile yönetilebilecek olmaktan çıkmaya başlamıştır. Zira AKP yıpranmış, Erdoğan’ın iktidarı Haziran’da sallanmıştır. Üstelik mevcut gidişat daha büyük bir halk hareketi potansiyelini gün geçtikçe büyütmektedir.
ABD’NİN ÇARE ARAYIŞI: DARBE
Peki, ABD bu durumda ne yapacak? Türkiye’yi kaybetmeyi göze alabilir mi? Ortadoğu’dan askerlerini çekmek zorunda kalan ve son olarak da Mısır’ı kaybeden ABD, Türkiye’yi de kaybederse açık ki Ortadoğu’yu kaybetmiş olacak!
Peki, ABD Türkiye’yi AKP ile yönetemeyecekse, nasıl yönetecek?
ABD’nin eskiden alternatifleri vardı: A partisi, olmayınca B, olmayınca C gibi… Ama bugün yok. AKP’nin dışında ABD’nin bölge çıkarlarını koruyabilecek iktidar potansiyeli taşıyan bir parti yok. İşte bu nedenle darbe tehlikesi asıl şimdi var!
İşini AKP’yle yürütemeyen ABD, darbe yapmaktan çekinmez! Kaldı ki Amerikancı darbeler hep böyle ihtiyaçlardan çıkmıştır. Örneğin 24 Ocak kararlarını mevcut partilerle yürütemeyeceği için 12 Eylül’e ihtiyaç duymuştur.
CHP-MHP-İP DARBEYİ ENGELLER
ABD’nin eski gücünde olmaması darbe olasılığını zayıflatsa da, Ergenekon tertipleriyle Türk Ordusu’nun millici kanadının bir bölümünün tasfiye edilmesi darbe ihtimalini kolaylaştırmıştır. Ordu içinde buna direnecek kuvvetler Silivri’de, Hasdal’da esirdir.
Peki, Amerikancı darbe engellenemez mi?
CHP-MHP-İP ittifakı ile 2014 seçimlerine girmek, hem gidişatın hem de darbe tehlikesinin panzehridir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Ekim 2013
ORG. ÖZEL’İN ESİR KOMUTANLARA EMRİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 23/04/2013
Ergenekon tertipleriyle Hasdal’da esir olan kahramanlardan Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen de “kitaplı subaylar” sınıfına geçti. Kaynak Yayınları’nın geçen hafta yayımladığı “Kardak’ta kahraman, Hasdal’da esir” isimli kitap, bir gazeteci için sıra dışı haberlerle dolu.
Örneğin Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in Hasdal’ı ziyaret ettiğini biliyorduk ama görüştüğü esir komutanlarla ne konuştuğunu, onlara neler söylediğini bilmiyorduk. Artık Yazar Ali Türkşen’den öğreniyoruz:
“Yargılamayı yapan hâkimlere güvenin. Karşılıklı diyaloga girmeyin. Savunmalarınızı kısa tutun ve bir an önce tamamlayın. Cezaevinde de olsa asker olduğunuzu unutmayın ve disiplinsiz hareketler içinde olmayın. Herhangi bir suç işlerseniz gerekirse cezanızı ben veririm. Ben, uyumlu bir şekilde hareket eden biri olarak, bu olayların açıklığa kavuşması için kendi yöntemlerimle mücadele edeceğim. Ancak bunda başarılı olamazsam ben de önceki komutanlarım gibi görevi benden sonra gelenlere devrederim. Ancak bunun ne zaman olacağını size söyleyemem, bir süre veremem.” (s:353)
Ancak Org. Özel ne başarılı olmuştur ne de görevi kendinden sonra gelene bırakmıştır!
Üstelik “hâkimlere güvenin, savunmanızı kısa tutun” diyerek de silah arkadaşlarını yanlış yönlendirmiştir!
HASDAL’DAN GENELKURMAY’A SERT TEPKİ
Ve Balyoz sanıkları komutanlarının direktifine uymuş ve hüküm giymişlerdi.
Hasdal’da oluşan tepkileri dindirmek üzere bu kez 1. Ordu Komutanı Org. Yalçın Ataman gider ziyaretlerine… 3 Nisan 2012’deki bu ziyaret oldukça gergin geçmiş, hatta Ali Türkşen’in belirttiğine göre komutan, bazı subayların görüşmeyi terk etmesini dahi emretmek zorunda kalmıştır. (s:353)
Tümamiral Soner Polat’ın, Hasdal’daki tutuklu subaylar adına Org. Yalçın Ataman’a ilettiği mesaj ise çarpıcıdır:
“Generalim, ben Atatürk’ün ordusunda amiral olarak görev yapma mutluluğuna eriştim ve görevimi tamamladım. Artık bir daha göreve dönmeyeceğimi biliyorum. Zaten bugünkü TSK’yla gönül bağım da kopmuş durumda. Bize iletildiği şekliyle Genelkurmay Başkanımızın direktifleri doğrultusunda iyi bir asker olarak bana verilen emri yerine getirdim ve Balyoz davasındaki savunmamı çok kısa tuttum, hâkimlere güvendim. Şu an geldiğimiz durum ortadadır. Şimdi bilmek istediğim, Genelkurmay Başkanımızın gelişen durum karşısında yeni bir emri varsa onu öğrenmektir.” (s:354)
BÜYÜKANIT: KARIŞMAYACAĞIZ, İŞ BEŞİKTAŞ’IN
Ali Türkşen’e göre Genelkurmay Başkanlığı’nın tutumu her aşamada problemlidir. Türkşen, HKK Askeri Başsavcısı Albay Ahmet Zeki Üçok’un şu uyarısını, bu problemli bakışa örnek olarak vurgulamaktadır:
“Beş teğmen ile ilgili soruşturmanın da hukuki irtibat bulunması nedeniyle askeri savcılık olarak bana verilmesi için Genelkurmay Başkanlığı adli müşavirliğine gittim. Ancak bu ikazlarım, Büyükanıt tarafından dikkate alınmamıştır. Bana ‘Biz bu işe karışmayacağız’ denilerek soruşturmanın Beşiktaş savcılarınca sürdürüleceği bildirilmiştir.” (s:355)
SİLAH ARKADAŞLIĞINI TERKEDENLER
Işık Koşaner hariç son dönem Genelkurmay Başkanları’nın tamamını sorumlu tutan Ali Türkşen, bu nedenle hapisten çıkan bir teğmenin orduevinde karşılaştığı eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e “sizin hâlâ buralarda dolaşacak yüzünüz var mı?” diye tepki gösterebildiğine dikkat çekiyor, fakat ekliyor:
“Hilmi Özkök’ün ‘imkânı olmadığı’ için silah arkadaşlarına destek vermek üzere Silivri’ye de gelemediği göz önüne alınırsa, muhatap olduğu bu davranış şekline şaşırmak gerekir.” (s:359)
Anımsayacağınız gibi eski Genelkurmay Başkanı emekli Org. İlker Başbuğ, duruşmada “Hani nerede o eski genelkurmay başkanları. Hiçbiri burada yok. Onların başına gelse, biz koşa koşa gelirdik buralara” demişti. Bunun üzerine Hilmi Özkök, silah arkadaşlığı tarihine ibretle geçen şu açıklamayı yapmıştı: “Ben İzmir’deyim, imkân olsa da orada olsam.” (Milliyet, 29 Mart 2012)
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Nisan 2013
ORG. ÖZEL ÇANAKKALE ZAFERİ’Nİ SULANDIRIYOR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 19/03/2013
Herhalde Başbakan Erdoğan Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’e “Çanakkale mesajını yumuşak tut, çünkü ben Çanakkale Zaferi konusunu muhalefeti eleştirmeye ve Suriye politikama alet etmeye çalışacağım” demiş olmalı… Yoksa bir Genelkurmay Başkanı’nın Çanakkale mesajı böyle sığ, böyle içeriksiz, böyle uyduruk olmazdı!
Org. Özel’in Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sitesinde yayımlanan, Fethullah Gülen ile Bülent Arınç’ı gözyaşına boğma potansiyeli taşıyan şu mesajına bakın: “Çanakkale Savaşı, sadece tarafların birbiri ile kanlı mücadelesi olmayıp, farklı kültür ve dünya görüşlerine sahip devletlerin birbirlerini tanımasına vesile olmuştur. Bu nedenle, muharebelerin yapıldığı Gelibolu Yarımadası, dost ve düşman her iki tarafın genç evlatlarının kıyasıya mücadele ettiği, savaşın acımasızlığına rağmen, yardımlaşma duygusunun da ön plana çıktığı, kalıcı dostlukların kurulduğu bir yer olmuştur.”
Nerdeyse zafer kazandık diye emperyalist devletler ile onlar adına savaşa katılanlardan özür dileyecek!
Sanki Çanakkale’de emperyalist bir saldırıya karşı vatan savunması yapılmadı da, iki ayrı ordu kader kurbanı oldu!
MESAJDAKİ ERDOĞAN İZİ
Öte yandan Necdet Özel’in Çanakkale Savaşı için “farklı kültür ve dünya görüşlerine sahip devletlerin birbirini tanımasına vesile olmuştur” sözlerinin aşırma olabileceği, hatta doğrudan başbakanlık katında yazılmış olabileceği de ihtimal dâhilindedir. Zira oldukça tanıdıktır!
Başbakan Erdoğan, 13 Nisan 2011 günü Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada tarihe ibretle geçen şu konuşmayı yapmıştı: “Haçlı Seferleri, iki kültürün, iki medeniyetin, iki dinin karşı karşıya gelmesinden ziyade, birbirini tanıması, birbirini anlaması ve birbirinden etkilenmesi sonucunu da doğurmuştur. Bilimde, sanatta, mimaride, dilde, musikide, günlük yaşam alışkanlıklarında, hatta yeme-içme kültürlerinin transferinde Haçlı Seferleri son derece etkili olmuştur.”
Yani Başbakan Erdoğan Haçlı Seferleri için “iki dinin birbirini tanımasına vesile olmuştur” derken, Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel de Çanakkale Savaşı için “farklı devletlerin birbirini tanımasına vesile olmuştur” diyor!
“Yüreği insan sevgisiyle böylesine pırpır eden” iki isim, “tanışmak için bu kadar kana gerek var mıydı” sorusuna da bir zahmet yanıt bulsalar ya!
İMZALANAN AKİTLERİN BEDELİ
Peki, Erdoğan ve Özel bu açıklamaları neden yapıyorlar? Kuşkusuz cahillikten ya da saf bir insan sevgisinden değil, mecburiyetten!
Anımsayalım, NATO’nun Libya’ya müdahalesi gündeme gelince Başbakan Erdoğan esip gürlemişti: “NATO’nun ne işi var Libya’da?”
Sonra kendisine imzaladığı kimi akitleri göstermiş olmalılar ki, tarihe geçecek şu manevrayı yapmıştı: “NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tescil etmek için Libya’ya girmelidir.” Böylece dünya yeni bir patent ve tescil kurumu kazandı, Erdoğan da koltuğunu!
Ya Org. Necdet Özel’in mecburiyeti nereden geliyor?
Birincisi, Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner ve üç kuvvet komutanı tarihe onurla geçecek toplu istifaya imza atarken, o Jandarma Genel Komutanı olarak silah arkadaşlarına katılmamış ve en üst rütbeli olarak Erdoğan ve Gül tarafından önce Kara Kuvvetleri Komutanı sonra da Genelkurmay Başkanı yapılmıştı.
İkincisi, Mustafa Kemal’in Çanakkale’de yendiği emperyalist devletlerin “müttefiki” olmanın ve onlar adına Afganistan’da, Lübnan’da, Libya’da görev yapmanın mecburiyetidir.
Çünkü Mustafa Kemal’in Çanakkale’de yendiği İngiltere ve Fransa’yla birlikte 90 yıl sonra Libya’ya saldırmayı, ancak Çanakkale’yi sulandırarak genç subaylara anlatırsınız!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Mart 2013
AKP’DE SURİYE ÇATLAĞI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 15/11/2012
Suriye meselesi her ne kadar bir medya operasyonu ile “insan hakları” meselesi olarak sunulmaya çalışıldıysa da, aslında “Irak’ın kuzeyindeki yapıyı, Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açma” operasyonu olduğu en başından beri belliydi. Ancak özellikle son birkaç aydır mesele berraklaştı ve “Kürt Koridoru” merkezli bir hâl aldı.
ERDOĞAN-ÖZEL VE GÜL-DAVUTOĞLU AYRILIĞI
Bu durum, Suriye’ye destek veren cephenin kuvvet kazanarak Atlantik cephesini geriletmesiyle birleşince, içeride AKP üzerinde iç basınç oluştu.
Bu iç basıncın AKP’de bir Suriye çatlağı oluşturduğu görülüyor. Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı Gül ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu ikilisine göre daha farklı bir çizgi içine girdiği gözleniyor. Erdoğan’ın Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’le birlikte hareket etmeye başladığını söyleyebiliriz.
Bunun ne anlama geldiğini anlayabilmek için şu olguyu anımsamalıyız: AKP Hükümeti, Atlantik adına Suriye operasyonu başlattığında ve Davutoğlu açıkça Suriye muhalefetini organize etmeye soyunduğunda, Erdoğan kamuoyu önünde “Suriye bizim iç meselemizdir” diyordu. Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel ise “Suriye bizim iç meselemiz değildir” diyerek TSK’nin tutumunu ilan ediyordu.
Aradan geçen 1,5 yıl içinde Erdoğan ile Org. Özel, aynı tutumda birleşmiş oldular. Erdoğan-Özel ile Gül-Davutoğlu ayrılığı bakın hangi açıklamalarla sergileniyor:
1. NATO’DAN PATRİOT TALEBİ
Ayrılığın su yüzüne çıktığı bu alandaki açıklamaları, AKP’ye yakın Yeni Şafak’taki başlıklardan bile net olarak görebiliyoruz: “Davutoğlu: NATO, Patriot vermeye hazırlanıyor”, “Erdoğan’dan ‘patriot füzesi’ne yalanlama”, “Gül Suriye’yi uyardı: Patriot füzeyle vururuz!”
2. MÜLTECİ MESELESİ
Ahmet Davutoğlu, henüz Suriye’den gelen mülteci sayısı 50 bin seviyesindeyken, 100 bin rakamını dünyaya “psikolojik eşik” diye ilan etti. Bu aslında AKP Hükümeti’nin savaş eşiğiydi!
Ekim’de mülteci sayısı 100 bine ulaştı! Şu anda da 200 bin sınırına yaklaştı! Sonuçlara bakılınca Davutoğlu’nun eşiğinin çizildiği görülüyor.
Bu süreçte iki dikkat çekici gelişme yaşandı. Birincisi, Türk polisinin ev ev dolaşıp Suriyelilere ya ülkelerine dönmeleri ya da kamplara yerleşmeleri baskısı yaptığı ortaya çıktı. İkincisi de, mülteci sayısının 200 bine yaklaşmaya başlamasıyla birlikte, sınırlar çeşitli gerekçeler gösterilerek fiilen kapatıldı!
3. DEMEÇLER
Cumhurbaşkanı Gül Financial Times’a verdiği demeçte “Suriye, Türkiye’ye karşı kimyasal silah kullanabilir” diyerek kışkırtıcılık yaparken, Başbakan Erdoğan şu açıklamasıyla tansiyonu düşürüyordu: “Türkiye küçük hesaplar yapmayacak kadar büyük bir devlettir. Türkiye birilerinin ısrarla çekmeye çalıştığı tuzağa düşmeyecek kadar tecrübeli bir devlettir. (…) Biz soğukkanlılıkla hareket etmeye çalışıyoruz.”
4. ANGAJMAN KURALLARI
Türk devleti, F4 uçağının NATO yemi olması ve Akçakale’ye faili meçhul top düşmesinin ardından dünyaya angajman kuralları açıklamış ve sınıra 3 mil (5 km) yaklaşacak Suriye hava araçlarının düşürüleceğini ilan etmişti.
Suriye hava kuvvetleri önceki gün sınıra 300 metre mesafede ÖSO’yu bombaladı; Suriye uçağı resmi açıklamaya göre sınıra 2,5 km yaklaşmış, gayri resmi açıklamalara göre de dönüş manevrası yaparken sınırı hafifçe ihlal etmişti. Ancak Türk Ordusu, aklıselim davranarak Suriye uçağını düşürmedi!
Öte yandan dün Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Suriye uçaklarının vurulmasıyla ilgili yetkiyi, Başbakan Erdoğan’ın TSK’ye devrettiğini söyledi!
5. KİMLE HAREKET EDİYORLAR?
Başbakan Erdoğan Bakü’de Rusya Devlet Başkanı Putin’le konuşup masaya “üçlü müzakere sistemi” getirdi ve Türkiye, Rusya, İran, Mısır ve Suudi Arabistan’lı bölgesel çözümü öne çıkardı. Erdoğan, Bali’de de İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’la görüştü ve Suriye konusunu Ankara-Tahran eksenli ele aldı. Erdoğan üstelik Bali’de “21. yüzyıl Asya yüzyılı olacak” dedi!
Erdoğan, Suriye krizini son dönemde bölge ülkeleriyle konuşurken, Cumhurbaşkanı Gül NATO’yu ön plana çıkardı, Davutoğlu da Doha’da ABD’yle birlikte hareket etti.
DURUM
Kuşkusuz Erdoğan’ınki, iktidarını sürdürmeye yönelik manevralardır… Ancak “Kürt Koridoru” gerçeğinin Suriye meselesi üzerinden sadece Türkiye’de değil, Irak’ta ve hatta Kuzey Irak’ta da çatlaklar oluşturması önemli. Asya cephesi güçlendikçe ve Atlantik cephesi geriledikçe bu ayrılıklar bölge yararına daha da belirginleşerektir.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
15 Kasım 2012
AKPAŞA
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 12/09/2012
Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in teröristle mücadele konusundaki eleştirileri yanıtladığı açıklamasını, dün Aydınlık’ta okudunuz…
Org. Özel, özetle “sorumluluk valilerin” diyor ve topu taca atıyor. “Asker yenilmez, komutan yenilir” ilkesinin ve sorumluluk anlayışının hâkim olduğu bir kurumun başının “sorumluluk valide” demesi, 10 yıllık AKP hükümetinin devlette yarattığı tahribatı göstermektedir aslında.
Zira AKP Hükümeti ile birlikte devlete egemen olan anlayış, “yöneticiler her başarının sahibidir ama başarısızlığın sorumlusu başkalarıdır” şeklinde özetlenebilir…
Hızlı tren faciasından başlayarak, son 10 yılda tek bir olayda bile hiç istifa yaşanmaması, bu anlayışın ne oranda yerleştiğine işarettir! Örneğin, döneminde tek bir sınavın bile sorunsuz geçmediği biri, en başarılı bürokrat diye nitelenebilmektedir…
ÖZEL: EM. ASKERLER YANILTIYOR
Org. Necdet Özel’in “sorumluluk valinin” ifadesinden, “aslında hükümeti işaret ediyor” ya da “bir nevi AKP’nin çıkardığı yasaya itiraz” anlamı çıkaranlar, fazlasıyla iyimserler. Çünkü bu konularda şikâyetin ne yeridir ne de zamanıdır, nitekim o yer ve o zamanda Org. Necdet Özel, ziyadesiyle sessizdi!
Ve bu anlamı çıkaranlar, Org. Necdet Özel’in sorumluluğu valiye atan açıklamasında olan ama Aydınlık’ın yer vermediği şu sözlerini dikkatle okumalılar: “2000 yılı öncesinde bölgede görev yapmış kişilerin yorumlarına yer verilerek kamuoyu yanlış bilgilendirilmektedir.”
Komutanlarını, emekli askerleri kamuoyunu yanıltmakla suçlayan, silah arkadaşlarının sözlerinin güvenilmez olduğunu belirten Org. Necdet Özel, neden 2000 yılını temel almıştır? Teröristle mücadele etmenin yöntemi mi değişti o tarihte?
ÖZEL: TSK’NİN GÖREVİ POLİSE DESTEKTİR
Org. Necdet Özel’in sorumluluğu valiye atan açıklaması içinde yer alan şu sözler de çok önemlidir: “TSK unsurları teröristle mücadelede Kolluk Kuvvetlerine destek görevi ile görevlendirilmişlerdir.”
Yani Türk Ordusu’nun görevi, PKK ile mücadelede polise ve jandarmaya destek vermektir!
Bu bir şikâyetse, bu yasa çıkarken neden yasayı millete şikâyet etmediler? Neden bu yasanın yanlışlığı konusunda kamuoyunu bilgilendirmediler?
Demokrasiye aykırı diye mi susulmuştur? “Atanmış atanmışlığını bilecek” diye mi sessiz kalınmıştır? “Genelkurmay Başkanı, seçilmişlerin emrindedir” diye mi başlar eğilmiştir?
Teröristle mücadelede anlık istihbarat alınan(!) büyük müttefikin Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey daha birkaç hafta önce ABD Devlet Başkanı Barrack Obama’nın Suriye politikasını dünyanın gözü önünde eleştirmedi mi? Büyük Amerika’da oluyor da, küçük Amerika’da neden olmuyor?
Yoksa susmanın, itiraz etmemenin, yanlışlığı seyretmenin nedeni, Silivri korkusu mu?
KOMUTAN YENİLDİ, ORDU DEĞİL!
Org. Necdet Özel’in sorumluluğu valiye atan açıklaması, emekli silah arkadaşlarında büyük tepkiye neden oldu.
Acaba bu sözler Genelkurmay Karargâhında nasıl yorumlandı? Kara Kuvvetleri’nde, Deniz Kuvvetleri’nde, Hava Kuvvetleri’nde nasıl değerlendirildi? Jandarma Genel Komutanlığı’nda nasıl anlaşıldı?
Acaba içlerinde “yarın ülke parçalanırsa, ‘ne yapalım yasa öyleydi, sorumluluk valideydi’ demeye utanmayacak mıyız?” şeklinde tepki gösteren oldu mu?
Acaba içlerinde “Görevden alınan Mustafa Kemal, ‘ne yapalım sorumluluk İstanbul’un’ deyip Samsun’dan döndü mü?” diyerek isyan eden olmadı mı?
Yoksa onlar da tıpkı daha 25 can yerdeyken Afyon Valisi’nin hediye ettiği kilim karşısında “anında reaksiyon gösteremeyen” Org. Özel gibi basireti bağlanmış durumdalar mı?
Öyleyse, zaten kaybedecek bir şey kalmamış demektir… Ama öyle olmadığını biliyoruz ve güveniyoruz!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
12 Eylül 2012
ABD SALDIRISININ 4 HEDEFİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 19/07/2012
Suriye Ulusal Güvenlik Binası’na yapılan ve Savunma Bakanı ve yardımcısı ile İçişleri Bakanı’nın ölümüne sebep olan saldırıyı, AKP destekli Özgür Suriye Ordusu üstlendi. Ancak saldırının çapı ve zamanlaması dikkate alınınca, bombalı intihar eyleminin ABD imzalı olduğu anlaşılıyor.
Peki, ABD bu saldırıyla neyi hedefledi?
KRİTİK 2 GÖRÜŞME, 1 OTURUM
1. Saldırı iki kritik görüşmeyle eş zamanlıydı. BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun ile Çin Devlet Başkanı Hu Cintao’nun Pekin’deki görüşmesi ve Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Moskova’daki görüşmesiyle çakışan saldırı, açık ki Suriye’ye dış müdahaleye geçit vermeyen Çin-Rusya ikilisini tehdit ediyordu.
2. Bombalı saldırı, BM’de yapılması planlanan “Suriye’deki görevli gözlemcilerin süresini 90 gün uzatma oylamasından” birkaç saat önce gerçekleşti. Ki oylama öncesi müzakereler tıkandığı için, oturum, bombalı saldırıdan hemen önce ertelenmişti.
Annan Planı’nın uygulanmasını istemeyen ve bir an önce Planı’nın rafa kaldırılmasını talep eden ABD, Şam saldırısıyla uluslararası ilişkileri sabote etmiştir.
ABD, ÇAREYİ TERÖRDE ARIYOR
3. Suriye’deki olaylar, 16 ay önce Cisreşugur’da 180 güvenlik görevlisinin katledilmesiyle başladı. Olay, tipik bir kontrgerilla faaliyetiydi. Çünkü ciddi bir devlet böylesi bir saldırı karşısında doğal olarak harekete geçecek, Batı ise Beşar Esad’ı “halka zulüm yapıyor” diye gösterecekti.
Ancak 16 ay sonunda ABD’nin planı işlemedi. Washignton, önceki gün yeni bir hamle arayışına girdi: Özgür Suriye Ordusu önceki gün ülke genelinde “Şam Volkanı” ve “Suriye Depremleri” adlı iki ayaklanma girişimi başlattı.
ABD’nin her türlü baskısına rağmen gerçekleşmeyen Türkiye saldırısına alternatif olarak devreye soktuğu bu ayaklanma girişimi Şam hükümeti tarafından çok sert bastırıldı. Halk ayaklanmamış, paralı teröristler etkisiz kalmıştı. Resmi olmayan rakamlara göre 400’den fazla terörist öldürüldü, yüzlercesi tutuklandı.
Dünkü Şam saldırısı, bu çaresiz ayaklanma girişiminin bastırılmasına gösterilen “terörist” tepkiydi. ABD, “iç savaş” seçeneğinin de işe yaramaması üzerine, çareyi terörde aramaya başladı. ABD, halk ayaklanmadığı için, teröre yöneldi!
TSK PLANA DİRENİYOR
4. Morton Abramowitz’in de itiraf ettiği gibi, Türkiye bir türlü Suriye’ye askeri müdahalenin liderliğini üstlenmedi. AKP Hükümeti, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni bu haksız saldırıya ikna-mecbur edemedi. Washington, bu nedenle Türk jetini tuzağa düşürdü, NATO yemi yaptı!
ABD eğitimli polis-yazar Emre Uslu’nun saldırıdan hemen sonraki açıklamaları anlamlıydı: “Şam’daki saldırı MİT’in Jet krizine karşı cevabı mı? İstihbarat parmağı vardır bu tip saldırılarda. Tayyip Erdoğan, MİT Müsteşarı’yla sürpriz görüşme yapmıştı. MİT en azından böyle işler ve günler için var, rolleri varsa helal olsun.”
Washington, bir Türkiye-Suriye savaşı için yeni tuzaklar mı kuruyor?
Umarız, Türk Silahlı Kuvvetleri, AKP Hükümeti’nin “jetin intikamı alınacak” emrine ve aklına uymamıştır. Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in “Suriye’ye ne yapacağımızı, yapınca görürsünüz” türünden açıklamaları, maalesef bu saldırıyı TSK’nin üstüne atmak isteyenlere kolaylık sağlamaktadır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Temmuz 2012
ORG. ÖZEL’İN YAKASINA YAPIŞAN SORULAR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 10/07/2012
Türk Dil Kurumu’nun Güncel Türkçe Sözlüğü, siyaseti şöyle tanımlıyor: “Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış.” Medeni Hukuk Terimleri Sözlüğü ise siyaset kavramı için “yurt yönetimi” diyor.
Daha kapsamlı açıklamalara girmeyip, bu basit ve sade tanımlarla yetineceğiz ama baştan belirtelim: Siyasetin sadece siyasi partilerin işi olduğu yalanı, toplumu apolitize etmek için 12 Eylül’ün icat ettiği bir siyasetti; başarılı da oldu!
Bu girizgâhı neden mi yaptık? Belirtelim:
TSK’YE OPERASYON KİMİ İLGİLENDİRİR?
Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, Kalender Orduevi’nde denk geldiği Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’le bir söyleşi yaptı. Haber, Org. Özel’in Suriye konusundaki “ne yapacağımızı, yapınca görürsünüz” ve “büyük devletler ne yaparsa, onu yapacağız” sözleri başlığa çıkarılarak en çok yayımlanan haber oldu.
Biz, bu sözlerden ziyade başka şeylere takıldık; aktaralım:
İsmail Küçükkaya, Org. Özel’e, “3. yargı paketiyle birlikte toplumda oluşan tahliye beklentisini” soruyor: Genelkurmay Başkanı’nın yanıtı net: “Siyasete giren hiçbir konuda konuşmam.”
Oysa Org. Özel’in siyasi olduğu gerekçesiyle “girmem” dediği konu nedeniyle, yüzlerce Türk subayı zindana girmiştir!
KARARGÂH BASINA KAPALI
Ergenekon operasyonu nedeniyle tutuklu yargılananların çoğunluğu, bildiğiniz gibi asker. Askerler dışında siyasiler, gazeteciler, aydınlar, akademisyenler, doktorlar ve diğer çeşitli meslek grubu üyeleri var.
Örneğin İşçi Partisi üyelerine operasyon düzenlendiğinde Parti yönetimi ayağa kalkıyor; itiraz ediyor, görüş açıklıyor, eylem yapıyor… Örneğin gazete cemiyetleri, üyelerine operasyon yapıldığında açıklama yapıyor, gazeteciler yazıyor… Hatta bir üyemiz gözaltına alındığında, Gemi Mühendisleri Odası olarak biz de açıklama yapmış, operasyonun amacına dikkat çekmiştik.
Ancak operasyonun hedefindeki Türk Ordusu’nun bir numarası, “siyasete girer” diye bu konularda konuşmuyor! Önceki bir numaralar da, operasyon başladığında “hukukun işi” deyip kenara çekilmişlerdi!
Şimdiki bir numara daha da ileri gidiyor ve Küçükkaya’ya artık “karargâh basına kapalı” diyor!
TSK GİRMİYOR AMA PENTAGON ÇIKMIYOR!
Org. Özel, pek çok konuda bir şeyler söylüyor ama Küççükkaya’nın “terörle mücadelede asker ve polisin ortak operasyonlarına” dair sorusuna da sessiz kalıyor, “siyasi konularda konuşmuyorum ben” diyor.
Asıl mesele Suriye olduğu için o konudaki bir soruyu da anımsatalım. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad Cumhuriyet’e verdiği röportajda, “askerle iletişim kanallarının kapalı olduğunu” belirtmişti. Küçükkaya bu yakınmayı soruyor. Org. Özel yine susuyor: “Siyasi konulara girmem.”
Türk Genelkurmayı’nın girmediği bu konulardan, Pentagon ve ABD Genelkurmayı ise çıkmıyor! ABD’li özel harekâtçı General, Hatay’da basın toplantısı bile düzenliyor!
YURT, SİYASET VE SİLAHLA SAVUNULUR
Org. Özel siyasi diye bu konulara girmiyor ama ABD, bu konular üzerinden Türk Ordusu’na giriyor, AKP giriyor, savcı giriyor, polis giriyor…
Türk Ordusu önce Uludere’de, sonra Suriye hava sahasında tuzağa düşürüldü. Görevdeki generallerin dörtte biri esir, kozmik odalar işgal altında! Genelkurmay’ın Elektronik Sistemler komutanlığı elinden alınıp MİT’e veriliyor; Türkiye aradan geçen 18 güne rağmen hâlâ uçağının nerede ve neyle düşürüldüğü konusunda net bir bilgiye sahip değil.
Siyaset, en başta bu saldırıları bertaraf edebilmektir! Ama “konu siyasidir, ben girmem” demek de başka bir siyasetin daniskasıdır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
10 Temmuz 2012