Posts Tagged Suriye Milli Ordusu

Ankara’nın Halep stratejisi

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan “Halep’te yaşanan gelişmelere Türkiye müdahil değil” diyor. Peki öyle mi? 

1) Suriye Milli Ordusu (SMO) Halep’e saldırıda Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ile birlikte hareket ediyor. Nitekim AKP hükümetine yakın gazeteler de günlerdir bunu yazıyor. Peki Ankara’nın denetimindeki SMO, Ankara’ya rağmen mi bu saldırıda yer alıyor? 

Ankara’nın yeşil ışığı

2) Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli “İdlib’e saldırılar konusunda uyarmıştık. Bugün yaşananların nedeni o saldırılardır” diyor. Sözcünün “onlar İdlib’e saldırdı, bunlar da karşılığında Halep’e saldırıyor” özetli bu bakışı üç nedenle sorunludur: 

a) Ankara, Suriye’yi ve onları destekleyen Rusya ve İran’ı İdlib’e “saldırmakla” suçluyor.

b) İdlib Suriye’nin toprağıdır, dolayısıyla Suriye ordusunun İdlib’e operasyonu saldırı değil, terörle mücadele harekatıdır. 

c) Oysa Halep’e saldıranlar, en azından Suriye devletinin gözünde, terör örgütleridir. Peki Dışişleri Sözcüsü, kurduğu neden-sonuç ilişkisiyle bu durumda Halep’e saldırıyı olumlamış olmuyor mu?

3) Türkiye’nin dahli yoksa, hükümete yakın medya, neden bu terör örgütlerinin Halep’e saldırısını sevinçle haberleştiriyor? Neden Yeni Şafak başta AKP medyası “üç günde harita değişti” diyerek, HTŞ’nin egemenlik alanını artırdığını gösteren haritalar yayınlıyor? 

Ankara’nın İdlib sorumluluğu

4) İdlib’deki gruplardan Ankara sorumlu değil mi? Anımsayın, Suriye ordusu Rusya’nın hava desteğiyle İdlib’deki cihatçı terör gruplarını temizleyecekti. Ankara sorumluluk alarak “ben silahsızlandırırım” dedi. Astana anlaşmasının esası budur. Ancak geçen yıllara rağmen, Ankara İdlib’deki grupları silahsızlandır(a)madı. Üstelik bu süreç içerisinde HTŞ İdlib’de en büyük grup haline geldi, bir hükümet bile kurdu. Hani Ankara HTŞ’yi terör örgütü kabul ediyordu? Yoksa bu karar sırf BM’nin kararı diye mi alındı? 

Dolayısıyla İdlib’deki silahlı gruplar silahsızlandırılamadıysa, tersine daha çok silahlanabildiyse ve şimdi o silahlarla Halep’e saldırıyorsa, bunda Ankara’nın hiçbir sorumluluğu yok mudur? Astana garantörleri Moskova ve Tahran, olduğunu düşündüğü için, Halep’e saldırıyı öncelikle “Astana anlaşmasının ihlali” diye yorumluyorlar.

İsrail’in yeni cephesi: Halep

Önceki makalemde altını çizdim: Halep, aslında İsrail’in yeni cephesidir. İsrail Başbakanı Netanyahu, 26 Kasım’da Lübnan’la ateşkesi kabul etti, 27 Kasım’da SMO ve HTŞ Halep’e saldırıyı başlattı. Ve Netanyahu, 26 Kasım’daki anlaşmayla ilgili konuşmasında “Esad, Lübnan’a destek konusunda ateşle oynuyor” dedi. Kaldı ki bu grupların ele geçirmeye çalıştığı Halep-Hama hattı, İsrail’in bir süredir düzenli hava saldırısı yaptığı bölgeydi.

Unutulmamalı: Bugün Halep’e saldıran cihatçı terör grupları, İsrail İran’a füze saldırısı düzenlediğinde bunu sevinçle kutlamış, hatta halka tatlı dağıtmıştı!

Açık ki İsrail ile bu cihatçı gruplar, Suriye’ye saldırıda ortaktır. 

Çözüm

Tablo net: ABD, İsrail ve cihatçı terör grupları ile ABD’nin himayesinde devletleşmeye çalışan PYD bir tarafta; Suriye, Rusya ve İran diğer tarafta. Türkiye, maaşını ödediği SMO’nun HTŞ’yle birlikte Halep’e saldırması nedeniyle, bu saflaşmada nesnel olarak ABD-İsrail’in yanında yer almış oluyor ne yazık ki… 

Ankara’nın stratejisi şu: İsrail’in Lübnan’a saldırısı, Hizbullah’ın Suriye’deki güçlerini oraya kaydırmasına neden oldu. İsrail bir yandan da Suriye’deki İran destekli grupları vurarak, Şam’ın müttefiklerini zayıflatmış oldu. Diğer yandan Ankara, Güler ve Fidan’ın daha önceki açıklamalarında görüleceği üzere, Trump’ın ABD askerlerini Suriye’den çekeceğini öngörüyor. Dolayısıyla Ankara, Suriye’de bir boşluk oluştuğunu ve bu boşluğu doldurabileceğini hesaplıyor. 

Bu strateji, “Emevi Camisinde namaz kılma” hayali kurdukları dönemden hiçbir ders almadıklarını ortaya koyuyor. Oysa son 13 yılın en büyük iki gerçeğidir: 1) Suriye’nin bütünlüğü, Türkiye’nin bütünlüğünün teminatıdır. 2) Ankara ile Şam’ın anlaşması, terör ve sığınmacı başta tüm sorunların çözümünün anahtarıdır.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
2 Aralık 2024

, , , , , ,

1 Yorum

İsrail’in yeni cephesi: Halep

Suriye’deki cihatçı gruplar, 27 Kasım’da Halep’e saldırı başlattılar. Heyet Tahrir Şam (HTŞ) başta, Suriye Milli Ordusu içindeki grupların bir süredir hareketlendiği, silahlandığı, hazırlık yaptığı bilgisi zaten haberlere yansımıştı. O nedenle Halep’e saldırının asıl dikkat çeken yanı, İsrail-Lübnan ateşkesiyle birlikte başlamış olmasıdır.

Yani İsrail Lübnan’da ateşkesi kabul etti, ardından cihatçı gruplar, İsrail’in her gün hava saldırısı düzenlediği Suriye’de yeni bir cephe açtı. Dolayısıyla Halep, cihatçı gruplar dışında, İsrail’in de yeni cephesidir.

İsrail-cihatçı ortaklığı

İsrail, en başından beri cihatçıların Suriye’deki doğal ortağıdır. Öyle ki İsrail’e karşı tek bir eylemi olmayan bu gruplar, İsrail İran’ı vurduğunda da sevinç gösterileri yapabilmiştir!

Halep’e saldırıda başı çeken Heyet Tahrir Şam (HTŞ), yani önceki adıyla Nusra, Atlantik cephesinin Suriye’ye saldırısının ilk yıllarından beri fiilen İsrail’le işbirliği içinde. Nusra, 2013’te Golan cephesinde İsrail ile sahada nesnel ortaktı. 

Nusra, IŞİD’in Suriye kolu olarak yapılanmıştı. IŞİD’den ayrılıp El Kaide’ye biat etti. Bu süreçte bile örgüt Atlantik’in hedefi değil, nesnel ortağı olmayı sürdürdü. Anımsayın, o süreçte Jake Sullivan – Hillary Clinton gizli yazışmalarında “El Kaide, Suriye meselesinde bizim tarafımızda. Tüm gelişmeler bizim tasarladığımız şekilde ilerlemekte” denilmişti. ABD IŞİD’e karşı harekete geçtiğinde ise örgütün lideri Colani El Kaide’den koptuklarını, artık bağımsız hareket edeceklerini ilan etti. Colani’nin bağımsızlık dediği, pratikte ABD-İsrail cephesine daha fazla bağımlılıktı elbette!

AKP’nin tutumu

Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu, Halep’e saldırıda HTŞ ile ortak hareket ediyor. İktidara yakın medya, saldırıyı “Suriye Milli Ordusu ve HTŞ’den oluşan gruplar, Halep merkezinin 1 km yakınına ulaştı” diye sevinçle müjdeledi! (Yeni Şafak, 29.11.2024). 

Yeni Şafak’a bilgi veren üst düzey güvenlik kaynağı, “Ankara’nın bu grupların düzenleyeceği operasyonları bugüne kadar engellediğini” belirtiyor. Dolayısıyla artık engelleyici durumda olmadıklarını, bu grupların önünü açtıklarını belirtmiş oluyorlar. Peki neymiş bu son saldırının hedefi? Şöyle açıklıyor: “Operasyon ile öncelikle 2019’da üzerinde uzlaşılan sınırlara ulaşılması hedeflendi” (Yeni Şafak, 29.11.2028).

Tüm bu açıklamalar ne acı ki şu gerçeği ortaya koyuyor: AKP’nin Esad karşıtı tutumu, Türkiye’yi fiilen İsrail’le aynı cepheye koymuş oldu! 

Hedef Esad ve Astana mı?

Peki Yeni Şafak’ı bilgilendiren üst düzey güvenlik kaynağının açıkladığı hedefle sınırlı mı acaba bu saldırı? Çünkü orada “öncelikle” deniyor. Ya sonra?

Ankara’nın asıl amacı ne? AKP-MHP sözcülerinin daha önce ifade ettiği “82. il Halep” hayali hâlâ sürüyor olamaz diye düşünüyorum! Bu durumda acaba Ankara “Trump ABD askerlerini çekecek” beklentisi nedeniyle, öncesinde Esad’ı tavize mi zorlamaya çalışıyor? 

Öte yandan Tahran’ın da dikkat çektiği gibi, bu saldırı fiilen “Astana sürecindeki anlaşmaların kaba ihlali” anlamına geliyor. Peki bunun Ankara’ya ne yararı var? İsrail’i memnun eden, Suriye ile birlikte Rusya ve İran’ı hedef alan Halep saldırısının Ankara’ya kazandıracağı ne var? Yoksa Ankara Astana ortaklarını da mı bir tavize zorluyor? Peki o taviz ne?

Ev ödevi meselesi 

Yine dönüyoruz Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda milletvekillerinin sorularını yanıtlarken söylediği “Suriye’deki Kürtler Türkiye’ye karşı ev ödevlerini biliyorlar” sözüne!

AKP-MHP’nin “Öcalan gelsin TBMM’de konuşsun” çıkışlı yeni açılımı ile bu ev ödevi ve Halep saldırısı arasında bir bağ var mı?

Bakalım doğru soruları sorabilmiş miyiz, göreceğiz… 

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
30 Kasım 2024

, , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın