Posts Tagged Binali Yıldırım

BAYAN GÜL VE MUHAFAZAKÂR GÖRGÜSÜZLÜK

Bir albayın karısı tuğgeneraldir, bir korgeneralin karısı orgeneraldir. Yani kocalarından bir rütbe üsttedirler. Çünkü dışarıya nasıl aksedilirse aksedilsin, evin reisi kadındır!

Bu “hiyerarşi” Cumhuriyetin kadınlarımıza armağanıdır. Öyle ki Cumhuriyetin bu kazanımından, muhafazakâr kadınlarımız da yararlanır. Örneğin bir törende uzattığı konuşmasını, karısının kaş göz işaretiyle kesen Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın mikrofondaki son sözleri şunlardı: “Arkadaşlar eşim konuşmamın uzadığını, kısa kesmemi söyledi. Bakan olmak bir şey değil, bakanın da bakanı var.”

Ancak her eşin (karı ya da koca) politikadaki konumu, Semiha Yıldırım’ın bu nazik uyarısı kadar masum olmuyor. Hatta Semra Özal gibi kocasının desteklediği başbakan adayına karşı ANAP içinden başka bir adayı destekleyen de oluyor, Özer Çiller gibi “örtülü işlerden sorumlu” bakanlık yapan da…

PORTEKİZ’E KALDIRIM TAŞI BAKMAYA GİTMEK!

Dış politika ağırlıklı Ufuk Ötesi köşesinde, alışageldiğiniz konuların dışında bugün böyle bir konuya girmiş olmamızın nedeni Cumhurbaşkanı’nın eşidir: Hayrünnisa Gül’ün kendisini Bayan Lincoln’e, Abdullah Gül’ün ise onu bir kaldırım mühendisine benzetmesidir.

Dün gazetelerde okumuşusunuzdur. Erzurum’da gazetecilerin “gündeme ilişkin sorularını” yanıtlayan Hayrünnisa Gül, filmini izlerken, kendisini Amerikan Başkanı Abraham Lincoln’ün eşi Mary Todd Lincoln’e benzetmiş. Nasıl mı? Bayan Lincoln’ün ömrü de kendisininki gibi fedakârlık ve mücadeleyle geçmiş!

Bu söyleşiyi birkaç farklı gazeteden okudum ama hiçbirinde, “hangi fedakârlık ve mücadele” diye sorulmadığı için yanıtını bulamadım.

Kuşkusuz her kadın fedakârdır çünkü annedir; her kadın mücadele etmektedir, çünkü hayat onlar için erkeklere göre daha zor ve acımasızdır. Ancak bu bir Türk Cumhurbaşkanı’nın karısının kendisini bir ABD Başkanı karısına benzetmesine gerekçe olmamalıdır. İlla birine benzemek ihtiyacı duyuluyorsa, örneğin Halide Edip Adıvar gibi benzeyecek başka kadınlar tarihimizde vardır.

Buraya kadar söylediklerini, liseden alınıp 15 yaşında evlenmek zorunda bırakılmasına, evlendirildiği adamın da kendisinin iki katı yani 30 yaşında olmasına verebiliriz. Hayatındaki bu köklü değişiklik, kuşkusuz fedakârlıktır. İçine sokulduğu yeni muhafazakâr hayat elbette bir mücadeleyi gerektirmiştir.

Ama bize göre konuşmasındaki asıl vahim durum,  Hayrünnisa Gül’ün “Abdullah bey bana kaldırım mühendisi diyor” demesidir. Zira Cumhurbaşkanı’nın karısına böyle demesinin nedeni, Hayrünnisa Gül’ün, kaldırım taşı baksınlar diye Cumhurbaşkanlığı personelini Portekiz’e göndermesidir! Böylece köşk yenilenmesindeki büyük paraların nerelere gitmiş olduğunu da anlamış oluyoruz!

EN UZUN TOPUKLU LEYDİ

Hayrünnisa hanım olağan bir durummuş gibi bunu söyleyebiliyor!

Zira 11 yıllık saltanatta her yaptıkları, her yapacaklarına zemin oluyor: Şaşalı hayatlar, 35 milyarlık pırlanta yüzükler, 40 triyon liralık köşk yenilemeleri, 35 milyon dolarlık Cumhurbaşkanlığı yatı, 15 yaşındaki oğulun Cumhurbaşkanı’nın liderlik ettiği işadamları heyetine katılarak Suudi Arabistanlara götürülmesi, AVM’lerde mısır tezgâhları vs…

Vahimin de vahimi var tabii… Örneğin şu çok konuşulan görüntü: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül, konuk devlet başkanını karşılamak üzere yürüyorlar… Daha doğrusu yürüyemiyorlar zira Hayrünnisa Gül giydiği apartman topuklu ayakkabısıyla ha düştü, ha düşecek. Öyle ki, çevresine zoraki gülücük dağıtma şampiyonluğunu yıllardır elinden bırakmayan Abdullah Gül bile sinir krizi geçiyor ve dönüp dönüp karısına kızıyor, el hareketleriyle hızlanmasını istiyor.

Üstelik bu sahne, bir sonraki ve bir sonraki devlet protokolünde de yaşanıyor. Öyle ki, artık Cumhurbaşkanı Gül değiştiremediği bu tabloya sessiz kalıyor ve kabulleniyor.

SÜSLÜMANLAR

Geçenlerde duyduğum “Süslümanlar” kavramı şöyle açıklanıyordu: “Zengin başörtülüler… Abartılı yaşam tarzlarını, ‘marka’ eşyalarını, altın USB ya da gül kabartmalı gözlüklerini, tasarımcı imzası taşıyan ‘kombinlerini’ sürekli Instagram’da paylaşıyorlar…” (Akşam, 19 Mayıs 2013)

Sanırım “Süslümanlar” kavramı, en çok Hayrünnisa Gül’e yakışıyor!

Bayan Gül kendisini Bayan Lincoln’e benzetse de, eşi ona kaldırım mühendisi dese de, biz onu muhafazakâr görgüsüzlüğün en nadide örneği diye anımsayacağız hep!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Mayıs 2013

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

İZMİR’İN VAPURLARI

İzmir’in CHP’li Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı 15 adet yolcu gemisi alım ihalesi, kentte büyük tartışma yarattı. Konu haliyle Gemi Mühendisleri Odası GMO’nun İzmir Şubesi’ni de yakından ilgilendiriyor. Bu nedenle 5 Aralık günü bir basın açıklaması yaparak kamuoyunu bilgilendirdiler. Özetle şu vurguları yapıyorlar:

Alımı planlanan gemi amaca yani kentiçi ulaşıma uygun değildir. İç körfezde yani kısa mesafede çalışacak gemiler için hızı esas almak yanlıştır. Şartnamede yer alan gemi malzemesi hem pahalı hem de dışa bağımlıdır. Hız ve malzeme seçimi göstermektedir ki, şartname, gemilerin yurtdışından sağlanmasını amaçlamaktadır. Seçilen malzemenin kırılganlığı, emniyet kuşkularını artırmaktadır. Yeni iskelelerin yapılmasını ya da mevcutların tadilatını gerektirmektedir ki, bu da ek maliyet demektir. Şartname, milli klas kuruluşumuz olan Türk Loydu’nun yapım ve sonrasında denetimini engelleyecek biçimde düzenlenmiştir.

YERLİ ÜRETİM ÇAĞRISI

GMO İzmir Şubesi, şartnamede tarif edilen gemiler yerine, yeterli hızda ve daha ekonomik malzemeyle, İzmirlilerin ihtiyacını daha iyi görecek gemilerin çok daha az maliyetle üretilebileceğini, bu işe ayrılan para ile İzmir’in bir de tersane sahibi olabileceğini iddia ediyor. Ve GMO İzmir Şubesi, tasarımdan üretim tekniğine, malzemeden üretim yerine kadar, yerli seçiminin önemine ulusal ekonomimiz açısından da dikkat çekiyorlar. İzmir’e yakışanın artık kendi özgün gemilerini yani İzmir Vapurunu tasarlayıp üretmek olduğunu belirtiyorlar.

Bu dönem İzmir’den milletvekili olan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım da konuya müdahil oldu ve şu değerlendirmeyi yaptı: “Teknelerin seçilen tip ve malzemesi itibariyle yerli piyasaya çok fazla katkı sağlamayacağı, bunların tamamen yurtdışından temin edilmesi gibi durumla karşı karşıya olduğumuz ifade edildi. Bu proje Türkiye’de gerçekleştirilmeli ve bu para Türkiye’de kalmalı.”

Bakan’ın çok haklı görülen bu açıklamasını ayrıca ele alacağız. Ancak önce bir başka konuya değinelim.

‘EVETÇİ ODA’ YAFTASININ SONUÇLARI

AKP’nin yoğun baskısı altında olan İzmir Büyükşehir Belediyesi, GMO İzmir Şubesi’ni kendilerine yönelik lobinin bir parçası olarak gördü ve ilan etti. Ancak GMO’nun bir üyesi ve bir önceki dönemin de genel merkez yönetim kurulu üyesi olarak belirtmem gerekir ki, İzmir şubemiz, bir lobi varsa bile, asla o lobinin doğrudan parçası değildir.

Peki, CHP’li İzmir Belediyesini bu değerlendirmeye götüren sadece Binali Yıldırım ile GMO İzmir Şubesi’nin açıklamalarının örtüşmesi midir? İşte kritik soru budur.

Sorun GMO’nun bu dönemki genel merkez yönetiminden kaynaklanmaktadır. 12 Eylül halkoylaması sırasında mevcut yönetim Bakan Egemen Bağış’ı GMO’da “misafir” etmiş; Bakan da basının önünde GMO’yu “evetçi oda” ilan etmişti!

İşte CHP’li belediyenin GMO İzmir Şubesi’ni lobinin bir parçası ilan etmesinin ve haklı itirazlarını dikkate almamasının nedeni budur.

İSTANBUL BAŞKA, İZMİR BAŞKA MI?

Gelelim Bakan Binali Yıldırım’ın açıklamasına… Kuşkusuz açıklama oldukça doğru görünüyor. Ama insan sormadan edemiyor. 2005 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İstanbul Deniz Otobüsleri İDO da tıpkı bugün İzmir’in yaptığına benzer bir şartname ile ihaleye çıkmıştı. GMO Genel Merkezi, tıpkı bugün İzmir Şubesi’nin yaptığı gibi şartnameye itiraz etti, yerli üretimi savundu.

Bakan Binali Yıldırım, o zaman da bakandı ama hiç de bugünkü gibi müdahale gereği duymamıştı. Yoksa Bakanlıkta “AKP yabancı alabilir, ama CHP yerli almalı” mantığı mı var?

Her neyse… Sonuç olarak gerekçeler ne olursa olsun, İzmir belediyesi bir an önce yanlıştan dönmeli ve GMO İzmir Şubesi’nin vurguladığı konuları dikkate almalıdır. Çünkü cebimizden çıkacak 300 milyon lira ile hem İzmirli kendi vapurlarına kavuşabilir, hem de İzmir, dünyanın tersanesi olmayan tek liman kenti olma ayıbından kurtulur.

NOT: Ulusal Kanal’daki canlı yayın programım nedeniyle odamızın bu akşamki kuruluş yıldönümü yemeğine katılamayacağım. Meslektaşlarımıza ve camiamıza buradan selam ve saygılarımı iletiyorum. Odamızın üyesi olan Bakan Binali Yıldırım’ında katılacağı bu yemekte, umarım bu konular meslektaşlarımızca tartışılır.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Aralık 2011 

, ,

Yorum bırakın

İKTİDAR HEM LOKOMOTİFE ATS TAKMADI, HEM DE PERSONELİ İKİ KAT FAZLA ÇALIŞTIRDI

İKTİDAR HEM LOKOMOTİFE ATS TAKMADI, HEM DE PERSONELİ İKİ KAT FAZLA ÇALIŞTIRDI
IMF emretti, gerekli tren personeli alınmadı

Yine makinisti suçlu ilan ettiler. Oysa lokomotifte ATS, yani otomatik fren sistemi yok. Üstelik IMF emretti diye ihtiyaç olan personeli de almıyorlar. Ayda 22 gün, toplam 176 saat çalışması gereken makinist, 250 ile 350 saat arasında çalışıyor. Ulaştırma Bakanı ise yine “istifa etmeyeceğim” dedi. Uzmanlar uyarıyor: “iktidar, daha çok kazaya neden olacak” Aydınlık soruyor: “Ya Türkiye treni ne olacak?”

MEHMET ALİ GÜLLER
Aydınlık Dergisi
15 Ağustos 2004

Türkiye, AKP zihniyetinin yönettiği kurumlarda yaşanan facialarla yasa boğuldu. 2. Tren kazası, AKP’nin Türkiye’yi nereye götürdüğüne bir işaret daha oldu.

Herşeye rağmen istifa etmeyeceğini söyleyen Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın bürokratları ise yine makinisti suçlu ilan etti. AKP’li bürokratlara göre, makinist kırmızı ışıkta geçmiş! Ancak Aydınlık’a konuşan uzmanlar, önemli bir gerçeğe dikkat çekiyorlar. 1. Tren kazasındaki gibi yine Bosna’dan alınan bu lokomotifte ATS (Auto Train Stop – Otomatik Frenleme Sistemi) sistemi yok. Bu sistem olsaydı, kırmızı ışıkta otomatik fren sistemi devreye girecekti. Yine uzmanlar, 11 Ağustos’ta gün boyu yağan yağmur nedeniyle sinyalizasyon kumandasının işlemez hale geldiğini, makinistlerin telsizle haberleşmeye çalıştığını belirtiler.

Üstelik “Kırmızı ışıkta geçti” denilen Başkent Ekspresi’nin makinistlerinden Soner Gürkan’ın 6, Hasan Yücedağ’ın ise 7 ayrı hizmet içi temel eğitim kursu aldığı ve deneyimli makinistler olduğu belirtildi.

YİNE MAKİNİST SUÇLU İLAN EDİLDİ!

Saat 10:20’de Ankara’dan ayrılan ve 153 yolcu ve 9 personel taşıyan Başkent Ekspresi ile İstanbul Haydarpaşa Garı’ndan saat 15:17’de hareket eden Adapazarı Ekspresi, Tavşancıl Beldesi’nde çarpıştı.

8 kişinin öldüğü, 88 kişinin de yaralandığı 2. tren kazasında da suçlu bulundu. Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları TCDD, makinistin kırmızı ışıkta geçtiğini, kazanın bu nedenle meydana geldiğini açıkladı. Ancak Aydınlık’a konuşan uzmanlar dikkat çeken açıklamalar yapıyorlar.

UZMANLAR: LOKOMOTİFTE ATS YOK!

Olay yerinde incelemelerde bulunan Birleşik Taşımacılık Sendikası İstanbul 1 No’lu Şube Başkanı Mithat Ercan, lokomotifte ATS sistemi olmadığını kaydetti. ATS sistemi, makinist kırmızı ışıkta frene basmasa da, otomatik fren sistemini devreye sokuyor. Mithat Ercan, bu lokomotifin de, 1. kazadaki gibi Bosna-Hersek’ten alındığını, ama ATS sistemi takılmadığını söylüyor.

KAZA 30 MİLYAR’LA ÖNLENİRDİ

ATS sistemine göre, Ankara, Eskişehir ve İstanbul’da bulunan trafik kontrol birimleri, trenlerin hızını değil, birbirine olan mesafesini ve karşılaşma noktalarını denetliyor. Yol açıksa yeşil sinyal yanıyor. Bu trenin normal hızında gidebileceğini ifade ediyor. İki tren birbirine yaklaşmaya başladıysa sarı sinyal yanıyor, makiniste “Hızını 65 km’nin altına düşür” komutu veriyor. Hız düşmezse tren 20 saniye içinde ani frenle duruyor. İki tren birbirine tehlikeli şekilde yaklaştıysa kırmızı ışık yanıyor, ATS devreye giriyor.
TCDD’nin Ankara-İstanbul hattında çalışan 37 adet elektrikli lokomotifinden yalnızca 9’unda ATS var. ATS ücreti ise yalnızca 21 bin dolar, yani yaklaşık 30 milyar TL.

Aydınlık’a açıklama yapan bir makinist, 11 Ağustos’ta gün boyu yağan yağmur nedeni ile sinyalizasyon kumandasının iyi çalışmadığını, makinistlerin gün boyu telsizlerle haberleşmeye çalıştığını söyledi.

AYDA 176 SAAT YERİNE

350 SAAT MESAİ

Aydınlık’a açıklama yapan Türk Ulaşım-Sen Sirkeci Şube Başkanı Erkan Ertekin ise bir başka çarpıcı noktaya dikkat çekiyor. Ertekin, makinistlerin, son dönemde neredeyse mesailerinin iki katı çalıştıklarını belirtiyor. Ertekin’in verdiği çizelgede de görüldüğü gibi, bir makinist, ayda 22 gün, günlük 8 saatten toplam 176 saat çalışması gerekirken, 250 ile 350 saat arasında çalışıyor. Neredeyse 2 kat!

Ertekin, nedenini de açıklıyor: “Personel açığı için TCDD hükümetten talete bulundu. Ancak İMF müdahalesiyle Maliye Bakanlığı personel alımı için kaynak ayırmadı.”

Dünyada yalnızca Rusya, Fransa ve Türkiye’de bulunan “Demiryolculuk Meslek Lisesi”nin kapatılması da yetişmiş personel sıkıntısı doğuruyor. Bu durum, örneğin, Haydarpaşa-Eskişehir arasında yol bakım onarımında çalışan 24 takımın, 4 takıma düşmesine neden oldu.

‘BU KADAR PİŞKİNLİK OLMAZ’

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ise yaptığı ilk değerlendirmede, “istifa etmeyeceğim” dedi. CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz, Yıldırım’ın “istifa etmeyeceğim” açıklamasına, “kaç kişi öldüğü zaman istifa etme gereği duyacaksınız?” diyerek tepki gösterdi. Topuz, şöyle konuştu: “Binali Yıldırım istifa için neden yok diyor. Ne, neden olacak? Senin yerine ben mi istifa edeceğim. Bu kadar pişkinlik, yüzsüzlük olmaz”

‘KAÇTI ÇÜNKÜ SUÇLU!’

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, olay yerinde de yalnızca 5 dakika durdu ve yanına Kocaeli valisini de alarak Gebze Belediyesi’ne gitti. Aynı saatlerde İşçi Partisi ve CHP heyetleri de olay yerinde incelemelerde bulunuyordu. Olay yerinden Ulusal Kanal canlı yayınına telefonla bağlanan CHP heyetinden milletvekili İzzet Çetin, Binali Yıldırım’ın bu davranışını suçluluk duygusuna bağladı.

YA TÜRKİYE TRENİ YIKILACAK, YA AKP HÜKÜMETİ

Ulaştırma ve demiryolu uzmanlarından oluşan İşçi Partisi Genel başkan yardımcısı başkanlığındaki İP heyeti de, olay yerinde incelemelerde bulundu. Aydınlık’a heyetin inceleme sonucunu aktaran Turan Özlü net koydu: “ya Türkiye treni yıkılacak, ya AKP hükümeti!”

DYP Genel Başkan Yardımcısı Nüzhet Kandemir de, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın lokomotiflerde bulunması gereken otomatik fren sisteminden hiç söz etmemesinin, olaya işletme hatası vermeye çalışmasından kaynaklandığını söyledi.

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Cevat Ayhan da, tren kazasında tedbirsizlik olduğunu, Meclis’te bir araştırma komisyonu kurulması gerektiğini ifade etti.

MAKİNİSTLER GÜNAH KEÇİSİ OLMAYACAK

Birleşik Taşımacılık Sendikası Başkanı Fehmi Kütan, demiryolu personelinin günah keçisi ilan edilmesine izin vermeyeceklerini belirterek, otomatik durdurma sistemi ATS’yi kurmayan yöneticileri suçladı. Kütan, ATS’nin çok cüzi bir parayla kurulabileceğini belirtti.

Türk-İş Genel Mali Sekreteri ve Demiryol-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, yaptığı yazılı açıklamada, tren kazalarının, kamuyu küçültme, kamu işçisini fazlalık olarak görme anlayışının ürünü olduğunu vurguladı.

İKTİDAR YENİ KAZALARA NEDEN OLACAK

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası’ndan yapılan yazılı açıklamada da, ulaşımda geri kalmışlığın kazalara davetiye çıkardığı ifade edildi. Açıklamada, “Siyasi iktidarın bu yöndeki uyarıları politik manevra gibi algılaması, eleştirilerde bit yeniği araması, yeni kazaların meydana gelmesine neden olacak gibi görünmektedir” denildi.

 

İP GENEL BAŞKANI DOĞU PERİNÇEK

AKP’nin tarikatçı yönetimi,

Demiryollarını terör örgütü haline getirdi

“Kazaların sorumluluğu, her felaketten sonra fedakarca çalışan demiryolu personeli ve Allah arasında paylaşılmaktadır. Kamu görevlilerinin hizmetlerini iyi yapmaları, hükümetin birinci ve tek işidir. Hükümet etmek, zaten bundan ibarettir.

“Tarikat ağlarıyla örülen Demiryolu idaresi, AKP iktidarı yönetiminde adeta bir terör örgütü gibi, sürekli can almakta, kan dökmektedir.

“AKP’nin politikası, kamu hizmetini değil, Cumhuriyeti yıkmayı esas aldığı için, bütün kurumlar irtica karanlığına teslim edilmektedir. Birikimsiz, tecrübesiz, sorumsuz tarikat kadroları, kamu hizmetiyle değil, kurumların hortumlanmasının yönetimiyle meşguldür.

“Demiryollarını irtica ağından kurtarmak için, öncelikle Cumhuriyeti ABD güdümlü Haçlı İrtica’dan kurtarmak gerekir. Her felaketten sonra bu gerçeği, yeniden öğreneceğiz.”

 

AKP zihniyeti selde boğuldu

1994 yerel seçimlerinden bu yana Tayyip Erdoğan zihniyetinin yönettiği İstanbul’da üç vatandaş, evlerinde sel sularına kapılıp boğularak öldü. Tayyip Erdoğan’ın Büyükşehir Belediyesi ise kaç evi su bastığını saptayıp açıklamakla meşgul!

10 Ağustos’ta yağan kısa süreli bir sağnak yağmur bile İstanbullulara “afet” yaşatmaya yetti. Kocasinan Çavuşpaşa Caddesi Öner Sokak’ta biriken su, bir kamyonun kayarak bahçe duvarını yıkması üzerine apartmanın alt katına doldu. Sonuç: 3 kişi boğularak öldü!

AKP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi Afet Koordinasyon Merkezi ise rakam açıklamakla yetindi: “1275 evi su bastı!” Meteoroloji Genel Müdürlüğü günler öncesinde “sağanak yağış geliyor” uyarıları yaptı. Belediye ise 1275 evi su basmasını bekledi.

İstanbul Valisi Muammer Güler ise, üç vatandaşın evlerini basan sel sularında boğularak ölmesinin sorumlusunu buldu: “Ailenin yapısı” ve “konutun ev niteliği taşımaması”

“Bu olayda ailenin yapısından kaynaklanan bir sıkıntı var” diyen Vali Güler, “konutun ev niteliği taşımadığını” da ekledi. Olayla ilgili araştırmanın sürdüğünü söyleyen Güler, “Orada oturan insanlar, yapılan ikazlara rağmen maalesef çıkmamışlar” dedi.

Güler, “Alınan önlemler yeterli mi” sorusuna şu çarpıcı yanıtı verdi: “İstanbul’un bu altyapısıyla, elbette sadece günlük önlemlerle bu işin giderilemeyecek kadar önemli olduğunu anlamış olduk”

,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: