Posts Tagged ABD-Çin
Trump’ın Çin döngüsü
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 01/11/2025
ABD Başkanı Donald Trump, Çin’e son meydan okumasının ardından, yine geri adım attı. Son olarak 1 Kasım’dan itibaren Çin’e ek vergi kararı alarak ticaret savaşında el yükselten Trump, Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in “nadir element kartı”nı göstermesinin ardından geri adım atmak zorunda kaldı.
Çünkü ABD’li yüksek teknoloji şirketleri Çin’in nadir toprak elementlerine önemli ölçüde bağımlı, tam da bu nedenle Çin’in ABD’ye satışları durdurması, bu küresel şirketleri çok olumsuz etkileyecekti.
Kısmi anlaşmada uzlaşma
Trump ABD’li şirketlerden gelen baskı üzerine bakanlarının Çinli bakanlarla Malezya’da bir uzlaşı aramasını istedi.
Kuşkusuz ticaret savaşı, ABD gibi Çin’in de yararına değildi ve Beijing yönetimi uzlaşı arayışını kabul etti. ”Temel bir uzlaşı” bulununca, ABD Başkanı Donald Trump ile Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in, Güney Kore’deki APEC toplantısı sırasında görüşmesi ayarlandı.
Trump’ın olağanüstü önemde gördüğü ve toplantıdan önce “4 saat sürer” tahmini yaptığı görüşme, 1 saat 40 dakikada tamamlandı. Sonuçta kapsamlı bir anlaşma olmasa da kısmi bir anlaşmaya varıldı. Özetle ABD gümrük tarifelerinde indirime gidecek, Çin de ABD’ye nadir element satışını bir yıl daha sürdürecek.
Xi Trump’a çıkış yolu gösterdi
Anlaşmaya varabilmenin ABD açısından ne kadar kritik önemde olduğu, Trump’ın görüşmeyi şu puanlamasından da anlaşılıyor: ”Genel olarak 0’dan 10’a, bir ölçeğe tabi tutmak gerekirse görüşme, 10 üzerinden 12 değerindeydi.”
Xi Jinping’in mesajları ise aslında ABD’ye çıkış yolu gösterir nitelikte. Xi, “Çin ve ABD, iki ülkenin ve dünyanın yararına somut ve güzel işler yapmak için birlikte çalışabilir” ve “Ekonomi ve iş ilişkileri, Çin-ABD ilişkileri için bir çıpa ve itici güç olmalı, bir engel ve sürtüşme sebebi değil” diyerek, ABD’nin de yararlanacağı zemini göstermiş oldu.
Hatta Xi Jinping, “Çin’in kalkınması, ABD’nin ‘Amerika’yı yeniden büyük yapma’ vizyonuyla çelişmiyor” diyerek ABD için bir tehdit oluşturmadıklarını söyledi ve şu sözleriyle de bir nevi teminat verdi: “Çin ABD’ye meydan okuma ve onun yerini alma niyetinde değil. Biz, Çin’in kendi işlerini iyi yürütmesine, kendimizi geliştirerek kalkınma fırsatlarını dünyanın tüm ülkeleriyle paylaşmaya odaklanıyoruz, başarımızın sırrı da bu.”
Kuyruğu dik tutma çabası
Peki buradan ciddi bir ilerleme çıkacak mı, yoksa yeniden bir düşüş mü yaşanacak? Çünkü Trump’ın Çin’e karşı küresel ticaret savaşını grafiğe dökerseniz, inişli-çıkışlı bir eğri görürsünüz.
Nitekim Trump 10 üzerinden 12 puan verdiği görüşmenin ardından nükleer kart açtı. Daha yoldayken, Pentagon’a “derhal nükleer teste başla” talimatı verdi. Bunu da şu sözleriyle gerekçelendirmeye çalıştı: “ABD diğer ülkelerden daha fazla nükleer silaha sahip. Rusya ikinci, Çin ise uzak bir üçüncü sırada ancak 5 yıl içinde eşitlenecekler.”
Açık ki geri adım atmak zorunda kalan Trump, silah göstererek kuyruğu dik tutmaya çalışıyor.
Çatışma-yumuşama döngüsü
Obama döneminde Çin, ABD’nin esas hedefi ilan edildi. Devamı olarak ilk döneminde Trump Çin’e ticaret savaşı açtı. Biden döneminde bu savaş sürdürüldü. Dahası ABD ve NATO belgelerine “Çin mücadele edilecek baş rakip” olarak kaydedildi. Trump ikinci döneminde ticaret savaşının ivmesini artırdı.
Ama Trump ikinci döneminde daha bir yılını doldurmamışken, Çin’le üç kez vites yükseltip düşürdü. Buna Trump döngüsü de diyebiliriz: Meydan oku, geri adım at, çatışmayı seç, yumuşama ara…
Bu bir strateji ya da taktik değil, bu baş rakibinin yükselişini önleyebilme konusunda manevra alanı gittikçe daralan ABD’nin çaresizliğidir aslında…
Hatta bu durum ABD’nin “yeni-Monroe doktrini” tartışmalarını da yükseltmiş durumda. Bunu da ayrıca tartışalım.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
1 Kasım 2025
Trump’ın Çin’e karşı yapabileceği bir şey yok
Posted by Mehmet Ali Güller in CGTN Türk, Politika Yazıları on 19/11/2024
ABD’de Çin’e karşı nasıl konumlanılacağı başkanlar üstü bir konudur. O konumlanmada hangi politikaların izleneceği ise başkandan başkana değişebilir. Dolayısıyla Trump döneminde de ABD Çin’i “baş rakip” görmeyi sürdürecektir.
Nitekim Cumhuriyet’te “Trump’ın ana stratejisi ne?” başlıklı yazımda incelediğim gibi Trump, Biden’dan daha fazla Asya-Pasifik’e, yani Çin’e odaklanmak istiyor. Bunun için de Avrupa ve Ortadoğu’daki sorunları hafifletmeyi amaçlıyor. Bunu ne oranda yapabileceği ise elbette ayrı mesele…
Trump ve Biden’in Çin stratejisi
ABD sadece kendi strateji belgelerine değil, NATO belegelerine de Çin’i “mücadele edilecek baş rakip” diye koymuş durumda. Trump bunun gereğini yapmaya çalışacak, “baş rakibiyle” daha iyi mücadele edebilmek için bir strateji oluşturacak, o stratejiyi başarılı kılmak için politikalar, taktikler üretecek.
Evet, başta da belirttiğimiz gibi konu başkanlar üstü. Nitekim Çin’e “ticaret savaşı” açan kişi Cumhuriyetçi Trump’tı. Yerine seçilen Demokrat Biden “ticaret savaşını” artırarak sürdürdü. Çin’in NATO belgelerinde “baş rakip” olarak ağırlık kazanması Biden döneminde oldu.
Trump ile Biden’ın Çin konusunda özetle strateji düzleminde bir farkı olmayacak, taktik düzlemdeki farkları ise sonucu değiştirmeyecek.
Sullivan’ın işaret ettiği tehdit sıralaması
Trump başkan seçildikten sonra, 13 Kasım’da, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Biden yönetiminin ABD ulusal güvenliğine yönelik baş tehditleri nasıl gördüğünü sıraladı. Beyaz Saray’dan ayrılacak bir yönetimin bu en temel konudaki görüşünü son dakikada açıklaması, elbette öncelikle “devlette devamlılık” içindir. (Bu nedenle zaman zaman ABD başkanları değişimi sırasında, bir önceki ABD başkanının savunma bakanının, sonraki ABD başkanının bir süre savunma bakanlığını yaptığı örnekler bile görüldü.)
Sullivan’ın aslında Trump dönemi için işaretlemek istediği ABD ulusal güvenliğine yönelik baş tehditler sırayla şöyle: “Stratejik düzeyde bakarsanız, önümüzdeki 10, 20 ve 30 yıl boyunca dünya için belirleyici konu Çin Halk Cumhuriyeti ile rekabettir. Daha sonra gelen en acil konular ise İran ile onun vekil gruplarıdır.”
Dikkat ederseniz Sullivan, Rusya-Ukrayna savaşı konusunu ve Rusya tehdidini ilk ikiye almamış, üçüncü sırada değerlendiriyor.
ABD neden Çin’i durduramaz?
Kuşkusuz kimsenin ABD’nin ulusal güvenliğini tehdit ettiği yok, tersine ABD diğer ülkelerin ulusal güvenliklerini tehdit ediyor. Gerçek elbette bu ve o nedenle Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı’nın işaret ettiği sıralamayı aslında şöyle okumalıyız: ”ABD’nin 21. yüzyılda çıkarlarını koruyabilmek ve dünya hegemonyasını sürdürebilmek için mücadele etmesi gereken güçler.”
Peki Beyaz Saray’a ikinci kez oturacak Donald Trump, bu hedef gereği Çin’e karşı ne yapacak, ne yapabilecek?
Daha somut soralım: ABD’nin Çin’i durdurma ve gelişmesini önleme şansı var mı? İki kere yok:
1) Çin, Çin’e özgü sosyalizm sistemiyle dünyanın en verimli, en üretken ülkesi durumunda. ABD’nin Çin’le üretimde rekabet şansı yok. Dahası Çin bilim, teknoloji, eğitim konularında da ABD’yi geçiyor. ABD Çin’e ticaret savaşı açarak, yaptırım uygulayarak, Tayvan ve Uygur sorunlarını kışkırtarak, Çin’i çevreleyerek bu gelişmeyi engelleyemedi. ABD’nin işe yaramayan bu yöntemleri aşacak araçları yok. Çünkü Pasifik’teki bir savaş da ABD’nin yenilgisi demek!
2) Çin artık BRICS’tir, ŞİÖ’dür, Küresel Güney’dir. Dolayısıyla ABD’nin Çin’e karşı mücadelesi, türevleri nedeniyle Küresel Güney’a karşı da mücadele demektir. Çünkü ABD Çin’e karşı mücadele ettiğinde, Çin’in kazan-kazan merkezli bir yatırımını hedef aldığında, o yatırımın (santral, köprü, liman vb.) olduğu ülkeyi de karşısına almış oluyor.
Sonuç olarak Trump’ın Çin’e karşı yapabileceği bir şey yok…
Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
19 Kasım 2024