Posts Tagged Adnan Menderes

ERDOĞAN’IN MENDERES’TEN ALACAĞI DERS

Sizin de dikkatinizi çekmiştir eminim. 27 Mayıs konusunda ortaya atılan şu üç “iddia” ezber bozan cinstendir fakat “gerçek” değildir.

Önce özetle o iddiaları anımsayalım: 1. Adnan Menderes olumluydu, Celal Bayar ise olumsuzdu. 2. Menderes milli olduğu ve Rusya’yla yakınlaştığı için devrildi. 3. 27 Mayıs İsrail’in eseriydi.

Bu iddialar sübjektiftir ve gerçek değildir. En Amerikancı iktidarların Menderes’in devamı olduklarını belirtmeleri fakat Bayar’ı ağızlarına almamaları bile buna kanıttır. Ancak biz tarihi belgelere dayanan daha somut kanıtları da ortaya koyalım.

O tarihi belgelerden bugün yerimiz yettiğince bir kaçını yayımlayacağız. Belgelerin sahibi ve hatta belgenin kendisi ise Türkiye’nin Ortadoğu’yu en iyi bilen gazetecisi Lütfü Akdoğan’dır. Duayen Akdoğan 50 yıl boyunca Ortadoğu’da iktidarda olanlarla en yakın ilişki kuran ve bu nedenle kimi zaman Türkiye’nin gayri resmi dışişleri bakanı gibi görev yapan bir isimdir.

Akdoğan’ın “Krallar ve Başkanlarla 50 yıl” isimli üç ciltlik “tarihi belgeseli” Menderes dönemi dış politikası konusunda çok esaslı bir kaynaktır.

Gelelim o belgelere…

EL KUVVETLİ: ABD MENDERES’İ KULLANIYOR

Yıl 1956. Gazeteci Lütfü Akdoğan, Şam’da Suriye Cumhurbaşkanı Şükrü El Kuvvetli ile söyleşi yapmaktadır.

Bir ara Menderes hükümetinden yakınır El Kuvvetli ve şöyle der: “ABD ve İngiltere, Türkiye ve Adnan Bey’i kullanmak istiyor. Kime karşı? Bize karşı. Tıpkı İsrail’i kullandığı gibi…

Şükrü El Kuvvetli söyleşi sırasında başka şeyler de söyler: “Biz, birbirimizi sevmeye, birbirimizle iyi geçinmeye mecburuz. Türkiye’nin ABD ile bir olup Lazkiye’de bir hükümet darbesi içinde bulunması hiç de hoş değildir.”

Tarihi tekerrür dedikleri bu olsa gerek… Yarım asır sonra 2011’de bir Türk hükümeti yine Suriye’yi ABD adına hedef alır! Asıl çarpıcı olan ise Şam’ı bugün hedef alanın, dün hedef alanı siyasi mirasçısı olarak görmesidir.

NEHRU: ZORLU ABD’NİN AVUKATI

Lütfü Akdoğan’ın söyleşi yaptığı ünlü Hint lider Nehru da Menderes hükümetinin Amerikancılığından şikâyetçidir. Şunları anlatır: “Amerikan, İngiliz ve Rus hegemonyasından bütün milletlerin kurtarılması lazımdır. Türkiye Dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun 18-24 Nisan 1955 tarihlerindeki Bandung Konferansı’nda İngiltere ve Amerika’yı nasıl savunduğunu ve onların nasıl avukatlığını yaptığını size daha önceki bir görüşmemiz sırasında anlatmıştım. O Konferans’ta Kıbrıs Rumlarının lideri Makarios, toplantının yapıldığı binanın koridorlarında mahalle kavgası çıkarmıştı. Bunun yanı sıra, Türkiye de Bandung Konferansı’nı baltalamak için birçok ülkeye baskı yapmıştı. Kısacası Türkiye, İngiltere ve Amerika’nın yapamadığını çok iyi bir şekilde başarmıştı.”

Nehru Menderes’i bizzat uyardığını da anlatır gazeteci Lütfü Akdoğan’a: “Yazık oldu, Menderes’le bir defa karşı karşıya geldik. 20 Mayıs 1960’ta Türkiye’yi ziyaret ettim. Menderes’i Ortadoğu Paktı, Bağdat Paktı, Amerikan üsleri ve NATO konularında ikaz ettim. Ama gördüğünüz gibi kader… İşte o kader, Adnan Menderes’i tarihin sayfalarına bakınız ne şekilde geçirdi…”

İSMET İNÖNÜ: AH ADNAN BEY AH!

Menderes hükümeti 10 yıl boyunca İsrail’le birlikte ABD adına Ortadoğu’da taşeronluk yapmıştır. 27 Mayıs sonrasında ortaya çıkan gizli ikili anlaşmalar ibretliktir.

Nitekim İsmet Önünü İngiltere’nin Kıbrıs’taki üslerinden yakındığı bir söyleşisinde Lütfü Akdoğan’a şöyle söylemektedir: “Yalnız Kıbrıs’taki mi? Ah Adnan Bey ah! Öyle ikili anlaşmalar yapmış ki Lütfü Bey, Genelkurmay’ın bile haberi yok.

Menderes döneminde imzalanan ve Türkiye’nin çıkarları yerine ABD’nin ve İsrail’in Ortadoğu’daki çıkarlarını esas alan o ikili anlaşmalara dair çok çarpıcı bir kaynak da Haydar Tunçkanat’ın Kaynak Yayınları’ndan çıkan “İkili anlaşmaların içyüzü” adlı kitabıdır.

ERDOĞAN SURİYE SAHNESİNDEN ÇEKİLMELİ

Bitirirken belirtelim. Adnan Menderes’in Suriye görevinden ders çıkarması gereken ilk kişi Başbakan Erdoğan’dır. Çünkü Menderes 1957’de ABD adına Türkiye’yi Suriye’yle savaşın eşiğine getirmiş ve sınıra asker yığmıştı. Ancak ABD, SSCB’nin “füze” tehdidi nedeniyle geri adım atmak zorunda kalmıştı. Menderes ise sonuçta ortada kalmış ve bölgede yalnızlaşmıştı!

ABD dün Menderes’i olduğu gibi bugün de Erdoğan’ı ortada bırakabilir; bunun işaretleri de vardır. Türkiye bölgede iyice yalnızlaşmadan önce Erdoğan Menderes’ten ders almalı ve Suriye sahnesinden hızla çekilmelidir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Şubat 2013

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ERDOĞAN, ÖZAL VE TÜSİAD BAĞI

ABD adına “yeni Türkiye” inşa etmeye soyunanların işe TSK’ye savaş açmakla başlaması sanırım tüm Cumhuriyet kuvvetleri için yeterince öğretici olmuştur.

Darbelerle hesaplaşma adına, Türk Ordusu’nu Washington’un emrine sokma operasyonu sürüyor. Zira Pentagon belgelerinde de belirtildiği üzere 12 Eylül’de “bizim çocuklar” denilen TSK, 28 Şubat’ta “hizadan çıkmıştı.”

Tabi bu süreç sapla samanın karışmasına neden oluyor. Zira “darbeci” diye suçlananlar aslında darbe karşıtı ve geçmiş darbelerin mağdurudurlar. Suçlayanlar ise bugün kendilerini “demokrat” diye etiketleyen 12 Eylül’ün has çocuklarıdır.

Bu durum, ekranlara çıkıp da Türk Ordusu karşıtlığı sergilemesi gereken AKP kalemşorlarını hem zora sokuyor hem de gülünç duruma düşürüyor.

28 ŞUBAT, ERDOĞAN’I DOĞURMADI

İşi, Turgut Özal’ı 12 Eylül karşıtı diye savunmaya kadar götürdüler. Bu iddialarına dayanakları ise Özal’ın aldığı oy! Neymiş? Halk 12 Eylül’e karşı duruşunu Özal’a oy vererek göstermiş.

Kurulan bağın dayanıksızlığı bir yana, bu tür programlarda kendi kendilerini ağırlamış olduklarından, haliyle biri çıkıp da en basitinden “12 Eylül Anayasası’na verilen yüzde 92 oy nasıl açıklanır o zaman?” diye soramıyor elbette.

Bu gerçek olmayan bağı kuranlar, Tayyip Erdoğan’ın yüksek oy almasını da halkın 28 Şubat’a yanıtı olarak sunuyorlar. Kuşkusuz bu kozu ellerine “Erdoğan 28 Şubat’ın çocuğudur” diyen Y-CHP veriyor!

Yoksa aslında çok da iyi biliyorlar ki, 28 Şubat, Ecevit’in görece milli olan hükümetini doğurdu, Erdoğan’ı değil!

TÜSİAD İLANINI ÖZAL HAZIRLADI

Özal meselesi önemli… Çünkü Özal’ın yerini doğru saptamak ABD-darbe ilişkisini ve darbe-ekonomi bağını kavramamızı sağlayacak.

Bu köşede daha önce birkaç kez yaptığımız saptamaya geçmeden, o saptamayı doğrulayan bir güncel örneği anımsatalım. TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’na çağrılan 12 Eylül öncesinin Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı Bilsay Kuruç çok kritik bir bilgi verdi. Kuruç, 1979’de Ecevit hükümetinin yıkılmasına neden olan TUSİAD ilanlarını Turgut Özal’ın hazırladığını açıkladı.

TÜSİAD’ın bu ilanı, 12 Eylül’e giden sürecin en önemli aşamalarından biriydi. Zira 24 Ocak kararlarını alacak Süleyman Demirel azınlık hükümetini kurdular, destekledirler…

Neydi 24 Ocak 1980 kararları? Türkiye’yi serbest piyasa ekonomisine geçirmek, dünya ekonomileriyle bütünleştirmek daha doğrusu ABD operasyonlarına tam açık hale getirmek!

Bu kararları uygulayabilmek için de sopa gerekiyordu. İşte 12 Eylül, o sopaydı.

MENDERES’DEN ÖZAL’A, ARADAKİ BAĞLAR

TÜSİAD ilanıyla Ecevit hükümetinin yıkılmasında ve 24 Ocak kararlarının alınmasında üst sıralarda sorumluluğu olan Turgut Özal’ın 12 Eylül’de önce başbakan yardımcısı sonra başbakan yapılması misyonu gereğidir. Ve elbette Erdoğan’ın kendisini Özal’ın mirasçısı ilan etmesi salt bir felsefi yakınlık değildir.

Bir dikkat çeken notu daha aktaralım. TÜSİAD’ın o dönemdeki başkanı olan Feyyaz Berker, Ecevit’i düşüren TÜSİAD ilanlarını kendisi ile birlikte Prof. Memduh Yaşa ve Prof. Nevzat Yalçıntaş’ın hazırladığını açıklamıştı. Pratik hazırlık elbette…

Kimdi Nevzat Yalçıntaş? Şimdilerde oğlu Murat Yalçıntaş’tan dolayı ayrı düşseler de AKP’nin kurucusudur ve daha önemlisi Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül’ün hocasıdır!

Ya Memduh Yaşa? İktisatçı Yaşa,12 Eylül’den sonra milletvekili oldu. Ama daha önemlisi Yaşa, Başbakan Adnan Menderes’in mali danışmanıydı!

ERDOĞAN NEDEN BAYAR’I AĞZINA ALMAZ?

Bu dikkat çekici kesişmeler önemli… Zira Erdoğan, hem Özal’ın hem de Menderes’in devamı olduğunu her fırsatta dile getirir.

Kıdemli siyasetçi Hüsamettin Cindoruk’un bir saptamasıyla bitirelim. Cindoruk, 30 Eylül’de Ulusal Kanal’da, Kurtul Altuğ’un “Politikanın Nabzı” programında, Başbakan Erdoğan’ın AKP Kongresi konuşmasını değerlendirmiş ve sormuştu: “2,5 saat konuşan Başbakan Erdoğan, Menderes’ten çokça söz etti ama Celal Bayar’ı hiç ağzına almadı. Neden? Çünkü Bayar İttihatçıydı, Atatürkçüydü…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
25 Ekim 2012

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

BABALAR VE OĞULLARI

Başbakan Tayyip Erdoğan, 5 kilo uyuşturucuyla yakalanan yeğeni için, “gereği yapılsın” demiş. Sanki “gereği yapılsın” demese, gereği yapılmayacak! Sanki bu memleket, yakınına dokunulamayan padişahın toprakları…

Yarın pek çok yandaş medya mensubu, Erdoğan’ı akraba kayırmamasından ve demokrasiye katkısından dolayı göklere çıkaracaktır…

Bu haber, beni 12 yıl öncesine, 11 Mayıs 1998’e götürdü.

***

Şişli’de bir araç kırmızı ışıkta durmaz ve karşıdan karşıya geçmekte olan bir kadına çarpar, 35 metre sürükler… Kadın hastaneye kaldırılır. 6 gün komada kaldıktan sonra, yaşama veda eder. Kadın, TRT İstanbul Radyosu Sanatçısı Sevim Tanürek’tir.

Kazadan hemen sonra, Belediye’ye ait arazözler, kazanın yapıldığı caddeyi baştan aşağı deterjanlı sularla yıkar! Böylece delil mahiyetindeki 35 metrelik fren izleri ortadan kalkar.

Sevim Tanürek’in ölümüne neden olan genç ise Savcının aldığı ifadeden sonra serbest bırakılır. 6 gün sonra Tanürek öldüğünde bile tutuklanmaz. Hatta ilk duruşmaya bile gelmez. Avukatı, gencin, İngiltere’ye dil eğitimi almaya gittiğini söyler… (Emin Çölaşan, Hürriyet, 18 Ekim 1998)

Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi, genç için “kusursuz” raporu düzenler. Sevim Tanürek ise 8/8 kusurlu bulunmuştur! (Kusursuz raporunu veren dairenin Başkanı Eyüp Çakmak, 2004 yılında Türkiye Denizcilik İşletmeleri Genel Müdür Yardımcısı olur!).

Tanürek’in ailesinin iddiasına göre, ehliyetsiz olan gence, kazadan 3 ay önce alınmış gibi bir de ehliyet düzenlenir.

Gencin adı, Ahmet Burak Erdoğan’dır! Kaza tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğludur!

***

Kazadan sonra öğrenimini sürdüren Burak’ın 2000 yılında Kasımpaşa Deniz Hastanesi’nden alınan çürük raporuyla askerlik sorunu da çözülür! Burak 2001 yılında evlenir. Dillere destan bir düğün yapılır. Babasının pozisyonu nedeniyle memleketin bütün ağır topları, ağır hediyeleriyle düğüne koşturur. Düğünde toplanan altınlar, daha sonra babanın mal beyanında servet artışının nedeni olarak sunulur. (Başbakan Erdoğan, mal varlığı ile ilgili olarak mahkemeye verdiği savunmasında, oğlu Ahmet Burak Erdoğan’a düğününde yaklaşık 30 kilo altın takıldığını, 232 milyar değerindeki bu altınları oğlundan aldığı için 120 bin dolar ve 55 bin mark borçlandığını bildirir. Milliyet, 8.2.2009)

Burak’ın düğününe 6 bin kişi katılır. Diğer oğul Bilal’in düğünü ise daha da görkemlidir. Erdoğan’ın büyüyen pozisyonu, katılımcı sayısını 14 bine çıkarmıştır!

***

Burak 22 yaşındadır… Ama ticarette hızla yükselir…

Babasının, Ülker Grubu ürünlerini dağıtan şirketinin yönetimini üstlenir. Daha sonra hisselerini 1.2 trilyon liraya satar. Ve 2007 yılında yüzde 50 ortağı olduğu MB Denizcilik isimli bir şirket kurar, Denizcilik sektörüne girer… 95 metre uzunluğunda Safran 1 isimli kuru yük gemisi satın alır. 95 metrelik gemi, siyasi literatüre “gemicik” olarak girer. Gemiyi satan Hasan Doğan (5 Temmuz 2008’de kalp kriziyle yaşama veda eden Futbol Federasyonu Başkanı), satış fiyatını 2 milyon 325 bin dolar olarak açıklar! Burak gemiyi 500 bin doları peşin 36 ay taksitle satın almıştır! Ayda 72 bin TL ödeyecektir!

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan oğlunu şu sözlerle savunur: “Benim oğlum iş yapıyor, o gemiyi de iş yapmak için satın almış. Peki benim oğlum, ailem ne yapsaydı? Yani başkalarının yaptığı gibi komisyon masaları mı kursaydı”.

Aslında MB Denizcilik Burak’ın ilk denizcilik şirketi de değildir. Burak Turkuaz isimli, amcası ve kayınpederiyle ortak olan şirketini 2006 yılında 2 milyon TL sermayeli Bumerz Denizcilik isimli şirkete dönüştürmüştür.

AKP’li babaların oğulları içinde denizcilikle ilgili bir tek Burak değildir. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan da “harika çocuk” olarak gündeme gelir.

Vatan gazetesi, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın 24 yaşındaki oğlu Erkan’ın 445 bin avroya feribot aldığını duyurmuştu. Projeye 1.4 milyon TL harcayan “harika çocuk” bu iş için Santour’dan 200 bin avro borç aldığını söylemişti. Santour’un 1 hafta sonra Binali Yıldırım’a bağlı Denizcilik İşletmeleri’nden Ankara feribotunu ihalesiz kiraladığı ortaya çıkmıştı. (Vatan Gazetesi, 14 Temmuz 2003) Santour GmbH firmasının Genel Müdürü Mehmet Koç, haberler üzerine, Hürriyet gazetesine gönderdiği açıklamada, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın eskiden bu firmada bir süre Genel Müdürlük yaptığını belirtti. (Hürriyet, 15 Temmuz 2003)

Bu arada Başbakan’ın oğlu Burak’a “gemiciği” satan Hasan bey daha sonra 705 milyon dolara İstanbul’daki İETT Garajı arazisini almaya çalışan(!) Dubai Şeyhi El Maktum’un küçük ortağı olur. Hasan beyin ablası, aynı zamanda Remzi Gür ile evlidir. Remzi bey, Sevim Tanürek’in ölümüne neden olan Burak’ı ve kardeşlerini ABD’de bursuyla okutmuştur, Erdoğan’ın yakın arkadaşıdır. Erdoğan, – daha sonra deşifre olan bir telefon görüşmesinde- Remzi beyden kızına 25 bin dolar göndermesini isteyecek kadar yakındır! (Aydınlık, 25 Ekim 2009)

***

Başbakan Erdoğan’ın küçük oğlu Bilal de hızla yükselen bir çizgi izlemiştir iş hayatında.

Öğrenimini ABD’de Harward Üniversitesi’nde 2003 yılında tamamlayan Bilal önce Dünya Bankası’nda çalışır! Yurda dönüp 21 günlük dövizli bedelli askerliğini yapar ve “Doruk Izgara Limited Şirketi” ile ticarete atılır. Ancak sonrada Bilal’in altın şirketi Atagold ve kozmetik işi yapan Maye Dış Ticaret şirketlerine de ortak olduğu ortaya çıkar. (Milliyet, 10 Şubat 2009)

***

Ya diğer AKP’li babalar ve oğulları..?

Cumhurbaşkanı Gül’ün oğlu Mehmet Gül, internet üzerinden ticarete soyunur ve 16 yaşında Ankara Ticaret Odası’na üye olur. Babasının dış ziyaret heyetlerinde yer alır.

Bülent Arınç’ın oğlu 23 yaşında TOBB’a siyasi danışman olur.

Kemal Unakıtan’ın oğlu Abdullah Unakıtan, 2003 yılında kurduğu AB Gıda firmasıyla kısa sürede en büyük 500 sanayi kuruluşu arasına girer.

Melih Gökçek’in oğlu Ahmet, genç yaşta Ankaragücü Spor Klubü’ne başkan olur.

Vd. Vs.

***

İşte, oğluna “Başbakan’ın oğlu ticaret yapamaz. Bunu nasıl aklından geçirebilirsin. Bir başbakanın oğlu ticaret yapar mı? Utanmıyor musun?” diyen Adnan Menderes’in siyasi mirasını sahiplendiklerini söyleyen babaların durumları…

MEHMET ALİ GÜLLER

, , ,

1 Yorum

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın