Posts Tagged Tayyip Erdoğan
DERSHANE SAVAŞININ PERDE ARKASI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 16/11/2013
Atılan şu başlıkların tamamı doğrudur: “AKP ile Cemaat arasında kılıçlar çekildi”, “AKP-Cemaat kavgasında yeni boyut: Dershaneler”, “Medyada AKP-Cemaat savaşı patladı” vs…
Ama bu gerçekten daha önemli ve siyaseten çok değerli bir başka gerçek daha var. O gerçeğe geleceğiz ama önce savaşın bu seferki muharebesine göz atalım.
ERDOĞAN’A FİRAVUN BENZETMESİ
AKP ile Cemaat arasında, daha doğrusu Erdoğancılarla Gülenciler arasında büyük bir savaş var. Bu savaş Gülencilerin Erdoğan’a kadar uzanabilecek MİT’e operasyonuyla şiddetlendi, ardından Erdoğancıların Gülencileri Emniyet ve Yargı’da tırpanlamaya başlamasıyla yeni cephelere uzandı.
Savaşın yeni cephesi artık dershaneler. Bu cephe, Cemaat açısından o kadar kıymetli bir cephe ki, var güçleriyle savunuyorlar. Hatta AKP içindeki güçlerini de kullanıyorlar.
Örneğin AKP Milletvekili İdris Bal’ın açıklamaları, hem savaşın hangi boyutta olduğunu göstermesi bakımından hem de hangi tür silahların çekilmiş olduğunu resmetmesi bakımından önemli. Bal, “dershaneler kapatılamaz, yer altına iner ve varlığını sürdürür” diyerek pes etmeyeceklerini belirtiyor. Hatta Bal, dershanelerin kapatılmasının teröre hizmet edeceğini bile söylemekten çekinmiyor.
Benzer ağırlıkta suçlamaları Erdoğancılar da yapıyor.
Ama en ağırını bizzat Fethullah Gülen dile getirdi ve Erdoğan için firavun, karun, tiran benzetmeleri yaptı!
ALTIN NESİL, KİNDAR NESİL KAVGASI
Peki dershaneler neden bu kadar değerli?
Kuşkusuz işin parasal boyutu var. Hatta Cemaatçilere istihdam sağlaması boyutu da var. Ama daha önemlisi dershanelerin Cemaat için karargâh olmasıdır, örgüt olmasıdır, altın nesil yetiştirme merkezi olmasıdır.
Cemaat için dershaneler, emniyete, mülkiyeye, yargıya, yani devlete girme ve yerleşme merkezleridir.
Erdoğan ise “paralel devlet” dediği Cemaat’in bu imkânını artık elinden almak istiyor.
Yani ortada aslında devlete egemen olma mücadelesi var: Gülen’in altın nesli mi, Erdoğan’ın kindar nesli mi?
EĞİTİMİN KARŞI-DEVRİMDEKİ ROLÜ
11 yıllık AKP iktidarında en çok değişen bakan, Milli Eğitim Bakanıydı. Ayrıca en çok bu bakanlığın programı değişti. Sınav sistemleri defalarca değişti. Okula başlama yaşları bile değişti.
Peki neden? Yukarıdan baskıyla toplum muhafazakârlaştırılırken, aşağıdan da “kindar nesil” yetiştirmek için.
Tamam, Kemalist Devrim bir karşı devrimle bastırıldı, Cumhuriyet 2007’de yıkıldı, kurumlar teker teker ele geçirildi ve dönüştürüldü. Peki ya toplum, halk, millet?
İktidar, yıktığı Cumhuriyet’in üzerine yeni bir rejim inşa ederken, aynı zamanda toplumu da dönüştürmeyi sağlayamazsa, kesin başarı elde edemez; muharebeleri kazanır ama savaşı kaybeder!
ANITKABİR’DE GÖRÜLEN İKTİDAR SEÇENEĞİ
İşte başta söylediğimiz siyaseten daha değerli olan asıl gerçeğe gelmiş bulunuyoruz.
Tamam, AKP ile Cemaat savaşıyor, tamam bir mevziyi ele geçirmek için kılıçları çekmiş durumdalar. Ama asıl önemli olan en son 10 Kasım’da, Anıtkabir’de ortaya çıkan iktidar seçeneğidir.
O seçenek belirdikçe, Cumhuriyet karşıtı koalisyon dağılmaktadır. O seçeneğin gücü sergilendikçe koalisyon ortakları birbirine düşmektedir.
Cumhuriyet’in yeniden inşası sürecinde, Türkiye açısından asıl önemli olan bu gerçektir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
16 Kasım 2013
GEZİ’Yİ EZME EMRİNİ KİM VERDİ?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 04/10/2013
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Gezi eylemleriyle ilgili yaptığı açıklamalar, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere AKP üst yönetiminde büyük rahatsızlık yarattı, yaratıyor. İşte o açıklamaların bir bölümü:
Gül: “Herkesin kendi ülkesinde en geniş şekilde kendisini özgür hissetmesi gerekir. Demokrasi demek sadece seçim demek de değildir” (DHA, 3 Haziran 2013).
Gül: “Gezi’yi anlamak lazım” (NTV, 13 Haziran 2013).
Gül: “Gezi olaylarının başlangıcı ile gurur duydum” (CİHAN, 24 Eylül 2013).
Gül: “Gezi’de orantısız güç kullanıldı.” (CNNTürk, 25 Eylül 2013)
Gül, TBMM açılış konuşmasında, Gezi’de yaşamını yitirenler için başsağlığı diledi (Radikal, 2 Ekim 2013).
GÜL MÜ, ERDOĞAN MI?
Peki, Gül neden böyle bir çizgi izliyor?
Kuşkusuz bu sorunun yanıtı ABD içi bölünmeden başlayarak Türkiye içindeki siyasal saflaşmaya kadar gidiyor. Gül’ün Erdoğan’ın tersine Suriye ve İran konusunda da Obama’yla aynı kulvarda açıklamalar yapması önemli. Daha önce bu konuyu incelediğimiz için üzerinde durmuyoruz.
Fakat önümüzü aydınlatacak şu soruyu sormalıyız: Gezi eylemlerini ezme emrini kim verdi?
1. Aydınlık 12 Haziran günü sürmanşetten verdiği “Gül’den Emniyet’e: Eylemleri dağıtın” başlıklı haberiyle, emrin sahibinin Gül olduğunu açıkladı. (Aydınlık, 12 Haziran 2013)
2. Aydınlık’a konuşan bir Emniyet Amiri, “müdahale emrini veren iktidardır” dedi. (Aydınlık, 20 Haziran 2013)
3. Başbakan Erdoğan bu sorunun sorulduğu günlerde şu yanıtı verdi: “Polise talimatı kim verdi diyorlar. Ben verdim.” (Cumhuriyet, 23 Haziran 2013)
POLİS GÜL’ÜN EMRİNİ UYGULA(YA)MADI
Açıklamaların takvimine göre, Gül’ün verdiği emir, Gezi eylemlerinin ilk günlerini ilgilendiriyor. Yani 31 Mayıs direnişini, 1 Haziran’da Taksim’e girilmesini… Ve de Erdoğan’ın Türkiye’de olmadığı, Kuzey Afrika’da bulunduğu günleri…
Erdoğan’ın verdiği emir ise 16-17 Haziran günlerinde polisin Taksim’e girerek eylemcileri ezdiği günleri…
Buradan öncelikle şu sonuç çıkmaktadır: Polis, Gül’ün verdiği emri yerine getirememiş fakat Erdoğan’ın emrini yerine getirebilmiştir!
GÜL’ÜN GEZİ’DEKİ ROLÜ
Abdullah Gül’ün hadi son günlerdeki açıklamalarını bir kenara bırakalım ama yukarıya aldığımız 3 Haziran ve 13 Haziran günlü açıklamaları, verdiği emrin “dağıtın” şeklinde değil de, “dağılın” şeklinde olabileceğine işaret etmektedir.
Çünkü 1 Haziran’da polis eylemcileri ezmemiş, ezememiş, tersine Taksim’den çekilmiştir!
Kuşkusuz o gün polis çekilmese, belki Gezi’yi ezerdi fakat bedeli çok ağır olacak onlarca ölüme sebep olabilirdi. Gül’ün kendisi ya da Gül’ün emrine rağmen İstanbul Emniyet Müdürlüğü bu riski alamamış olabilir.
Ancak hangisi olursa olsun, TBMM’de Gül’ü dinleyen AKP’lilerin yüzlerine yansıyan olumsuz ifadeler, kulislerde konuşulan şu iddiayı güçlendirmektedir: “Erdoğan, Gül’ün Gezi’de kendisini zor durumda bırakmaya çalıştığını düşünüyor.”
Artık Erdoğan’ın “Partimden 3 kişi bize ihanet etti” demesi daha da anlamlıdır! (Akşam, 29 Eylül 2013)
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
4 Ekim 2013
MİT, MOSSAD’IN POSTACISI MI?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 24/08/2013
Star gazetesi dün “Bölge hareketli, tedbirlerinizi alın” diyerek, MİT’in Mursi’yi “darbeden” önce uyardığını yazdı. Haberi manşet spotundan özetleyelim: “MİT Müsteşarı Fidan darbeden 15 gün önce yaptığı görüşmede Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’ye Ankara’nın ‘Bölge hareketleniyor. Dikkatli olun” mesajını iletti. (Star, 23 Ağustos 2013)
Star’a göre Fidan, Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla Mursi’ye gitmişti!
Önceki gün de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Kanal 24’te, Fidan ile Mursi’nin “darbeden” 10-15 gün önce görüştüğünü açıklamıştı.
Bu açıklamalara ve haberlere bakılırsa, Mursi’nin devrileceğini birileri öngörüyordu. Peki, öngören MİT miydi, yoksa bir başka istihbarat örgütü müydü?
“Ne önemi var, önemli olan tespit edilmiş olmasıdır” diyebilirsiniz kuşkusuz… Ama bizce önemi var! Şundan:
PARDO FİDAN’A, FİDAN MURSİ’YE
Birkaç yazımızda anımsattık. İsrail istihbarat örgütü MOSSAD’ın başkanı Tamir Pardo, 11 Haziran’da apar topar İstanbul’a geldi. (Hürriyet, 12 Haziran 2013)
Basına yansıyan haberlere göre Tamir Pardo, Hakan Fidan’la görüşmüştü. Pardo’nun çantasında İran ve Suriye dosyaları ile Gezi eylemleri dosyası vardı!
Bu görüşme ve konuşulan konular hiç yalanlanmadı. Hatta AK-Medya, Başbakan ve kurmaylarının dile getirdiği “Gezi’nin arkasında faiz lobisi var, Yahudi diasporası var” gibi saptırmaları gölgelememek için hiç üzerinde bile durmadı!
Zira üzerinde durulsa, ortaya Pardo’nun kendi ülkesini AKP’ye ispiyonladığı gibi bir saçmalık çıkacaktı!
Her neyse… Sonraki gelişmelere bakılınca, Pardo’nun çantasında bir Mısır dosyası da olduğu anlaşılıyor! Hatta esas dosyanın Mısır olduğunu bile söyleyebiliriz.
Büyük olasılıkla Mursi’nin devrilebileceğine ilişkin istihbarat MOSSAD’ındı. İsrail, Mursi’yi MİT ve AKP üzerinden uyarıyordu.
Fidan-Pardo görüşmesi 11 Haziran’da, Fidan-Mursi görüşmesi de 30 Haziran’dan 15 gün önce gerçekleşti!
İSRAİL ‘DARBENİN’ DEĞİL, MURSİ’NİN ARKASINDA
Elbette şöyle denilebilir: Tamam, MOSSAD MİT’e Mursi’nin devrilebileceği istihbaratını getirmiş olabilir. Ama bu bilgiyi Mısır’a daha alt düzeyde bir kanal götüremez mi? İlle de Hakan Fidan’ın mı götürmesi gerekiyor?
Birincisi, Star’ın haberine bakılırsa Fidan‘ı Erdoğan göndermiş! İkincisi ve daha önemlisi, Fidan’ın tıpkı Erdoğan gibi tek çalıştığı gerçeği… Geçenlerde tüm müsteşar yardımcılarının ilk defa kurum dışından atandığını da özelikle belirtelim.
Tabii şu da söylenebilir: Mursi’nin devrilebileceği istihbaratını MOSSAD MİT’e, MİT de bizzat Mursi’ye iletmiş olabilir, ne var bunda?
Şu var: Erdoğan’ın “Belge elimizde, Mısır darbesinin arkasında İsrail var” sözlerinin uçurulmuş bir balon olduğunu ortaya koyuyor!
İran’a karşı Kürecik’te İsrail’e kalkan olan, Tel Aviv’in OECD üyeliğine ve Akdeniz diyalogu çerçevesinde NATO çalışmalarına katılmasına onay veren, Suriye’yi vurması için İsrail uçaklarına hava sahasını açan AKP, Mısır’da da İsrail’le aynı cephededir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
24 Ağustos 2013
DÖRT PARTİ SİSTEMDE BİRLEŞTİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 13/07/2013
TBMM’de grubu olan dört parti, anımsayacağınız gibi Mısır’da Muhammed Mursi’nin devrilmesini “darbe” diye nitelemekte birleşmişti. Ancak AKP, CHP, MHP ve BDP’nin ilk ittifakı bu değildi. Dört parti, Haziran Ayaklanması’na karşı tavırda da birleşmişti!
1. HAZİRAN AYAKLANMASI’NA KARŞI İTTİFAK
AKP Genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan, zaten hükümetin başı olarak “Tayyip istifa” ve “hükümet istifa” sloganlarıyla Haziran Ayaklanması’nın baş hedefi olmuştu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçaroğlu da örgütüne rağmen Haziran Ayaklanması’na karşıydı: “Eylemlerde en önde olamayız. Bu bir halk hareketi. Kitle partisiyiz. Direkt ve aktif katılımın en önde olmanın bir faydası olmaz. Onların temel ihtiyaçları olan gıda ihtiyaçlarını gidermek bunun yanında güvenlik güçleri ile yaşadıkları sorunlarda arabulucu bir konumda arabuluculuk yaparak olayları sakinleştirmek olmalı.”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisine Taksim Gezi eylemlerine katılmayı yasakladı, ısrar eden milletvekillerinin istifasını istedi!
BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, “BDP olarak hiçbir sebep ve durumda biz bu ırkçı, ulusalcı, cinsiyetçi, tekçi, militarist kesimlerle yan yana durmayacağız” diyerek partisinin halk hareketine katılmayacağını ilan etti. Öyle ki, Başbakanvekili olarak Bülent Arınç “BDP’nin olayın ilk anından itibaren takındığı tavrı takdir ediyor ve kendilerine teşekkür ediyoruz” diyerek kendilerini kutladı.
2. MISIR DEVRİMİNE KARŞI İTTİFAK
Mısır halkı 30 Haziran’da alanlara çıktı. Üç gün boyunca 30 milyon Mısırlı ülke genelinde Müslüman Kardeşler iktidarını ve Mursi’yi protesto etti. Bu büyüklükteki bir halk hareketi, doğal olarak 3 Temmuz’da Mısır Ordusu’nu da yanına çekti. Ardından Mursi devrildi.
Mısır halkı, 30 Haziran devrimini, 25 Ocak’ta Mübarek’in yıkılmasının devamı ve ikinci dalgası olarak selamladı.
Mursi’nin yıkılmasından en çok Erdoğan korktu ve karşı çıktı. Zira Türkiye’de de kendi iktidarını sallayan büyük bir halk hareketi vardı.
Ancak korkan yalnızca Recep Tayyip Erdoğan değildi! Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli ve Selahattin Demirtaş da korkanlar arasındaydı. Ve dört parti, TBMM tarihinde ilk defa birleşti; 4 Temmuz’da ortak bildiriyle Mısır’daki “darbeyi” kınadı!
Böylece Mısır halkının devrim dediği gelişmeye, başka bir ülkeden dört parti uzlaşmayla darbe demiş oldu!
3. YENİ ANAYASA’DA İTTİFAK
Hem Türkiye’deki hem de Mısır’daki halk hareketlerinin dört partiyi de korkutması, sistemle ilgiliydi. Dört parti de halk hareketinin hedefinde sistemin olduğunu ve sistemle birlikte kendilerinin de yıkılacağını görüyordu.
O nedenle ilk iki ittifakın ardından “sistemi kurtarmak” ve “krizden çıkmak” için yeni bir ittifaka soyundular: Yeni Anayasa ittifakı!
TBMM Başkanı Cemil Çiçek her dört partinin genel başkanını da ziyaret etti ve dördünden de “yola devam” mesajı aldı.
Örneğin Başbakan Erdoğan, “Madem 48 maddede mutabıkız, gelin diğerlerini beklemeden hemen bir haftada bu 48 maddeyi Meclis’ten süratle geçirelim” dedi. Amaç belliydi: Sallantıya karşı dayanak oluşturmak!
Kılıçdaroğlu Erdoğan’a anında yardım eli uzattı: “Başkanlık sistemini geri çek, 48’e 40 daha ekler, Meclis’ten çıkarırız.”
Zaten Bahçeli de Cemil Çiçek’le görüşmesinden sonra Erdoğan’a açık çek vermişti: “Şuan için 48 maddede TBMM’de temsil edilen siyasi partilerin mutabakatı oluşmuştur. Bu mutabakatla diğer maddeler üzerinde görüşmeler devam ettiği takdirde genişleyebilir. MHP bu hayırlı çalışmanın devamını dilemektedir.”
Selahattin Demirtaş’la birlikte Çiçek’le görüşen BDP’nin Eş Genel Başkanı Gülten Kışanak ise Erdoğan’ı en memnun eden açıklamayı yapmıştı: “Gelinen düzey, hepimizin beklentilerine cevap veren bir düzey değil. Uzlaşma sağlanan madde sayısının az olması, bu kadar uzun süreli bir çalışmanın içerisinde toplamda 48 maddede uzlaşılması büyük bir problem ve eksiklik. Biz parti olarak bunun giderilmesini arzuluyoruz.”
Manzara ortada… Halktan korkan dört parti sıkı sıkı birbirine sarıldı; sistemi “Anayasa’da uzlaşarak” kurtarmayı deneyecekler. Ancak uyaralım: Atatürk’ten görev alan Genç Türkler, tam da “yeni Anayasa’da” cisimleşen bağımsızlık karşıtı politikalara isyan ettikleri için alanlara çıkmıştı!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Temmuz 2013
PKK’DEKİ DEĞİŞİKLİK ERDOĞAN’IN BİLGİSİ DÂHİLİNDE
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 12/07/2013
PKK 9. Genel Kurulu örgütün Öcalan’dan sonraki iki numarası olan Murat Karayılan’ı HPG’nin başına, Cemil Bayık’ı da Karayılan’ın yerine seçti.
Değişiklik genel olarak PKK’nin şahinleşmesi diye yorumlandı. Çünkü genel kanaate göre Öcalan’ın çizgisini savunan Karayılan güvercin, Açılım’a mesafeli olan Cemil Bayık ise şahindi.
Peki, öyle mi? İnceleyeceğiz fakat gelin soruna önce bir başka pencereden bakalım:
PKK GENEL KURULU’NA ERDOĞAN’IN ETKİSİ
Değişikliğin ardından PKK’ye yakın ANF ajansına konuşan Murat Karayılan ve Cemil Bayık, 9. Genel Kurul ile KCK’nin yapısında değişikliğe gidilmesinin, eş başkanlık sistemine geçilmesinin ve buna bağlı olarak yapılan görev değişikliklerinin Öcalan’ın sorumluluğunda olduğunu belirtiyor (Bayık, Karayılan ve Hozat ANF’ye konuştu, ANF, 11 Temmuz 2013).
Yani Murat Karayılan’ın yerine Cemil Bayık’ın getirilmesi, bir Öcalan kararı!
Peki, İmralı’da bir odada yalnız kalan Abdullah Öcalan bu kararı Kandil’de toplanan Genel Kurul’a nasıl aldırttı?
Mektuplarla! Gerek BDP heyeti üzerinden, gerekse MİT üzerinden gönderilen mektuplarla…
Kuşkusuz Öcalan BDP’ye vereceği mektubu da önce MİT’e vermektedir. Bunu daha önce kamuoyuna yansıyan bir konuşmasından biliyoruz. Öcalan MİT’e güvenini bu yöntemle gösteriyor.
Kaldı ki, daha farklı bir yol izlemesi de, yani MİT’i aşarak örgüte talimat yollaması da mümkün değil. Fakat MİT’in Öcalan’ı ve BDP’yi aşarak Kandil’i yönlendirmesi mümkün!
Her neyse, zira daha önemli bir sorunla karşı karşıyayız. O da şu:
Eğer PKK’deki Karayılan-Bayık değişikliği Öcalan’ın kararıysa ve MİT bundan haberdarsa, kuşkusuz Müsteşar Hakan Fidan aynı zamanda özel temsilcisi olduğu için, Başbakan Erdoğan da bundan haberdardır!
Üstelik mesele, haberdar olmanın, bilgi sahibi olmanın da ötesinde olabilir!
Son olarak Öcalan’ın “Taksim’i ulusalcılara bırakmayın” diyerek Erdoğan’a attığı can simidine bakılırsa, Karayılan-Bayık değişikliği bir Erdoğan-Öcalan işbirliği de olabilir!
KANDİL’İN İRADESİ GÜÇLENDİRİLDİ
Peki, Karayılan-Bayık değişikliği ne anlama geliyor?
Karayılan değişikliği şu sözlerle özetlemiş: “Kongre Gel Genel Kurulu Genel Başkanlık Konseyi’ne süreci takip etme inisiyatifini verdi. Anlık gelişmeleri yorumlayıp ona göre karar alma yetkisini verdi. Kongra Gel Genel Kurulu Önderliğin başlattığı süreci onayladı ve hem Genel Başkanlık Konseyi’ne, hem de KCK Yürütme Konseyi’ne devlet ve hükümetin tutumunu göz önünde bulundurarak pratik kararlar alma inisiyatifini verdi.” (Bayık, Karayılan ve Hozat ANF’ye konuştu, ANF, 11 Temmuz 2013).
Açıklamalara bakılırsa, bu son değişiklikle AKP-PKK müzakeresinde Kandil’in iradesi güçlendirilmiş oldu! Peki, Erdoğan ve MİT’in bilgisi dâhilindeki böyle bir değişikliğe neden engel olunmadı?
Şu aşamada somut bir yanıt vermemiz mümkün değil ancak bizi yanıta götürebilecek şu sorulara ve olgulara dikkatinizi çekmeliyim:
PKK GENÇLEŞTİ
1. Haziran Ayaklanması, yeni ve devrimci bir Türkiye yarattı; AKP iktidarının temellerini yerinden oynattı. PKK önümüzdeki süreçte kiminle müzakere yürütecek? PKK Erdoğan yıkılmadan önce, alabileceği en fazla ödünü almak için bastırıyor. “Hükümet adım at” kampanyasına bu nedenle başladılar.
2. Haziran Ayaklanması’nı “Açılıma yanıt” diye okuyan Erdoğan, Türk Bayrağı’na “sarıldı” ve PKK’nin yüzde 15’inin çekildiğini belirterek ikinci aşamaya geçemeyeceklerini ilan etti. Zira bu süreçte PKK ile yeni aşamalara geçmesi, yıkılışını hızlandıracaktır!
3. Ortadoğu’daki değişim, yani Esad’ın güçlenmesi ve Mursi’nin koltuğunu kaybetmesi, Asya-Pasifik’in yükselmesi ve Atlantik’in zayıflaması demektir. Atlantik cephesinde yer alan PKK şimdi ne yapacak? AKP ve PKK çevrelerinin “Araplara karşı Türk-Kürt ittifakı” diye isimlendirdikleri strateji ne olacak? Esad güçlenince Suriye’de “üçüncü yol” çizgisine sarılan PKK, Mısır için de aynı tutumu alıyor. Yeni iki numara Cemil Bayık özetle “ne Mursi, ne darbe” diyor! (Bayık, Karayılan ve Hozat ANF’ye konuştu, ANF, 11 Temmuz 2013).
4. Murat Çelik’in istihbarat raporlarına dayandırdığı çok önemli bir saptaması var. Çelik’e göre PKK, Açılım’dan yararlanarak yaşlı kadrolarını çekiyor ve örgütünü yeni katılımlarla gençleştiriyor! (Murat Çelik, PKK çekiliyor mu güçleniyor mu? Vatan, 11 Temmuz 2013)
5. Cizre’den sonra Diyarbakır’da da ortaya çıkan PKK’nin “Asayiş teşkilatı”, meselenin merkezi bir karar olduğunu gösteriyor. Nitekim Karayılan HPG’nin başına geçtikten sonra yaptığı ilk açıklamada “halkın öz savunması güçlendirilmeli” dedi!
Şimdilik bu kadar ama bu meseleyi önümüzdeki günlerde de sorgulamayı sürdüreceğiz.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
12 Temmuz 2013
HAZİRAN AYAKLANMASI AKP-PKK’Yİ BÖLDÜ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 23/06/2013
25 gündür aralıksız süren Haziran Ayaklanması Türkiye’yi bölme projesinin aktörlerini böldü: 1. AKP’yi böldü. 2. PKK’yi böldü. 3. Açılım’ı böldü ve AKP ile PKK’nin arasına girdi.
1. AKP’Yİ BÖLDÜ
a. Cemaat, Gezi eylemleri adım adım Tayyip Erdoğan’ın izlediği “şiddet” politikasını eleştirdi. Erdoğan ise Türkçe Olimpiyatları’na katılarak, Gülen’e “bu süreçte kavga etmeyelim” mesajı verdi.
b. TSK karşıtlığı nedeniyle AKP’ye destek veren liberal, piyasacı kesimler, “yetmez ama evetçiler” ve AB sürecinin destekçileri, son birkaç aydır işaretleri beliren ayrılıklarını, Haziran ayaklanması ile netleştirdiler. Hemen hepsi AKP’nin tramvayından indi.
c. Abdullah Gül, Haziran ayaklanmasını fırsat bilerek ön plana çıktı ve polis şiddetini eleştirdi. Gül, Erdoğan Kuzey Afrika’dayken devlet adına “mesaj alındı” dedi; Erdoğan’ın yanıtı ise özetle “alınacak mesaj yok” şeklindeydi. Gül, bu süreçte Rize, Artvin, Ardahan “seçim” gezisine çıkarak, her gün medya önünde olmaya çabaladı.
d. Erdoğan’a vekâlet eden Arınç’ın Gezi eylemleriyle ilgili kimi “olumlu” mesajları Erdoğan’ı kızdırdı. Erdoğan’ın kapalı kapılar ardında “altının oyulmaya çalışıldığından” şikâyet etmesi ve ardından yaptığı konuşmalarda “partisine nifak sokulmaya” çalışıldığından şikâyet etmesi ve hatta son olarak “içimizdeki hainler” vurgusu yapması durumu göstermesi bakımından önemliydi.
Gerçi yalanlandıysa da, bu süreçte Erdoğan’ın kendisine yönelik ağır sözleri nedeniyle Arınç’ın istifa ettiği fakat Gül’ün ısrarıyla vazgeçtiği de iddia edildi.
Bu süreçte Ertuğrul Günay’ın polis şiddetine tepkisi, Erdal Kalkan’ın “Yeter! Söz gençliğin” çıkışı, İbrahim Yiğit’in “iç savaş uyarısı” yapması partideki kırılmalara işaret ediyordu.
Şamil Tayyar ile Kutalmış Türkeş’in tuvalette kavga etmesi ise partinin içine düştüğü gerilimi yansıtıyordu.
e. AKP’yi destekleyen en önemli örgütlerden Mazlum-Der Haziran ayaklanmasına bakış nedeniyle bölündü. Eski milletvekili olan Dernek Başkanı Ahmet Faruk Ünsal’ın bir kısım dernek yöneticisi ve üyesiyle birlikte imzaladığı Gezi Parkı bildirisi, Yönetim Kurulu’nu böldü.
2. PKK-BDP-DTK’Yİ BÖLDÜ
a. Haziran ayaklanmasının ilk günlerinde dozer önüne yatan BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in girişimi şahsiydi. Nitekim bu köşede daha önce de belirttiğimiz gibi BDP’liler durumu “Sırrı’nın kendi eylemi” diye niteliyordu.
Zaten sonrasında BDP hiç yoktu ve hatta BDP grup başkanvekili İdris Baluken, “BDP olarak hiçbir sebep ve durumda biz bu ırkçı, ulusalcı, cinsiyetçi, tekçi, militarist kesimlerle yan yana durmayacağız” diyerek partisinin pozisyonunu özetliyordu. Öyle ki Bülent Arınç BDP’ye şöyle sesleniyordu: “BDP’nin olayın ilk anından itibaren takındığı tavrı takdir ediyor ve kendilerine teşekkür ediyoruz.”
Ancak BDP’nin örgütsel tavrına rağmen, Taksim’e gelen ve eylemlere destek veren BDP’liler vardı.
b. İlerleyen günlerde BDP heyeti İmralı’ya gitti ve Öcalan’ın “Taksim’i ulusalcılara bırakmayın” talimatını getirdi. Ardından BDP Taksim’e çıkmaya ve Apo posteri açmaya başladı. Erdoğan’ın “can simidi” gibi sarıldığı bu görüntüler üzerinden her gün “ulusalcılarla bölücüler yan yana” propagandası yapması, Öcalan’ın talimatının gerçek sahibine işaret ediyordu: Hakan Fidan!
Amaç, Apo posterleri açarak halkın Taksim’e sahip çıkmasının engellenmesiydi. Nitekim BDP İstanbul’da eylemlere katılıyor, İzmir’de katılmaya çabalıyor fakat Diyarbakır’da eylem yapmıyordu! Fakat Fidan’ın hedefinin tutmadığını önemle belirtelim!
c. Haziran ayaklanması Sırrı Süreyya Önder’i DTK ile de karşı karşıya getirdi. Önder Nuçe TV’de açık açık DTK’yi suçladı: “Türkiye yanıyor, dünyanın en büyük isyanlarından biri… DTK tek cümleyle destek açıklaması yapmadı.”
DTK Eş Başkanı Ahmet Türk, Önder’in sözleri karşısında “Ben ve Aysel Tuğluk Gezi hakkında kişisel açıklamalarda bulunduk” yanıtı verdi.
3. AÇILIM’I BÖLDÜ
a. Halk hareketi ile sallanan Erdoğan, rüzgar karşısında durabilmek için söylem değiştirdi. Kendisinin “İmralı”, kurmaylarının da “barış elçisi” diye isimlendirdiği Öcalan, ansızın bölücü başı ve terörist başı oldu. BDP, Erdoğan’ın asıl niyetini bilse de, tabanda rahatsızlık yarattığı için Erdoğan’ın bu sözlerine tepki göstermek zorunda kaldı.
b. BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş olmak üzere pek çok yetkili, bu süreçte hükümetin Açılım konusunda ev ödevlerini yapmadığını vurgulamaya başladı. Sürecin kesintiye uğradığı hem Ankara’da, hem de Diyarbakır’da fazlasıyla dile getirildi.
c. Daha ilginci şu iki haberdi: PKK, TSK’nin çekildiği bir askeri üsse yerleşmiş ve küçük çaplı bir çatışma yaşanmıştı. PKK, komutanları taşıyan bir helikoptere ateş açmıştı.
d. AKP ve PKK’nin akil adamları da bu süreçte bölündü. Polis şiddetine itiraz edenler olduğu gibi Açılımın tavsadığından şikâyet edenler de vardı. Örneğin Baskın Oran “Erdoğan barış sürecini buruşturup attı” diyordu artık.
Erdoğan’ı Türk bayrağına sarılmaya mecbur eden sürecin farkında olan deneyimli isim Ahmet Türk ise bu tür açıklamalara itiraz etti ve “bu hükümetle barış olmaz” sözlerini şu aşamada gerçekçi bulmadığını söyledi.
Hatta Türk, daha da ileri giderek Erdoğan’ın yardımcısı gibi konuştu ve Gezi eylemlerinde demokrasi talebi olduğu gibi hükümeti yıpratmak isteyen ve çözüm sürecine karşı olan bir senaryonun da devrede olduğunu savundu.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Haziran 2013
MADEM CIA KARIŞTIRDI, ‘ONE MİNUTE’ DEYİN!
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 20/06/2013
Türkiye’den sonra Brezilya’da da protesto eylemlerinin başlaması, AKP kurmaylarını sevindirdi. Yeni Şafak’tan Sabah’a kadar tüm yandaş basın, aynı hikâyeye sarıldı:
“Türkiye ve Brezilya IMF’ye borçlarını ödedi. Küresel sermaye, bu iki ülkenin gelişmesinden çok rahatsız, faiz lobisi aynı anda harekete geçti. Washington Türkiye’nin bölgesinde büyümesini ve genişlemesini istemiyor. ABD, CIA üzerinden iki ülkeyi de karıştırdı. CIA belirlediği eylem biçimleriyle gençliği harekete geçirdi. Ağaç eylemi de duran adam eylemi de CIA’nın broşüründe yer alan eylem biçimleri.”
AKP’nin kalemşorları bu saçmalıklara itiraz edenleri “büyük resmi göremeyen ahmaklar” olarak niteliyor!
Peki, gerçekte büyük resim ne?
ERDOĞAN OBAMA’YA REST ÇEKSİN!
AKP’nin yönettiği Türkiye, NATO üyesidir ve Batı’nın bölgedeki ağır topudur. Pentagon adına Afganistan’dadır, Lübnan’dadır. CIA adına Libya’ya saldıran Haçlı Koalisyonuna dâhil olmuştur ve şu anda da Atlantik adına Suriye’de üstü örtülü savaş sürdürmektedir.
AKP’nin lideri Tayyip Erdoğan, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanıdır, Irak’ta Mehmetçiğe çuval geçiren Amerikan askerlerinin sağlığına duacıdır, kendi ülkesinin Genelkurmay Başkanı’yla arasını yapması için Neo-Con Paul Wolfowitz’den aracı olmasını talep etmiştir, Bush’un stratejik Obama’nın da model ortağıdır. Hatta “sesini özleyecek” kadar Obama’ya yakındır!
Protestoların CIA eseri olduğunu iddia edenler, daha bir ay önce Obama ile Erdoğan’ın “yağmurda beraber ıslanmasını” manşet yaptılar, o fotoğrafın iki müttefikin derin dostluğu olduğunu analiz ettiler.
Tüm bunlara rağmen Gezi eylemlerinin CIA eylemi olduğunu savunanlar için basit bir test vardır: Erdoğan Obama’ya “one minute” desin!
AKP’NİN EYLEMLERİ CIA EYLEMİ
Hilal Kaplan’dan Nihal Bengisu Karaca’ya kadar birçok AKP kalemşoru, “duran adam” eyleminin sosyal medyada büyük yankı uyandırdığı gece, milletin karşısına bir “belge” getirdiler ve bu eylemin CIA eylemi olduğunu savundular. Belgelerine göre CIA 198 eylem şekli belirlemişti ve “duran adam” da işte madde 163’de açık açık yazıyordu!
Anlaşılan bu arkadaşlar “ellerinin altında hazır tuttukları” bu kâğıt parçasını tam olarak okumamışlardı… Zira madde 20’ye göre dua ve ibadet de CIA eylemiydi, madde 41’a göre Hac yolculukları da; madde 58’e göre aforoz etme de CIA eylemiydi, madde 159’a göre oruç tutmak da…
Daha doğrusu hemen her şey bu listeye göre CIA eylemiydi ve en müthişi de madde 69’daki “topluca ortadan kaybolma” eylemiydi…
Hayır, şimdilik kimse ortadan kaybolmamıştı ama halkın eylemlerine düşmanlık yapanlarda yine de zekâ ve ahlakı arıyorduk!
Zira o listede yer alanların en az yarısını bu arkadaşlar 28 Şubat’ta uygulamıştı!
ERDOĞAN ÇAPULCU DEDİ, ROUSSEFF GURUR DUYDU
ABD hem Türkiye’yi hem de Brezilya’yı hedef aldığına göre her iki ülkenin de lideri benzer tepki vermeli, değil mi? Bakalım:
Erdoğan eylemci gençlere çapulcu, alkolik, sidikli, boklu gibi seviyesiz yakıştırmalar yaptı. Yetinmedi “aynı yerden emir aldıkları için ulusalcılarla bölücülerin kardeşlik yaptığını, faşistlerle sosyalistlerin muhabbeti artırdığını, sözde dindarlarla din düşmanlarının Gezi’de ittifak yaptığını” iddia etti! Herkes aynı yerden emir almıştı ama nedense o yerin Türkiye temsilcisi kendisiydi!
Peki ya Brezilya Devlet Başkanı Başkanı Dilma Rousseff neler söyledi? Protestocularla gurur duyduğunu belirten Rousseff, “Gösterilerin boyutu demokrasimizin enerjisini gösterdi” dedi!
Yani iki lider arasında 180 derece fark vardı!
Her neyse, uzatmayalım ve şu kadarını söyleyerek bitirelim: CIA’yı Taksim’de arayacağınıza, bakanlıklarda arayın ki memlekete bir hayrınız olsun!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
20 Haziran 2013
TEK DEVLET, TEK PARTİ, TEK ADAM
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 19/06/2013
Önce düşünen adamlar vardı; rejim onları içeri attı.
Sonra yazan adamlar harekete geçti; rejim kalemlerini kırdı.
Ardından konuşan adamlar çıktı sahneye; rejim ağızlarını kapattı.
En sonunda yürüyen adamlar çıktı; rejim üzerlerine gaz sıktı. Yürüyen adamlar çadır kurdu, rejim yıktı. Yürüyen adamlar, tekrar çadır kurdu, tekrar toplandı, tekrar ve tekrar… Rejim gaz bombası attı, ses bombası attı, yaktı, yıktı…
Önce her şey bitti sanıldı, direniş ezildi ve rejim kurtuldu denildi…
Ama…
DİK DURAN ADAMLAR
Ama hayır, adam gibi adamlar için, illaki yapılacak bir şeyler vardı.
İşte o anda “duran adam” çıktı sahneye. Ata’sına ve Bayrağı’na bakarak Taksim’de, öylesine durdu, durdu, durdu…
Ama hep dik durdu. Polis çantasını, üstünü aradı, o durmaya devam etti. Ne polise mukavemet etti, ne de tek bir söz, sadece durdu…
İşte o anda rejim bir kez daha felç oldu. Duran adam UFO gibiydi, tanımlanamıyordu, polis nasıl baş edeceğini bilemiyordu…
Üstelik bir anda duran adamın sağında, solunda, arkasında yeni duran adamlar belirmeye başlamıştı…
Sonra dalga dalga yayıldı, gecenin bir yarısında Beşiktaş’da, Kadıköy’de duran adamlar ortaya çıktı…
Sonra Ankara, İzmir, diğer iller…
En sonunda Almanya, İsviçre, ABD, tüm dünya…
Türkler durarak ama dik durarak tarihi ilerletiyordu!
POLİS DEVLETİ MANZARALARI
Tayyip Erdoğan da, emrindeki kolluk kuvvetleri de ezemeyecekleri bir kuvvetle karşı karşıyaydılar. Ne yapsalar olmuyordu…
Polis müdürü telsizden bağırdı o an: “Sabit duran herkesi toplayın!” Sanırsın Erdoğan’ın “durmak yok, yola devam” sözüne muhalefet etme suçu var!
Öncesinde şu sahneleri de yaşadık:
Polis amiri bağırıyor: “Meydandaki gazetecilerden sarı basın kartı olmayanları çıkarın!” Polis çıkarmakla kalmıyor, gazetelerin muhabirlerine verdiği basın tanıtım kartlarına da el koyuyor.
Polis Çağlayan’da avukatları gözaltına alıyor. Avukat itiraz ediyor, “bu yaptığınız kanuna aykırı” diyor. Polis kendinden emin: “Kanunu bana mı öğreteceksin!”
Polis Taksim’e yolu düşenlerin çantasını açıp bakıyor, bulduğu gaz maskelerine el koyuyor? Neden? Gaz maskesi taşınamayacağına dair kanun mu çıktı? Hayır! Topluyor ki, gaz attığında vatandaş kendini koruyamasın, zehirlensin!
Erdoğan kürsünden haykırıyor: “legal görüntülü o örgütler…” Tamam, illegal örgütü anladık da, legal görüntülü ne demek? Doğan görünümlü Şahin gibi bir şey mi? Hayır! Başbakan’ın kafasına uymayan her şey illegaldir artık!
TAYYİPOKRASİ
Günlük hayatımıza yansıyan şu beş örnek, nasıl bir rejimde yaşadığımızı gösteriyor.
Öyle bir rejim ki, polis hukukçudan daha iyi hukuk biliyor, basın haberi izleyemiyor, polis hareket edeni de, duranı da gözaltına alıyor, rejimin başı herkesi düşman görüp, tüm kurumları illegal sayıyor!
Artık bu rejimin adını koymalıyız: Tayyipokrasi’dir bu! Tek devlet, tek parti, tek adam rejimidir!
Ama rejim tekleştikçe, yalnızlaşmaktadır!
Ve biz çoğaldıkça Erdoğan azalmakta; dik duran adamlar da koşan adam olmaya hazırlanmaktadır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Haziran 2013