Posts Tagged Balyoz

NAZLI ILICAK, BALYOZ SANIKLARINDAN ÖZÜR DİLEYECEK Mİ?

Anımsanacağı gibi, Balyoz iddianamesinin en temel belgeleri 2003 tarihliydi. Balyoz davasının bir numaralı sanığı Çetin Doğan’ın kızı ve damadı da bu belgelere dayanarak şunu soruyorlardı: “Madem belgeler 2003 tarihli, nasıl oluyor da 2006’da, 2007’de, 2008’de kurulan kimi kurum ve firmalar bu belgelerde yer alıyordu?” Bu can alıcı soru, iddianamenin kamuoyundaki itibarını sıfırlamıştı!
İşte tam bu süreçte, birden bire, Gölcük Donanma Komutanlığı basılmış ve Balyoz davasıyla ilgili “çürütülemeyecek” deliller ortaya çıkmıştı.
Dava bu kadar gündemdeyken, bu “çürütülemeyecek” cinsten delillerin hâlâ imha edilmemiş olması, “darbecilerin” beceriksizliğiyle açıklanıp geçiştirildi… Çünkü artık elde Çetin Doğan’ın kızı ve damadının kamuoyunu etkileyen sözlerini çürütecek deliller vardı! 2003 tarihli belgelerin son güncellenme tarihi 19 Şubat 2008’di! Bu durumda, “2006’da, 2007’de, 2008’de kurulan firmalar, 2003 tarihli belgelerde nasıl yer alıyor” gibi bir soru, artık geçersiz kalmıştı!
Gerçi 2009’da kurulan bir firmanın da belgelerde yer aldığı belirtiliyordu ama nafile… Yandaş basın, tam kadro, “belge de belge” diye yazıp çiziyordu…
Bu arada, “dönemsel yandaşlık” konusunda en deneyimli gazeteci olan Nazlı Ilıcak ise akıllara durgunluk veren bir mantık ile olaya yaklaşıyordu. Çetin Doğan’ın kızı ve damadıyla polemiklere giren Ilıcak, “2008’de kurulan bir firma, 2003’deki belgede ortaya çıktığına göre, belge sahtedir” diyen Pınar ve Dani Rodrik’e şu yanıtı veriyordu: “2008’de kurulan bir firma, 2003’deki belgede ortaya çıktığına göre, belge sahte değil, o belgeye 2003 belgesi diyen TÜBİTAK raporu hatalıdır”(!) (Sabah Gazetesi, 24 Ocak 2011)
Konunun üzerine giden Odatv’den Barış Terkoğlu ise belgenin son güncelleme tarihinin aslında “19 Şubat 2003” olduğunu ortaya koyuyordu. Yandaşların saldırdığı bu ispatlı durum, pek çok yazıya ve tartışma programına konu oldu.
Ve bu tartışmalarla birlikte, “gerçek” gizlenemez bir hâl aldı. Sonuç olarak, Savcılık, belge tarihi olarak yer alan “19 Şubat 2008” tarihinin Emniyet tarafından “sehven” öyle yazıldığını, gerçeğin “19 Şubat 2003” olduğunu açıklamak zorunda kaldı. (www.gazetevatan.com, 8 Şubat 2011)
Böylece “sehven delilleri” ortaya saçılan Ergenekon davalarının, bir “delilinin daha “sehven” iddianameye girdiği anlaşılmış oluyordu!
Bu durumda iki sonuç ortaya çıktı:
1.. “2008’de kurulan bir firma, nasıl olur da 2003 tarihli belgede yer alır sorusu” hâlâ geçerliydi ve aslında iddianameyi çürütüyordu… Çünkü Gölcük’ten çıkartılan “ama 2003 belgesi, 2008’de güncellenmiş” savunmasına göre dizayn edilmiş delil, çöpe gitmişti…
2.. Yandaşlık adına “yer çekimi yoktur” bile diyecek duruma gelen Nazlı Ilıcak’ın Balyoz sanıklarına bir özür borcu ortaya çıktı.
Bakalım Nazlı Ilıcak, özür dileyecek mi?
“Üçüncü bir sonuç daha çıkmaz mı” diye soracağınızı biliyorum…
Ya Odatv’nin ortaya koyduğu gerçeği, Kanaltürk’teki Ters Cephe programında iki hafta önce “yalan da yalan” diye bağırıp, çağırarak sulandırmaya çalışan Taraf’tar Rasim Ozan Kütahyalı ne yapacak, diye soruyorsunuzdur eminim…
Bu soruyu da artık, sizin yerinize, Ümit Zileli sorsun diyorum…
MEHMET ALİ GÜLLER

, , ,

Yorum bırakın

BALYOZ LİSTESİNDEKİLER 12 EYLÜL’DE NELER YAZMIŞLARDI?

TSK’ya karşı yürütülen “asimetrik psikolojik savaş”ın yeni unsuru olan “Balyoz” tertibi gazetecileri de ikiye böldü. Bir tarafta darbecilerin tutuklayacağı 36 gazeteci, diğer yanda darbecilere dost 137 gazeteci…

Güya Balyoz Planı 2003’te hazırlanmış; ancak tutuklanacaklar arasında Emre Aköz’ün de isminin yer alması tertipçileri ele verdi. Eski gazete yöneticilerinin de altını çizdiği gibi Aköz o yıllarda sadece rakı-balık muhabbeti yazıyordu. Dolayısıyla tutuklanma ihtimali generaller rakı düşmanı olmadıkları sürece mümkün değildi.

Listede en dikkat çeken isim ise Nazlı Ilıcak. Ilıcak’ın darbeler karşısındaki tutumu, aslında Türkiye’nin darbeler tarihini de çok iyi özetliyor. Nazlı hanım her ne kadar kendini demokrasi şampiyonu ilan etse de, arşivin tozlu raflarındaki yazılar ortadan kaldırılamıyor. 27 Mayıs ile 28 Şubat düşmanı olan Ilıcak, 12 Mart ve 12 Eylül’ün de en cansiperane savunucudur. Siz bakmayın bugün söylediklerine ve hatta Gazeteciler Cemiyeti’nin ilk ona verdiği “Basın özgürlüğü ve demokrasi” ödülüne… Kaldı ki, Ali Kemal de ilk basın şehidi ilan edildi bu konjonktürde…

Lafı uzatmadan Nazlı Ilıcak’ın 12 Eylül övgülerini anımsayalım. Önce 12 Eylül’e hazırlığın yapıldığı 27 Aralık 1978’e gidelim:

“13 ilde sıkıyönetim yürürlüğü girdi. Huzura susamış milletimiz yürekten sesleniyor: Merhaba Asker”. (Nazlı Ilıcak, 17 Aralık 1978, Tercüman)

Askere böyle selam duran ve sıkıyönetime övgü dizen Nazlı hanım, 12 Eylül’ün ayak seslerinin duyulmaya başladığı günlerde de bakın ne diyor:

“Kızıl ahtapotların kolları ülkemizi yavaş yavaş sarıyor. Ve hala at gözlüğü takanlar, faşizmin tırmanışından söz ediyor. Faik Türün’ü faşistlikle mi suçluyorsun, MİT’e kontrgerilla damgasını mı vuruyorsun, devlet teröründen mi bahsediyorsun, işkence iddiaları ile yeri göğü inletiyor musun, faşizm geliyor diye yaygarayı mı basıyorsun… Geç kardeşim uzatma o eli bana, çünkü o el kızıl ahtapotu boğmak yerine onu besliyor. Ben o kirli eli sıkmam”. (Nazlı Ilıcak, 27 Temmuz 1980)

Nazlı hanımın 12 Eylül’den hemen sonraki yazısına göz atalım:

“Türkiye’de demokrasi, demagoji ve anarşiye dönüşmüştür. Otorite ve hürriyet arasındaki denge birincisi aleyhine bozulmuş, bir otorite boşluğu doğmuştu. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu boşluğu doldurdu.(…) Hürriyet halk için değil, aydınlar için lüzumludur, belki kulağa hoş gelmeyen ama gerçeği aksettiren bir sözdür. Parlamentonun feshi ve demokrasinin bir süre askıya alınması, mutlaka geniş halk kitlelerini fazla etkilememiştir.” (Nazlı Ilıcak, 14 Eylül 1980, Tercüman)

Ve Nazlı hanımın, 12 Eylül’ün ilk günlerindeki diğer övgüleri:

“Birkaç gündür 12 Eylül harekâtı ile 27 Mayıs’ın mukayesesi yapılıyor ve hemen herkes, birincisinin üstünlüğünü ortaya koyuyor. Biz bu konuda tarafsız olamayız. Çünkü 27 Mayıs, mensubu bulunduğumuz Demokrat Parti camiasına karşıydı. Halbuki 12 Eylül’de açıklanan hedeflerle yıllardır bizim yazdıklarımız arasında, geniş bir mutabakat mevcuttur. Ümidimiz memleketimizin birlik ve beraberliğimizin son şansı olan Türk Silahlı Kuvvetleri harekâtının başarı ile neticelenmesidir”. (Nazlı Ilıcak, 16 Eylül 1980, Tercüman)

“12 Eylül bir darbe değildir diyen Orgeneral Kenan Evren’e tamamıyla katılıyoruz. 12 Eylül ne bir darbedir, ne de bir ihtilal. Zira ‘darbe’ de, beğenilmeyen yönetim devrildikten sonra, şahsen iktidara geçip hükümet etme hırsı galiptir ve kalıcı olma vasfı ağır basmaktadır. Halbuki 12 Eylül’de geriye dönük bir tasvib mevcuttur”. (Nazlı Ilıcak, 18 Eylül 1980)

1974 affıyla anarşistleri sokağa salıvermiş, 12 Mart’ın Türün Paşasına, Elverdi Paşasına faşist damgası vurulmuş, kontrgerilla iddiaları ile etraf bulandırılmış, (…) İşte 12 Eylül, Türk milletinin meşru müdafaaya geçtiği gündür. İdamlar bu meşru müdafaanın bir neticesidir. (…) 1972’de Deniz Gezmiş’e, Yusuf Aslan’a, Hüseyin İnan’a Meclis’te oylarıyla sahip çıkanların Kızıldere’de Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürülmesini ‘devlet terörü’ olarak vasıflandıranların artık sesi soluğu kesilmiştir.” (Nazlı Ilıcak, 10 Ekim 1980, Tercüman.)

“12 Eylül’ün gerekçesi haklıdır; 12 Eylül terörden bezen halkın meşru müdafaaya geçtiği gündür”. (Nazlı Ilıcak, 17 Ekim 1980, Tercüman)

Sorsanız Nazlı hanıma, daha doğrusu yüzleştirseniz bu 12 Eylül’e, darbeye övgü dolu yazılıyla aynen şöyle diyecektir: “12 Eylül’ün ilk başlarında asker hemen gidecek, partileri de kapatmayacak havası mevcuttu. Bizler de o havayı besleyelim diye teşvik mahiyetinde bir kaç yazı yazdık”.

Yani övgüler ilk günler için miydi dersiniz? Gelin o zaman, Ilıcak’ların Tercüman’ının 12 Eylül’ün 1. yıldönümüne selam manşetini hatırlayalım:

“Huzur 1 Yaşında”. (12 Eylül 1981, Tercüman)

SUSURLUK AVUKATLIĞINDAN ERGENEKON TERTİBİNE ALKIŞA

Nazlı Ilıcak, bu tutumunu Susurluk’ta da gösterdi. Şimdi Ergenekon soruşturması nedeniyle tutuklu yargılanan Özel Harekat Dairesi Eski Başkanvekili İbrahim Şahin’in basındaki en büyük avukatı Ilıcak’tı. Ilıcak, 4 Mart 1997 günü, “Şahin’in anlattıklarını dinledim ve söylediklerinden ikna oldum” diyordu…  Oysa şimdi, Şahin’i  de tutuklayan kuvvetlere ve sürece alkış tutuyor Nazlı Ilıcak.

Ya Haluk Kırcı olayına ne demeli? Haluk Kırcı ile HBB’de yaptığı programlarda canlı telefon bağlantısı yapan Ilıcak, “sanırsınız Kırcı 70 yıl hapiste kalsa Türkiye çetelerden kurtulacak” diyecek kadar sahipleniyordu onu.

Gazeteci Özay Şendir, 18 Temmuz 2008 tarihli HaberTürk’teki köşesinde, Nazlı Ilıcak’ın Susurluk karnesini çok çarpıcı bir araştırmaya dayanarak özetlemiş:

“Leyla Koyuncuoğlu’nun Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi arşivinde ilginç bir çalışması var. O çalışmaya göre Nazlı Ilıcak Akşam Gazetesi’nde Susurluk olayı ile ilgili olarak Kasım 1996’dan Ocak 1998’e kadar 55 yazı kaleme aldı ve bir de İbrahim Şahin ile röportaj yaptı. Bakın araştırmada yer alan  ilginç bir satırda neler yazıyor:Nazlı Ilıcak’a göre; terörle mücadele eden ülkelerde yasadışı bazı insanlar kullanılıyor, bu durum Türkiye’de neden olmasın? Susurluk Olayının fazla kurcalanmasının milli güvenliği zedeleyeceği yazılarda sık sık vurgulanmış. PKK terörünün çok sınırlı bir bölgede kalmasında Mehmet Ağar, İbrahim Şahin ve Özel Tim’in çok büyük bir rolü olduğunu belirtmiş”

FETULLAH GÜLEN: İMDADIMIZA YETİLEN 12 EYLÜL’E SELAM

Balyoz’da sözde tutuklanacaklar içinde adı geçenlerden sadece Nazlı Ilıcak mı aslında darbeci? Ya diğerleri?

Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı başta olmak üzere Zaman gazetesinin ağır topları Hüseyin Gülerce, Etyen Mahçupyan ve Abdullah Aymaz da darbecilerin tutuklayacağı listede… Ne de olsa en darbe karşıtı onlar. Değil mi? O zaman gelin hoca efendilerinin 12 Eylül’ü nasıl selamladığını anımsayalım…

12 Eylül darbesini en çok alkışlayanların başında Fethullah Gülen ve cemaati gelmekteydi. Gülen’in başyazarlığını yaptığı Sızıntı dergisi, 12 Eylül 1980’den sonraki ilk sayısında, darbeye alkış tuttu. Bakın Gülen “Son Karakol” başlıklı yazısında darbeye nasıl selam duruyor: “Karakol, sükunet’in, huzur’un ve emniyetin remzidir. Orada düzen, orada huzur ve onda gözlerin uyanık oluşu, umumi emniyet ve muvazenenin en büyük teminatıdır. Orada kargaşa ve bunalımlar ise, arkasındaki topluluklar için en büyük felakettir. (…) Ve, işte şimdi, binbir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin tuluû saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekasına alamet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz”. (Sızıntı, Ekim 1980, sayı:21)

Listede tutuklanacak gazeteciler listesinde 12 Eylül’ün başbakanlık müsteşarı da var, danışmanı da… Tutuklanacaklar listesinde adı geçenlerden diğerlerinin de çoğunu, Susurluk çetesini savunan yazılarıyla anımsıyoruz…

Özetin özeti; tutuklanacaklar listesinde yer alanların ne darbe karşıtlığıyla ne de demokrasi şampiyonluğuyla ilgisi var. Onlar darbeye değil, Amerikancı olmayan TSK’ya karşılar! 12 Eylül’cülükleri bundandır!

MEHMET ALİ GÜLLER

, , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın